HABERDAR | ANALİZ
Geleneksel olarak iki ülkenin de, ikili ya da çok taraflı tüm sorunlarını iç kamuoylarına odaklı olarak yürütme gibi bir alışkanlıkları var. Bu kapsamda, sorunun tırmandırılan bir kriz sonucunda küçük çaplı bir çatışma noktasına gelmesi beklenebilir.
Dün “Yunanistan’dan gelen çok gizli bir istihbarat”ın aksine iki ülke halihazırda birbiriyle topyekun savaş yürütecek imkanlara sahip olmaktan uzak. Malum Türkiye bir referandum eşiğinde ve iki ülke de ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya. Yine de iki ülkenin liderleri de iç kamuoylarına “hak ve menfaatlerimizi koruduk” mesajı vermedikleri takdirde zorda kalacaklarini hesap ediyor olmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milliyetçi oyları kaybetmemek için neler yapabileceği uzun zamandır tartışılıyor. Fakat Yunanistan bu konuda bizden daha az hassas değil. Ne var ki Türkiye’nin son yıllarda dış politikadaki tutarsızlığı ve aleni kayıpları sebebiyle Yunanistan yönetiminin kendi kamuoyunu yonlendirmek icin daha az caba sarf etmesi yeterli olacaktır.
Kardak merkezli son gelişmeleri kısaca hatirlamak gerekirse;
1. Ege’deki 17 ada ve kayaligin bir oldu bittiyle kaybedilmesinin (tabiri yerindeyse Yunanistan’ın bunlara çökmesinin) ortaya çıkması ve bu konunun AKP Hükümeti üzerinde oluşturduğu baskı
2. Yunanistan’ın, darbeci olduğu iddia edilen askerleri iade etmemesi ve Türkiye’ye bir hukuk dersi vermesi
3. Kıbrıs konusunda Cenevre merkezli yaşanan çözüm görüşmelerinin gidişatı (Detayları bilinmemekle beraber başta Türk askerinin adadan çekilmesi olmak üzere iç kamuoyuna anlatılamayacak tavizler verilmesinin söz konusu olduğu duyumları alınmakta)
Tüm bu hususlar beraber değerlendirildiğinde Genelkurmay Başkanı’nın Kardak manzaralı bayrak göstermeden öte gidemeyen hamlesi, AKP Hükümetinin bilinçli bir kararı (ya da devlet akli) denilebilir. Normal şartlar altında, bahse konu hamlenin hayra yorulması ve haklı gerekçelerle yapıldığının savunulması mümkün olabilirdi.
Ancak hadisenin, kardak geriliminin yıldönümünde ve Genelkurmay Başkanı gibi en ust duzeyde icra edilmiş olması, bahse konu hamleye provokatif bir eylem görüntüsü verdi. İç ve dış kamuoyuna verilmek istenen mesaj tabiri yerinde ise rezil olunma ile neticelendi.
Yunan botlarının müdahaleye yeltenmesi ve yaşanan küçük kriz daha sonra Genelkurmay tarafından yalanlanmak durumunda kaldı ki bu büyük bir zafiyettir. Yunan Savunma Bakanının kayalıklara çelenk bırakmasına ise tarafımızdan henüz bir cevap verilmiş değil.
Sonuç olarak, Ege Denizi’ndeki hak ve menfaatlerimizi koruyoruz ve yıkılmadık ayaktayız temalı mesajlar verilmek istense de Ege Denizi’ndeki bu tehlikeli oyun beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Böylece referandum öncesi milliyetçi oyları elde edeyim derken eldeki hak ve menfaatlerden de olunabilir.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından orduda yaşanan tasfiye nedeniyle harp kapasitesinde zaaf oluşan TSK, yedi düvele meydan okuyoruz söylemiyle test edilmemeli. Etrafımızda bu kadar düşman varken buna yenilerini eklemek ne kadar akılcı? Şimdi gerçek ve büyük bir devlet gibi hareket ederek provokasyondan uzak durmanın zamanı.
Uzak durmanın ve ön alıcı tedbirlere yoğunlaşmanin zamanı. Çünkü Türkiye, içeriye kapanıp dış dünyaya küsme ve herkesle kavga eder durumda bulunma lüksüne sahip değil. İçinde bulunduğumuz coğrafya bize aksini dikte ediyor.
HABERDAR | ANALİZ