Katar diplomatlarının 48 saat, vatandaşlarının ise 14 gün içinde ülkeyi terk etmelerini istedi. Körfez ülkeleriyle Katar arasında daha önce de bir dizi sorun yaşanmış, son olarak 2014 yılında Suudi Arabistan, Bahreyn ve Kuveyt Katar’daki Büyükelçilerini geri çağırmıştı.
Ancak, bugün yaşananlar diğer krizlerle karşılaştırılamayacak kadar derin görünüyor. Zira Riyad’ın başı çektiği ülkeler Katar’a artık yolun sonuna geldiğini net bir şekilde söylemiş oldular. Teröre destek vermekle itham edilen Katar’a ilişkin bu hamleyi ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinden bağımsız düşünmemek gerekir. Ayrıca, IŞİD’e yönelik Rakka operasyonunun hemen ardından gelmesi ise zamanlamasının iyi düşünüldüğünü gösteriyor. Körfez ülkelerinin Katar’a yönelik bir dizi tedbirler alacağı uzun bir süredir uluslararası kamuoyunu meşgul etmekteydi.
İç ve dış politikasına ciddi etkileri olacak ve kendisini yakından ilgilendiren bu krize Türkiye’nin hazırlıksız yakalandığı yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Erdoğan’ın ifadesiyle “bölgedeki tüm gelişmelere ayni pencereden baktığımız ülke”nin içine düştüğü durumu öngöremeyen ‘Türk Hariciyesi’nin ne hale düşürüldüğünü de bir kez daha görmüş oluyoruz. 10 yıla yakın bir süredir Ortadoğu uzmanlıklarıyla öne çıkan müsteşarlar tarafından yönetilen, ancak Ortadoğu’daki gelişmeleri herhangi bir Güney Amerika ülkesi kadar dahi okuyamayan Dışişleri Bakanlığı’nın Katar’a da özel bir Büyükelçi atadığını bu krizle anlamış oluyoruz.
Doha Büyükelçiliği internet sayfasındaki özgeçmişinden Büyükelçi Fikret Özer’in esasen emekliliği gelmiş bir idari memur olduğu anlaşılıyor. AKP dış politikasında ve Erdoğan’ın kişisel ilişkilerinde önemli bir yer tutan Katar’a kör gözüm parmağına bir atama yapılmasının ardında Fikret Özer’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sahsı dostluğunun etkili olduğunu, Özer’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İmam Hatip Lisesinden sınıf arkadaşlığını basit bir araştırma neticesinde kolaylıkla öğrenebiliyoruz.
Doha Büyükelçiliği gibi önemli bir vazifenin bir “sınıf arkadaşına” emanet edildiği bu hengâmede MİT müsteşarı H. Fidan’ın ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın görüşmeler için defalarca Katar’a gittiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise son iki yılda Katar Emiri ile ondan fazla kez görüştüğü bir arada değerlendirildiğinde, Katar konusunda ayyuka çıkan öngörüsüzlüğün sadece Dışişleri Bakanlığı’nın içler acısı halini yansıtmakla kalmadığı esasen devletin tüm aygıtlarıyla bir çöküş yaşadığı tekrar ortaya çıkıyor.