Eriş Bilaloğlu Bianet için kaleme aldığı yazıda, “2006-2016 arasında AB ülkelerinde hayatından memnun olanların oranı yüzde 70’lerde dalgalanırken, Türkiye’de ise dalgalanma yüzde 50 etrafında” diyor. 2013’den sonra ise iniş çıkışı/dalgalanmayı bırakmış, yüzde 50’ye yani “dibe” çakılmış ve orada kalmış.
2013’ten itibaren Türkiye’de “öfke” de yüksek oranda sabitlenmiş.
Eriş Bilaloğlu Bianet için kaleme aldığı yazıda, şöyle diyor:
2006-2012’den 2013-2016’ya öfke katsayımız bir tık daha artmış ve oynaklığı azalmış gibi duruyor. İlk dönemde, öfkemiz bir artıp sonra bir nedenle boşalırken sanki ikinci dönemde yalnızca birikiyor… Bir yandan hayattan kâm almazken, öte yandan da tahammül gücümüz azalıyor… kamu politikası tasarımının giderek daha zorlaştığı bir sürecin içinde(yiz…yani) milleti idare etmek zorlaşıyor.
Bir günde iki doktor ve bir tıp öğrencisinin intiharıyla gündeme gelen mesleki mutsuzluk da bu koşullara dahil. Aynı zamanda, siyasi ortam da intihar vakalarını artırıyor.
“Sağlık çalışanları arasında ağırlıklı görüş bu intiharların çalışma koşullarıyla ilgisinin çok kuvvetli oranda geçerli olduğu; çünkü herkes içinde bulunduğu koşulları biliyor” diyor Bilaloğlu.
Evrensel gazetesine konuşan Psikiyatr Uzman Doktor İlker Küçükparlak, “Siyasi ortam nedeniyle Türkiye’de insanların akademiye, bilime, geleceklerine dair inançlarını sarsan bir durum yaşanıyor. Bu, intiharları artırmış mıdır? Ben unsurlardan bir tanesi olduğunu düşünüyorum” diyor.
Art arda gelen intiharların ardından, İstanbul Tabip Odası da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptığı basın açıklamasında ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlık sistemini piyasaya teslim ettiğini; OHAL ile birlikte keyfi işten çıkarmaların hekimlerde güvencesizlik hissi yarattığını, hekimlerin mesleklerini icra ederken baskı altında hissettiklerini söylemişti.