Kahvaltıda salamlı ekmek, öğle yemeğinde et sote ve akşama da arkadaşlarla mangal keyfi… ABD ve Avustralya’da kişi başına ortalama et tüketimi yılda 100 kilogramı buluyor. Avrupa’da bu miktar yaklaşık 80 kilo. Almanlar ise kişi başına yılda 60 kilogram dolayında et ve et ürünleri yiyor. Bu yoğun tüketimin büyük bir bölümünü kırmızı et ve ürünleri oluşturuyor.
Uzmanlara göre bu, her açıdan çok fazla. Meselenin doğaya olumsuz etkileri bir yana, insan sağlığı açısından da alarm zilleri çalıyor.
Alman Beslenme Derneği (DGE), haftada en fazla 600 gram et tüketmeyi öneriyor. DGE’nin en son yayınlanan beslenme raporuna göre, özellikle Almanya’daki erkekler, bu miktarın neredeyse iki katından fazla et tüketiyor. Uzmanlar, bu denli yüksek miktarda kırmızı ve işlenmiş et tüketiminin, bazı hastalık risklerini de ciddi oranda artırdığını ortaya koydu.
Etin tetiklediği hastalıklar
Boston’daki Harvard TH Chan Halk Sağlığı Yüksekokulu’nda epidemiyoloji ve beslenme profesörü olan Walter Willet, yaklaşık 40 yıldır beslenme ve sağlık arasındaki ilişkiyi inceliyor.
Willet, aşırı kırmızı et tüketiminin özellikle kardiyovasküler (kalp ve damar) ve tip 2 diyabet gibi hastalıkları tetiklediğini söylüyor ve ekliyor: “Kırmızı et, kandaki LDL kolesterolünü yükselten ve kalp krizinin en önemli nedenlerinden olan doymuş yağ bakımından zengindir.”
Kırmızı et, kardiyologlar arasında “kalp düşmanı” olarak bilinen bir risk faktöründe de artışa yol açıyor: Trimetilamin oksit (TMAO). Bu bileşen, ateroskleroz adı verilen arterlerdeki kolesterol yuvalarının ve diğer yağların patolojik olarak depolanmasına yol açıyor. 2019’dan buyana ABD’de yürütülen bir beslenme araştırmasına göre, aterosklerozun en önemli nedeni, kısa süreli aşırı kırmızı et tüketimi olarak belirlendi. Burada “aşırıdan” kasıt, günde iki porsiyon et. Birçok Avrupalı bu miktarı oldukça rahat bir şekilde tüketebiliyor.
Araştırmacılar ayrıca kırmızı et tüketiminin, böbrek fonksiyonlarını da bozduğundan şüpheleniyor. Zira et tüketiminden sonra böbreklerin TMAO’yu daha az verimli bir şekilde salgılayabildiğini gözlemlediler.
Tip 2 diyabet riskini artıyor
Walter Willet, et tüketimi ile tip 2 diyabet olarak da adlandırılan şeker hastalığı türü arasındaki bağlantıyı araştıran çeşitli çalışmalar da yaptı. Çalışmalara göre özellikle kırmızı et, diyabet oluşumunu tetikliyor. Yine başka bir çalışmada Willet ve meslektaşları, ızgara veya kızartılmış et ile diyabet riskinin artması arasında da bir bağlantı buldular. Üstelik bu bağlantı sadece kırmızı eti kapsamıyor; beyaz et diye adlandırılan tavuk veya hindi gibi kanatlı hayvan etlerinde de aynı etki söz konusu.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, Avrupa’da yaklaşık 60 milyon diyabet hastası var. Asıl endişe verici olansa bu sayının hızla artması. DSÖ uzmanları, diyabetin “sağlıklı bir diyet ve yeterli egzersiz yoluyla büyük ölçüde önlenebileceğini” bildiriyor.
Elbette et, tek başına hastalıklardan sorumlu değil. Willet, “Et tüketimini tümüyle kesmenin ve bunun yerine örneğin bol yağda kızartılmış sebze yemenin veya gazlı içecekler içmenin de pek sağlıklı olduğu söylenemez. Sadece patates kızartması ve kola ile beslenenler hem vejetaryen hem de şeker hastası olabilir” diye uyarıyor.
Et kanserojen midir?
Bilimsel araştırmalarda bazı kanser türlerinin oluşma riski ile aşırı et tüketimi arasında da bir ilişki tespit edilmiş. Özellikle de sosis, sucuk, salam ve pastırma gibi işlenmiş kırmızı et ürünlerini çok tüketenlerin meme ve kolon kanseri başta olmak üzere, kansere yakalanma riski artıyor. Bu ürünlerin kömürde ızgara yapılması veya tavada kızartılması da yine kanser riskini artıran faktörler olarak dikkat çekiyor.
Etsiz yapabilir miyim?
Birçok insan, etin sağlıklı bir diyetin parçası olduğuna inanır. Bu, sebze ve baklagillerin yetiştirilmesinin zor olduğu ve besiciliğin yaygın olduğu bölgeler için geçerli olabilir.
“Elbette etin de değerli besin bileşenleri var” diyen Walter Willet, tavuk etinin kırmızı ete oranla daha az zararlı olduğunu, balık ve diğer deniz mahsullerinin de sağlıklı ve dengeli beslenmenin bir parçası olabileceğini vurguluyor. Willet’e göre hiç kimse, sağlıklı kalmak için et ve hayvansal ürünlerden tamamen vazgeçmek zorunda değil. Hatta vejetaryen ve vegan insanlarda tek yönlü beslenmeden kaynaklan başka sağlık sorunlarının ortaya çıkması da kuvvetle muhtemel.
“En ideal olan, diğer besinleri de tümüyle dışlamadan, ağırlıklı olarak bitkisel bazlı bir diyettir” diyor beslenme uzmanı Willet. Fındık, baklagiller ve soya ürünleri iyi birer protein kaynağı olarak öne çıkıyor. Sebzeler ayrıca kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve obezite riskini azaltıyor.
Bu şekilde beslenmek aynı zamanda çevre koruma ve hayvan refahına da katkıda bulunuyor. Aşırı et tüketiminin ekolojik sonuçlarının, en az etin sağlığımıza olumsuz etkileri kadar önemli olduğuna inanan Walter Willet, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Sağlıklı bir gezegen olmadan, sağlıklı insanlar da olmaz.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE