Kenya’da bir Hristiyan “kıyamet günü” tarikatının yüzlerce müridinin liderlerinin talimatı üzerine, İsa Peygamber ile tanışma umuduyla kendilerini açlıktan öldürdüğü iddia ediliyor.
Bu iddiaların üzerine tarikatların özelliklerinin ne olduğu ve insanları nasıl etki altına aldığı soruları gündeme getiriliyor.
BBC Küresel Din Muhabiri Lebo Diseko, bir zamanlar tarikat üyesi olduğunu söyleyen ve hayatını başkalarının tarikatlarından çıkmasına yardım etmeye adamış bir kişiyle bu konu üzerine konuştu.
69 yaşındaki Dr. Steven Hassan, “Beynimin yıkandığını düşünmemiştim. Bir tarikatın içinde olduğumu da düşünmemiştim” diyerek hikayesini anlatmaya başlıyor.
Gençliğinde üyesi olduğu grubu Dr. Hassan bugünlerde tehlikeli bir tarikat diye nitelendiriyor ve gruptan ayrılmanın “bir kabustan uyanmaya benzediğini” söylüyor.
“Çok utanmıştım.”
1974’te henüz 19 yaşındayken Hassan, Birleştirme Kilisesi (Unification Church) adlı dini örgüte üye olmuştu.
Günümüzde Dünya Barışı ve Birleşmesi için Aile Federasyonu adıyla tanınan kilise, bir tarikat değil, “gerçek bir din” olduğu konusunda ısrar ediyor.
Ancak Hassan, geçmiş deneyiminin aksini kanıtladığını söylüyor.
Bir tarikatın nasıl oluştuğu tartışmalı bir konu.
Psikiyatrist Robert Jay Lifton, üç temel özellik tanımlıyor: Tapınma nesnesi haline gelen karizmatik bir lider, zorlayıcı bir ikna (veya beyin yıkama) süreci ve grup üyelerinin ekonomik, cinsel ve diğer şekillerde sömürülmesi.
Hassan, Birleştirme Kilisesi’ne “kademeli olarak” alındığını söylüyor.
İlk olarak, okul kafeteryasında otururken bir grup genç kadının kendisine yaklaştığını anlatan Hassan, yakın zamanda kız arkadaşı tarafından “aniden terk edildiğini” ve kendisini savunmasız hissettiği için ilgiden hoşlandığını söylüyor.
Hassan, “Onlara ‘dini bir grubun parçası mısınız?’ diye sorduğumu hatırlıyorum. Onar da ‘Hayır, ilgisi yok’ diye yanıt verdiler ama bu daha sonra yalan çıktı” diyor.
Hassan ardından onu grubun içine çekmek ve manipüle etmek için bir “aşk bombardımanının” başladığını söylüyor.
“Seni dünyanın her yerinden arkadaşlarımızla tanıştırmak istiyoruz” diyerek onu akşam yemeğine davet ettiklerini anlatan Hassan, ardından bir sohbete katılma daveti gönderdiklerini ve daha sonra da, “Bu hafta sonu tatile gidiyoruz. Sen de gelmelisin, çok eğlenceli olacak” dediklerini söylüyor.
Hassan, grubun tarihte önemli bir dönemde olunduğu ve Rusya ile ABD arasında Üçüncü Dünya Savaşı çıkacağı iddialarıyla kafasının içine girmeyi başardığını söylüyor.
Diğer inançlarını çok daha sonra öğrendiğini belirten Hassan, grubun Kuzey Kore’de doğan lideri Rahip Sun Myung Moon’un “İsa’dan daha büyük Mesih” olduğuna ve Korelilerin “üstün ırk” olduğuna inandığını söylüyor.
Yahudi olarak doğup büyümüş olmasına rağmen Hassan, Birleştirme Kilisesi’ne katıldıktan sonraki 3 ay içinde “Soykırım’ın haklı olduğuna inanmaya başladığını” söylüyor.
“Tamamen radikalleşmiştim.”
Kilise, Hassan’ın bu yöndeki iddialarını reddediyor.
Kilise ayrıca, üyelerinin öğrencilerle konuşurken, “temsil ettikleri azınlık inanç grubu hakkında oldukça açık olduklarını ve herhangi bir aldatmacanın söz konusu olmadığını” söyleyerek ‘aşk bombardımanı’ iddiasını da reddediyor.
Hassan, bir süre sonra üniversiteyi bırakıp grup lideri olduğunu ve yeni insanları gruba çekmek için çalışmaya başladığını söylüyor.
Görüştüğü kişileri ikna etmek için insanları “düşünen, hisseden, yapan ve inanan” katergorilerinde değerlendirdiğini anlatan Hassan şöyle devam ediyor:
“Biri duygusalsa aşktan ve birbirini kollayan kardeşlere sahip olmanın ne kadar güzel olduğundan bahsederdik. Yapıcı kişiler, bir şeyleri düzeltmek ve bir etki yaratmak isteyen insanlardı ve bu şekilde hitap ederdik. İnananlara, ‘bunun için birlikte dua edelim ve kalbinizi açmak için Tanrı’nın yönlendirmesini isteyelim’ diyorduk. Stratejiler kişiye göre değişirdi.”
Hassan’ın gruptan ayrılması iki buçuk yıl ve bir araba kazası kadar sürdü.
Tedavi görürken hastanede olmak ona kendi başına zaman tanıdı ve sonunda kız kardeşini aramaya karar verdi.
Kardeşi onunla ilgileneceğini söyleyerek ve yeğeni olduğunu hatırlatarak, Hassan’a kendisini gelip ziyaret etmesi için yalvardı.
Hassan’ın bilmediği şey ise onun arkasından gruptan ayrılması için özel bir program düzenlenmiş olduğuydu.
Bu program sayesinde kendisi gibi gruptan ayrılan diğer insanların hikayelerini dinleyince Hassan sonunda durumu anladığını anlatıyor:
“Ağladım ve nasıl oldu da ben buna inandım diye kendime sordum. Aklıma ne olmuştu?”
Birleştirme Kilisesi, Hassan’ın grup hakkındaki görüşlerinin “çarpıtılmış, abartılı, rahatsız edici, yanlış ve güvenilmez” olduğunu söylüyor ve onun radikalleştiği iddiasının “hiçbir anlam ifade etmediğini” öne sürüyor.
Kilise ayrıca beyin yıkama iddiasını da reddediyor ve iddianın, “inanç gruplarına insanların neden katıldığına dair temelsiz bir sebep olarak kullanılmış gibi göründüğünü” söylüyor.
Artık lisanslı bir danışman ve tarikat uzmanı olan Hassan, kilisede bulunma ve sonradan ayrılma deneyiminin sonraki yıllarını insanlara tarikatlardan kurtulmaya yardım ederek geçirmesine yol açtığını söylüyor.
Hassan, “Onlara bağırmayın, lidere, doktrine veya gruba saldırmayın” diyor ve bunun insanları inanç sistemlerini daha çok savunmaya itebileceğini belirtiyor.
Bunun yerine, ‘Sen zekisin ve buna gerçekten ilgi duyuyor gibisin. Bana biraz daha anlatır mısın? sorusunu sormayı öneren Hassan, “Kişi, grubun inançlarını tam olarak açıklayamıyorsa da birlikte araştırma yapmayı önerin” diyor.
“Müşterilerime hep şunu söylüyorum. Eğer bir durumun içindeyseniz ve size farklı seçenekler sunuluyorsa ve bu mantıklı gelmiyor ve kafa karıştırıcıysa, kendinize güvenin, kendi yargılarınıza güvenin ve gerçeği test etmenin bilimsel yollarını arayın.”
Hassan, bir kişinin desteği olmadan, onları bir gruptan ayrılmaya ikna etmeye yönelik çabanın muhtemelen başarısız olacağını düşünüyor.
Cep telefonlarının, kabul etmedikçe bir kişinin bir grupla iletişimini kesmeyi neredeyse imkansız hale getirdiğini ekleyen Hassan, “Mesaj veya telefon üzerinden gün boyunca tarikatla konuşuyorlarsa, etkili olmanızın hiçbir yolu yok” diyor.
Hassan, “Kişiyi kendi adına düşünmesi ve kendi kararlarını vermesi için güçlendirme” konusunda ailelere yardım etmeye odaklanıyor, yas veya kendi durumunda olduğu gibi bir ayrılık gibi yaşam değişikliklerinin kişiyi tehlikeli bir grubun etkisine karşı daha hassas konuma getirebileceğini savunuyor.
Ancak Hassan, insanların yaptığı en büyük hatanın, bunun asla başlarına gelmeyeceğini düşünmeleri olduğunu söylüyor:
“Başkalarıyla uyum sağlamaya ve meşru olduğuna inandığımız otorite figürlerini takip etmeye programlanmış durumdayız.”