Pooria Jafereh
BBC Farsça Servisi
Dünyanın dört yanında futbol kulüpleri, Avrupa’da yaz transfer döneminde rakip kulüplerin oyuncularını transfer etmeye çalıştığını biliyor. Ancak bu yıl tüm kulüplere, Avrupa’nın ötesinde ek bir tehdit daha vardı: Suudi Arabistan.
Suudi Arabistan’da Pro Lig 1970’lerin sonlarında kuruldu. Suudi kulüpleri, agresif bir politika izleyerek yetenekli oyuncuları kadrolarına katmaya çalışmalarıyla manşetlere çıktı. Bu yıl transfer döneminde Suudi kulüpleri, yüksek profilli oyuncuları ülkeye çekmek için yaklaşık 1 milyar dolar harcadı. Bu dönemde yalnızca İngiliz kulüpleri transferde, Suudi kulüplerinden fazla para harcadı.
Üstelik bu rakam sadece kulüplere ödenen bonservis ücretlerinin toplamı. Oyunculara ödenen ve herkesi hayretler içinde bırakan maaşları içermiyor.
Pro Lig yetkilisi Carlo Nohra’ya göre bu tek seferlik bir dönem olmayacak. Suudi Arabistan hükümeti, Pro Lig’in, gelir ve kalite açısından dünyanın en iyi liglerinden biri olmasını hedefliyor. Nohra, hükümetin, bu hedefe ulaşana dek ligi mali olarak destekleme taahhüdünde bulunduğunu söyledi.
Reuters haber ajansına konuşan Nohra, “Gördüğünüz şey, Pro Ligi’in diğer liglerin yapması gerekeni yapmasından ibaret. Biz de bu saflara katıldık ve sahada kaliteyi artırmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz” dedi.
Suudi Arabistan’a transfer olan oyuncular arasında, sadece birkaç yıl önce Fransız kulübü Paris Saint-Germain’in (PSG) bonservisi için Barcelona’ya 242 milyon dolar ödediği, futbol tarihinin en pahalı oyuncusu Brezilyalı golcü Neymar da var.
BBC Spor Servisi’ne göre Riyad takımı Al Hilal, Neymar için PSG’ye 98 milyon dolar ödedi.
Suudi Arabistan kulüplerinin dikkat çeken diğer transferleri arasında Rihad Mahrez ve Karim Benzema da var. Cezayirli Mahrez, Manchester City ile Şampiyonlar Ligi’ni de kazanmıştı. Fransız Benzema ise futbol dünyasında en prestijli ödül olan Altın Top’un son sahibi.
Suudiler futbol dünyasına ilk şok dalgalarını yılın başında göndermiş, Portekizli yıldız Cristiano Ronaldo’nun Manchester United’dan bir diğer Riyad takımı Al Nassr’a transfer olmuştu. Al Nassr’ın Ronaldo’ya 2,5 yıllık sözleşme için ödediği bildirilen ücret yaklaşık 400 milyon dolardı.
Suudi Arabistan’da transferlerin çoğu dört kulüpten geldi: Al Hilal, Al Nassr, Al Ahli ve Al Ittihad. Tüm bu kulüplerin sahibi, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF). Fonun varlıklarının toplam değerinin 776 milyar dolar olduğu hesaplandı. PIF, Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman’ın kontrolünde.
Dünya Kupası hayali
Peki Suudi Arabistan kulüpleri neden oyunculara ve transfer ettikleri futbolcuların kulüplerine para saçıyor?
Bu, ülkedeki futbolun profilini ve düzeyini yükseltmenin ötesine geçen bir stratejinin parçası. Suudi Arabistan 2016’da, Vizyon 2030’u projesini başlattı. Proje, Suudi hükümetinin, özellikle hala büyük ölçüde petrol gelirlerine bağımlı olan ülke ekonomisini çeşitlendirmeyi amaçlayan bir yatırım programı.
Tam bu noktada spor, Suudi Arabistan için özel bir ilgi alanı. Formula 1 Grand Prix yarışlarından biri artık ülkede yapılıyor. Suudi Arabistan ayrıca Profesyonel Golf Birliği’nin (PGA) önemli bir hissedarı. Ülke hatta, halen inşası süren bir kayak merkezinde 2029 Asya Kış Oyunları’na ev sahipliği yapacak. Ancak bu yatırımı sadece, nüfusunun çoğu 40 yaşın altında bir ülkede eğlence sektörünü geliştirmekle açıklamak yeterli değil.
Suudi Arabistan aynı zamanda, kötü insan hakları sicili ile gölgelenen imajını yumuşatmak için sporu nasıl kullanılabileceği üzerinde çalışıyor. Benzer bir yaklaşım sergileyen başka ülkeler de vardı. Daha önce Suudi Arabistan’ın komşuları Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar da spora büyük yatırımlar yaptı. BAE Manchester City’nin, Katar da PSG’nin kontrolünü ele geçirdi.
Katar, 2022’de FIFA Erkekler Dünya Kupası’na ev sahipliği yaptı, turnuva ilk kez Orta Doğu’da ve Müslüman bir ülkede organize edildi.
Suudiler de Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmak istediklerini açıkladı. Suudi Arabistan, 2021’de İngiliz kulübü Newcastle United’ın kontrolünü alarak yurt dışında da futbola yatırıma başladı. Ancak komşularından farklı olarak ülkesinde de fubola büyük yatırımlar yapmış durumda.
Peki Suudi Arabistan, Çin’le aynı kaderi paylaşabilir mi? Yoksa Avrupa’ya rakip olabilir mi?
Futbol finansmanı konusunda uzman ekonomist Stefan Legge, Suudi Arabistan’ın Avrupa’ya rakip olmasına şüpheyle bakıyor. Legge, dünya çapında oyuncuların ve taraftarların ilgisini çekme konusunda Avrupa’nın hala önemli bir avantaja sahip olduğu görüşünde:
“Şimdiye kadar oyuncuların Suudi Arabistan’a gitmelerini sağlayan tek şey paraydı. Prestijli kulüpler ve turnuvalar ise onlarca yıl süren bir çabanın ürünü.”
“Suudi Arabistan ancak dayanma gücü, sürekli yatırım ve mükemmel yönetimle ilginç bir lig oluşturabilir.”
Futbol yazarı Samindra Kunti’ye göre ise Suudi Arabistan, ligini daha cazip kılmak istiyorsa, ülkeye genç oyuncular getirmeli:
“Benzema, Ronaldo ve Neymar yıldız isimler ve Suudi Arabistan’a güçlerini de getiriyorlar ama sonuçta kariyerlerinin en iyi dönemlerini geride bıraktılar.”
Kunti ayrıca Avrupa’nın, kulüpler bazında dünyanın en güçlü ve en zengin futbol organizasyonu olan UEFA Şampiyonlar Ligi’ne sahip olduğunu da ekliyor:
“Sonuçta üstünlük Avrupa’da. Bu, her oyuncunun kazanmak istediği, büyük yıldızların parladığı bir kupa. Ortada ezici bir ticari güç var ve Suudi Arabistan’ın bunu altüst etmesini görmek zor.
Sportswashing (Sporla aklama)
Suudi Arabistan’ı eleştirenler, ülkenin yatırımlarına, “sportswashing” (sporla aklama) ifadesiyle tepki gösteriyor. Yatırımlarla, muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi gibi insan hakları ihlalleri sonrası Suudi Arabistan’ın itibarının artırılmasının hedeflendiğini söylüyorlar.
ABD, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı cinayeti onaylamakla suçladı ancak Suudi Arabistan bin Selman’ın olaya karıştığını reddetti ve bunun yerine suçu “kontrol dışı hükümet ajanlarına” attı.
Ancak bazı uzmanlar, Suudi Arabistan’ın stratejisinin ardındaki tek nedenin imaj ve itibar yönetimi olmadığına inanıyor.
Paris’teki Skema Business School’da spor ve jeopolitik ekonomi profesörü Simon Chadwick, “Dünyanın dört yanında uluslar sporu ve eğlenceyi, yumuşak gücü yansıtmak için bir politika aracı olarak kullanıyor” diyor ve ekliyor:
“Dünya çapında insanların sevgisini ve güvenini kazanmak için uluslar arasında bir yarışmadan bahsediyoruz. İngiltere, ABD, Fransa, Hindistan ve diğer birçok ülke bu politikayı uyguladı. Şimdi Suudiler de aynısını yapıyor.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE