“Mahallen belliyse tarafın da bellidir” gibi bir yaklaşımın yanlış olduğunu ve Altılı Masa’da kendi dünya görüşünü de temsil eden partilerin bulunduğunu söyleyen Karaca, “Belli bir dünya görüşüne sahipsen partin de bellidir gibi bir yaklaşım var. Siyasi partiler bir mezhep midir, din midir? Değildir. Ben, durduğum yerde duruyorum etrafımdaki hayat dönüyor. Şu an değer verdiğim kavramlara uygun düşen yer burası dediğimde kabul etmiyorlar. Yer değiştirenlerin kendileri olduğunu kabul etmiyorlar” ifadelerini kullandı.
Karaca, siyasi taraf tutmanın takım tutar gibi bir yaklaşımla ele alınmaması gerektiğini söyleyerek, “Kendini koruyabilirse, farklıların bir aradalığını koruyabilirse muhalefetin şansı daha fazla. Ben, Altılı Masa’nın bir arada kalmasından başka bir seçenek düşünmüyorum. Bunu açıklamak neden sorun olsun, ben politika gazetecisiyim, yorumcusuyum bunlar görüşe dahil değil mi?” diye konuştu.
“Ben muhalefetteki çoğunluğun beni tasavvur ettiği yerde değilim” diyen Karaca, gazetecilerin görüşlerini açıklamasının önünde bir engel olmadığını belirterek, “Ancak kendi gönlünden geçeni geniş kitlelerin görüşüymüş gibi lanse etmek ahlaki bir şey değil” ifadesini kullandı.
Karaca, “Hiçbir siyasetçinin de gazetecileri ,’siyaseti dizayn ediyorlar’ diye işaretlemesine izin vermemek lazım. Çünkü bu da ifade hürriyetine tatlı sert blokaj girişimidir” yorumunu yaptı.
Altılı Masa mı, aday mı kazanacak?
Gazeteciler adaylık tartışmasında nerede duruyor?
İktidar ve muhalefet geriliminde, “fıkra” polemiği, gazetecileri nasıl karşı karşıya getirdi?
Gazeteci Nihal Bengisu Karaca, Candan Yıldız‘a yorumladı.