Sabah gazetesi yazarı Tuğba Kalçık’a konuşan Fatoş Güney, “Yılmaz Güney’in ölümü annesine hiçbir zaman söylenmemiş, doğru mu?” sorusuna, “Evet doğru. Güllü Anne, Yılmaz’a çok düşkündü. Oğlunun öldüğünü söylemedik, bilmedi hiçbir zaman. Zaten Yılmaz’ın yaşadıklarına annesi olarak çok üzülüyordu. Bir de ölümünü duyması kalbine hançer saplamak demekti.” yanıtını verdi.
Fatoş Güney, “Bu acıyı yaşamasını istemediğim için Yılmaz’ın öldüğünün söylenmesini ben istemedim. Kulakları iyi duymuyordu, biz de Yılmaz diye başka birini konuşturduk telefonda yıllarca. 102 yaşında vefat etti Güllü Anne ve hiçbir zaman oğlunun ondan önce bu dünyadan gittiğini bilmedi.” diye konuştu.
Güney, 1984 yılında hayatını kaybeden eşini eleştirdiği konuları şöyle anlattı:
“Yılmaz çok büyük bir sinemacıydı. Ama siyasete çok eğildi ve bu yüzden sanatı da geri planda kalmıştı. Yılmaz keşke sinemaya daha çok eğilseydi. İdeolojiler değişiyor, dünya konjonktürü değişti, Sovyetler bile yıkıldı. Siyasete bu kadar kafa yoracağına keşke daha çok senaryo yazsaydı, daha çok film çekseydi. Bugünlere daha çok film bırakırdı o zaman.”
Güney, eşine sürgün yıllarında Fransa’dan vatandaşlık teklif edildiğinin hatırlatılası üzerine şunları söyledi:
“İlk gittiğimizde bürokratik işlemler yapılırken Fransız hükümeti “Size vatandaşlık verelim, yaşamınız kolaylaşır” diye teklifte bulundu. Ama Yılmaz “Asla kabul etmem” dedi. O Türkiye aşığı bir insandı. Bana hep “Ülkemin en ücra hapishanelerini bile buranın en lüks yerlerine değişmem” diyordu. En büyük acıyı T.C. vatandaşlığından çıkarıldığında yaşamıştı. Yılmaz ülkesinden gitmek zorunda bırakıldı. Hakkında 100 yıllık bir ceza isteniyordu. İnsan ömrü yetmez ki bu cezayı doldurmaya. Kaçmadı Yılmaz Türkiye’den, yurdunu bırakmak zorunda kaldı. Eğer Türkiye’den gitmeseydi, Yılmaz’ı öldürürlerdi. Tıpkı Sabahattin Ali gibi.”