Anketi köşesine taşıyan Karar yazarı Mustafa Karaalioğlu, Türkiye’de pek çok kişinin yurtdışına gitmek istediğini ancak ülkede hayatına devam ettiğini vurguladı.
Karaalioğlu anketle ilgili sonuçları şu şekilde aktardı;
“Gençlerin yaşamdan memnuniyetleri ve gelecekten umutlarına dair rakamlar şöyle: 2017’de “memnun değilim” diyenlerin oranı yüzde 28.9 iken 2020’de yüzde 41.9’a yükseldi. Aynı yıllarda “umutlu değilim” diyenlerin oranı yüzde 32.8’den yüzde 42.5’a yükseliyor.
Gençlerin yüzde 21.4’ü yurt dışına yerleşmek istiyor, yüzde 31.3’ü de eğitimini yurt dışında yapmak istiyor. Yurt dışını düşünen gençlerin tamamı Avrupa ve batı ülkelerini tercih ediyor; en başta da yüzde 22 ile Almanya’yı… Sonra ABD, Kanada, İngiltere, Fransa.
Ankete katılanların yüzde 94’ü hiçbir gönüllülük gerektiren faaliyete, yüzde 91.6’sı da herhangi bir derneğe katılmadıklarını söylüyor ki bu oranlar, Türkiye’de sivil toplum gerçeğinin dramatik bir ölçüsü olarak kaydedilmeli.”
“Gençlerin hatta yetişkinlerin ve hatta orta yaş grubundakilerin mutsuz, umutsuz oldukları; hatırı sayılır bir kitlenin fırsat bulacak olursa yurt dışına gitmeyi düşündüğü Türkiye’nin sırrı değildir. Ama bu insanlar yurt dışına ve genellikle Avrupa’ya gidemiyor, mutsuz veya umutsuz olsa da burada yaşamaya devam ediyor; yetersiz ücret alsa da çalışıyor ve oy vererek siyasal süreçlere katılıyor” diyen Karaalioğlu seçimlere giderek daha fazla katılım olmasını da mevcut duruma ve “daha kötüsü olmasın” düşüncesine bağladı.
Karaalioğlu, “Giderek artan umutsuzluk ve geleceği Avrupa’da arzusu önümüzdeki yıl geriler mi, yerinde mi sayar yoksa artar mı? Yani, Türkiye hamasetle, dış güçler korkusuyla, beka tehlikesiyle ve halihazırdaki liyakat/ehliyet düzeniyle insanlarının kalbini kazanabilir mi yoksa daha fazlasını mı kaybeder? Rakamlar kaçar puan daha artar acaba?” sorusuna ise şu cevabı verdi;
“Cevap iyimser görünmüyor. Bugün kötü olan, kötü giden şey gelecekte daha da kötüleşme eğilimi sergiliyor. Eğitim kalitesi düşerken, hukuk duygusu zayıflarken, eşit muamele imkanı kaybolmuşken ve en nihayet ülkenin kısıtlı kaynakları hiçbir rasyonel plana bağlı olmaksızın heba edilirken; bu denklemden gençlere ve yaşlılara düşen payın küçüleceğini tahmin etmek kehanet olmaz.
Gerçeğimiz bundan farklı bir şey değildir.”