İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı adayının kim olduğuna ve “Oyuna girebilecek bir oyuncuyum” ifadelerine ilişkin olarak, “Ben CHP’liyim ve her CHP’linin ailesinin lideri olan sayın Kemal Kılıçdaroğlu adayıdır” dedi. 6 yıldır tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Hepimizin amacı, bu makamı gerçek sahibine, yani halka teslim etmek olmalıdır. İsimler üzerinden tartışma yürütmek, belirlenen amaçtan sapmak anlamına gelir” açıklamasına da destek veren İmamoğlu, “Çok güzel söylemiş, diline sağlık. İnşallah bu süreç, onu da çoluğuna, çocuğuna, ailesine, eşine kavuşturacak” diye konuştu.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Haliç Tersanesi’nde gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İmamoğlu, kendisine adaylıkla ilgili yöneltilen bir soru üzerine “Tek başına bir oyun izlemeye alıştığınız için takım oyunundan uzaklaştınız. Takım oyunundan, oyuna girecek oyuncudan, teknik direktörden bahsediyorum. Millet yıllardır tek kişilik oyun görüyor. Ben diyorum ki takım oyuncusuyum, oyun oynayabilecek kişilerden biriyim. Beni daha sahaya giderken yolda sakatlamaya çalışıyorlar. Ben CHP’liyim, her CHP’linin ailesinin lideri olan sayın Kılıçdaroğlu adaydır” ifadelerini kullandı.
“Kıskançlık duygusu Sayın Cumhurbaşkanı’nda yüksek”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın grup konuşmasında, kullandığı “Birbirlerinin gözlerini oyacak noktadaydılar, çıktı, ‘Benim oğlum gibidir’ dedi. Oğluna sahip çık” ifadeleri hakkında da şunları kaydetti:
“Bizde ayrı gayrı yok. Sayın Kılıçdaroğlu, bizim ailemizin lideri. Dolayısıyla, eğer ona bir laf edilmişse, ona bizim de cevap verme hakkımız vardır. Zira bahsettiği kavramın içinde ben de varım. Tabii bizim bir aile oluşumuza, kuvvetli bağlarla birbirine sarılıyor olmamıza bu kadar ilgi göstermesi, garip. Demek ki, kendi ailesi içerisinde bu birliği ve bütünlüğü kaybetmiş ki, o alanda bile bizi kıskanıyor. Yani bu kıskançlığı o kadar büyümüş ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın, gözü hiçbir şey görmeyecek hale geldi diyebilirim. Ama biz, çok sıkı bağlara sahibiz. Cumhuriyet Halk Partisi ailesi olarak, Genel Başkanımla benim aramdaki ilişkiyi, Genel Başkan’ın bir ‘baba-oğul ilişkisi’ diye tariflemesi, muhteşem bir duygu. Bunu bir tek babam kıskanır diye düşündüm. Hani babam der ki, ‘Ya nasıl böyle bir şey der benim oğluma.’ Ama babam da kıskanmaz. Babam da gurur duyar oğluna böyle bir duygu besleyen Genel Başkanı olmasından. Fakat görüyorum ki, kıskançlık duygusu Sayın Cumhurbaşkanı’nda yüksek.”
“Cumhurbaşkanı’nı insan eksiltmeye değil, mertçe mücadeleye davet ediyorum”
“Ben, buradan hem bir Kasımpaşalı olarak hem de hemşehri sayılırız, mertçe mücadeleye davet ediyorum Sayın Cumhurbaşkanı’nı. Yani bizim bu büyük ailemizden, bu büyük takımımızdan, bu büyük muhalefet cephesinin oluşumundan insan eksiltmeye çalışmasın. İnsan eksiltmeye değil, mertçe mücadeleye davet ediyorum. Bu elinizdeki devlet gücünü kullanarak, insanları sindirme kavramından uzaklaşsınlar. Bunu da bir tek kendileri yapabilir. Lütfen yapsın. Bu işin yanlış olduğunu, bu işin doğru bir karar olmadığını çıkıp açıklamasını bekliyorum. Bu işin istinaftan dönmesinin şart olduğunu çıkıp açıklamasını bekliyorum. Bunu yaparsa, kendine yakışanı yapmış olur. Bıraksın bizim baba-oğul ilişkimizi. Kıskandığının farkındayım. Kıskanmaya devam etsin. Biz daha çok sarılacağız birbirimize. Ama bu mertliği bekliyorum ben.”
“Bizim meselemiz, 85 milyon insanın iktidar olması meselesi”
İmamoğlu, “Mertçe mücadeleden kastınız Cumhurbaşkanlığı yarışında bir mücadele mi?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“O tarafın meselesi, kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı meselesi olabilir. Bizim meselemiz, memleketin iyi olması meselesi. Yani karşımızdaki iktidarın meselesi, ‘O bir kişi makamda kalsın da gerisi teferruat’ olabilir. Bizim meselemiz, 85 milyon insanın iktidar olması meselesi. Onun için farklı yerlerden bakıyoruz. Onun için benim söylediğim hiçbir sözün, benim kişisel bir kararım ya da yolculuğumla ilgisi yok. Muhalefetin bütüncül mücadelesinin ortaya koyduğu kararlı yolculuğun mertçe bir alanda olabilmesi için şartları sağlasın. Bu hem vazifesidir bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyet’i devletinin 200 yıllık demokrasi mücadelesi verilen bu toprakların Cumhurbaşkanı olarak, sorumluluğudur, onu hatırlatıyorum hem de Kasımpaşa’dan sesleniyorum: Yapması gerekir. Ne demek istediğimi anlamıştır, diye düşünüyorum.”
Demirtaş’ın açıklamasına destek verdi: İnşallah bu süreç, onu da ailesine kavuşturacak
İmamoğlu, 6 yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bugün yaptığı “Hepimizin amacı, bu makamı gerçek sahibine, yani halka teslim etmek olmalıdır. İsimler üzerinden tartışma yürütmek, belirlenen amaçtan sapmak anlamına gelir” açıklamasının kendisine sorulması üzerine şu yanıtı verdi:
“Ne güzel söylemiş. Az önce söylediğimi tekrar etmiş. 85 milyon insana emanet etmek istiyoruz Cumhurbaşkanlığı koltuğunu. Kendilerine, ‘Geçmiş olsun’ diliyorum. İnşallah bu süreç, onu da çoluğuna, çocuğuna, ailesine, eşine kavuşturacak. Hukuksuz yargılanıp, içeride yatan benim kardeşim Tayfun’u da Can’ı da diğer arkadaşlarını da çoluğuna, çocuğuna, evlerine, ailelerine kavuşturacak. Yani bütün bu hukuksuz alanlar sona erecek. Kesinlikle öyle. Bu seçim mücadelesi, kişisel mücadele alanı değil kardeşim. Ben ne diyorum? İstanbul Belediye Başkanıyım. Neferiyim. Ve bu seçimi, milletimiz için kazanacağız. 85 milyon insan için. Bana o hukuksuz kararı veren hakimin, savcının çocukları ve eşleri için kazanacağız bu seçimi. Onların çocuklarının, onlarının eşlerinin hayat boyu hiçbir hukuksuz alanla, ortama maruz kalmamaları ve mağdur olmamaları için bu seçimi kazanacağız. O bakımdan, çok güzel söylemiş Sayın Demirtaş. Diline sağlık.”
“Gidip çay içecek kahvehane bulamayacak İçişleri Bakanı”
İmamoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Karar kesinleştiği anda görevden alırım” sözleri için de şu yorumu yaptı:
“Dedim ya; işte bunların hepsini bitirecek olan, Sayın Cumhurbaşkanı’nın mertçe yapacağı açıklamalar. Yoksa böyle konuşur giderler. Düşünsenize, tekil şahıs kipini kullanıyor; ‘Alırım.’ ‘Görevden alırım’, ‘Yaparım, ederim…’ Yahu gidip çay içecek kahvehane bulamayacak İçişleri Bakanı. Ne Gaziosmanpaşa’da bulabilecek ne de Of’ta bulabilecek. Bu kibirli, bu hani haddini aşan, makamı…
Bakın biz makama geldik değil mi? Ben, makama bir şeyler katmaya gayret ediyorum. İstanbullulara hizmet etmeye gayret ediyorum. Onlar ise, makamdan güç alan şahsiyetler. YSK Başkanı, İçişleri Bakanı… Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakın, en az konuşan makamlardır. Çünkü bunlar gerçekten kutsaldır. Çok önemlidir.
İçişleri Bakanı’nın yönetimi hattına bakın; güvenliğiniz, 7/24 yaşam koşullarınızın emanet edildiği alanlardır. Saygı, minnet duyuyorum, jandarmamızın önünde, polisimizin önünde, şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyorum. Ama bu dil, o alana yakışmayan bir dil. Yani benim peşimden MOBESE’leri izleyen bir göz, başka ne der işte? ‘Alırım’ der, ‘Yaparım’ der, ‘Ederim’ der. Böyle bir akıl. Ben MOBESE işini bıraktım zannetmezsin. Ben, MOBESE meselesini hayatta var olduğum sürece takip edeceğim. Çünkü, bugün yaptıkları da aslında bir nevi MOBESE sürecinin basına aktarılması gibi bir süreç.”
“YSK Başkanı, işine bak”
İmamoğlu, YSK Başkanı’nın “Cumhurbaşkanı seçilirse, hemen arkasından karar kesinleşirse, mazbatayı alamaz” açıklamasının kendisine sorulması üzerine şunları söyledi:
“YSK Başkanı; işine bak. Başka konularda ‘Cevaba lüzum yoktur’ demecini veriyorsun, ama bu mesele olunca… Bu arada gazeteciyi tebrik ediyorum, güzel bir habercilik örneği göstermiş ve sorumsuz bir dilin ortaya çıkmasını sağlamış. Görevini yap. Sürecine odaklan. Geçmiş seçimde ne oldu? YSK’ya siyasi baskı uygulandı. Siyasi baskı, siyasi erk, ‘Bu seçimi iptal dilmelidir’ dedi. ‘Hırsızlar var’ dendi. Yani ne güzel ikili, bak sıraladınız. İçişleri Bakanı, ‘700’e yakın terörist tespit ettik’ dedi sandıklarda. Ne oldu üç senenin sonrasında? Davalar açıldı. Yargılanan 40 küsur kişi oldu. Bir tane suçlu yok, beraat. Bu karar, bu insanlara zulüm. Bu insanlara ikinci bir seçim yaptırmak, bu ayıbı işletmek, milyonlarca, on milyonlarca, yüz milyonlarca liranın harcanmasına sebep olmak… Yani hiç oturup düşünmüyorlar mı? Kafasını ellerinin arasına alıp, hiç mi vicdan muhasebesi yapmıyorsunuz? Hala çıkıp yön vermeye, dizayn etmeye çalışıyorsunuz, talimatla. Bugünün anahtar kelimesi iki tane. Bana baksınlar, İstiklal Marşı’nın o ilk kelimesini, ‘Korkma’yı unutmasınlar. Bir de Ankara’ya baksınlar, beklentimi ifade ediyorum; mertlik. Bu kadar.”