Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ekonomiye ilişkin olarak mesajlar verdiği konuşmasında, “Avrupa’nın haline bakın, Türkiye olarak bizim raflarımız boş değil ama Avrupa’da raflar boş” iddiasını bir kez daha yineledi. Erdoğan, Türkiye’nin yeni bir şahlanış içine girdiğini savunarak, “Bu şahlanışımız devam edecektir” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, enflasyonun yüzde 84’e gerilediğinin açıklanmasıyla ilgili olarak da “Kasım ayı enflasyon verileri; iyileşmenin sürdüğünü gösteriyor. Yılbaşı ile birlikte bu iyileşme hızlanacak. Şubat ayından itibaren daha makul ve kontrolü kolay bir yere gelecektir” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara’da Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Genel Kurulu’nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sınır ötesi operasyonlar hakkında da “Türkiye ise bütün o engelleri aşmış ve terörü yerinde yani eğer Suriye’nin kuzeyinde kaynaklanıyorsa, orada bitiriyoruz. Birileri Kobani’yi şöyle böyle yapamazsınız diyor. Kobani bitti ya… Gereken tedbirleri aldık, alacağız. O terörist dostlarınıza söyleyin, Türkiye onlar için artık bereketli bir yer değil. Buraya girmeye kalktıkları anda boğulacakları bir yerdir” ifadesini kullandı.
Erdoğan’ın açıklamasından satır başları şöyle:
“İşçi işveren arasındaki diyalog güçlü olmadığında sosyal huzursuzluk yaşanması kaçınılmazdır. Çalışma hayatının bir tarafında işçiler, diğer tarafında işverenler bulunmakta, devlet de iki tarafında beklentilerini ve çıkarlarını gözeten konumla yerini almaktadır.
Geçmişte sosyal barışı tehdit eden gerilimlerin yol açtığı sıkıntıları epey yaşamış bir ülkeyiz. Kuruluş amaçlarının dışına çıkarak ideolojik kavgaların bayraktarlığını yapan tarafların çekişmelerinin ülkemize ağır bedelleri oldu. Biz, tüm kesimlerin hassasiyetlerini dikkate alan politikalar geliştirmeye özel önem verdik. Adaleti ve hakkaniyeti asla elden bırakmadan orta yolu bulmaya, sorunlara sürdürülebilir çözümler üretmeye gayret gösterdik. Çalışanlarımız da işverenlerimiz de bunun en yakın şehididir.
Son dönemde asgari ücret tespitinden vergi dilimlerinin belirlenmesine kadar her konuda işverenlerimizle yakın mesai yaptık, anlayış birliği içinde hareket ettik. TİSK’in birileri gibi sadece rapor yayımlayan bir kuruluş olmasının ötesine geçerek ülkenin sıkıntılarının çözümünde rol alması, bu sürecin en önemli sebebidir.
20 yılda, gerçekleştirdiğimiz demokrasi ve kalkınma atılımları; hayatın her alanı gibi ekonomide de tarihi dönüşümlere yol açtı. Türkiye’nin, ekonominin tüm alanlarındaki ölçeği, küresel rekabet gücünün bir ifadesi olarak fevkalede yükselmiş, büyümüştür. Dikkat çekmek istediğim husus; Türkiye’nin bilhassa son on yılda siyasi ve ekonomik engellemelere, tuzaklara, saldırılara rağmen; bölgesel ve küresel liderlik seviyesine ulaşmasıdır.
Asıl hedeflerimize yönelmek için daha büyük atılımlar yapmaya hazırlandığımız dönemde ardı ardına yaşadığımız hadiselerin gerisinde; ülkemizi belirli bir çizginin altında tutma niyeti vardır. Elbette bedeller ödedik, kayıplar da verdik. En basitinden dünya milli gelir sıralamasında bugün bulunduğumuz yerin 2 kat üzerine ulaşabilecekken biraz daha sabretmek mecburiyetinde kaldık. İnşallah uyguladığımız ekonomi programını başarıya ulaştırarak ve hep birlikte daha çok çalışarak ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına çıkartacağız, kimsenin şüphesi olmasın.
İş dünyamız da vatandaşlarımız da müsterih olsunlar; vesayete, darbecilere, terör örgütlerine, ekonomik tetikçilere karşı verdiğimiz mücadele asla boşa gitmemiştir. 20 yıl önce Güney Doğu’nun halini düşünün. Terörden aman alabiliyor muyduk? Yatırımlar, Doğu’da, Güneydoğu’da var mıydı? Yok… Ama şimdi, Doğu’da Güneydoğu’da yatırımlarımız devam ediyor. İhracat, üretim, istihdam arttı. Türkiye artık dünyada büyüyen ülkeler sıralamasında ilk 3 ilk 5’te yerini alıyor. Ama kimse Türkiye’nin bu büyümesine bakmıyor, başka yerlerde geziyorlar. Biz ise ülkemizin asırlık demokrasi ve kalkınma hikayesindeki kısır döngüyü kırmayı başardık. Siyasette, ekonomide, diplomatik ve askeri stratejide kendi kararlarını kendi veren, kendi hedeflerini kendi belirleyen bir Türkiye var. Bizim kaderimiz artık birilerinin elinde değil. Artık kaderimizi milletimizin kendisi belirliyor.
Bugün ülke olarak, geniş bir alanda sözde değil fiilen etki sahibi, muhataplarımızla gerçek ilişkiler kurabilen bir konuma geldik. Güven ve istikrar içinde geleceğe bakabiliyoruz. Ekonomimimizi; faiz, kur, enflasyon şer üçgeninde teslim alma girişimlerinin yol açtığı sıkıntıların farkındayız. Sebeplerini bildiğimiz bu sıkıntıların sonuçlarını hafifletmek ve ortadan kaldırmak için yoğun bir çalışma içindeyiz. Kasım ayı enflasyon verileri; iyileşmenin sürdüğünü gösteriyor. Yılbaşı ile birlikte bu iyileşme hızlanacak. Şubat ayından itibaren daha makul ve kontrolü kolay bir yere gelecektir.
Türkiye’yi diğer yöntemlerle dize getiremediklerini görenler; ekonomi silahını çektiler. Zaten şu andaki gidişte ellerinde 4 tane silah; ekonomi, diploması, mülteci sorunu ve bütün bunlarla beraber acaba biz bu dörtten neyi nereye çekeriz de bu Erdoğan’ı indiririz. Erdoğan fani ya, biz bugün varız, yağın yokuz… Herkes ne yaptığına baksın. Ne yapacağına baksın. Hatırlayın, 2018 Ağustosunda ülkemiz ekonomiyi yok etme tehditleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bir yıl önce kur dengesizliği ile zirveye çıkan hadiseleri; akıl ve vicdan sahibi hiç kimse iktisat kurallarıyla izah edemez. Velev ki kimi noktalarda bizim eksiklerimiz olsa bile hiçbirinin böyle sonuç vermesi mümkün değildir. Ekonomide şu anda Avrupa’nın haline bakın, Türkiye olarak bizim raflarımız boş değil ama Avrupa’da raflar boş.
Terörle mücadelede Batı’nın hali ortada. Türkiye ise bütün o engelleri aşmış ve terörü yerinde yani eğer Suriye’nin kuzeyinde kaynaklanıyorsa, orada bitiriyoruz. Birileri Kobani’yi şöyle böyle yapamazsınız diyor. Kobani bitti ya… Gereken tedbirleri aldık, alacağız. O terörist dostlarınıza söyleyin, Türkiye onlar için artık bereketli bir yer değil. Buraya girmeye kalktıkları anda boğulacakları bir yerdir.
Dostlarımızı artıracağız, düşmanlarımız hadlerini bilecek. Türk milletinin defalarca tezahür etmiş bir özelliği vardır. Biz bekamızla ilgili bir tehdit gördüğümüzde atılımlar yapma ve yöntemler geliştirme kabiliyetine sahibiz.
Güney sınırları terör örgütleriyle kuşatılan, AB’den tamamen siyasi sebeplerle dışlanan, Batı’nın örtülü teknoloji ambargosuna maruz bırakılan, Doğusunda ve Kuzeyinde fiili savaşlar yaşanan, Akdeniz ve Ege’de suni krizlere sürüklenmeye çalışılan bir Türkiye… Bırakın diz çökmeyi, yeni bir şahlanış içine girmiştir ve bu şahlanışımız devam edecektir.
Terörle mücadelede güvelik altyapımızın; sığınmacı krizinde insanı yardım altyapımızın, Covid salgını krizinde sağlık ve sosyal destek altyapımızın, küresel emtia ve tedarik krizinde üretim altyapımızın, Rusya Ukrayna krizinde diplomatik altyapımızın, kur ve enflasyon krizinde ekonomik potansiyelimizin gücünü biz bu sıkıntılı dönemde dünyada ispatlayan nadide ülkelerden biri olduk. Güya bizi bunlarla köşeye sıkıştırmaya çalışanlar bizden kötü durumdalar. Dün Türkiye’yi boğmaya çalışanlar, umutlarını bize bağladıklarını ifade ediyorlar. Biz kendi gücümüzle, kendi politikalarımızla yol yürüdüğümüz için herkesle konuşmaya, çalışmaya devam ediyoruz. Dünyayı iki kutuplu hale getirmek için çatışmaları sürdürenlerle bunlara tabi olanlar, acı sınamalardan geçiyor. Biz onca badireyi atlatmakla kalmadık, Türkiye Yüzyılı programıyla; Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını daha büyük bir atılımın miladı haline dönüştürme irademizi de ilan ettik. Bu vizyonun siyasi ve ekonomik şekillendirmesini milletimizle yapacağız. 2023’ten itibaren bu programı adım adım hayata geçirmeye başlayacağız. Hayatının yarım asrını siyaset yoluyla milletine hizmete adamış, son 20 yılda da ülkeyi yönetmiş bir kardeşinizim. Hedefim, Türkiye Yüzyılı vizyonuyla; gençlerimize hayallerini hayata geçirebilecekleri büyük ve güçlü bir Türkiye bırakmaktır. Bunu başararak milletimin hayır duasını aldığımda, huzur-u kalp ile emaneti sahibine teslim edeceğimize inanıyorum. İşverenlerimizden daha çok yatırım, üretim, istihdam, ihracat bekliyorum ve cari fazla ile büyümemizi artırmayı hedefliyoruz.
Asgari ücret gibi konularda; işvereni ve devletiyle gereken fedakarlıkları yaparak, çalışanlarımızın haklarını, hukuklarını, refahlarını ne kadar iyi korursak, ortak hedeflerimize o kadar hızlı ve güvenli ulaşabiliriz.”