Depremin üzerinden yaklaşık iki hafta geçmesine rağmen halk sağlığıyla ilgili önemli sorunlar henüz çözülemedi. Barınma, tuvalet, kullanım suyu gibi en temel insani ihtiyaçlara ulaşmak hala mesele. Bu üç büyük sorun, kolera, tifo, dizanteri, kızamık gibi ciddi enfeksiyonlara davetiye çıkarıyor.
Başta su hijyeninin yetersiz olduğu toplumlar olmak üzere, göçmenler, yerleşik düzeni olmayanlar, kamplarda, kanalizasyon sisteminin içme ve kullanma sularına karıştığı aşırı yağmur, sel, deprem gibi doğal afetlerden sonra kolera, dizanteri ve diğer ishalli hastalıkların görülme riski yüksek. Kalabalık ortamlarda yaşayan savaş, yoksulluk ve doğal afetlerden etkilenen topluluklarda kolayca yayılıp ölümlere yol açabiliyor. Su ve kişisel hijyenin yetersiz olduğu yerlerde görülme olasılığı daha fazla.
Kolera, enfeksiyon oluşturabilecek miktardaki kolera etkeninin ağızdan alınmasıyla bulaşıyor. Bulaşma, bu suyun doğrudan içilmesi ya da bulaştığı yiyeceklerin yenmesiyle gerçekleşiyor. Hastalık bulaşmış kişilerin kirli elleriyle temas eden yiyecekler de yendiğinde hastalık alınabiliyor.
‘Kolera tespiti için gerekli malzemeler gitmemiş’
Bu koşullar deprem bölgesinde fazlasıyla var. Diğer yandan depremden Suriye’nin Türkiye sınırına yakın bölgeleri de etkilendi. Suriye’den kolera vakaları depremden önce de bildiriliyordu. Sınıra yakın bölgelere kadar gelen koleranın bize ulaşmasından endişe ediliyor.
Geçtiğimiz hafta deprem bölgesine giden Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, kanalizasyon sisteminin zarar görmesinin, atık sularla temiz suyun karışmasının salgınlara yol açabileceğini söyledi. Suriye’deki kolera salgının deprem bölgesi için önemli risk oluşturduğunu söyleyen Şenol, “İshal vakalarında artış var. Kolera tespiti için gerekli malzeme gitmemiş. İshalli vakalarda kolera başta olmak üzere ishal etkenlerinin kesin tanısı için mikroskopi dahil hızlı tanı, kültür/besiyeri/kit, teçhizat alt yapısı kurulmalı ve kolayca ulaşılabilir olmalı” dedi.
Bakan Koca içini ferah tutuyor
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, deprem bölgesinde her şeyin kontrol altında olduğu mesajları veriyor. Afet bölgesinde salgın hastalık riskinin ‘şu anda’ bulunmadığını söylüyor. Olmaması için önlemler aldıklarını, şimdiye kadar kolera, tifo gibi bir vakaya rastlanmadığını da.
Koca “Salgın ve enfeksiyonun vatandaşlarımızın güvenli suya, hijyenik tuvalete ulaşması ve güvenli gıda tüketimiyle önlenebileceğini biliyoruz. Şebeke suyunun bir an önce tüm ilde sağlanmasına çalışılıyor. Düzenli analizlerle klorlama yapıyoruz. Analizlerde şu ana kadar ciddi bir sorun görülmedi. Çöp toplama ve yaygın kireçleme ve ilaçlama yapıyoruz” açıklamaları yapsa da bölgedeki gerçek tabloyu görenler serinkanlı değil.
‘UMKE salgın takibi mi yapacak?’
Liyakat ve bilgi eksikliğinin afette de büyük sorun olduğunu belirten Şenol şöyle devam etti: “Sorunları tespit edemiyorlar. Söylendiğinde de ‘yok öyle bir şey’ diye inkar ediyorlar. Sorunların üstünü örterek çözüm bulunmaz. Afet tababet kurulları oluşturulmuş içinde tababetle ilgili insan yok. Saha araştırması yapabilecek insan yok. Aşılamayı ve sürveyansı (takip) yürütecek birinci basamak (aile sağlığı merkezleri) çökmüş vaziyette. Gönüllü aile hekimleri dışında bir koordinasyon, rotasyon söz konusu değil. Sağlık Bakanı Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi’nin (UMKE) deprem bölgesinde salgın takibini yapamayacağını bilmiyorsa benim söyleyecek bir şeyim de yok. Olası herhangi bir salgınının erken dönemde farkına varılabilmesi çok önemli. Önlemlerin hızla alınabilmesi için bulaşıcı hastalıkların sürveyansı yapılmalı. Sürveyans, sağlık taraması yapmak epidemiyologların, halk sağlığı uzmanlarının, birinci basamağın (aile hekimleri) işi.”
Şenol gerekli alt yapı hazırlanana kadar dört ana grup enfeksiyon için sürveyans yapılmasının önemini vurguladı: “Bunlar ishalli hastalıklar, solunum yolu enfeksiyonları, döküntülü hastalıklar ve sarılık. Günlük olgu sayıları her sağlık biriminde kayıt altına alınarak takip edilmeli.”
‘Evet salgın var: Çadırsızlık, susuzluk, ısınamama’
Yaklaşık iki haftadır deprem bölgesinde bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyesi Dr. Onur Naci Karahancı, halk sağlığını koruyacak hizmetlerin verilmediğini söyledi. Devlet eliyle kurulan çadır bölgeleri uluslararası kurallara uygun değil. Yerleşiminden, güvenliğe, çadırın niteliğine kadar sorun çok. Karahancı, “Çadırkent denilerek insanlar toparlanmış. Çadır hala ciddi sorun, ulaşabilen kendini şanslı hissediyor. Evet bölgede salgın var. Çadırsızlık salgını var, temiz susuzluk salgını var, ısınamama salgını var. Hala bunları, en temel şeyleri çözemeyen iktidar, hastanelerde sağlık varmış gibi göstermesin” dedi.
TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Kazım Doğan Eroğulları, Gazitantep’te aile hekimliği yapan depremzede. “Bir depremzede olarak söylüyorum. Her şey eksikti” diye söze başlayan Eroğulları, “Barınma, beslenme, ısınma, hijyen, koruyucu sağlık hizmetleri eksik. Tek eksik olmayan şey yurttaşların birbiriyle dayanışma duygusu. Çok büyük bir dayanışmayla kendi kara günlerini biraz hafiflettiler” diye devam etti.
‘Şartlar çok kötü, ölümü göze alıp evlerine taşınıyorlar’
Devletin kurduğu çadırların riskli olduğunu dile getiren Eroğulları, “Çok basit şeyler istiyoruz aslında. Akıl ve bilimi kullanın. Yine kurdukları çadır kentte aradaki mesafeler bir metre bile değil. Yangın tehlikesi var. Selden ve yağışlardan etkilenmemek için arklar açılmamış. Henüz hiçbir depremzede için güvenli yaşam alanı tesis edemedi” dedi.
Eroğlu çadırlarda ısınmanın olanaksız olduğunu belirtti: “Beton zeminlere kurulan, ince naylondan yapılmış çadırlarda hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Arabalarında yatanlar var. İvedelikle tankerlerle su taşınması gerekirken maalesef bunun yerine tuvaletler kapandı. En kolay çözüm çünkü. Saatlik, nöbetleşe tuvaletler açılıyor bazı bölgelerde. Bu şartlar altında ölümü göze alarak kendi binalarına taşınmaya başlayanlar var.”
KAYNAK: DİKEN – MESUDE ERŞAN