İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, iktidar kanadından gelen “erken seçim” söylemleri üzerinden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslendi. “Haziran ayına çamur atmalarının elbette farklı bir sebebi var. Halının altına süpürdükleri pisliklerin Haziran’a kadar ortaya çıkmasından korkuyorlar. ‘Döviz kurlarını Haziran’a kadar tutamayız’ diye korkuyorlar. Verdikleri maaş zamları Haziran’a kadar eriyip gidecek diye korkuyorlar” diyen Akşener, “Sayın Erdoğan, sen hiç kendini yorma! Buradan açıkça ilan ediyorum, önümüzdeki 5 ayda senin seçilebileceğin herhangi bir tarih yok. İstediğin kadar uğraş, sandıktaki hazin sondan kurtuluş yok. İster yarın yapılsın ister bir ay sonra, sandıkta senin için emeklilikten başka bir seçenek yok” ifadelerini kullandı.
Partisinin grup toplantısında konuşan Akşener, Erdoğan’a ekonomi üzerinden de yüklendi. Daha önce yüzde 25 olarak açıklanan memur ve emekli maaş artışının Erdoğan tarafından yüzde 30’a çıkarılmasına tepki gösteren Akşener, “Sayın Erdoğan, ‘yersen’ siyasetiyle devlet yönetilmez! Devlet yönetmek ciddiyet ister, ciddiyet! Öyle keyfinize göre konuşamazsınız. Öyle canınızın istediği gibi davranamazsınız. Öyle bahis oynar gibi, milletin geleceğiyle oynayamazsınız” dedi.
Seçimlere işaret eden Akşener, “Başkaları kum havuzlarında oyalanadursun, bizim küçük hesaplarla oyalanma lüksümüz yok. Önümüze kimler dikilirse dikilsin başarmaktan başka seçeneğimiz yok! Hürriyete, adalete ve fazilete aşık vatan evlatlarıyla, en ücra köyden, en büyük şehirlere kadar ülkemizin dört bir yanında, gözümüzü kırpmadan çalışacağız! Dönüşü olmayan bu medeniyet yolunda durmayacağız, yılmayacağız, yorulmayacağız! Hakkın da, sözün de, devletin de sahibi, yeniden milletimiz olana kadar, Vazgeçmeyeceğiz!” diye konuştu.
Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
İktidarın erken seçim gerekçelerine: 2018’de erken seçim kararı aldığınızda Haziran ayı pek bir güzeldi de şimdi birden sıcak mı oldu?
“Sayın Erdoğan ve beceriksiz yönetimine sandıkta elveda diyeceğimiz o kutlu güne bir hafta daha yaklaştık. Evet. Şunun şurasında seçimlere 5 ay kaldı. Yalnız seçim tarihi yaklaştıkça iktidar da seçimleri erkene almak için adeta çırpınmaya başladı. Seçimleri kazanabilecekleri ideal bir tarih arayışına girdiler. Son günlerde işi gücü bıraktılar, bununla uğraşıyorlar. Mikrofonu önünde bulan her Ak Partili başka bir yorumda bulunuyor. Hatta en son güzelim haziran ayına bile çamur atmaya başladılar. Neymiş efendim, haziran ayı sıcak oluyormuş… Neymiş efendim, haziran ayında sınavlar varmış… Arkadaş! 2018’de erken seçim kararı aldığınızda haziran ayı pek bir güzeldi de şimdi birden sıcak mı oldu? 2018’de üniversite sınavlarının olduğu gün için seçim kararı aldığınızda öğrenciler umurunuzda değildi de bu sene mi birden aklınıza geldi?
“Halının altına süpürdükleri pisliklerin Haziran’a kadar ortaya çıkmasından korkuyorlar”
Haziran ayına çamur atmalarının elbette farklı bir sebebi var. Halının altına süpürdükleri pisliklerin Haziran’a kadar ortaya çıkmasından korkuyorlar. ‘Döviz kurlarını Haziran’a kadar tutamayız’ diye korkuyorlar. Nebati Bakan’ın ‘Enflasyonu düşürdük’ yalanı, Haziran’a kadar patlar diye korkuyorlar. Verdikleri maaş zamları Haziran’a kadar eriyip gidecek diye korkuyorlar. Çünkü, kendileri de biliyor ki bu sözde ekonomik model işlemiyor. Çünkü, kendileri de biliyor ki enflasyon canavarı, açıkladığından daha hızlı büyüyor. Çünkü, kendileri de biliyor ki mızrak artık, çuvala sığmıyor.
Erdoğan’a: Önümüzdeki 5 ayda senin seçilebileceğin herhangi bir tarih yok
Sayın Erdoğan, sen hiç kendini yorma! Buradan açıkça ilan ediyorum, önümüzdeki 5 ayda senin seçilebileceğin herhangi bir tarih yok. İstediğin kadar uğraş, sandıktaki hazin sondan kurtuluş yok. İster yarın yapılsın ister bir ay sonra, sandıkta senin için emeklilikten başka bir seçenek yok. Sana bir dost tavsiyesi, yancılarınla kafa kafaya verip hesap yapacağınıza, son 5 ayında giderayak doğruları yapmak için çaba sarf et. Cumhurbaşkanlığın kötü geçti, bari jübilen güzel olsun. Küstürdüğün milletimizin oyunu alman, bu saatten sonra çok zor ama hiç olmazsa, gönlünü almak için biraz çaba göster. Yaptığın ibretlik hataları en azından telafi etmek için, biraz gayret göster. Mesela 20 senedir hesap soramadın ama bari son 5 ayında yolsuzlardan hesap sor. Mesela hazır EYT çıkmışken Nebati Bakanı emekli et. Merkez Bankası Başkanı’nı emekli et. Beş maaşlı danışmanlarını emekli et. Mesela hiç olmazsa şu son beş ayında partinin değil, milletin cumhurbaşkanı olmaya çalış.
Bakan Nebati’ye: Patronu Bay Kriz’le birlikte adeta Edi’yle Büdü gibiler!
Konuştukça, daha da rezil oluyorlar. Nitekim EYT’nin ne olduğunu daha geçen hafta keşfeden kabinenin ışıltılı şahsiyeti Nebati Bakan şimdi de ÖTV ile tanıştı. Çıkmış olduğu bir televizyon programında dedi ki; “ÖTV indirimi isteyene; ‘araç bulabildin mi?’ diyorum. ‘Yok’ diyor. Ben de; ‘bulamadığın arabanın, niye ÖTV’sini indirelim diyorum.” Yani, ‘Şakacı Şirin’ diyor ki; ÖTV’yi indireceklermiş de araba kıtlığı çektiğimiz için indirmiyorlarmış… Yaaa, görüyor musunuz? Buram buram liyakat kokan akıl dolu bir açıklama daha… Üstelik Nebati Bakan yalnız da değil. Patronu Bay Kriz’le birlikte adeta Edi’yle Büdü gibiler. Kendisi de çıktı ve dedi ki; ‘Türkiye’nin 20 yılı, ücretli çalışanların enflasyon karşısında en güçlü olduğu asla ezilmediği yıllar olarak tarihe geçti.’ Aynen böyle dedi… Ne diyelim? Allah, akıl, fikir, izan versin.
“Sayın Erdoğan, ‘yersen’ siyasetiyle devlet yönetilmez!”
Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta Bay Kriz, sözde lütuflarını milletimizle paylaştı. Daha önce yüzde 25 olarak açıkladığı, memur ve emekli maaş artışını, yüzde 30’a çıkardı. Peki bunu neye göre yaptı? Kimse bilmiyor. Niye en başında yapmadı? Kimse bilmiyor. Hangi hesaba dayandırdı? Onu da kimse bilmiyor. Sayın Erdoğan ‘yersen’ siyasetiyle, devlet yönetilmez. Devlet yönetmek ciddiyet ister, ciddiyet! Öyle keyfinize göre konuşamazsınız. Öyle canınızın istediği gibi davranamazsınız. Öyle bahis oynar gibi, milletin geleceğiyle oynayamazsınız. Madem, yüzde 30 artış yapma imkânın vardı; neden önce, yüzde 25 açıkladın? Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi? Milletimize, yoklama mı çektin? Memura emekliye, kupon mu yaptın? ‘Yemezse, yüzde 30’a çekeriz’ mi dedin? Neye göre, yüzde 30 açıkladın? Yüzde 30’luk artış, acaba memur ve emeklilerimizin, refah kaybını telafi ediyor mu, hiç merak ettin mi?
Erdoğan’a: Uzuuun ince bir yoldasın, gideceksin; İYİ Parti iktidarına çok ama çok az kaldı!
Gördüğü rüyanın ve yaptığı hamasi konuşmaların aksine, Sayın Erdoğan esnafı, memuru, kamu işçisini, çiftçiyi, emekliyi, öğrenciyi, kadını, genci, çocuğu, kısaca milletimizin her bir ferdini özellikle bu ucube sisteme geçtiğimizden beri her yıl, enflasyonun altında ezdiriyor. Zaten zar zor geçinen insanımızı, her gün daha da fazla sefalete mahkum ediyor. Her gün daha da fazla yoksulluğa itiyor. Her gün, daha da fazla açlıkla sınıyor. Ve üstüne üstlük hiç utanmadan, hâlâ milletimize, masal anlatmaya devam ediyor. Hâlâ, kendini kandırmaya devam ediyor. Hâlâ şarkılı, türkülü, sahne şovlarına devam ediyor. Amaaa artık, çok az kaldı Sayın Erdoğan! Milletimizin çilesinin bitmesine, emin ol, çok az kaldı. İYİ Parti iktidarına çok ama çok az kaldı! Uzuuun ince bir yoldasın, gideceksin, sandık gelince. Acınacak bir haldesin gideceksin, sandık gelince! Artık yolun sonu göründü, o sene, bu sene!
“7 milyondan fazla insanımız yurt dışında yaşıyor”
“Türk kültürü dinamik ve yüksek bir kültürdür. Türk kültürü kadim tarihimizin izini taşıyan, kutlu bir mirastır. Türk kültürü varlığını her koşulda sürdürebilen, farklılaşan koşullara uyum sağlama becerisi gösteren bir medeniyet yolculuğudur. Tarihimizdeki göçebelik özelliğimiz; bize kimliğimizi kaybetmeden yabancı kültürlerle, temas kurma özelliğini kazandırmıştır. Bugün de Türk Milleti özellikle ekonomik sebeplerle, başta Avrupa olmak üzere yurt dışına yerleşmiş, yaşadığı ülkelerin koşullarına uyum sağlayarak öz kimliğini kaybetmeden o ülkelerin sosyal ve ekonomik hayatlarında, söz sahibi olma noktasına gelmiştir. Bugün gerek iş gücü anlaşması çerçevesinde, gerekse de Türkiye’nin dış ticaret açılımlarıyla yatırımlar yapan fabrikalar işleten, okullarda okuyan, akademisyen, doktor, mühendis çıkıp bir çok alanda başarılı olmuş, 4 kuşağı kapsayan, 7 milyondan fazla insanımız yurt dışında yaşıyor. Bu insanlarımızın çoğu, uzun süredir yurt dışında olmalarına rağmen gönüllerinde vatanımıza duydukları bağlılığı ve sevgiyi hâlâ derinden hissediyorlar. Bu durumdan dolayı da yaşadıkları ülkelere tam uyum sağlamış olmalarına rağmen asimile olmamak için dillerine, dinlerine ve kültürlerine sahip çıkan duruşlarıyla geniş bir kurumsal altyapı ve toplumlararası bir köprü vazifesi görüyorlar. Anavatanın gönül elçileri olarak, büyük gayret sarf ediyorlar. Bulundukları toplumların, artık vazgeçilmez bir parçası olan kardeşlerimiz; zaman zaman beliren, ırkçılık ve ayrımcılık gibi sıkıntılar karşısında ise aklı selimi gözeterek, kendi haklarını savunuyorlar. Bu vesileyle Mölln’de, Solingen’de ve Hanau’da, ırkçı saldırılara maruz kalan ve NSU cinayetlerinde katledilen vatandaşlarımızı saygıyla anıyor, yakın zamanda yitirdiğimiz sevgi, saygı ve barış abidesi Mevlüde Genç annemize de Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Cenabıhak, mekânlarını cennet etsin.
Bütün bu var olma gayretinin haricinde yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, birçok önemli sorunu var. Mesela; Yaşadıkları ülkede, temsil sorunları var. Çifte vatandaşlık sorunu var. Mesela hukuki sorunları var. Katılım ve entegrasyon sorunları var. Mesela ayrımcılık ve dışlanma sorunları var. Yabancı düşmanlığı sorunları var. Bu kardeşlerimiz, hayatlarını sürdürmek ve ülkelerine döviz kazandırmak için âdeta gönüllü bir sürgüne talip oldular. Çok ağır şartlarda çalıştılar. Orada çalışıp, hem yaşadıkları ülke ekonomisine ama en çok da kendi ülkelerinin ekonomisine, büyük katkı sağladılar. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın dertlerini, Milletin Evi’ne taşıyoruz. Bu hafta, Milletin Kürsüsü’nde, Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, sesini duyurmak üzere Özlem Uğur kardeşimizi ağırlıyoruz.
“Avrupa ülkeleri ile suni krizler oluşturup, Avrupa Türklerini bu krizde aparat olarak kullandılar”
Sözüm ona yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza hizmet etmek amacıyla kurulmuş olan Yunus Emre Enstitüleri, Maarif Vakfı, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kurumlar, yandaşlara, istihdam alanı olarak kullanıyor ve adeta Ak Parti’nin bir dış politika aracı olarak vazife görüyor. Hatta vize işlemleri gibi kurumsal işlemler bil yandaş şirketlere ihale ediliyor. Ak Parti iktidarı, 20 yıl boyunca yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hayatını bir nebze olsun rahatlatmak yerine, Avrupa’da bulunan tüm sivil toplum kuruluşlarına siyaseti sokmayı tercih etti. Sivil toplum kuruluşlarını âdeta parti bürolarına dönüştürdüler. Avrupa toplumu ile siyasi, sosyal ve kültürel ilişki kurulmasını sağlayamadılar. Avrupa ülkeleri ile suni krizler oluşturup, Avrupa Türklerini bu krizde aparat olarak kullandılar. Hatta Türkiye’deki kutuplaşma ve kamplaşma atmosferini aynen alıp, Avrupa’ya taşıdılar. Dolayısıyla, bugün geldiğimiz noktada Ak Parti’nin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için dişe dokunur hiçbir politikası yoktur. Çünkü; Ak Parti’nin nazarında, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın, Ak Parti’nin siyasi hedefleri doğrultusunda kullanışlı oldukları sürece bir değerleri vardır. Yani; Ak Parti iktidarı için yurt dışında yaşayan insanlarımız, koltuklarını korumak uğruna araçsallaştırılan bir siyasi istismar aracından başka bir şey değildir.
“Yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik ayrı bir seçim beyannamesi daha hazırlayacağız”
İşte tam da bu nedenle İYİ Parti olarak biz, yurtdışındaki vatandaşlarımızın meselelerini, Türkiye´deki meseleler ile, aynı ölçüde ciddiye alıyoruz. Bu ciddiyetimizin, bir göstergesi olarak da hem sizlere hem de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza bir müjde vermek istiyorum: Önümüzdeki dönemde, milletimize sunacağımız seçim beyannamemizin haricinde yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik ayrı bir seçim beyannamesi daha hazırlayacağız. Bugün buradan, sizlerle, bu beyannamede yer alacak başlıkların bir kısmını paylaşmak istiyorum:
İYİ Parti iktidarında, yurt dışındaki vatandaşlarımıza, hizmet eden kurumlar arasındaki, koordinasyonun sağlanmasıyla ilgili bir alt yapı çalışmasını ivedilikle başlatıp, Türk Dünyası Bakanlığı haricinde gerekli görüldüğü takdirde Yurt Dışı Türkler Bakanlığı’nın oluşturulmasını ya da mevcut bir bakanlığın bu bağlamda genişletilmesini sağlayacağız.
Ak Parti’nin son dört yılda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın elinden aldığı hakları vatandaşlarımıza geri iade edeceğiz.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız geçmişte daha az emeklilik borçlanması bedeli ödeyip, daha fazla emekli maaşı alırken; maalesef bugün Türkiye’de emekli olma hakkından faydalanmak için SGK’dan BAĞKUR’a geçiş yapmak zorunda kalıyorlar. Yani daha fazla ödeyip daha düşük emeklilik maaşı almak zorunda kalıyorlar. İYİ Parti olarak biz bu düzenlemeyi değiştirerek yurt dışı çalışma sürelerinin borçlandırılıp, Türkiye’de emekli olma hakkının da tekrar SGK üzerinden gerçekleşmesini sağlayacağız.
Devletlerarası sosyal güvenlik anlaşmalarının, güncellenmesini ve bu bağlamda Yurt Dışı Provizyon Aktivasyon Sağlık Sistemi uygulamasındaki sıkıntıların giderilerek özellikle Almanya´daki vatandaşlarımızı izinleri süresince bütün sağlık hizmetlerinden faydalanabilmelerini sağlayacağız.
Sivil toplum kuruluşlarının üzerindeki siyasi baskıyı ortadan kaldıracak, ayrımcılıkla mücadele ve eşit vatandaşlık hakkı için vatandaşlarımıza gerekli kurumsal desteğin verilmesini sağlayacağız. Özellikle STK´lar ve vatandaşlarımızla, doğrudan iş birliği yaparak kurumsal çalışmaları güçlendireceğiz.
Yurt dışında, özellikle de Avrupa’da yaşayan gençlerimizin ülkemiz ile olan bağlarını entelektüel düzeyde koruyabilmeleri için gerek dil eğitiminde, gerekse de, akademik çalışmalar bağlamında başta Türk Alman Üniversitesi olmak üzere eğitim kurumlarımızı çeşitlendireceğiz.
“İnsanımız için, bir hürriyet mücadelesini taçlandırmaya geliyoruz!”
Bu kritik dönemeçte, bazı önemli soruları biz de milletçe, kendimize sormak zorundayız: Türkiye Cumhuriyeti yeni asrında yola demokrasiden korkan, fikirlerden korkan, millet iradesinden korkan, otoriterleşmiş bir iktidar ile mi devam edecek? Yoksa modernleşme yolculuğuna demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü kuvvetler ayrılığını, denetimi, şeffaflığı ve hesap verilebilirliği, içselleştirmiş bir iktidar ile güçlenerek mi devam edecek? Türkiye Cumhuriyeti yeni asrında imzaladığı sözleşmelere rağmen, AİHM kararlarını uygulamayan; iç hukukta Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayan; Yargıyı da siyasetine sopa yapan vesayetçi bir iktidar ile demokrasi liginde küme mi düşecek? Yoksa tam ve kâmil bir demokrasiyle, anayasal bir hukuk düzeniyle yaratıcı ve sürdürülebilir bir kalkınma hamlesiyle, hak ettiği seviyelere mi yükselecek? Türkiye Cumhuriyeti yeni asrında tarih mi yazacak, yoksa tarih mi olacak? Milletçe cevabını vermemiz gereken, temel soru işte budur. Hiç şüphesiz ki biz İYİ Parti olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni asrında milletimiz için bir demokrasi destanı yazdırmaya geliyoruz! İnsanımız için, bir hürriyet mücadelesini, taçlandırmaya geliyoruz!
“Hukukun üstünlüğünü tesis etmek, temel özgürlükleri kalıcı hale getirmek, insan haklarını evrensel standartlara kavuşturmak…”
İYİ Parti iktidarında Avrupa Birliği’yle olan ilişkilerimizi, memleketimizin geleceğine odaklı millî menfaatlerimize odaklı, milletimizin taleplerine odaklı bir dış politika ekseninde geliştireceğiz. Bu doğrultuda temel önceliğimiz ülkemizin, başta Avrupa Birliği olmak üzere ortak değer ve menfaatler çerçevesinde şekillenen mevcut ittifaklarını koruyup, geliştirmek ve bu ölçütler üzerinden şekillenen, daha kalıcı ve sahici ittifaklara dahil olmasını sağlamak olacak. Çünkü bugünün dünyasında, ülkelerin gücü, ittifak yapabilme yetenekleri ile ölçülüyor. Ülkelerin uluslararası alanda karşılaştıkları risk ve maliyetleri azaltan, devletlerin itibarını ve caydırıcılıklarını arttıran ittifaklar artık birer diplomatik araç olarak kullanıyor. İşte o nedenle biz de Türkiye’nin Ak Parti döneminde zafiyete uğratılan, bu stratejik özelliğini güçlendireceğiz. Elbette bu hedefin, iç politikaya dair yansımaları da olacak. Bu doğrultuda, İYİ Parti iktidarında, hukukun üstünlüğünü tesis etmek, temel özgürlükleri kalıcı hale getirmek, insan haklarını evrensel standartlara kavuşturmak ve sonuçta gelişmiş bir demokrasi kültürünü, ülkemizde yaşatmak en önemli önceliklerimiz olacak.
Avrupa ile ilişki
Ve biz biliyoruz ki Türkiye’yi uluslararası alanda güçlendirip, hak ettiği seviyeye taşımak bu değerleri yansıtan reformlar ile mümkün olabilir. Geçmişte hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de Ak Parti iktidarları bu ilişkilerde yalpaladı. Çok önemli hatalar yapıldı. Bu durum da sadece Avrupa’daki Türkiye karşıtlarına ve Türkiye’deki Cumhuriyet, demokrasi ve birlik karşıtı eğilimlere yaradı. Elbette, Avrupa Birliği hedefi önündeki tek engel, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşması değil. Türkiye’ye karşı yapılan haksızlıkları da unutmuş değiliz. Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşıadil ve objektif davranmadığı gerçeğini asla görmezden gelemeyiz. Türklere düşman liderlerin ve lobilerin var olduğu gerçeğini asla yadsıyamayız. Bunlar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türkiye’nin karşısında yer almaya, teröre destek çıkmaya, ülkemize tuzaklar kurmaya devam edecek. Ama unutulmasın ki Avrupa’da düşmanımız olduğu kadar, dostlarımız da var. Türkiye’nin dostluğunun, değerini bilmeyen, akılsızlar olduğu gibi, Türkiye’nin AB üyeliğinin her iki taraf için de kazançlı olduğunu görebilecek kadar akıllı ve vizyon sahibi insanlar da var. Biz Türkiye’nin, batı ve doğu arasında uyumu sağlayacak, en önemli denge olacağına inanıyoruz.
Sığınmacılar: Geri gönderme anlaşmasını gerekirse yeniden gözden geçireceğiz
Sığınmacılar konusunda, Avrupa ülkelerinin takındığı tavır, sürdürülebilir değildir. Biz İYİ Parti olarak, Ak Parti’nin yapamadığını yaparak, AB ülkeleri ile mutabakata varıp, bu adaletsiz bakışı düzelteceğiz. Geri gönderme anlaşmasını da gerekirse yeniden gözden geçireceğiz.
“Sayın Erdoğan ve iktidarları, Avrupa Birliği normlarını kişisel hesapları için kullandılar”
Sayın Erdoğan ve iktidarları, Türkiye için hukuki ve demokratik adımları içeren Avrupa Birliği normlarını kişisel hesapları için kullandılar. Vesayeti yıkma bahanesiyle, sığındıkları standartları, vesayetin kendisine dönüştükleri an bir kenara attılar. Yani aslında, Avrupa Birliği’ni memleketi parti devletine çevirme emellerinin üzerini örtecek, bir süs perdesi yaptılar. Nitekim, bu emellerinin bir neticesi olan Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin sonuçlarını, bugün hep birlikte yaşıyoruz. Türkiye’nin, potansiyelini hayata geçirmesindeki, en büyük engelin bu ucube sistem olduğunu hep birlikte görüyoruz.
“Geldiğimiz nokta Esad’la görüşecek bir Sayın Erdoğan”
Geldiğimiz nokta Esad’la görüşecek bir Sayın Erdoğan. Görüşmesini çok doğru buluyoruz ama soru şu bizim birinci derecedeki sınırlarımızdaki devletlerle sadece ekonomik coğrafya üzerinden tanımladığımız takdirde yapacağımız iş birliğinin dostluk ilişkisinin getirdiği rakam 7 trilyon dolar. Yani karşılıklı iş birliğinin ticarete alışverişe yatırıma teknoloji transferine, eğitimde iş birliğine yani bizim müthiş bir ilgi birikimimiz var. O ülkelere gönderebileceğimiz, satabileceğimiz müthiş bir bilgi birikimimiz var. Bütün bunların karşılığı 7 trilyon dolarlık bir hacmi siz her biriyle kavga ederek; üstüne üstlük bir de Türkiye’ye sayısını bir türlü bilemediğimiz bir sığınmacı cenneti haline getirdiğiniz bir Türkiye ile karşı karşıya bıraktınız. Günün sonunda ne oldu? Ne işe yaradı? Geldiğiniz nokta Emevi Camii’ndeki namazdan Esad’la görüşmeye. Tekrar söylüyorum görüşülmesini son derece olumlu buluyoruz ama kardeşim enden? Gerçekten psikolojik bir vaka. Gerçekten bipolar bir dış politika anlayışı bu. Şimdi Avrupa Birliği’ni Türk dünyasını bir adım ilerideki Mısır’dan Libya’dan itibaren bir bütüne baktığınızda ise o komşuluklar içinde baktığınızda da 21 trilyon dolarlık bir hacim, Türkiye’nin dış politikasının ekonomik coğrafya şekliyle de tanımlanmasının karşılığı 21 trilyon dolarlık hacimden alacağınız paydır. Demin söylediğim gibi Batı ile Doğu arasındaki katalizör olmak gibi ayrıca çok özel bir durum da söz konusudur. İşte bütün bunlar sonucunda Türkiye’nin Avrupa Birli ile olan ilişkilerinde inatla güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz.
Çünkü bu ucube sistemin Türkiye’yi getirdiği nokta burası. Çünkü güçlendirilmiş parlamenter sistemiyle Türkiye’yi şahsım devletinden kurtarıp hukuk devletine dönüştürecek, yargıyı da siyasetin gölgesinden çekip çıkartacağız. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte kuvvetler ayrılığını yeniden tesis edecek, kurumlarımızı şeffaf ve denetlenebilir hâle getireceğiz. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte medyayı, devleti denetleyen, 4’üncü kuvvet olarak kabul edecek, özgürce çalışması için anayasal güvence sağlayacağız. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte; hırsızlara madalya, yerine kelepçe takacağız. Suç şebekelerini çökertecek, ekonomimizi kara para tüccarlarından ayıklayıp, ülkemizi, ‘gri liste’ utancından kurtaracağız. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte; Kanunlarımızı, evrensel insan hakları sözleşmesine göre kurgulayacak, ‘hak ve özgürlük gasplarına’ son vereceğiz. Ve tüm bunları, birileri dayatıyor diye değil; doğru olduğuna inandığımız için yapacağız. Zenginleşmenin yolunun, demokrasiden geçtiğini bildiğimiz için yapacağız. Kerim devlet anlayışımıza, Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine sıkı sıkıya bağlı olduğumuz için yapacağız.
“Türkiye, birileri dayatıyor diye çağdaş ve Avrupalı değildir, Türkiye, Avrupa’nın ta kendisidir!”
Şunu hiç kimse unutmasın ki Türk Milleti’nin, asırlar boyu süregelen devlet geleneğinde, demokrasi, adalet ve liyakat, bir başucu kaynağı olmuştur. Bu sebeple bugün, Avrupa’nın değerler siteminde, öne çıkan bu kavramlar, bizler için ancak özümüze dönüşün bir ifadesidir. İşte o nedenle, İYİ Parti olarak biz, diyoruz ki Türkiye, birileri dayatıyor diye çağdaş ve Avrupalı değildir. Türkiye, Avrupa’nın ta kendisidir! Buradan açıkça ilan ediyoruz! Önümüzdeki seçimlerde; Türkiye’nin, bir kabile devleti olmadığını, Türklerin istibdata asla boyun eğmeyeceğini ve Türkiye’nin dünyadaki haklı yerini yeniden aldığını tüm dünyaya ilan edeceğiz.
“Önümüze kimler dikilirse dikilsin başarmaktan başka seçeneğimiz yok!”
Şunu hiçbir zaman unutmayın ki; İYİ Parti’yi milletimiz kurdu, biz de tabelaları astık. Bu yüzden bize uzanan kollar, bize bağlanan umutlar ve bizim için edilen dualar karşısında vakit kaybetmeye hakkımız yok. Başkaları kum havuzlarında oyalanadursun, bizim küçük hesaplarla oyalanma lüksümüz yok. Önümüze kimler dikilirse dikilsin başarmaktan başka seçeneğimiz yok! Hürriyete, adalete ve fazilete aşık vatan evlatlarıyla, en ücra köyden, en büyük şehirlere kadar ülkemizin dört bir yanında, gözümüzü kırpmadan çalışacağız! Dönüşü olmayan bu medeniyet yolunda durmayacağız, yılmayacağız, yorulmayacağız! Hakkın da, sözün de, devletin de sahibi, yeniden milletimiz olana kadar, Vazgeçmeyeceğiz! Vatanımıza duyduğumuz sonsuz aşkla, Atamızın büyük vizyonuyla, milletimizden emanet aldığımız kutlu iradeyle Cumhuriyetimizin yeni asrında tarih yazacağız!
Parolamız Vatan; İşareti namus! Pusulamız Devlet; İğnesi Millet! Kahrolsun istibdat; Yaşasın hürriyet!”