İyi Parti lideri Meral Akşener, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, isim vermeden kendisini kastederek “partinin içişlerine karışmama” uyarısını dile getirmesinden sonra yanıt verip vermeyeceği merak konusu olan TBMM grup konuşmasını yaptı.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, YSK üyelerine “ahmak” dediği gerekçesiyle hapis ve siyasi yasak cezası verilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na, Saraçhane’ye giderek destek vermesi üzerinden “algı operasyonu” yapılmaya çalışıldığını söyledi. Akşener, geçmiş dönemlerde haksızlıklar karşısında verdiği tepkileri hatırlattığı konuşmasında, “Bundan yirmi sene önce yaşadığı haksızlık karşısında nasıl Sayın Erdoğan’ın yanına koştuysam, bu sefer de Ekrem kardeşimin yanına koştum. Linç edilmeye çalışıldığında nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam, bu defa da, Ekrem İmamoğlu’nun yanına koştum” ifadelerini kullandı.
Akşener, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, isim vermeden kendisini kastederek “partinin içişlerine karışmama” uyarısını dile getirmesinden sonra yanıt verip vermeyeceği merak konusu olan TBMM grup konuşmasını yaptı.
“Milletin iradesine, cesaretle sahip çıkacağız. Milletin sandıkla emanet ettiği iradeyi, ucuz numaralara kurban ettirmeyeceğiz” diyen Akşener, “Biz dün neredeysek, bugün de oradayız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sert sözlerle yüklenen Akşener, “Çok ilginç, Sayın Erdoğan’ın her şeyi kendim yapayım diye bütün sistemin içine tükürüldü geldiğimiz noktada, bir kamyon ahmağın elinde oyuncak olan Erdoğan’la karşı karşıyayız” diye konuştu. Akşener, “Korkuyorsun! Hem de o kadar çok korkuyorsun ki, zamanında sana yapılanın, kendi yaşadığın haksızlığın, önüne koyulan siyasi engelin, bir benzerini yapacak kadar, yaptıracak kadar aciz durumdasın! Hatta, Ekrem Başkan’a çektiğin operasyonu savunmak için 20 sene önce okuduğun şiirin suç olduğunu söyleyecek kadar paniklemiş haldesin!” diye devam etti.
“Nasıl ki tarih boyunca yapılan her zorbalığın, her haksızlığın, her adaletsizliğin karşısında dimdik duracak babayiğitler olmuşsa, bugün de millet iradesinin üzerinde vesayet kuran bu Firavun iktidarını yıkacak Musa’lar da elbette var!” diyen İyi Parti lideri, “Vakit artık mücadele etme vaktidir! Milletimize yaşatılan haksızlıkların, hesabını sorma vaktidir! Sahipsiz bırakılanlara, sahip çıkma vaktidir! Sandıkları patlatıp, güçlü, zengin ve mutlu Türkiye’yi inşa etme vaktidir!” diyerek sandık mesajı verdi.
Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Sözlerimin başında meclis gündemine gelecek ucube bir yasadan bahsetmek istiyorum. Ak parti iktidarı sendikal örgütlenmeye yüzde 2 barajı getirerek, üye kaybı yaşayan yandaş sendikaları kurtarmaya çalışıyor. Bunu yaparken de diğer sendika üyelerine ikinci sınıf sendika muamelesi yapmak istiyor. Bu düzenleme daha önce Danıştay tarafından iptal edilmişti. İktidar ise her zamanki hukuk tanımazlıklarıyla bu defa oranı yüzde 1’den 2’ye çıkararak yeniden getiriyor. Düzenlemeden yaklaşık 250 bin memurumuz etkilenecek. 9 konfederasyonun da faaliyetlerine devam etmesi mümkün olmayacak. Bundan sonra da yeni sendikaların kurulmasının önüne geçilmiş olacak. Ayrıca bugün bu çatının altında bütün siyasetçilerin tümünü katarak söylüyorum, gazi meclisimizin her bir mensubu için de izin barajları direne direne aşma iradenizi en iyi anlayan benim. AK Parti’ye yakışır ucube bir düzenleme ile karşı karşıyayız. gereken tepkiyi verdik ancak milletimizin aleyhine olan her teklifte olduğu gibi bu teklif de Cumhur İttifakı çoğunluğu ile Meclis’ten geçirildi.
“Çocuklarımızı açlığa, gençlerimizi mutsuzluğa, kadınları da, endişeye mahkûm ettiği, bir kirli distopyayla, mücadele ediyoruz”
“Daha önce söylemiştim, bugün de tekrar ediyorum. Bugün ülkemizde, iktidar eliyle oluşturulan, bir Cumhuriyet kriziyle, karşı karşıyayız. Millet ile devlet arasındaki bağı, koparanların; devletin sahipliğini, milletin elinden almaya kalkanların; Partili Cumhurbaşkanlığı denilen, ucube bir sistemle, koskoca Türk Devleti’ni, bir kişiye ve etrafındaki yandaş takımına, amade edeceğini düşünenlerin; Sebep olduğu bu krizin sonuçlarını, artık hayatımızın her alanında hissediyoruz. ‘Kimsesizlerin kimsesi’ olan, kerim devlet anlayışımızın yerini, ‘Milletini kimsesiz bırakan’ ucube bir yönetim anlayışının aldığına, üzülerek şahit oluyoruz. Her çocuğun geleceği, her gencin umudu, her kadının güvencesi olan Cumhuriyetimizi, beğenmeyenlerin; çocuklarımızı açlığa, gençlerimizi mutsuzluğa, kadınları da, endişeye mahkûm ettiği, bir kirli distopyayla, mücadele ediyoruz. Bu, öyle bir distopya ki; Artık, ‘6 yaşında bir çocuk’ ile başlayan cümlelerin, devamından korkar olduk. Çünkü ne yazık ki, artık bu ülkede, 6 yaşındaki çocuklar; Bir gün tecavüzün, bakın istismarın demiyorum tecavüzün, bir başka gün de, açlığın, şiddetin ve işkencenin konusu olabiliyor. Bu utancı, bu ülkeye yaşatanlara, yuh olsun, yazıklar olsun!
Eskişehir’de beslenme yetersizliği nedeniyle ölen “Nur Elif” tepkisi: Kardeşim, siz bostan korkuluğu musunuz?
“Biliyorsunuz, birkaç gün önce, Nur Elif yavrumuz, kötü koşullarda yaşadığı ve aç bırakıldığı için hayatını kaybetti. Daha 6 yaşındaydı… Nur Elif’e bunları reva gören vicdansızları Allah’a havale ediyorum! Şimdi iktidar cenahından bazıları çıkıp, utanmadan; ‘Zaten anne-babası cezaevindeymiş, akrabaları kötü davranmış, her şeyden de iktidarı suçlamayın’ diyecekler. Her zaman olduğu gibi, bu olay için de, ‘bizim ne suçumuz var ki?’ diyecekler. Bu ülkede bir çocuk öldü bir çocuk! Hem de açlıktan öldü! Hem de kötü bakıldığı için öldü! Soruyorum size: Çocuklarımıza sahip çıkmak, devleti yöneten iktidarın görevi değilse, kimin görevidir? İşine geldiğinde; ‘Dicle’nin kenarında, kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır’ diyenler, işine gelmediğinde ölen daha 6 yaşında bir çocuğumuzun sorumluluğunu üzerinden atabilir mi? Atamaz! Eğer koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü kullanan bir iktidar çocuklarımızı koruyamıyorsa, insanlarımızı sahipsiz, kimsesiz bırakıyorsa ve üstüne üstlük mesuliyet almaktan da kaçıyorsa ortalıkta, ‘ben ülke yönetiyorum’ diye gezemez! Kardeşim, siz bostan korkuluğu musunuz? Fakirliği, muhtaçlığı, açlığı bitiremeyecekseniz neden o makamları işgal ediyorsunuz? Sadece kendi zenginliğinizi sağlamak için mi oradasınız? Sadece yandaşlarınızı bu milletin cebinden çıkanlarla zengin etmek iç n mi oradasınız? O koltuklarda Sarayda sefa sürüp, şaşalı yemekler yemek, özel uçakla, maça gidip gelmek için mi oturuyorsunuz?
Erdoğan’a: Bunlar daha iyi günlerin; senden hesap soracağım!
“Sayın Erdoğan her sıkıştığında, ‘Bu konu siyasetin konusu değildir’ diyerek, işin içinden sıyrılamazsın. Sana göre neyin siyasetin konusu olup olmadığı, beni zerre ilgilendirmiyor. Engin birikiminin ve derin fikirlerinin cefasını, zaten milletçe yıllardır çekiyoruz. Beni, Eskişehir’deki Nur Elif ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım! Beni, Van’daki Muharrem ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım! Beni, Adana’daki Emine ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım! Sen bu memlekette varlık içinde yaşarken, kestane ballarıyla, manda yoğurtlarıyla, Medine hurmalarıyla, sefa sürerken, yokluktan, yoksulluktan ölen, açlığa mahkûm ettiğin çocuklarımız için, senden hesap soracağım! Bu kürsüden defalarca gündeme getirmeme rağmen rüzgargülü projemizi devreye almak yerine, utanmadan yasaklattığın için senden hesap soracağım! Bunlar daha iyi günlerin! Milletimizle el ele verip, siyasi rantı çocuklarımızın hayatına tercih eden bu kalpsizliğin, bu vicdansızlığın hesabını sana sandıkta soracağım! Hiç merak etme, çok az kaldı!
Bakan Nebati’ye sert tepki: Bu ne cürettir! Bu ne utanmazlıktır! Bu ne saygısızlıktır! Kendinize gelin!
Türkiye, artık patolojik semptomlar gösteren, tehlikeli bir zihniyet tarafından yönetiliyor. Maalesef, empati, vicdan, sorumluluk bilinci gibi, insani kavramlarla bağını tamamen koparmış sosyopat bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu bir gerçek. Nitekim bu gerçeği, iktidar mensuplarının her hareketinde, her cümlesinde, her kelimesinde, endişe verici bir sıklıkla görüyoruz. Beceriksizleriyle fakirleştirdikleri; asgari ücretlimizin, memurumuzun, emeklimizin maaşlarına, yapmak zorunda olukları, düzenlemede bile, bu gerçeğe şahit oluyoruz. Biliyorsunuz, son olarak, Türkiye’nin en yakıcı meselelerinden biri olan EYT’li kardeşlerimizin durumuna ilişkin sorulan bir soruya, “EYT mi?” diye cevap veren, Nebati Bakan, birbirinden ciddiyetsiz açıklamalarına geçtiğimiz günlerde bir yenisini daha ekledi. Çıktı, hiç utanmadan, zerre sıkılmadan bu milletin gözünün içine baka baka; ‘Asgari ücretliye de, memura da, emekliye de, ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek, bereket getirir’ dedi. Yanlış duymadınız. Aynen böyle dedi. Bu ne cürettir! Bu ne utanmazlıktır! Bu ne saygısızlıktır! Hayırdır Sayın Bakan, sadaka mı dağıtıyorsunuz? Lütufta mı bulunuyorsunuz? Kendinize gelin!
“Haddinizi bilin!”
Siz babanızın değil, milletin hazinesinin başında duruyorsunuz! Aile şirketinizde, sosyal sorumluluk projesi yürütmüyorsunuz; devlet yönetiyorsunuz, devlet! Yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz, Bay Kriz’e feda ettiğiniz ve batmaya mahkûm ettiğiniz o hazinede; kaç yetimin hakkı var, biliyor musunuz? Paramızı pul ettiniz, yetmedi! Gücümüzü hiç ettiniz, yetmedi! İtibarımızı ağızlara sakız ettiniz, yine yetmedi. Şimdi de milletimizle dalga mı geçmeye başladınız? Eğer fındık kadar aklınız, incir çekirdeği kadar vicdanınız varsa (ki ben hiç sanmıyorum), söylediklerime iyi kulak verin. Bu ülke sahipsiz değildir. Bu ülkenin sahibi, aziz ve cefakâr Türk milletidir. O yüzden haddinizi bilin!
“Milletimizin ütüldüğü kumar masalarında, bereket bulunmaz!”
Cıvık cıvık açıklamalar yapıp, bu milletin haysiyetiyle oynamayın, vatandaşın sabrını da, giderayak, daha fazla zorlamayın! Amaaaa, madem hazineye bereket gelsin istiyorsunuz; O zaman size bu kürsüden hatırlatmak istiyorum: Yalanın olduğu yerde, bereket olmaz! Hırsızlığın olduğu yerde, bereket olmaz! Sizin ayağınızı bastığınız hiçbir yerde bereket olmaz! Ot bitmez, ot bitmez! Çünkü milletimizin ütüldüğü kumar masalarında, bereket bulunmaz!
“Muhalefetin güçlenmesinde Millet İttifakı’nın belediye başkanlarının katkıları yok sayılamaz”
İktidar mensupları, sandıkla kaybettikleri İstanbul’u, yargı gücünü, kötüye kullanarak geri alma peşindeler. Yıllarca, bedavadan seçim kazanmanın, şımarıklığını yaşadılar. Yıllarca, milletimize, maraba muamelesi yaptılar. Ama, 2023 seçimleri yaklaştıkça; Kaybedeceklerini, artık anlamaya başladılar. Milletin gözünden düştüklerini, fark etmeye, milletin vereceği hükümden, korkmaya başladılar. Milletimiz, Ak Parti’ye mecbur olmadığını gördü. İstanbul’da gördü, Ankara’da gördü. Adana’da, Antalya’da, Hatay’da gördü. Millet İttifakı’nın kazandığı birçok şehirde bu gerçeği tüm çıplaklığıyla gördü.
Saraçhane açıklaması: Onlara uzanan elleri kırmak, değişime inanan herkesin boynunun borcudur!
Her türlü engellemeye, mobinge, iftiraya ve tuzağa rağmen, Ekrem Başkan da Mansur Başkan da diğer belediye başkanlarımız da olağanüstü çaba gösterdiler. Onların bu çabaları Millet İttifakı’na olan güveni artırdı. Onların başarısı, iktidarın yalanlarını çökertti. Onların çalışmaları, korku senaryolarını boşa çıkarttı. Muhalefetin güçlenmesinde Millet İttifakı’nın belediye başkanlarının katkıları yok sayılamaz. İşte bu yüzden de onlardan çok korkuyorlar! Onların önünü kesmek için, her türlü rezilliği de yapıyorlar. İşte tam da bu nedenle onlara uzanan elleri kırmak, değişime inanan herkesin boynunun borcudur!
“Ey Yeni Akit, ey Akit…”
Ben de 14 Aralık’ta bu borcun gereğini yapmak için yola çıktım. İstanbullunun iradesine vurulmaya çalışılan darbeye karşı, tıpkı 2019’daki gibi, Ekrem kardeşimizle omuz omuza durmaya gittim. Bundan yirmi sene önce yaşadığı haksızlık karşısında nasıl Sayın Erdoğan’ın yanına koştuysam, bu sefer de Ekrem kardeşimin yanına koştum. Ey yeni Şafak’ın sahipleri gece yarısı eviniz armaya çalışıldığında avukatınız kimseyi bulamamıştı bula bula beni bulmuştu ben de oradaydım. Ya ey Akit, 1999 hatırlıyor musunuz panik içinde Kocaeli’nden milletvekili adayı olan eski içişleri bakanı Meral Akşener’i arayıp ‘Abla ne olursun bizi bir gürültüyle ziyaret et’ dediğinizde seçim çalışmayı bırakın İzmit’ten sizi ziyarete gelmiştim hatırlıyor musunuz? Çağıra çağıra beni çağırmıştınız, çünkü hepsi korkaktı. Bundan 20 sene önce, nasıl Emine Hanım’ın yanına koştuysam, bu defa da Dilek kızımın yanına koştum.
“Linç edilmeye çalışıldığında nasıl Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam, bu defa da İmamoğlu’nun yanına koştum”
Bizim için zorda kaldığımız zamanlarda bırakın kendi cebinden tazminat ödemeyi evim basıldığında kimse yoktu. Evet biz iyiler cesurlar sizler ve ben biz zalimin karşısında zulme uğrayanın yanında her zaman olduk olmaya da devam edeceğiz. Bakın linç edilmeye çalışıldığında nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam, bu defa da, Ekrem İmamoğlu’nun yanına koştum. Bugüne kadar meydanı boş bulmanın şımarıklığı ile her istediklerini yaptılar. Bugün de hizmetleriyle milletin kalbini kazanan bir belediye başkanımızı, hukuksuzluk yoluyla diskalifiye etmeye çalıştılar. Dün kendilerine yapılanları bugün Ekrem Başkan’a yapmaya kalktılar. Ama artık bu meydanın boş olmadığını Saraçhane’de gördüler.
Bugün, hedefleri Ekrem Başkan’dı. Bu yüzden İYİ Parti olarak biz de amasız, fakatsız onun yanındaydık. Bir saniye düşünmedik, bir dakika gecikmedik, haberi alır almaz yola çıktık. Demokrasimizin, sahipsiz olmadığını hatırlatmak için İstanbulluların iradesinin çiğnenemeyeceğini haykırmak için kaybetme korkusundan gözü dönenlere karşı dimdik durmak için Saraçhane’deydik. Biz dün neredeysek, bugün de oradayız.
“Gerekirse ‘Beştepe sizinse, Ankara bizimdir!’ demeyi de çok iyi biliriz”
Kim ne derse desin, yarın da aynı yerde olmaya devam edeceğiz. Şayet bu kafa yarın da hedefine Mansur Başkan’ı koyarsa, bu sefer de bir saniye düşünmeden, bir dakika gecikmeden onun yanında dimdik dururuz. Bugün nasıl ki ‘Saray sizinse, Saraçhane bizimdir!’ dediysek, Gerekirse ‘Beştepe sizinse, Ankara bizimdir!’ demeyi de, çok iyi biliriz.
“Sanki talimatı kendileri vermemiş gibi komplo teorileri üretiyorlar”
Eğer ki onlar; Seçim kazanma uğruna, tehdit gördüğü herkesi, bertaraf etmeye ant içtiyse, Biz de; Milletin sevgisini kazanmış herkesin yanında, kaya gibi durmaya, Türk Milleti’nin huzurunda, ant içtik! Eğer ki onlar, koltuklarını korumak için millet iradesini yok saymaya ant içtiyse, biz de Cumhuriyetimizin izinde demokrasimize sahip çıkmaya, Türk Milleti’nin huzurunda ant içtik! Milletin sesinin taleplerinin ve tercihlerinin temsilcisi olmaya Türk Milleti’nin huzurunda ant içtik! Belli ki bu duruşumuz, birilerinin çok zoruna gidiyor… Sanki talimatı kendileri vermemiş gibi komplo teorileri üretiyorlar. Yargı operasyonları yetmezmiş gibi, şimdi de algı operasyonları yapıyorlar. Kendi beceriksizliklerini gizlemek için bize çamur atıyorlar.
“Bir kamyon ahmağın elinde oyuncak olan Erdoğan’la karşı karşıyayız”
Ben sayın Erdoğan’a çok acıdım. Bu kadar ahmaklar sürüsünü nasıl yanında topladı! Milletvekilimsi troller, bakanımsı treolle, gazetecimsi troller hayır diyor operasyonu Meral Akşener yaptı. Sen neymişsin be Meral Akşener. Evet ne yapmışım, aramışım taramışım hakim değiştirmişim, sonra hapis cezası verdirmişim. Sonrası hiç! Çok ilginç, Sayın Erdoğan’ın her şeyi kendim yapayım diye bütün sistemin içine tükürüldü geldiğimiz noktada, bir kamyon ahmağın elinde oyuncak olan Erdoğan’la karşı karşıyayız.
Erdoğan’a: Aciz durumdasın!
Acil bir şekilde derdine çare bul. Sayın Erdoğan! Korkuyorsun! Hem de o kadar çok korkuyorsun ki, zamanında sana yapılanın, kendi yaşadığın haksızlığın, önüne koyulan siyasi engelin, bir benzerini yapacak kadar, yaptıracak kadar aciz durumdasın! Hatta, Ekrem Başkan’a çektiğin operasyonu savunmak için 20 sene önce okuduğun şiirin suç olduğunu söyleyecek kadar paniklemiş haldesin! Yahu biz bu şiir okumanın suç olmadığını bağıra bağıra anlattık. Şimdi ne oldu kendi söylüyor suçmuş. Ne edeceğiz şimdi? Ama sen hiç merak etme sen ne kadar korkaksan biz o kadar cesaretliyiz.
“Milletin sandıkla emanet ettiği iradeyi, ucuz numaralara kurban ettirmeyeceğiz”
Ama, sen hiç merak etme, sen ne kadar korkaksan, biz de o kadar kararlıyız. Çünkü biz cesaretimizi, milletimizden alıyoruz. Ve biliyoruz ki iyilerin görünmez orduları vardır. Bu yüzden milletin iradesine, cesaretle sahip çıkacağız. Milletin sandıkla emanet ettiği iradeyi, ucuz numaralara kurban ettirmeyeceğiz. Siz çökmeye alışmışsınız. Ama biz buradayken; İstanbul’a çökmenize, asla izin etmeyeceğiz! Size göre demokrasi bir araç olabilir. Ama bize göre demokrasi; Türk Devleti’nin varlığı, Türk Milleti’nin huzuru için vazgeçilmez bir amaçtır. Çünkü biz, kalbimizde şahısların ve zümrelerin tahakkümünü taşıyanlardan değiliz! Bir grup siyaset esnafının çizdiği rotayı, sözüm ona demokrasi diye pazarlayanlardan da değiliz! Kendi siyasi ikbalimiz için demokrasiyi aparat yapanlardan da değiliz! Makam mevki için gözü dönenlerden ise hiç değiliz. Çünkü bize göre demokrasi; bir tercih değil, bir mecburiyettir! Bu yüzden de, demokrasiden taviz vermek bizim siyaset anlayışımıza aykırıdır! Ama kimse merak etmesin! Nasıl ki tarih boyunca yapılan her zorbalığın, her haksızlığın, her adaletsizliğin karşısında dimdik duracak babayiğitler olmuşsa, bugün de millet iradesinin üzerinde vesayet kuran bu Firavun iktidarını yıkacak Musa’lar da elbette var! ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!’ diye haykıracak, cesurlar da elbette var!
“Öyle bir kazanacağız ki, 1950’deki Demokrat Parti’nin seçim zaferinin mutluluğu yeniden yaşanacak!”
Karşımıza diktikleri her türlü engeli, birer birer aşacağız. Ve 2023’te milletimizle birlikte, öyle bir tarih yazacağız ki 1923’te kavuştuğumuz, bayram havası, memleketimize, yeniden yayılacak! 2023’te sandık geldiğinde, öyle bir kazanacağız ki, 1950’deki Demokrat Parti’nin seçim zaferinin mutluluğu yeniden yaşanacak! 2023’te, sandıklar açıldığında, öyle bir başaracağız ki; 27 Mayıs 1960’da, millet iradesine ket vuranlara karşı; 1965’te iktidara gelen, rahmetli Süleyman Demirel’in gür sesi, yeniden duyulacak! 2023’te, öyle bir iktidara geleceğiz ki, 12 Mart 1971 muhtırasıyla, demokrasi ile bağımızı, kesmek isteyenlere karşı, milletimizin cevabı daha iyi anlaşılacak. 1973 seçimlerinde rahmetli Ecevit’le, rahmetli Erbakan’ın, sandığa yansıyan gücü, yeniden hatırlanacak! 2023 seçimlerinde, milletimiz öyle bir ders verecek ki; 1980’de, demokrasiyi askıya alan darbecilerin, bugünkü ruh ikizleri, aynı, 1983’te rahmetli Özal’ın, tek başına iktidara geldiği gün olduğu gibi, yeniden üzülecek! Onlar üzülecek ama 85 milyon artık hep birlikte sevinecek! Hep birlikte gülecek! Hep birlikte konuşacak! Hep birlikte kazanacak! Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları! İşte bu yüzden; Bugün vakit, umutsuzluk vakti değildir! Vakit artık mücadele etme vaktidir! Milletimize yaşatılan haksızlıkların, hesabını sorma vaktidir! Sahipsiz bırakılanlara, sahip çıkma vaktidir! Sandıkları patlatıp, güçlü, zengin ve mutlu Türkiye’yi inşa etme vaktidir! Sandık ufukta belirdi. Hakkın vadettiği günler artık doğdu. Vakit, bugünlerin hakkını verme vaktidir! Vakit, iktidar vaktidir! Vakit, İYİ’lerin vaktidir! Emin olun, çok az kaldı!”