Ankara Sincan’da tankların yürütülmesiyle hafızalara kazınan darbeyi dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, “demokrasiye balans ayarı” olarak nitelendirse de hükümetin düşürülmesi amaçlandı. Sonrasında başörtülü insanların eğitim hakkının engellenmesi ve kamudan ihraçlar gibi mağduriyetler yaşandı.
O dönem birçok kadın başörtüsü ile kamusal alana dahil olabilmek için devlet politikalarına karşı mücadele etti. Bugün birçok kadın, kendini dönemin mağdurları olarak niteleyen ancak bugün kadın mücadelesini hedef alan iktidarın uygulamalarına karşı mücadele ediyor.
Dönemin mağdurlarından ve tanıklarından Fatma Bostan Ünsal, 28 Şubat’ın dindar, muhafazakâr insanların, özellikle de kadınların bütün kamusal alandan dışlanması şeklinde kafalara yerleştiğini belirtti.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, o dönem kadınların başörtüsü konusunda verdiği mücadeleyi hatırlatan Ünsal, “Bütün partilere giderken, en olumsuz tavrı takınan parti MHP’ydi. Zaten Merve Kavakçı’nın da Türk vatandaşlığından düşürüldüğü Bakanlar Kurulu kararında, Devlet Bahçeli’nin de imzası vardı. Türkiye de eskiden beri olagelen yargı ve askeri vesayetin bir tezahürüydü 28 Şubat ve ilk değildi” görüşünü dile getiriyor.
2002 seçimlerinde halkın o dönem parlamentoda bulunan herkesi ağır bir şekilde cezalandırdığını ve baraj altında bıraktığını anımsatan Ünsal, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Türkiye’de çok görünür bir şekilde askeri ve yargı vesayeti bir müddet daha devam eder gibi oldu. Örneğin AK Parti veya DTP’ye açılan kapatma davaları gibi. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden sonra bu tür görünür yargı ve askeri vesayet kalkmıştır ama izah edemeyeceğimiz rutin siyasetin, hukuk devletinin dışında başka olayları da görüyoruz. Bu olaylar olurken, yine Devlet Bahçeli’yi görüyoruz maalesef. 28 Şubat döneminde önemli bir aktör olarak MHP ve Devlet Bahçeli vardı, bugünde içerik olarak aynı olmasa dahi, başörtüsüne yönelik olarak bugün itirazı yok ama siyasetin normal ve rutin uygulaması dışındaki, hukuk devleti dışındaki bazı pratiklerin destekçisi olarak görüyoruz. 2002 seçimlerinde halk, 28 Şubat ve sonrasındaki bütün herkesi gömmüşken, siyasi hayatını bitirmişken, 28 Şubat aktörlerinin yeniden sahneye çıktığı ve hukuk devleti dışındaki uygulamaların destekçisi olduğunu görüyoruz.”
28 Şubat’ın hukuk devletine aykırı uygulamaların yapıldığı bir süreç olarak tanımlandığını belirten Ünsal, sürecin devam ettiğini ifade etti. Ünsal, günümüzde 28 Şubat’ı aşan hukuk dışı uygulamaların olduğuna dikkat çeken Ünsal, “15 Temmuz darbe girişiminden sonra fiili ilan edilen OHAL kalktıktan sonra uygulamaları devam etti. Koronavirüsün bir anlamda suiistimal edilerek, OHAL uygulamalarının devamına hizmet eder şeklinde kullanıldığını görüyoruz. İnsanların sağlığı bahane edilerek, basın toplantıları engelleniyor. Kimin yaptığına bağlı olarak bu değişiyor. AK Parti kongrelerine izin verilirken, başka kesimlerin rutin bir faaliyetinin yapılamadığını görüyoruz. Kişiye veya grubu göre muameleyi görmüş oluyoruz. Buda 28 Şubat’ın bir başka devamlılığıdır” diye konuşuyor.
Bugünün hukuk dışı uygulamaların kendini dönemin mağduru olarak tanımlayan AKP’nin eliyle yapıldığının altını çizen Ünsal, AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in çıplak aramayı gündeme getiren kadınları hedef almasına tepki gösteriyor.
Ünsal, geçmişten hiçbir dersin alınmadığını söyleyerek, şunları kaydediyor:
“Özellikle başörtülü bir arkadaşın olmuş olması, gerçekten çok rahatsız edici bizler için. Çünkü daha hafifseniyordu, başörtüsü için direnenler biraz böyle eleştiriliyor gibiydi. Biz bu konuyu insanlara anlatmaya çalışıyorduk. Şimdi çıplak aramaya uğrayanlar, bunu çeşitli şekillerde ifade ederken, itham ediliyor. Kendi kafasına göre zamanında olmadığı için. Kadının beyanı esas alınması, kadınlar ve tüm dünya için bir kazanımdır. Suç kabul edilip ceza verilmesi anlamında değil, harekete geçmek için, ne olduğuna yönelik bir inceleme yapmak için beyan esas alınır. Bir şekilde ifade edilmişse, yapacağımız şey hemen harekete geçip, yapanları cezalandırmak olmalı. İktidarı korumaya gerek yok. İktidar yanlış yapabilir ve yanlış yapmaya ihtimali çok olan bir iktidar.”
İlahiyatçı İhsan Eliaçık da, 28 Şubat post modern darbe zihniyetinin devam ettiğine dikkati çekiyor ve ekliyor:
“İktidarlar değişiyor ama devlet değişmiyor. Sopa değişiyor, sopayı tutan el değişmiyor.”
O dönem Kayseri’de yaşadığını belirten Eliaçık, “MGK’de o kararlar alınınca, dönemin hükümeti bazı icraatlara girişti. İşte Kur’an kurslarının kapatılması, imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, başörtülü öğrencilerin üniversite, devlet dairesi ve kamu kurumlarına alınmaması gibi… Bunları da irtica operasyonu adı altında meşru bir zemine oturtmaya çalışıldı” diyor ve ekliyor:
“Aynı zamanda bir vakıf çevresinde örgütleniyorduk. Dönemin iktidarının attığı adımlara karşı toplumun dini kesimlerinde yoğun bir karşı çıkış vardı. Biz de gazete ve radyolarımızdan bunların aktarımlarını yapıyorduk. Biz haber yaptıkça tepkiler, artıyordu. Radyo yayınlarımızda telefonlar kilitleniyor. İnsanlar haberini yaptığımız eylem noktalarına gidiyordu. Kayseri’de eylemlerin odağı bizim radyomuz olmuştu.”
Darbenin üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen devlet zihniyetinde hiçbir şeyin değişmediğini ifade eden Eliaçık, şunları söylüyor:
“Türkiye’de değişenler ve değişmeyenler var. İktidarlar değişiyor ama devlet değişmiyor. Sopa değişiyor. Sopayı tutan el değişmiyor. Halkın tepesine inen bir sopa var, ceberut bir devlet anlayışı var. Devlet her yerde her zaman haklıdır anlayışı var.” Mevcut AKP hükümetinin de 28 Şubat zihniyetinden bir farkı olmadığını, Müslümanları temsil eden bir parti olmadığını ifade eden Eliaçık, “AKP artık iyice muhafazakarlaşıp, İslamcıları bile karşısına aldı. Klasik devlet zihniyetini işleterek iktidarı götürüyorlar. Buna karşı esasında dini çevrelerin uyanık olması ve AKP’yi tümden terk etmesi gerekir. Çünkü onlar artık dini çevrelerin taleplerini yerine getirecek konumda değil” şeklinde konuştu.