Yargıtay Başkanlığı, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği “hak ihlali” kararına uyulmamasının ardından başlayan yargı tartışmalarına ilişkin yeni bir açıklama yayımladı. Yargıtay, “Temel hak ve özgürlüklerin korunması, yalnızca AYM’nin değil, tüm yargı organlarının görevidir” dedi. BBC Türkçe’ye konuşan hukukçular, Yargıtay’ın açıklamasıyla AYM’nin yetkilerini tartışmaya açtığı görüşünde.
Cuma akşamı yapılan yazılı açıklamada Yargıtay, “mecrasından çıktığını” savunduğu bireysel başvurunun, “yargı sistemini zayıflatan sistemsel bir sorun haline geldiğini” vurguladı.
Yargıtay, “mevcut uygulamasıyla bireysel başvurunun doğurduğu sorunların giderilmesi ve geliştirilmesi” için yapılacak anayasal çalışmalara destek vereceğini de ilan etti.
Bireysel başvuruların temel hak ve özgürlüklere yönelik hukuka aykırı müdahalelerin kanun yollarında giderilememesi halinde başvurulabilecek ikincil bir hak arama yolu olduğunu belirten Yargıtay açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Anayasa Mahkemesi adli ve idari mahkemelerce verilen kararları bozan bir mahkeme olmadığı gibi istinaf ve temyiz mercii olarak davaları yeniden incelemeye yetkili bir makam da değildir.”
Yargıtay, AYM’nin bireysel başvuru incelemelerinde “zaman zaman anayasal ve yasal sınırları aşarak Yargıtay ve Danıştay uzman dairelerince geliştirilen yerleşik içtihatları ters yüz edecek, hukuk sistemini kaosa sürükleyecek şekilde” kararlar aldığını savundu ve bunun “kesin hüküm etkisini tamamen devre dışı bırakılmasına” neden olduğunu kaydetti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel Yargıtay’ın açıklamasını “hadsizlik” olarak değerlendirdi.
Özel, “AYM’yi yok sayarsanız kendi varlığınızı inkâr edersiniz” dedi.
‘Yargıtay, AYM’nin yetkilerinin daraltılmasını talep eder görünüyor’
BBC Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Marmara Üniversitesi’nden anayasa hukukçusu Prof. Dr. Sibel İnceoğlu, “Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin daraltılmasını talep eder görünüyor” dedi.
Söz konusu kısıtlamanın gerçekleşmesi halinde, insanların Anayasadaki temel hak ve özgürlükleri ihlal eden bir yargısal uygulama karşısında AYM’den sonuç alamayacağını ifade eden İnceoğlu, “Böyle bir Anayasa değişikliğini toplumun kabul edeceği kanaatinde değilim” diye konuştu.
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz da Yargıtay’ın açıklamasıyla gelinen noktanın oldukça tehlikeli olduğunu savundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yargıtay’ın AYM’nin Can Atalay ile ilgili verdiği “hak ihlali” kararına uymamasına itiraz etmediğini hatırlatan Prof. Dr. Özsoy Boyunsuz şöyle devam etti:
“Yargıtay’ın el yükselterek bir kere daha kendi kararının geçerliliğini savunduğunu; bununla da kalmayıp Anayasa’da düzenlenmiş bireysel başvuru yolunun ve AYM’nin temel hak ve özgürlükleri koruma görevinin ortadan kaldırılması gerektiğine de karar verdiğini görüyoruz.”
‘Modern anayasacılıkta bireysel başvuru oldukça aktif olarak kullanılır’
Prof. Dr. İnceoğlu, Yargıtay’ın son açıklamasının, modern Anayasa hukuku birikiminden son derece uzak olduğu görüşünde.
Yargıtay’ın AYM’ye bireysel başvuru yolunun kullanılmasından rahatsız olduğunu düşünen İnceoğlu, “Bu rahatsızlığın ifadesini Yargıtay 3. Dairesi kararında da görmüştük. 3. Daire kararında, Anayasa Mahkemesi’nin asli işinin kanunların Anayasa’ya uygunluğu denetimini yapmak olduğunu, bireysel başvurunun ise Anayasa Mahkemesi’nin tali bir işlevi olduğu iddiasında bulunmuştu” dedi.
Buna karşılık böyle bir ayrımın söz konusu olamayacağını ifade eden İnceoğlu, “Modern anayasacılıkta bireysel başvuru oldukça aktif kullanılmakta. Bu, insan haklarının gelişmesi ve yayılmacılığının bir ürünü” diye konuştu.
‘Ne zamandan beri anayasaları Yargıtay Ceza Daireleri yazıyor?’
Prof. Dr. Özsoy Boyunsuz, Yargıtay’ın bir yetki gaspı içerisinde olduğunu savunduğu değerlendirmesinde şunları söyledi:
“Yargıtay, AYM’nin hak ihlali ile ilgili verdiği kararı tanımayarak, AYM’ye ait olan Anayasa’yı son noktada yorumlama yetkisini de mahkemenin elinden gasp ediyordu. Bu yazdıklarıyla asli kurucu iktidar, tali kurucu iktidar rolüne soyunmuş. Anayasa’da neyin gerekli neyin gerekli olmadığına da karar vermiş gibi görünüyor.”
Yargıtay’ın bireysel başvuru ile alakalı AYM’nin rolünü tartışmaya açtığını belirten Prof. Dr. Özsoy Boyunsuz, “Yargıtay, ‘Bunu [bireysel başvuru] Anayasa’dan çıkarmak lazım, Anayasa’yı da değiştirelim, bunun için de göreve hazırız’ diyor” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:
“Ne zamandan beri anayasaları Yargıtay Ceza Daireleri yazıyor? Egemenlik Türk milletine ait olan bir şeydir. Anayasa yapılacak ya da değiştirilecekse yetki de Türk milletine ait olan bir şeydir. AK Parti’nin muhalefette olduğu dönemde bunu birileri söyleseydi ‘yargıçlar devleti’ diye ortalığı yıkarlardı. Çok enteresan.”
‘Nasıl ki TBMM ‘bu iptali tanımam’ diyemezse yargı da diyemez’
BBC Türkçe’nin konuştuğu iki hukukçu da AYM’nin görev ve yetkilerinin, Anayasa normlarının uygulanmasını sağlamak olduğunun altını çizdi.
Anayasa’ya aykırılığın yasama organından da, idareden de, yargı organından da kaynaklanabileceğini belirten Prof. Dr. İnceoğlu şunları söyledi:
“Nasıl ki yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinde, TBMM ‘ben bu iptali tanımam’ diyemezse, yargı kararından kaynaklanan bir Anayasa ihlali varsa, yargı organı Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına uymayacağını söyleyemez; böyle bir yargısal davranış hiçbir anayasal devlette, hiçbir hukuk devletinde kabul edilemez.”
Süper temyiz tartışması
Yargıtay, yaptığı son açıklamada “kamuoyunun gündemini meşgul eden davalar üzerinden uygulanan iletişim stratejisi ile” AYM’nin “süper temyiz mahkemesi” olduğu şeklinde toplumsal bir algı oluşturulduğunu savundu.
Prof. Dr. Özsoy Boyunsuz, bireysel başvurunun ilk gündeme geldiği günlerde de Yargıtay ve Danıştay tarafından tartışıldığını ifade etti.
İki yüksek mahkemenin de “AYM, bizden çıkan bir karar hakkında, ‘Bunda hak ihlali var’ diyecek. Bunu da derece mahkemesine götürecek ve ‘yeniden yargıla’ diyecek. Bunu kabul edemeyiz, son sözü biz söyleriz” demek istediğini belirten Prof. Dr. Özsoy Boyunsuz, şöyle devam etti:
“Halbuki buradaki [Can Atalay kararı] mesele o değil. Bir dosyanın esasına ilişkin bir uyuşmazlık var. Can Atalay bu suçu işledi mi, işlemedi mi? AYM buna bakmıyor. Can Atalay’ın bu suçu işleyip işlemediğine 13. Ağır Ceza Mahkemesi bakıyor. Bunu doğru yapıp yapmadığına da Yargıtay bakıyor.
“13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’a direnebilir. Ama AYM’ye direnemez. Kanunlara göre. Burada Yargıtay’ın görevi, 13. Ağır Ceza’nın kanunları doğru uygulayıp uygulamadığına bakmak. Belli hususlarda temyiz incelemesi yapmak.
“AYM’nin görevi de bütün bu aşamalarda anayasal hak ihlali var mıdır yok mudur onu tespit etmek. Tespit ederse de kanuna göre, ‘İhlalden önceki hale getirin bu dosyayı’ diyor. Bunun için de yargılamanın yenilenmesine karar veriyor ve ‘Can Atalay’ı da serbest bırakın’ diyor, dosyayı da 13. Ağır Ceza’ya gönderiyor. Yaptığı şey bu.
“Burada bir defa Yargıtay olayın muhatabı değil. Davaya bakan asıl yargılamanın gerçekleştiği mahkeme 13. Ağır Ceza. Yargıtay temyiz mahkemesi.”
Yargıtay’ın açıklamasında ifade ettiği “süper temyiz mahkemesi gibi davranmanın bir itham olduğunu” söyleyen Prof. Dr. Özsoy Boyunsuz, AYM’nin kendisine verilen hak ve özgürlükleri koruma görevini davada yerine getirmeye çalıştığı görüşünde.
Erdoğan ne dedi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cuma günü Ankara’da yaptığı konuşmada “Biz tartışmada taraf değil hakem konumundayız” dedi.
Erdoğan, Türkiye’de yargı kurumlarının kararlarının da tartışılabileceğini, yüksek mahkemeler dahil hiçbir organ ve kurumun eleştirilemez olmadığını söyledi.
“Gerekirse anayasa ve yasa değişiklikleri dahil tüm yöntemleri kullanarak, tekrar böyle bir tartışmanın ortaya çıkmaması için gerekenleri yapacağız” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yargının iki kurumu arasındaki yetki tartışmasının çözüm yeri anayasadır, yasalardır. Ancak mevcut anayasamız ve yasalarımız, bu konuda yetersiz kalmaktadır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce Özbekistan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Yargıtay kararı ile ilgili sorulan soruya şöyle yanıt vermişti:
“Herşeyden önce Yargıtay’ın bir yüksek mahkeme olduğunu herhalde kimse inkar edemez. Anayasa Mahkemesi bu noktada maalesef birçok yanlışları da arka arkaya yapar hale geldi. Bu da bizi ciddi manada üzmektedir. Şu an itibarıyla Yargıtay’ın aldığı karar asla bir kenara atılamaz, itilemez.”
Ne olmuştu?
Avukat Can Atalay, 14 Mayıs’ta yapılan genel seçimde milletvekili seçildi. Ancak Atalay, Gezi Parkı Davası’nda aldığı 18 yıl hapis cezası Yargıtay tarafından onandığı için tahliye edilmedi.
Atalay’ın avukatları, Anayasa’nın milletvekillerine yasama dokunulmazlığı getiren 83. maddesine dayanarak seçim sürecinin ardından müvekkillerinin tahliyesi ve hakkındaki yargılamanın durması istemiyle Yargıtay’a başvurdu. Yargıtay bu talebi reddetti.
TİP Hatay Milletvekili, Yargıtay’ın kararı sonrası avukatları aracılığıyla AYM’ye bireysel başvuruda bulundu.
Tahliye ve yargılamanın durdurulması istemi görüşüldü, AYM başvuruyu Genel Kurul’a sevk etti.
AYM Genel Kurulu 25 Ekim’de oy çokluğuyla Can Atalay’ın “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetti.
Karar, Gezi Parkı Davası’na bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım’da AYM’nin Can Atalay için verdiği “hak ihlali” kararına rağmen Atalay’ın tahliyesini reddetti ve bu yönde karar veren Anayasa Mahkemesi üyelerinin yetkilerini aştığını savunarak, söz konusu AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı da aldı.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – BURAK ABATAY