Partisinin grup toplantısında konuşan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, tutuklu 15 gazetecinin duruşmasına ilişkin, “Bu toplumun gerçek anlamda yandaş olmayan basına ihtiyacı var, gerçeklere ihtiyacı var. Basın emekçisi olan arkadaşlarımız, gerçekleri yazdıkları için 13 aydır cezaevindeler” dedi.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Uçar, konuşmasına Gezi direnişi sürecinde katledilen Ali İsmail Korkmaz’ı, Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde yaşamını yitiren hasta tutuklu Bişar Yazıcı ve Barış Annesi üyesi 85 yaşındaki Xemê Akdoğan’ı anarak başladı.
HASTA TUTUKLULARIN ÖLÜMÜ
Uçar, hayatını kaybeden hasta tutuklu Bişar Yazıcı’nın gizli tanık beyanıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldığını ve karaciğer yetmezliği hastalığının bulunduğunu ancak, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) kendisi hakkında “Cezaevinde kalabilir” şeklinde rapor verdiğini söyledi.
Uçar, “İster cezaevinde ister dışarıda olsun, devlet insanların yaşam hakkını güvence altına almakla sorumludur. Ancak devlet ile ATK, Yazıcı şahsında tüm hasta tutukluların ölümüne imza atan pozisyonunda. Yüzlerce hasta tutsak cezaevlerinde bu ölüm siyasetine, bu ölüm hukuksuzluğuna karşı mücadele veriyor. Bu mücadelenin bizim de mücadelemiz olduğunu ifade etmek istiyorum. Sesimizi yükseltmeye ve yanlarında olmaya devam edeceğiz” dedi.
ALEVİ KURUMLARINA SALDIRIYA TEPKİ
Uçar, Ankara’daki Alevi kurumları saldırı davasında sanıklar hakkında verilen beraat ve tahliye kararlarına da tepki gösterdi. Saldırı faillerine ilişkin ATK’ den “Cezai ehliyetleri yoktur” şeklinde raporların alınmaya çalışıldığını söyleyen Uçar, “Bu cezasızlık politikasını biraz geçmişle ele almak istiyorum. Temmuz ay başında Sivas Katliamı’nın yıldönümüydü. O katliamın failleri ve karar vericileri; ne yazık ki halen yargı önüne çıkarılmadı. Ne yazık ki, bir yüzleşme ve hesap sorulmadı. Zamanaşımı ile karşı karşıya olan ve zamanaşımını duyduğunda da ‘hayırlı olsun’ diyen bir cumhurbaşkanımız var. Cumhurbaşkanının yürüttüğü hukuk ve siyasetin kendisi; elbette ki Ankara’da Cemevlerine yönelik saldırıyı gerçekleştirenleri tahliye ve beraat etmekten başka bir sonuç çıkaramazdı” dedi.
CUMARTESİ ANNELERİNE SALDIRI
Uçar, toplumsal kesimlere karşı yürütülen saldırıların tek merkezden yürütüldüğünü söyleyerek, Galatasaray Meydan’ında Cumartesi Anneleri ’ne dönük polis saldırısına değindi. Uçar, “Galatasaray Meydanı’nı adalet meydanı yapan Cumartesi Anneleri, eylemlerini yapmadan gözaltına alınarak ters kelepçelendi. Yine Eskişehir ve Adana’da sokağa çıkmak isteyenler, LGBTİ+’lar, emekçiler, gençler, kadınlar demokratik haklarını kullanmadan bu iktidarın kolluk güçleri tarafından kriminal bir halde gözaltına alınmaya çalışıldı. En son Adana Milletvekili arkadaşımız Perihan Koca’da aynı saldırı ile karşı karşıya kaldı. Şiddetiniz karşısında dayanışmamız da mücadelemiz dün olduğu gibi bugün de devam edecek” diye belirtti.
‘GERÇEKLERİ YAZDIKALRI İÇİN GAZETECİLER TUTUKLU’
Amed merkezli yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan gazetecilerin devam eden duruşmasına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Uçar, “Bugün Diyarbakır’da yaklaşık 13 aydır tutuklu bulunan 15 Özgür Basın emekçisinin davası görülüyor. Yandaş olmayan, yandaş olmayı reddeden, gerçeklerden taviz vermeyen, görülmeyeninin, duyulmayanın sesi olmaya çalışan Özgür Basın emekçilerinin en kısa zamanda özgürlüklerine ve mesleklerine dönmelerini diliyoruz. Bu toplumun gerçek anlamda yandaş olmayan basına ihtiyacı var, gerçeklere ihtiyacı var. Basın emekçisi olan arkadaşlarımız gerçekleri yazdıkları için 13 aydır cezaevindeler. Çok iyi biliyoruz ki, basın emekçisi arkadaşlarımız bugün mahkemede; gazeteciliğin nasıl bir faaliyet olduğunu da, gazeteciliğin suç olmadığını da uzun uzun anlatıp büyük ihtimalle de olması gerektiği gibi tahliye olacaklar” şeklinde konuştu.
Uçar, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Değerli halklarımız, AKP MHP iktidarının yeni yüzyıl diye tabir ettiği dönemi yaşamaya başladık. Hem ülkenin kendisi hem de toplumun kendisi ciddi bir çöküşle karşı karşıya. Bu ülkeyi tek tipleştirmek isteyen; tek sesli, tek renkli yapmak isteyen bir iktidar, bunun için elinden geleni ardına koymuyor. Her türlü keyfilik, her türlü hukuksuzluk, sansür, baskı, tehdit, hak gaspları, yoksulluk, yolsuzluk, talan ve savaş politikalarıyla bu toplumu baş başa bırakmaya çalışıyor.
DEMOKRATİK SİYASETİN TEK ADRESİYİZ
Türkiye’de demokratik siyasetin tek adresiyiz. Bu demokratik siyaset uzun süredir iktidar ve devletin birçok mekanizması tarafından saldırı ile karşı karşıya. Geçtiğimiz hafta Kobanê Kumpas Davası duruşmalarından birisi daha gerçekleşti. Kobanî Kumpas Davası kurmaca bir yargılama hukuki hiçbir altyapısı yok. Niye böyle söylüyorum Sevgili Gültan Kışanak, en son mahkeme salonunda şunu söyledi; ‘Siz bizi suçlayacak herhangi bir delil bulamadınız ama bizden suçsuzluğumuzu kanıtlamamızı istiyorsunuz.’ Yine birçok hukuki itirazları ret eden mahkeme heyetinin ret gerekçelerinden birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Demirtaş’ın tahliye talebini reddederken ‘dışarıda adalete zarar verebilir’ gibi absürt bir kararın altına imza atan bir mahkeme heyeti ve iktidarla karşı karşıyayız. Bu mahkeme bir anlamda ‘oldu bitti’ mahkemesidir.
BİR SENARYO İLE KARŞI KARŞIYAYIZ
Kobanê, bütün dünyada insanlık dışı çeteye karşı büyük bir direnişle savunulan bir kentin adıdır. Tarihe yazılmış ve kazanılmış bir onur savaşın olduğu kenttir. Kobanê mücadelesi ve direnişi, Türkiye’de ve dünyada insanlık için nasıl büyük bir kazanç ise kimi çevreler için de büyük bir kayıptır. Kürt halkının iradesinin yok edilmesine umut bağlayanlar, IŞİD ile birlikte Kobani’de kaybetti. Bu kayıp ile birlikte Türkiye’de iktidar ve yargı eliyle yeni bir kumpas davası kuruldu. Katil olarak gösterilmeye çalışılan arkadaşlarımız bu ülkede demokratik siyasetin en yegâne temsilcisidir. Eğer katil arıyorsa; bu iktidar kendisine ve iş birliği içinde olduğu bütün mekanizmalara ve örgütlere baksın.
HERKES İÇİN AYNI ACIYI DUYUMSAMAK ZORUNDAYIZ
2014 yazından itibaren Kobanê ile dayanışma etkinlikleri, eylemleri başlamıştı, yaz ayları boyunca yapılan etkinliklerde hiçbir ölüm yaşanmadı. İlki Muş Varto’da Hakan Buksur oldu. Buksur polisler tarafından katledildikten ertesi gün gerçekleştirilen protestolarda polis halka ateş açmaktan geri durmadı. Siirt’te korucular eliyle içlerinden Necmettin Çelik ve 17 yaşındaki oğlu Yusuf Çelik olmak üzere; 6 kişi katledildi. Bununla ilgili açılmış hiçbir dava yok. Bu süreçte yine 18 yaş altı olan 11 çocuk katledildi, âmâ kamuoyunda sadece bir çocuğun ismi geçti. Açık ifade edelim ki, 6-8 Ekim olaylarında herkes için aynı acıyı duyumsamak durumdayız. Ama katledilenlerden sadece bir kişinin üzerinden yürütülen propaganda HDP’nin haklılığını ortaya koymak için yeterlidir. İstismar ettikleri bu çocuk üzerinden, ne yazık ki demokratik siyaseti boğmak istiyorlar. Aynı şekilde Nusaybin’de babası elinden tutarken öldürülen 8 yaşındaki Beşir Ramazan Arif çocuk değil miydi? Bununla ilgili yürütülen hiçbir süreç olmadığını ifade etmek isterim.
KOBANÊ DAVASI BİR TERTİP DAVASIDIR
Hür Dava Partisi’nin bugünkü Başkanı Yapıcıoğlu; ‘Bize de kurbanlık koyun rolü biçilmişti’ demişti. Kobanê Davası’nın kendisi, bir tertip davasıdır. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Bakın o günden bugüne ortakları olan HÜDA PAR’ın bugünkü Başkanı Yapıcıoğlu; Sputnik Radyo’ya 5 Ekim 2020’de bir demeç vermişti. O demeci aynen okuyorum: ‘Çözüm süreci 6-8 Ekim’den önce bitmişti ama bunun ilanı gerçekleştiriliyordu. Bize de kurbanlık koyun rolü biçilmişti. Hatta belki de devlet ya da hükümet içindeki birilerinin gözünde kurbanlık koyunduk. Çözüm süreci bitmişti. Aslında ilan edilecekti, ilan için bir gerekçe lazımdı. Onlar bizim üzerimize saldırsalardı (Onlar diye bahsettiği bizleriz) çok büyük katliam yapsalardı devlet de HDP’lilerin üzerinden silindir gibi geçecekti’ demişti. HDP’lilerin de zulüm edilen taraf olarak kamuoyuna yansıtılacağı bilgisini vermiş. 6-8 Ekim Kobanê destek protestolarında HÜDA PAR’lıların da içinde olduğu nasıl bir tertip olduğunu çok net ifade etmiş.
HİZBULLAH İKTİDARLA KURDUĞU İTTİFAKIN SONUÇLARINI ALIYOR
Ebu Hanzala kod isimli Halis Bayancuk dün tahliye edildi. IŞİD’in Türkiye yöneticisi olduğu iddiasıyla 12 yıl 6 ay hapis cezası alan Ebu Hanzala, 8 kez tutuklanıp serbest bırakıldı. Bu tahliye bile tek başına IŞİD ile dirsek teması olanlarla mevcut iktidar ilişkisini göstermek açısından yeterlidir. Kaldı ki HÜDA PAR’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Hanzala’nın babası olan Hacı Bayancuk’un Hizbullah şura üyelerinden ömür boyu hapis cezası aldığında avukatlığını üstlenmişti. İktidarla kurdukları ittifakın sonuçlarını almaya başladılar.
PARAMİLİTER GÜÇLER KİM?
‘Kobani düştü düşecek’ diyenlerin suya düşen hayallerinin de intikamını almak için yürütülen bir süreç olduğunu ifade etmek isteriz. Yine o süreçte yürütmenin başındaki İçişleri Bakanı halen sağ. HDP’li yöneticilerin 6-8 Ekim olayları başladığında bir gün sonra bir tertibin olduğunu fark ettiklerinde, yaptıkları görüşmeler var, yürütmenin başı ve İçişleri Bakanıyla. İçişleri Bakanı o gün HDP’li arkadaşlarımıza ‘kontrol dışı paramiliter güçler var’ diyor. Kayıtlarda mevcut olan bu bilgiyle mahkeme boyunca hiçbir işlem yapılmadı. Bu paramiliter güçler kimlerdir? İktidar tarafından neden korunuyor? Yine 15 Temmuz darbe girişiminde kamu görevlisi olanlar, 6-8 Ekim’de güvenlik bürokrasisinde görev yapıyorlardı. İktidara diyor ya ‘darbecilerle mücadele ediyoruz’ diye. Ne yazık ki yürütülen hiçbir işlem yok. İşlem yapılan tek kesim HDP’nin yöneticileri, seçilmişleri, eşbaşkanları ve Kobanê direnişine destek veren yurttaşlarımız. Bu kumpas davası, AKP- MHP iktidarının tıpkı gezi davasında olduğu gibi; aslında toplumsal muhalefete yönelik siyasi bir darbedir. Kobani bir kumpas davasıdır demokratik siyasete yönelik bir darbedir. Bununla mücadele etmek hepimizin asli görevlerinden biridir.
İKTİDARIN PAROLASI: KAŞIKLA VERİR KEPÇEYLE ALIRIM
Biliyoruz ki esas gündemlerimizden biri de ülkede yaşanan ekonomik kriz. Hepimiz her gün ‘acaba hangi zamlarla uyanacağız?’ diye güne başlıyoruz. AKP MHP iktidarı Türkiye yüzyılı ifadesini kullandığı andan itibaren zamlar başladı. O yüzden bu yüzyılın kendisine zam yüzyılı demek, bence en doğru tespitlerden biri olacak. Zam yüzyılı, enflasyon yüzyılı, savaş yüzyılı, emek sömürüsü yüzyılı demek yerinde olacaktır. Bu iktidarın parolası çok net arkadaşlar. Kaşıkla verir kepçeyle alırım. Asgari ücretle çalışmaya başlayanlara yakın zamanda bir zam yapıldı. Zam daha emekçilerin cebine girmeden, başka zamlarla uyandık. Aslında yapılan zammın da bir işe yaramadığını hep birlikte deneyimledik. Kamu emekçisi memurlara haklı olarak almış oldukları 22 bin liralık ücret karşısında alanlarda seslerini yükseltmeye devam ediyorlar. Biz de Yeşil Sol Parti olarak bize reva görülen, emekçiye, işçiye hatta işsize reva görülen bu düzen karşısında emekçilerle yan yana olacağız. Birlikte ses yürüteceğiz.
EKONOMİK KRİZ SAVAŞTAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR
Biliyorsunuz ki yine geçen hafta plan ve bütçe komisyonuna bir torba yasa geldi. Bu torba yasa aslında AKP-MHP siyasi iktidarının ekonomik alanda neler yaptığının ve yapacağının göstergesidir. Bu torba yasa iktidarın ekonomik alanda yarattığı tahribatın göstergesidir. Aynı torba yasada hem memurlara enflasyon altında bir zam hem de çok ciddi bir vergi yükü getiriliyor. Bu torba yasa ne diyor? ‘Paraya ihtiyacımız var, çünkü deprem oldu. ‘Soralım buradan; yaklaşık 20 yıllık AKP iktidarı boyunca 2003 ile 2020 yılları arasında yaklaşık 90 milyar TL deprem vergisi toplanmış. Bu vergilerin nereye gittiği konusunda iktidardan net bir açıklama yok. Eğer deprem vergilerini deprem için kullanmış olsaydı bu iktidar bu vergi yükü olmayacaktı. Ama aynı şekilde yaşadığımız bu ekonomik krizi ve mevcut iktidarın bize dayattığı krizi savaştan bağımsız ele almamız mümkün değil. Çok ciddi bir savaş politikasıyla birlikte önemli bir şekilde savunma sanayisine yatırım yapmış bir iktidarla karşı karşıyayız. Artık ekonomik kriz, Kürt sorununda derinleştirilen çözümsüzlük politikaları ve savaşla birlikte her birimizin sofrasında. Eksilen her dilim ekmek, eksilen her kaşık çorbanın kendisi bu savaş politikalarından bağımsız ele alınamaz. O yüzden biz alanlarda hem ekonomik krize karşı sesimizi yükselteceğiz hem de bunun temel sebeplerinden biri olan savaşa karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.
ORTAK MÜCADELEYE DAVET EDİYORUM
Sözlerime son verirken geleceğimizi toplumun tercihlerini yansıtmayan bu seçim sonuçlarına mahkûm etmeyecek kadar güçlüyüz. Demokratik siyasetimizi ve mücadelemizi AKP ve MHP faşizminde boğdurmayacak kadar dirençliyiz. Kimliklerimizi, inançlarımızı, dillerimizi, dün olduğu gibi bugün de yaşatacak kadar köklüyüz. Bu dirençle, bu güçle, bu tarihsellikle yeniden yapılanma süreci başlattık. Bu süreç hepimizin süreci. Bu çağrı da sizlerin çağrısı. Dolayısıyla başlattığımız halk toplantıları ve sonrasında yapacağımız bütün çalışmalarda bugüne kadar emek veren bütün arkadaşları ortak olmaya, üzerimizde kurulan kumpaslara faşizme karşı ortak mücadeleye davet ediyorum.”