TR724’ten Sevinç Özarslan’ın yazısından aktarıyoruz;
Ekrem İmamoğlu’nun, İsmail Saymaz’ın, Ercan Saatçi’nin gözaltına alındığı saatlerde gözümün önünden geçenler…
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yaptığı için 10 yıldır tutuklu emniyet mensupları…
Bir dizi senaryosu bahane edilerek tutuklanan gazeteci Hidayet Karaca…
Tedavi hakkı engellenen hastalar; Gülten Nene, İbrahim Güngör, hapiste intiharın eşiğine gelen kursiyer teğmenler, askeri öğrenciler.
Özellikle bir kursiyer teğmen var ki, intiharın eşiğinde. Şu an 31 yaşında olan Muhammed Macit, kendisini geçen hafta ziyaret eden DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na, “Yaşıyoruz da ne oluyor? Beni idam etsinler bari. Bu cezaevinde kalmak istemiyorum. Beni yüksek güvenlikli cezaevine göndersinler. Tek kişilik hücrede kalayım. İnsanların arasında kalmak istemiyorum” dedi.
Gergerlioğlu’nun ifadesine göre depresyon ve intihar eğilimi gösteren Muhammed Macit, yarın öbür gün Allah korusun canına kıyarsa suçlusu kim olacak?
Onu bu hale getirenlerin, adil olmayan yargılamalarla müebbet hapis cezası verenlerin, eşinin cenazesine bile göndermeyenlerin hiç suçu olmayacak mı?
Peki ya susanlar? Gencecik öğrenciler darbecilikle suçlanırken sessiz kalanlar bedel ödemeyeceklerini mi zannediyorlardı.
Bugün gelinen noktada Muhammed Macit ve onun gibilere yapılan haksızlıkların büyük payı var.
Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığındaki olaylarla ilgili yargılanan Macit’e “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme” gibi gerekçelerle müebbet ceza verdi.
Tutuklandığında 21 yaşında olan bir kursiyer teğmendi Macit. Bu iddialar size mantıklı geliyor mu?
Ve o kadar üzücü bir hayat hikayesi var ki… 1993 Ankara Ayaş’ta doğan Macit, iki yaşındayken babasını traktör kazasında kaybetti. Babaannesinin yanında büyüyen Macit, annesini 18 yaşında arayıp buldu.
30 Ağustos 2015’te Kara Harp Okulu’ndan tankçı teğmen olarak mezun oldu. Bir yıl sonra ise 8 Temmuz 2016’da Gamze Macit‘le evlendi.
Daha bir haftalık evliyken terör saldırısı var diye Akıncı Üssü’ne götürüldüğü için 16 Temmuz 2016 sabahı gözaltına alınıp tutuklandı. Oysa ne darbeden haberi vardı, ne kimsenin canına kast etti.
Annesizlik, babasızlık, üstüne hapislik, neye uğradığını bilemeyen Macit, 31 Temmuz 2020’de yılında ise eşini Ankara Kalecik’te trafik kazasında kaybetti ve savcı, eşine son görevini yapmasına bile müsaade etmedi. Acı üstüne acı yaşayan bir insanı cenazeye bile göndermediler.
Tüm bunlar olurken herkes uzaktan izledi, kimse dönüp bakmadı, büyük çoğunluk ‘bana ne’ dedi, ‘oh olsun’ dedi, ‘suçu yoksa’ çıkar dedi.
Aranızda belki “Akıncı Üssü’nde birçok vatandaş öldürüldü, onun suçu olup olmadığını nerden bilelim” diye soranlar olabilir.
Size cevabı en güzel Muhammed Macit verecektir. Macit, 2017 yılında Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesin’deki savunmasında o gece ne yaptığını anlatıyor. Siz de okuyun, doğruyu yanlışı, haklıyı haksızı vicdanınızla sizi karar verin:
“İddianamede üzerime atılı suçların hiçbirini kabul etmiyorum. Bu örgütle veya başka bir örgütle de irtibatım, iltisakım, üyeliğim, bunun dışında gönül bağım kesinlikle yoktur. Ben 30 Ağustos 2015’te Kara Harp Okulu’ndan tankçı teğmen olarak mezun oldum. Daha sonra zırhlı birlikler okulunda tankçı kursiyer teğmen olarak sınıf okulu eğitimime başladım. Bu eğitimimin sonuna yaklaşırken 8 Temmuz 2016’da evlendim.
15 Temmuz 2016 akşamı saat 21.00 civarında bölük komutanı Özkan G. aradı. Yemek yiyeceğimizi Mevlana Pide’ye gelmemi söyledi. Mevlana Pide’ye geldiğimde devrem olan Abdülkadir Ç.’i gördüm. Özkan G.’un onun da yemeğe çağrıldığını söyledi, onunla bir süre bekledikten sonra binbaşı Özkan G. geldi ve bizi arabasına çağırdı.
Arabasına bindikten sonra yoldan Yavuz A.Ü. ve Fethi G.’i de aldık. Bölük komutanı bize tabur komutanı Fatih Ç. tarafından alarm verildiğini, terör saldırısı olduğunu, birliğimize de sızma olabileceğini söyledi. Bunun üzerine binbaşı Özkan G. arkadaşlarımıza alarm verildiğini, acilen birliğe gelmeleri gerektiğini iletmemizi emretti. Whatsapp grubundan mesaj gönderdik.
İnanmayanlar olduğu için Özkan Binbaşı Whatsapp grubundan kendi sesine ait ses kaydı da gönderdi. Bir ara Özkan G. telefonla konuştuktan sonra alarmın iptal edildiğini söyledi, fakat kısa bir süre sonra tekrar alarmın devam ettiğini söyledi. Daha sonra bölük komutanı bize Whatsapp’ı olmayan, iletilmeyen, Whatsapp’a cevap vermeyenleri de aramamızı söyledi.
Ben de üç-dört kişiyi aradım. Aradığım kişilere alarm verildiğini, acilen birliğe gelmelerini söyledim. Bölük komutanı Özkan G. ile birlikte 22 civarında birliğe geldik. Birliğimize terör saldırısı olduğunu, bir sızma olabileceğini söyledi, birliğin emniyetinin alınmasında siz de takviye görevi alabilirsiniz dedi.
Bölük binasında beklerken saat 23.00 sıralarında bölük komutanı Özkan G., tabur komutanı Fatih Ç.’nun tümen karargahına kursiyer teğmen çağırdığını ve bana da tümen binasına gitmemi söyledi. Ben de tümen binasına gittim. Bölük komutanı o an ilk beni gördüğü için beni gönderdi.
Tümen binasının önüne geldiğimde ismini daha sonradan öğrendiğim İsa S. beni çağırdı. Yanında tümen komutanımız -23.00 civarındaydı- sivil bir araca biniyorlardı. İsa S. arabanın dışında sürücü tarafında, tümen komutanımız da sağ ön tarafa biniyordu. Tümen komutanımız da beni gördü. Bende yanlarına yanaşıp, beni çağıran İsa S.’ya, ‘Komutanım, tabur komutanı Fatih Ç.’yu arıyorum dedim. O da sen benimle gel, arabaya bin, dedi. Sürücü koltuğuna İsa S., onun sağ tarafına tümen komutanımız Erdoğan A. binerken, bende mecburen arkaya bindim.
Mesai içinde zaten tabancalarımız dağıtılmış, fakat bana hiç teslim edilmedi o gece. Sadece eğitim elbisem vardı bu arada. Beni bu esnada tümen komutanımız gördü ve onun bilgisi emri dahilinde bindirildiğimi düşünerek bindim. Ben İsa Sancaklı’nın bizim birlikten biri olduğunu düşündüm. İsa S.’nın kullandığı arabayla birlikten çıktık. Birlikten çıkarken nizamiyede tümen komutanı da birilerine bilgi verdi.
Ayrıca bu esnada silahsızdım. Silah almadım, üzerimde sadece eğitim elbisem vardı. Cumartesi eğitim atışı olduğu için mesai içerisinde silahlar dağıtılmış fakat ben cuma günü öğleden sonra hastaneye sevkim olduğu için beylik silahım bana hiç verilmedi. GATA’dan da bu konu netleştirilebilir.
Ayrıca yol esnasında bana İstanbul yoluna nasıl çıkılacağını da sordu İsa Sancaklı, ben de tarif ettim. Fakat tam olarak nereye gittiğimizle ilgili bana bir şey söylenmedi. Yolculuk tümen komutanımız ile İsa Sancaklı arasında sohbet ederek devam etti. Tümen komutanımız İsa Sancaklı’ya, onu çok sevdiğini, başarılı bir subaysın dediğini hatırlıyorum. Daha önce de aynı birlikte görev yaptıklarından da söz ettiler.
Ayrıca tümen komutanımız, terör saldırısı ihtimali olan böyle bir durumda beni niye görevlendirmediler, şeklinde söylemlerde de bulunduğunu hatırlıyorum. İsa Sancaklı ise bir bilgisinin olmadığı şeklinde de cevaplar vermişti orada. Saat on bir buçuk, on iki arasındadır, Nizamiyede durduğumuzda Akıncı Üssünün Nizamiyesinde tümen komutanımız, bana dönerek ‘Sen kimsin, ne oluyor’ dedi.
Bu esnada İsa S. arabadan inmişti. Ben de ‘Kursiyerim komutanım, bana da ne olduğunu söylemediler’ dedim. Bu konuşmanın ardından tümen komutanımız ismimi sordu. Bu esnada tümen komutanımıza işte hani terör saldırısı olduğunu söylemiştim. Onun dışında bir şey bilmediğimi söyledim.
Bu esnada İsa S. arabaya binerken ben de teğmen Muhammet Macit dedim, fakat İsa Sancaklı’nın kapıyı kapatma sesi ve İsa Sancaklı’nın benim sözüm bitmeden bana sus diyerek konuşmamı ikaz etme sesi ile ben sustum.
Akıncı Üssüne geldiğimizi nizamiyedeki yazıdan anladım. Nizamiyede durduk, karanlıktı nizamiye, ışıkları kesikti sanırım o ara. Birileri ile görüştükten sonra İsa Sancaklı tekrar geri geldi ve telefonumu istedi. Bende telefonumu verdim, ama kiminle görüştüğünü bilmiyorum. HTS kayıtlarından çıkar bu. Ortam karanlık olduğu için dışarıda konuştuklarının yüzlerini de göremedim.
Nizamiyede arabaya rütbeli biri daha bindi. Rütbesini tam olarak hatırlamıyorum ama üsteğmen olabilir. Bu kişiyi ben tanımıyorum. Üssün içinde İsa S.’ya yolu tarif etti. Bir süre gittikten sonra bir binanın önünde durduk. Bu kişiyle yaklaşık beş dakika arabada beraber hareket etmişizdir. İsa S. bana arabada kalmamı söyledi. Arabadan indiler ve binaya yöneldiler. Orada binanın önünde durduk.
(Erdoğan A. ile birlikte yürüyerek gittiler öyle mi sorusuna ) Evet, zaten binanın önü kalabalıktı, teğmen ve üsteğmenden çok sayıda kişiler vardı. Arabadan indikten sonra birkaç adım attıktan sonra da göremedim kendilerini. Daha sonra İsa S. geri geldi ve birliğe hareket ettik. Yolda gelirken benimle çok konuşmadı. Genelde telefonla konuştu ve mesajlaştı.
Gelirken de konvoyda görmedim. Sadece İstanbul yolu aman Etimesgut (söylenen kelime anlaşılamadı) önünde yol çalışması olduğundan dolayı küçük bir sıkışıklık olmuştu. Onun dışında herhangi bir konvoy görmedim. Birliğe geldiğimizde saat 1.20 civarıydı. Ben nizamiyeden içeri girerken tank ve benzeri araç görmedim. Yani birliğin içinde herhangi bir tedirgin olacağım durumla karşılaşmadım.
Birliğe geldiğimizde İsa S. yine kalkış yaptığımız yere park etti arabasını, tümen binasının önüne. Mesleki tecrübem orada yaşadıklarımdan darbe olduğunu anlamam mümkün değil. Konuşmalardan da zaten öyle bir çıkarımda bulunmama neden olacak herhangi bir söylem veya konuşma da geçmedi. Ama terör saldırısı olduğundan şüphe duymayacağımı gerektiren ciddi gerekçelerimi de yukarıda da bahsetmiştim. Üst rütbedeki kurmay subaylarda dahil darbe olduğunu anlamadıklarını beyan ettikleri halde benim gibi üç günlük teğmenin darbe olduğunu anlamasını beklemek hayatın olağan akışına aykırıdır, diye düşünüyorum.
Birliğe geldiğimizde telefonumun şarjı bitmişti, orada bekleyen askerlere şarj aleti olup olmadığını sordum. Haberci askerlerden biri ben takayım dedi. Verdim telefonumu, oradan ayrılıp bölük binamıza geldim geri, bölük binasına geldiğimde Levent Başçavuşu gördüm, bölük astsubayımız olur kendisi. Bana beylik tabancamı alıp almadığımı sordu. Zaten almadığımı da biliyordu.
Daha sonra ‘Herkese silah dağıttık’ diyerek depoya gidip tabancamı teslim etti bana. O gün mesai içinde dağıtılan silahımı. Daha sonra bana ‘G3 de al dedi, fakat bende G3’e baktım, yoktu. Yerinde yoktu, yani herkese zimmetli G3 olur. Benimki 42 numaraydı, yanlış hatırlamıyorsam. Baktığımda yerinde yoktu. Silahımın olmadığını kendisine söyledim. Bölük astsubayı da ‘Rastgele dağıttık, sen de al bir tane’ dedi. Bunun üzerine bende G3 aldım, oradan rastgele. Üzerimde tabanca ve G3 mühimmatı yoktu. Bana mermi teslim etmedi.
Daha sonra telefonumu almak için tümen binasına gidecektim. Levent Başçavuşa da bunu söyledim giderken, telefonum tümen karargahında dedim. Tümen binasına gidip telefonumu aldıktan sonra tekrar bölük binasına geldim.
Binaya girerken bizim devrelerden Şükrü T.’i gördüm. Selamlaştık ve içeri geçtim. Levent Astsubay bölük binasına geldiğimi gördü, daha sonra da yoklama aldı bir süre sonra, saat iki civarındaydı Sayın Başkan. Yoklamada vardım.
(O zamana kadar halen olanlardan haberdar değilsin? sorusuna)
Yok, hayır. Yoklamadan sonra Levent Başçavuşun odasına geçtim. Odasında televizyonda kalkışma oluyor, şeklinde haberler vardı. Bu haberleri gördükten sonra bir daha bir yere gitmedim. Yani burada gördüm ben darbe oluyor şeklinde, Bölük astsubayın odasındaki televizyonda askeri bir grubun içinde bir kalkışma olduğunu, küçük bir grubun kalkışmaya çalıştığını bu haberleri gördüm.
Bundan sonra tereddüte düştüm. Bende kendimi pasif hale çektim. Bölük binasının üst katında olan koğuşumda bekledim, gece boyu. Silahımı bıraktım odama. Emri yerine getirmedim ki, herhangi bir emir verecek bir yerde de bulunmadım. Bu faaliyetin parçası olacak hiçbir faaliyete de karışmadım bu saatten sonra.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki, telefonum birkaç ay önce bozulduğu için garantiye vermiştim. O gece mevcut kullandığım telefon akıllı telefon değildir. Whatsapp grubunda ismim görünmesine rağmen telefonumda Whatsapp programı olmadığı için hiçbir mesaj gelmemiştir. Zaten hiçbir paylaşımda bulunmadığımdan ve son görünme tarihinden de bunlar anlaşılabilir. Bu yüzden whatsapp grubunda paylaşılan bilgilerin hiçbirine vakıf değilim.
Ayrıca telefonumun internet alışverişi de olup olmadığı zaten HTS kayıtlarında da vardır. Beni bölük (söylenen kelime anlaşılamadı) sabah Bahadır yüzbaşı uyandırdı. Bana sınav salonunda içtima olduğunu söyledi. Sınav salonuna gittim bundan sonra. Daha sonra polisler birliğin içine girdi. Biz sınav salonunda beklerken sadece teğmenleri gözaltına aldılar. On gün boyunca bu şekilde tüm teğmen arkadaşlarımla beraber işkencelere maruz kaldıktan sonra polis ve savcılık ifadem dahi alınmadan sadece Sulh Ceza Hakimliğinde bu işkence sonrası vermeye çalıştığım ifademle tutuklandım.
(Peki Whatsapp’tan karşılık vermeyenleri nereden biliyorsun, senin cep telefonunda malum internet yoksa? sorusunda)
Diğer arkadaşlarda vardı sayın başkan, telefon rehberimdeki listeye bakıyorum, bu haberi var mı, varsa geçiyorum, diğerine haber veriyorum. O şekilde herkese ulaşmaya çalıştık. Aradığımız kişiler de yanındaki kişilere diğer kişilere çalıştı. Bir an önce acilen birliğe gelmek gerektiği için zincirleme şeklinde herkes birbirine haber verdi.
Liste olayı da doğru değildir. Zaten tümen alarm durumuna geçtiği için o gece herkes gelmiştir. Liste var diyen Şükrü T. ile aramızda öyle bir konuşma geçmedi. Eğer geçse idi ve listede ismi olmadığı söylense idi, Şükrü’nün söylediklerine göre birliğe gelmemesi gerekirdi. Neden birliğe gelmiş ve silahını almıştır.
İddianamede inzibat kolluğu taktığım yazmaktadır. Ben tümen içerisinde inzibat görevi almadım. Bu yönde emir veren de olmadı. Bununla ilgili de iddianamede herhangi bir beyan, herhangi bir tespitte yoktur. Akıncı Üssüne giderken teçhizatlı değildim. Üzerimde hücum yeleği, G3 ve zati tabanca ve mühimmatım da yoktu. Daha sonra bölük binasına geldiğimde zati tabancamı Akıncı Üssü’nden döndükten sonra Levent Başçavuş kendisi vermiştir.
Ayrıca G3 piyade tüfeği almamı da herkes aldığı için sen de al demiştir. Bu iki silahın da mühimmatı üzerimde yoktu. O gün gece boyunca mühimmat dahi almadım. Kimsenin silahlı korumalığını yapmadım. Halkla karşı karşıya gelmedim. Ben nizamiyeye gitmedim. İsmini sonradan öğrendiğim Barış Dedebağı’nı tanımıyorum. O gece boyunca da kendisini hiç görmedim. Ben amirlerin konusu suç teşkil etmeyen emirlerini yaptım. Verilen emirler hizmete ilişkindi.
Sayın Başkan ve Değerli Üyeler son olarak; ben kursiyer teğmenim, 1993 yılında Ayaş’ta doğdum. Ben daha iki yaşındayken sadece resimlerden tanıdığım kendisine baba bile diyemediğim babam, 1995’te köyümüzde traktör kazası sonucu yaşamını yitirmiş. Annemi 18 yaşımda arayıp buldum. Bu yaşıma kadar annesiz ve babasız büyümenin ne demek olduğunu kelimelerle anlatamıyorum.
Hayatım boyunca herhangi bir olay karşısında acaba babam olsaydı, nasıl olurdu diye hayaller kurdum. Kurmaya da devam ediyorum. Şu an bile babam olsaydı, suçsuzluğumu ispat edip beni çıkartırdı diye düşünüyorum. İlkokul ve liseyi Ayaş’ta devlet okullarında okudum. Eğitim hayatım süresince hiçbir dersaneye gitmedim. Gidecek zamanım da yoktu. Okuldan çıkar çıkmaz yaşıtlarım sokaklarda top oynamaya giderken ben okul kıyafetlerimle kilometrecelerce yol yürüyerek babaanneme ve dedemin yanına tarlaya gider, akşama kadar da tarlada çalışırdım.
(Garanti için tamire verdiğin telefonunu mu aldın sorusuna)
O garantiden gelmemiş, onun yerine başka bir sıfır telefon göndermişler Sayın Başkanım, garantiye verdiğim telefonun markası da LGC 3’tü, garanti belgelerinden de bakılabilir. Gamze Işık eşimdir, Sayın Başkanım, Eyyüp Çavuş, Ahmet F. Çavuş’un babasıdır. Arkadaşın şarjı bittiği için sanırım ona da vermiştim telefonumu onunla konuşmuş olabilir, mesajlaşmışlar. (İsa Yetimoğlu’nu tanıyor musun sorusuna) İsa Yetimoğlu liseden arkadaşımdır. O da aynı şekilde neler olup bittiği ile alakalı beni aramıştı o gece, Ali Ceylan da liseden arkadaşımdır.
(Evet eşin hemen 00:01’den itibaren sana mesaj atmaya başlıyor. Orada hiç belirtmedin mi böyle bir darbeye kalkışma olayının olduğunu televizyonlarda böyle haberler olduğuna dair mesaj da hiçbir şey belirtmedi mi sana sorusunda)
Yok hayır Sayın Başkan, sadece ben hani terör saldırısı olduğunu söylemedim kendisine, telaşlanmaması için, işte birlikteyiz, bir şey yapmıyoruz, oturuyoruz, diye o şekilde konuştuk.
(Müslüm Macit kim oluyor sorusuna) Müslüm Macit amcamdır kendisi.
(Onun hakkında yürütülen bir soruşturma var mı sorusuna)
Evet Akıncı Davası’nda tutuklu kendisi.
(Pilot mu sorusunda)
Evet…”