Jeoloji Mühendisleri Odası, Adıyaman Kahta’da toplu konut için seçilen alanın alüvyonel zemin olduğunu belirledi. Uzmanlara göre bu durum afet riskinin yanı sıra tarımsal üretimi de olumsuz etkileyecek.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Hatay, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Malatya, Adana ve Osmaniye’de 21 bin 62 konutun yapımına başlandı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) belirlediği yeni konut alanlarıyla ilgili tartışmalar ise sürüyor. Bilim insanları seçilen alanlar arasında tarım arazileri olduğuna dikkat çekiyor.
Daha önce Kahramanmaraş’ta Sert Kabuklu Meyveler Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne (SEKAMER) ait ıslah arazisi ile Kahramanmaraş Örenli’de bir buğday tarlasının imara açıldığı gündeme gelmişti.
Son olarak Jeoloji Mühendisleri Odası, Adıyaman Kahta’da toplu konut için seçilen alanın alüvyonel zemin olduğunu belirledi.
“Yer seçimi kararı doğru değil”
Uzmanlara göre yer seçimindeki yanlışlıklar, ikincil felaketlere zemin hazırlama riskinin yanı sıra tarımsal üretimi de olumsuz etkileyecek.
DW Türkçe’ye konuşan Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Sami Teymurtaş, “Öyle bir çalışma yaparsınız ki yerleşime uygunluk anlamında kentte herhangi bir yer uygun değildir. Bulamazsınız. Ama gidersiniz öyle bir yer bulursunuz. Dersiniz ki bunu yapmak zorundayız. Bilimsel bir açıklama yaparsınız. Bu kabul edilebilir bir durum. Ancak aceleci bir şekilde yapılan yer seçimi kararı doğru değil” diyor.
Depremden etkilenen iller için 2020-2021 yıllarında hazırlanan il afet azaltma planı raporlarında imar planlarının tarım arazilerine doğru kayması bölgede deprem riskini artıran durumlardan biri olarak tanımlanıyordu.
Alüvyonel zemin üzerinde
Adıyaman Kahta’da toplu konut için seçilen alanın alüvyonel zemin olduğunu belirlen Teymurtaş, “Orası hem tarım alanı, zaten biliyorsunuz alüvyonel zeminler üzerindeki alanlar, tarım alanları olarak daha verimli alanlar, hem de dereye yakın bir yer. Yani burada bu şekilde yapılan çalışmanın hiçbir zaman doğru olmadığını düşünüyorum” ifadelerini kullanıyor.
Kahta’daki alanın yanı sıra Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sert Kabuklu Meyveler Uygulama ve Araştırma Merkezi, SEKAMER’e ait olan, ceviz, badem, zeytin ve Antep fıstığı araştırma ve ıslah çalışmalarının yapıldığı 135 dönümlük arazi de toplu konut alanı olarak belirlendi. SEKAMER’in dünyadaki üç ceviz gen havuzundan birisi olduğunu ifade eden uzmanlar ıslah çalışmalarının bu karardan olumsuz etkileneceğini vurguluyor.
Adıyaman Belediyesi’nin resmi sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda ise TOKİ’nin Örenli’de verimli tarım arazilerinde konut çalışmalarına başladığı görüldü. Paylaşımın ardından birçok uzman ve vatandaş duruma tepki gösterdi.
Tepkilerin ardından TOKİ yetkilileri bölgenin 1.derece tarım alanı vasfı olmadığını belirtirken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, söz konusu arazinin Hazine’ye ait olduğunu ve tapu kayıtlarında kıraç ve taşlık arazi olarak görüldüğünü savundu.
“İmara açılacak olması yanlış”
Ancak sosyal medyaya yansıyan fotoğraflar alanda buğday ekimi olduğuna işaret ederken kararla ilgili Ziraat Mühendisleri Odası’ndan görüş istenmedi.
DW Türkçe’ye konuşan Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, depremden ders alınması gereken bir dönemde kalıcı konutlar için hızlı hareket edildiği ve yer seçiminin uygun yapılmadığı görüşünde:
“Meralar, ormanlar ve tarım arazilerinin, imar planları devre dışı bırakılarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın tek taraflı kararlarıyla, yasalar dikkate alınmadan, Tarım ve Orman Bakanlığı dahil Toprak Koruma Kurullarının görüşleri gündeme alınmadan imara açılacak olması son derece yanlış.”
Sami Teymurtaş da yerleşim alanlarıyla ilgili yer seçimi yapılırken mühendislik, sosyolojik, ekonomik gibi boyutların tümünün birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Kentsel ve kırsal alanların sadece konutlardan ibaret olmadığını ifade eden Teymurtaş, sanayi, ticaret, tarım gibi sektörleri de içerecek çalışmalardan sonra yeniden inşa sürecine başlanması gerektiğini söyleyerek ekliyor: “Ancak bu şekilde nitelikli ve refah düzeyi yüksek mekânlar kurgulanabileceği ortadayken, sadece konut alanları üzerinden popülist, bilimi, toplumu ve meslek odalarını dışlayan, şeffaf şekilde yürütülmeyen bu süreci anlamak mümkün değil.”
Yetkililer deprem konutları için seçilen alanların zemin etütlerinin yapıldığını ifade ederken yeniden inşa sürecinde bütüncül bir afet önleme politikasıyla hareket edilip edilmediği konusunda soru işaretleri var.
İkincil afet riski var
Öyle ki Kahta’da seçilen alan yakın zamanda da örneği görülen sel gibi ikincil felaketlere zemin hazırlayabilir.
Teymurtaş, alüvyonel zeminlerin dere yataklarının, derelerin bıraktığı malzemeden oluştuğuna işaret ediyor. Teymurtaş, “Taşkın sınırları içerisinde yer almasından dolayı oluşabilecek afetlerden bir tanesi sel” diyerek ekliyor: “Siz derenin alanını küçültürseniz doğa bir şekilde kendine bir yol buluyor. Ve bu yolu bulduğu yer de maalesef insanların ölümüne neden oldu. Şanlıurfa ve Adıyaman’da ikinci bir afet yaşandı.”
Sami Teymurtaş, seçilen alanların afetlere uğrama riski bulunan alanlardan uzak olması gerektiğine işaret ediyor: “Depremler sonucu meydana gelen sıvılaşma, yanal yayılma gibi etkilere açık olmayan heyelan, kaya düşmesi, oturma, çökme, obruk oluşumu, tıbbi jeoloji kökenli riskleri içermeyen ve sel, taşkın, çığ düşmesi gibi jeolojik ve hidrolojik kökenli afetler ile fırtına, hortum, kum fırtınası gibi meteorolojik kökenli afetlere maruz kalabilecek alanlar olmamasına dikkat edilmeli.”
Teymurtaş’a göre yer seçimleri ayrıca kentin sahip olduğu yeraltı ve yüzey su kaynakların beslenme alanlarıyla jeotermal, maden jeolojik miras niteliğindeki alanları da dikkate alacak ve koruyacak şekilde yapılmalı.
“Yer kabuğunda hareketlilik sürüyor”
“Bu alanlar belirlenmeden önce acil yapılması gereken işlerin başında, yer kabuğu hareketleri nedeniyle metrelerce kayarak bozulmuş olan mülkiyet sınırlarının hızlı bir şekilde güncellenmesi, bölgenin kadastral haritalarının yenilenmesi geliyor” diyen Teymurtaş, bölgede yer kabuğunda çökme ve yükselme hareketleri gözlendiğini, hareketliliğin devam ettiğini de söylüyor.
Öte yandan tarım alanları ve su kaynaklarını tehdit edecek şekilde bazı alanlara depremin enkazı dökülüyor. Bilim insanları, içeriğinde asbestin yanı sıra bakır, çinko, kadmiyum, cıva gibi pek çok ağır metal bulunan afet atıklarının suya ve toprağa karışması durumunda ciddi sağlık risklerine yol açabileceği konusunda uyarıyor.
Bitkisel üretime yüzde 20 katkı
Ziraat Mühendisleri Odası’na göre deprem bölgesindeki tarım arazilerinin büyüklüğü yaklaşık 4 milyon hektar. Deprem illeri Türkiye’deki toplam bitkisel üretime yüzde 20 katkı sağlarken, ülkedeki toplam hayvan varlığının yüzde 15’ine sahip.
Baki Remzi Suiçmez, “Enkazların döküleceği alanların tarım alanlarından ve dere yataklarından seçilmesi de çevre kirliliği, insan sağlığı, toprak ve su kirliliği anlamında olumsuz sonuçlar doğurabilecek” diyor.
Bölgeden büyük bir göç olduğuna işaret eden Suiçmez’e göre, Tarım ve Orman Bakanlığı çiftçiyi üretimde tutmak da dahil tüm sorunlara çözüm üreten bütüncül bir kalkınma politikası oluşturmalı: “Aksi durumda ya tarım alanları yine yok edilecek ya çevre kirliliği yine yaşanacak ya tarımsal üretim düşecek. Bu da zaten yaşadığımız gıda enflasyonunu artıracak.”
“Üretim için somut destek şart”
Suiçmez, iş gücünde yaşanan kaybın tarımsal üretimi olumsuz etkileyebileceğini vurguluyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ölen, yaralanan hayvan sayısı, hasarlı traktör, tarım aleti, makinaları sayısını belirlemesi ve çiftçinin hayvanlarına, üretim araçlarına yeniden hızla ulaşması gerektiğine dikkat çeken Suiçmez’e göre sulama kanallarındaki hasarların tespit edilerek özellikle kuraklığın halen yoğun olduğu bölgede sulu tarıma geçebilmek için planlamaların yapılması da önem taşıyor.
Çiftçiye mazot, gübre, tohum, yem ve ilaçta somut olarak yüzde 50 gibi bir destek verilmesi, tarımsal kredi faizlerinde yine çiftçiye yönelik somut indirimler yapılması gerektiğini söyleyen Suiçmez, “Deprem, sel bunların hepsi doğa olaylarıdır. Buradan bir ders alıp uygun yer seçimini, arazi kullanım planlamasını, tarımsal üretimde çiftçi desteklerinin sürekliliğini bütün bir politika seti olarak yaşama geçirmemiz lazım ki yaşanan sorunlar tarım alanında çiftçiler anlamında daha fazla yıkıcı ve yakıcı sorunlar üretmesin” diye konuşuyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – PELİN ÜNKER