İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığa yeniden aday gösterilmesinin ardından Haliç Kongre Merkezi’nde “İstanbul’a hizmette tam yol ileri” sloganıyla lansman düzenlendi.
Toplantıya katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaptığı konuşmada şunlara değindi:
“Bugün şehirlerin sultanı İstanbul’da; Napolyon’un, ‘Bana dünyayı verseniz ona başkent yaparım’ dediği İstanbul’da; Fatih Sultan Mehmet’in çağ kapatıp, çağ açtığı İstanbul’da; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Bu devletin ziyneti, bu milletin gözbebeği’ dediği İstanbul’da; beş yıldır İstanbul için çalışan, İstanbul için emek veren Ekrem İmamoğlu ve onun değerli ekibinin ikinci beş yılı için tam yol ileri dedikleri bugün hep beraberiz…
100 yıllık bir Cumhuriyet’iz, 570 yıldır İstanbul’a hükmediyoruz, 953 yıldır Anadolu’dayız, 2200 yıllık bir devlet geleneğinin sahibiyiz. Devlet, egemenlik, birlik beraberlik ne demek en iyi bilenleriz. Bir milletin devlet olması için; bir ordusunun, sınırlarının, parasının olması lazım. Elbette bu toplumun bir ortak sözleşmesi, bir anayasasının olması lazım. Bir anayasamız var. Hepimizin çok memnun olduğu, üzerinde tam mutabık olduğu bir anayasamız yok. Bir tam ve sivil bir anayasamız yok. Ama değiştirilemez ilk dört maddesiyle, bayrağıyla, vatanın tanımıyla, yurttaşlığın tanımıyla hepimizin üzerinde mutabık olduğu maddeleriyle bir anayasamız var. O anayasa, hepimize yetkiler, görevler, sorumluluklar veriyor. Ve değiştirilene kadar hepimizi bağlıyor; tüm kurumları, tüm kişileri, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı bağlıyor. Ve eğer siz, anayasanın bir maddesini yok sayar, ‘benim için yok derseniz’; bir başkasının bir başka maddesini tartışmaya açmasını kabullenirsiniz. Maalesef öyle bir dönemde üretilmiş, öyle yapay bir krizle karşı karşıyayız ki birileri çıkıyor ve anayasamızın bir maddesini, ‘bu madde benim için yoktur’ diyor. Sebebi; kendi kini, kendi güttüğü kin davası, kendi güttüğü kan davası… Anayasanın 153. maddesi, hepimize; Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu söylerken, birisinin talimatı ile beş kişi anayasanın o sayfasını yırttı attı. Diyorlar ki, ‘Anayasa Mahkemesi kararı, birinin aklına yatmazsa biz onu uygulamayız.’ Bu durum, bu sefer, bir başkasının, Anayasanın 75. maddesini yok saymasına olanak tanır, o buradaki milletvekillerinin, o Devlet Bahçeli’nin, o Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un yok hükmünde olması demektir. Bir başkası bir gün gelir, Anayasanın 101. maddesini yırtıp atar; o Cumhurbaşkanının olmaması demektir. Bir başkası gelir, Anayasanın bu sefer 154. maddesini yırtıp atar; o bugün kendini her şeyin üzerinde gören Yargıtay hakimlerinin aslında hiçbir yetkileri olmadığı anlamına gelir. Yani birileri devletin çivisini almış çıkarmaya, devletin temeli olan anayasayı yok saymaya kalkmaktadırlar.
“Gezi Türkiye’nin onurudur”
Bu, o her şeyi bilen, her şeye karar veren, ‘Bütün yetki bende’ diyen birisinin kişisel kini yüzünden olmaktadır. Onun derdi, Gezi davasıdır; Gezi İstanbul’un, hepimizin, Türkiye’nin onurudur; ama o birisinin kinidir, kan davasıdır.
Elbette, 16 milyon İstanbullu olanı, biteni bilmektedir. Ama burada 16 milyon İstanbullunun temsilcileri var, iki büyük ailenin temsilcileri var. Bunlardan bir tanesi, Türkiye’nin en büyük, en köklü ailesi; CHP’dir. Bir tanesi de İstanbul’a hizmet eden, her yaştan, her inançtan, her memleketten koca yürekli, açık alınlı İstanbul Büyükşehir Belediyesi ailesidir. Bu iki ailenin ortak bir evladı var, Tayfun Kahraman. Buradan, Tayfun Kahraman’ı yürekten selamlayarak; Tayfun Kahraman’ın şahsında Osman Kavala’yı, Can Atalay’ı, Bakırköy Cezaevi’ndeki Mine Özerden’i ve Çiğdem Mater’i selamlayarak; bütün Türkiye’ye bir şeyi hatırlatmak isterim: Öyle her şeyi bilen, her iyiliği yapan, her kötülükten mağduriyet çıkaran birisi, bu insanların kendisine darbe girişiminde bulunduğunu iddia ediyor. Bu insanların her birisi kendi meslek örgütlerinin, kendi temsil ettikleri sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri olarak; Taksim Dayanışması’nda yer aldılar. Gezi Dayanışması’nda, Taksim Platformu’nda yer aldılar. Bu insanlar Gezi yaşanırken, dönemin Başbakanı ile görüşmek istediler. Yurt dışındaydı, dönünce görüştüler. Başbakan Yardımcıları ile AK Parti yöneticileri ile görüştüler. Gezi’de bir kişinin daha burnu kanamasın diye gayret sarfettiler. Ve herkesin sağlıkla evine dönmesi için beş, altı madde istediler. O beş, altı maddeden hiçbirisi; Başbakan istifa etsin değildi, bakanlar istifa etsin değildi, hükümet düşsün değildi. ‘Verin devletin biz yöneteceğiz’ demiyorlardı. Ne diyorlardı? 16 milyon İstanbullunun gözünün içine bakarak söylüyorum ki, ‘ağaçları kesmeyin’ diyorlardı. Diyorlardı ki, ‘Gezi Parkı’nı kesip de yerine Topçu Kışlası yapmayın.’ ‘Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkıp da yerine AVM yapmayın’, ‘Gençleri nezarethanelerde tutmayın’, ‘Söz verin ağaçlara dokunmayacağız’ diye evimize dönelim’ diyorlardı. Şimdi bu kent bilincinden, bugün Gezi Parkı duruyorsa sevgili Mücella Yapıcı sayesinde, Tayfun Kahraman sayesinde, Mine Özerden sayesinde, Can Atalay sayesinde duruyor. Atatürk Kültür Merkezi yıkılıp da yerine yenisi yapılmak yerine, yandaşlara, Suudi Arabistanlı iş adamlarına söz verilen AVM yapılmadıysa, AKM AKM adıyla, yenisi duruyorsa; arkadaşlarımız sayesinde duruyor. Şimdi dönmüş diyorlar ki, ‘Orada bize darbe yapmaya çalıştılar; bunları mahkemeler salsa da salmayız, Anayasa Mahkemesi ne derse desin bırakmayız. Kararı ben veririm, ben’ diyor.
Süper Kupa maçı
Geçtiğimiz günlerde, Cumhuriyet’in 100. Yılında, İstanbul’un, Türkiye’nin gözbebeği iki takımı, Galatasaray-Fenerbahçe, yüzüncü yılın son derbisini oynayacak; alıyorlar Riyad’a, Suudi Arabistan’a götürüyorlar. Sanki bilmezmiş gibi; bunlar gelince Anıtkabir’e gitmiyorlar. Sanki bilmezmiş gibi, senin bir adım önünde gelip, Mehmetçiğin karşısına geçip, ‘Merhaba asker’ diye Türkçe selamlamaktan, Türkçeyi saygı ile ağzına almaktan imtina edip, kendi dilinde selamlayan birisinin yapacaklarını bilmiyormuş gibi… İstanbul’un, İzmir’in, Türkiye’nin hak ettiği; Cumhuriyet’in ilk yüzyılının son derbisini alıp götürüyorlar. Orada Gazi Mustafa Kemal’i utanmadan pazarlık konusu yapmaya niyetleniyorlar. Sonra, biz çıkıp, ‘Her şeyden sen sorumlusun da, burada niye sorumluluk almıyorsun’ deyince, açıklama yaptırıyorlar: ‘Cumhurbaşkanımızın bu konuya dahli yok, bunu kulüplere sorduk, biz yaptık’ diye. Dahlin yoksa Gezi’den de elini çek, bu milletin evlatlarından elini çek. Yok, her şeyi sen biliyorsan, o maçı da oraya sen götürdün, o Suudi Arabistanlıları, Atatürk’ü istemeyiz, İstiklal Marşı’nı okutmayız diyecek hadsizliğin de sorumlusu sensin, Recep Tayyip Erdoğan.
Mitinge davet
İşte bu iki yüzlülüğe artık yeter diyoruz. Bu yalana, bu kibre, bu iki yüzlülüğe yeter. Artık, biz hep beraber, bu güzel ülkenin başta kurucu değerlerine, kurucu kadrolarına, Cumhuriyetin temel niteliklerine, laikliğine, anayasaya, gençlerimize, kentlerimize ve geleceğimize hep birlikte sahip çıkıyoruz. Hepinizi, 14 Ocak günü saat 13.00’te Atamızın da ebedi istirahatgahının olduğu Ankara’mızda; Cumhuriyet’e ve anayasaya sahip çıkmaya, mitingimize davet ediyorum.
“Biz bu ülkeye önce bağımsızlığı getiren partiyiz”
Biz CHP’yiz. Biz bu ülkeye önce bağımsızlığı getiren partiyiz. Sonra bu ülkeye çok partili rejimi, parlamenter demokrasiyi getiren partiyiz. Sonra bu ülkeyi sosyal devlet anlayışını ve sosyal belediyeciliği getiren partiyiz. Türkiye’de yerel yönetimler tarafından ilk kez ortaya konulan; kentsel dönüşümden toplu konut projelerine, metrodan metrobüse kadar tamamı bugün bu salonda birkaçı olabilen; CHP’li sosyal demokrat belediye başkanlarının ve onların inanmış kadrolarının eseridir. İstanbul’da ilk metronun temeli 1991’de, Nurettin Sözen tarafından; İzmir’de Yüksel Çakmur tarafından atılmıştır. İlk tercihli yolu, belediye başkanımız Aytekin Kotil hayata geçirmiştir. Yine 1992’de Nurettin Sözen, İstanbul’un ilk doğal gaz projesine imza atmıştır. 0-1 yaş arası çocuklara süt dağıtımı, aynı yıllarda Nurettin Sözen tarafından başlatılmıştır. İlk Tanzim Satış mağazası, benim doğduğum yıl, 1974 yılında İstanbul Kağıthane’nin belediye başkanı Celal Altınay tarafından başlatılmıştır. İlk Halk Ekmek Fabrikası, 1977’de Ahmet İsvan tarafından hayata geçirilmiştir. Katı atık çöp işleme tesisleri, hızlı tramvay, öğrenci konutları, yapı-enerji kooperatifleri, çocuk belediyeciliği, ilk güneş santralleri, ilk uzay evi, ilk ekolojik kreş gibi… Türkiye’nin ilk kez tanıştığı yerel yönetim hizmetlerinin hepsi, bu belediye başkanlarının sosyal demokratların eseridir.
2019’dan bugüne kadar, İstanbul’da, bu güzel kentte; neler olmuş, hissederek, hislenerek ve gururlanarak izledik… Bir şeyi unutmamak lazım: Biz geldiğimizde; israf etmeyeceğiz, hortumları keseceğiz ve bir sınıfa, küçük bir sınıfa hizmet yerine; hizmeti 16 milyona yayacağız demiştik. Birileri yüzde 89 garibandan vergi alıp; kodamandan yüzde 11 vergi alırken; hala vergiyi tabana yaymaktan bahsededursun; biz hizmeti tabana, hizmeti İstanbul’a, hizmeti 16 milyon kişiye yayıp, bir takım çıkar çevrelerinin artık İstanbul’un kanını emmesine mani olduk. Çok basit bir hesapla, İstanbul’a yapılan hizmet bir önceki döneme göre dolar bazında yarı fiyatına, yapılan hizmet olarak tam iki katına çıkmış. Yani bu dört katlık farkı, hani Rabia yapıyor ya; bir tanesi ile dört katına hizmet yapılmış. Yani israf, kayırmacılık, birilerine peşkeş çekilenler; 16 milyon İstanbulluya, sizlere hizmet olarak dönmüş.
“CHP’de olmayan büyükşehirler, şehirler adına İstanbul’a imreniyoruz”
Eskiden olup da şimdi olmayan nedir diye bakarsanız, örneğin; pandemide hepimiz canımızla uğraşırken, hepimiz anamızın, babamızın çocuğumuzun durumunu düşünürken; birileri İstanbul’u düşündü, bizleri düşündü. Trafiğin azaldığı, bazen durduğu günlerde; İstanbul’un altını, üstüne getirip; bütün altyapıyı yenilediler. O günlerde bir televizyon programı için buradaydım; İSKİ çalışanlarını gördüm. Sohbet ettim, şefleri İSKİ Genel Müdürü’ne haber vermiş. İSKİ Genel Müdürü aradı, dedi ki ‘Başkanımızın talimatı ile bütün yağmur sularını fırsattan istifade denize ulaştırıyoruz, bütün altyapıyı değiştiriyoruz, göreceksiniz bu iş bittikten sonra, bir daha Üsküdar her yağmurda Üsküdar’a deniz yürümeyecek, hiçbir battı-çıktı sularla dolup da insan hayatını tehdit etmeyecek, seller taşkınlar azalacak.’ Bu sene yağan her yağmurda bu feraseti, bu öngörüyü, bu başarıyı görüp hepimiz hem gurur duyuyoruz, hem de CHP’de olmayan büyükşehirler, şehirler adına İstanbul’a imreniyoruz. Bu kadroyu tebrik ediyoruz.
İstanbullular, daha çoğunu her seferinde görüyorlar. Benim bugün İstanbul’da, hem örgütümüzle, hem İBB çalışanları ile hem 16 milyonun temsilcileri ile karşı karşıya geldiğim ilk büyük tören. Ama bir öncekini; Büyükdere Atatürk fidanlığında Genel Başkan olarak ilk kez açılışa katılmıştım. Konum itibarıyla inanılmaz bir yer. Alan 185 bin metrekare. Sarıyer’de denizden başlayarak giden, muhteşem bir arazi. İlçe Belediye Başkanımız dedi ki, ‘Yıllarca bana şunu dediler, ‘Gel buraya belediye binanı yapalım, gel buraya sana da bir konut yapalım, biz burayı yerleşime açalım.’ O direndi, belediye meclis üyelerimiz direndi, İstanbul’un imdadına Ekrem İmamoğlu yetişti. Sarıyer’de o denizden başlayan ve denizi gören o muhteşem arsaya, bir Recep Tayyip Erdoğan belediyeciliği olsa; oraya tam 400 villa, 40 milyar liralık bir rant… Bütün hedef oyken, şimdi oraya kreşinden meslek edindirme kurslarına kadar, Atatürk’ün emaneti bahçıvanlık okulundan… orada İstanbul’a hizmet ve Sarıyer’e nefes aldıracak muhteşem bir yeşil alan var.
“Artık bu rant yok”
Ekrem İmamoğlu geldi, CHP geldi; eskiden olan ne var da şimdi yok derseniz; bir her bulduğu arsaya villa yapan, ranta açan zihniyet yok. Bir de İstanbullular dinlendi biraz. Öyle pata pata pata bir helikopter geziyor ya… Oradan bakıp da Katarlılara, Suudi Araplara, Birleşik Arap Emirlikleri’ne kupon arsalar pazarlıyor ya… Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’un üzerinde uçup, kopan arsa pazarlayamıyor… Artık bu rant yok.
“Erdoğan’ın açıklayacağı isimle meşgul değiliz”
Erdoğan, bir kez daha ertelemezse bir iki güne kadar adayını açıklayacak. Biz açıklayacağı isimle meşgul değiliz. Biz, isimlere karşı da değiliz. Bizim karşı olduğumuz şey, bir şehrin iradesini aşıp; o şehrin bir kişinin iradesi ile, o şehre hizmet etmek varken, dışarıda söz verdiği yabancı devlet adamlarına şeyhlere emirlere o şehrin varlıklarının peşkeş çekilmesidir. Bizim karşı olduğumuz şey; Fatih Sultan Mehmet’ten emanet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten emanet bugüne kadar hangi siyasi partiden olursa olsun; CHP’li, Demokrat Partili, Adalet Partili, Saadet Partili, ANAP’lı, Doğru Yollu… Hangi partiden olursa olsun, İstanbul’a hizmet eden belediye başkanlarımızdan emanet güzel bir şehrin; İstanbullunun iradesi ile değil bir tek adamın iradesiyle, 16 milyon için değil belli bir zümre için yönetilmesine itiraz ediyoruz. Ne yaparsa yapsınlar, kimi getirirse getirsinler, hiçbir adaydan çekincemiz yok, İstanbul’u İstanbullular için bir beş yıl daha, İstanbulluların yüksek teveccühleriyle yönetecek olan Ekrem İmamoğlu’nu hepinizin huzurunda buraya davet ediyorum. Buyurunuz Başkanım.”