Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet gazetesi “Olaylar ve Görüşler” köşesinde “Ahlaksızlığın kurumsallaşması – 2” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
“Ahlaksızlığın kurumsallaşması” başlıklı yazsından sonra bir bir avukat arkadaşımdan “Maalesef artık insanımız kendisini savunacak bir avukat seçerken ‘Bu avukat kanunlara hâkim midir, bilgili midir?’ diye bakmıyor. ‘Hangi avukatın eli kolu uzun, hangi avukat rüşvet dağıtabilir, Yargıtay’da iş çözebilir, hangisinin iktidarla arası iyi’ gibi adalet kavramının yakınından bile geçmeyen özellikler arıyor ve buna göre bir avukat tutmak istiyor. Demem o ki maalesef bizim mesleğimiz de iktidarın bu ahlaki çöküntüsünden nasibini fazlasıyla aldı” şeklinde bir mesaj aldığını belirten Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
Doğrudur, neredeyse bu ahlaki çöküntüden nasibini almayan kurum kalmadı. Ahlak konusunda topluma öncülük etmesi gereken yöneticiler, toplumu besleyen ve diri tutan tüm ahlaki değerlerimizi planlı ve programlı bir şekilde yozlaştırdılar. Bir kez daha ifade edeyim, “planlı ve programlı” bir şekilde yozlaştırdılar ve yozlaştırmaya da devam ediyorlar. Öyle ki ahlaksızlığı kişisel ikballeri üzerinden meşrulaştırıp devlet katında kurumlaştırdılar. Ve sonuç: Bugün rüşvet alanlar, yolsuzluk yapanlar, yasadışı gelir elde edenler, uyuşturucu baronları ve her türlü ahlaksızlığı yapanlar, toplumun önemli bir bölümünde ve iktidar katında itibar görür hale geldi.
“Devleti tokatlamak, devlet malına çökmek, kanunsuz iş yapmak, karapara aklamak sıradanlaştı” diyen Kılıçdaroğlu yazısında özetle şunları aktardı:
Devletin daha kolay soyulması ve kamu kaynaklarının rahatça talanı için, bürokraside liyakat sonlandırıldı. Saray’a yani tek adama sadakat geçer akçe oldu. Devlette; siyaset ve bürokrasi arasındaki dengeyi sağlayan müsteşarlık makamı kaldırıldı. Saray bürokrasisi, bakanlık ve taşra bürokrasisinin yerine geçti. Saray idaresinde “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” anlayışı hâkim kılındı. Böylece tek kişilik yürütme organı, ahlaksızlığın kurumsallaşmasında öncülüğü yaptı… Devlet yönetiminde ahlaksızlığın kurumsallaşmasına meşruiyet kazandırma rolü de “havuz medyası”na ve onun bazı yazarlarına verildi. Bakınız Yeni Şafak yazarlarından bir ilahiyatçı (Hayrettin Karaman) “Kötüyü Ayıklamak” başlığıyla çıkan yazısında ne diyor: (14 Haziran 2019) “… ahlak, liyakat, adalet, hakkaniyet bakımından arızalar, eksikler, çürüklükler oluyor, iyi niyetli bazı insanlar da… Doğrucu Davutluk adına olur olmaz zamanlarda biraz da abartarak ve genelleme yaparak şikâyetlerini yayıyorlar.
“Politikacılara güveni temelden sarsmıştır”
Yasama organının devleti soyanların aklandığı bir yapıya dönüşmesi, hem siyasete hem de siyaset yapan politikacılara duyulması gereken güveni temelden sarsmıştır. Günümüzde ahlaklı davranıp topluma örnek olması gereken bu kişiler, ahlaksızlıkları ve yalanlarıyla topluma örnek oluyorlar. O kadar ki yaptıkları yolsuzlukların boyutu ölçüsünde toplumun belli bir kesiminden alkış alıyor, itibar görüyorlar. Oysa ahlaklı olmanın insana, doğaya sorumluluğu da beraberinde getirdiğini unutmamak gerekiyor.
“Sayıştay işlevsiz hale getirilmiştir”
Öte yandan TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen Sayıştay’ın işlevsiz hale getirilmesi, denetçi raporlarının yöneticilerce sansürlenmesi; ahlaksızlığın önce sıradanlaşmasına, sonra normalleşmesine ve daha sonra da kurumsallaşmasına yol açmıştır. Sayıştay o kadar işlevsiz hale getirilmiştir ki Saray bürokrasisi Sayıştay denetçilerinin sordukları sorulara dahi cevap vermemeyi olağanlaştırmıştır. Çünkü TBMM’yi yöneten zihniyet bunu istemektedir. Bırakın Sayıştay denetçilerinin sorularına yanıt vermeyi, milletvekillerinin sorularına dahi -Anayasanın açık hükmüne rağmen- yanıt vermemeyi Saray güç gösterisi olarak TBMM’nin önüne koymaktadır.
Açıkça söylemek gerekirse yargı ve yürütme organındaki çürümenin ana kaynağı, yasama organının da çürümenin bir parçasına dönüşmesidir. Siyaset halka hizmet etmekten çıkmış, kısa yoldan zenginleşmenin alanı haline dönüşmüştür. Oysa siyaset halka hizmet etmeyi temel görev edinenlerin alanı olmak zorundadır.
Çürümeden ve topyekûn çöküşten kurtuluş için sorunun kaynağına inmeli, teşhisi doğru koymalıyız. Türkiye, bir an önce siyasetten başlamak üzere her alanda ahlaki bir yenilenmeyi, ahlaki bir rönesansı gerçekleştirmek zorundadır. “Siyasi etik yasası”nı çıkarmak zorundadır. “Yolsuzlukla mücadele yasası”nı çıkarmak zorundadır.Siyasete girenlerin mal varlıklarını kamuoyuna açıklamalarını zorunlu kılan yasayı çıkarmak zorundadır. Devlette liyakati önceleyen yasayı çıkarmak zorundadır. Sayıştay’ın “Uluslararası Yüksek Denetim Kurulları Örgütü” (İNTOSAI) kurallarına göre denetim yapmasını öngören yasal düzenlemeyi yapmak zorundadır. Böylece siyasetin finansmanından başlayarak siyaset kurumunu ahlak ekseninde yeniden ayağa kaldırmak zorundayız.
Dostlar! Bu ahlak kavgası hiçbir kavgaya benzemez. Bu ekmek kavgası değildir. Bu koltuk kavgası değildir. Bu bir haysiyet kavgasıdır, varoluş kavgasıdır. Vatan kavgasıdır. Bu kavgayı vermek zorundayız…