Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ‘darbe mekaniği’ tespiti nedeniyle tecrit altında olduğunu ve AKP-MHP iktidarının kurulduğu 2015 yılından beri ‘zamana yayılmış darbe süreci’ içinde olunduğunu söyledi.
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’ne dair suç duyurusunun da darbe teşebbüsü olduğunu söyleyen Bakırhan, “Asıl darbe ise Saray tarafından yürürlüğe konulmuş bulunuyor” dedi. Yeni anayasaya hazır olduklarını ifade eden Bakırhan, “Anti demokratik ve özgürlükleri kısıtlayan bir anayasal düzenlemeye izin vermeyiz, karşısında tüm gücümüzle dururuz” dedi.
Bakırhan ayrıca, “Önümüzdeki dönem hem bölgede hem batı da halklarımızın yoğun olarak bulunduğu kentlerde halklarımızın iradesinin yönetimlere yansıması için ittifaklara açık olduğumuzu belirtmek istiyorum” diyerek yerel seçimlere dair mesaj da verdi.
Tuncer Bakırhan, HEDEP’in Meclis grubu toplantısında konuştu. Bakırhan, şunları söyledi:
‘YARIN SEYİT RIZA ANMASINDA OLACAĞIZ’
“Hepimizin bildiği üzere bu ülkenin tarihi aynı zamanda darbelerin tarihidir. 27 Mayıs, 22 Şubat, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz ve 4 Kasım tarihlerinde yaşananlar bu darbeler tarihinin örnekleridir. Geçen yüzyıl içinde bunca darbenin yaşanmış olmasının temel nedeni demokrasinin bu ülkeye hiç uğramamış olmasıdır. Birinci yüz yıl darbeler ile ve demokrasisiz bir şekilde geçti.
Bakın yarın 15 Kasım. Seyit Rıza’nın idam yıldönümü. Ne demişti? “Bu cinayettir, zulümdür.” İşte geçen yüzyıl bu iki kelimede saklıdır. Darbeci anlayışlara karşı demokrasi mücadelesini Seyit Rıza’ların yolunda yürüteceğiz. Yarın heyetimiz Dersim’de Seyit Rıza anmasında olacak. Bu vesileyle tekrar Pir Seyit Rızayı saygıyla anıyorum.”
‘AKP-MHP DARBE MEKANİĞİNİN ODAĞIDIR’
“Peki yaşanan tüm bu darbelerin özünde yatan gerçek nedir? Özünde yatan gerçek, demokratik siyasetin tasfiyesi ve Kürt sorununda çözümsüzlüğün dayatılmasıdır. Bu aklın sonucu olarak sayın Öcalan’ının da belirtiği üzere darbe mekaniği sürekli canlı kalıyor. Sayın Öcalan bu darbe mekaniğini teşhir ettiği için bugün mutlak tecrit altındadır. Tecrit bu darbe mekaniğinin özüdür. Tecrit gerçeği anlaşılmadan ülkenin darbe mekaniği anlaşılmaz.
Darbe mekaniği devlet aklının karanlık tarafıdır. Sadece Kürtlere değil; tüm muhalefet güçlerine karşı geliştirilen bir çözümsüzlük konseptidir. AKP ve MHP bugün darbe mekaniğinin odağıdır. Bunu net bir şekilde ifade edebiliriz.”
‘ZAMANA YAYILMIŞ BİR DARBE SÜRECİ YAŞIYORUZ’
“Bakın 2015’ten bu yana da “zamana yayılmış bir darbe” süreci yaşıyoruz. Evet, her gün, her an topluma parmak sallayan kendi çizgisinde hizalamaya çalışan farklılıkları asla kabul etmeyen ve sürekli savaş naraları atılan bir zamandan geçiyoruz.
Kürdistan coğrafyasında başlayan kayyım rejimi ve bu rejimin Türkiye’nin her yerinde uygulanması, KHK’ler, OHAL, Sivil Toplumun engellenmesi darbe mekaniğini sürekli kılan uygulamalar olmuştur.
Geldiğimiz noktada Demokratik siyaseti ve adaleti hiçe sayan darbeci anlayış Türkiye’yi çoklu krizlerle karşı karşıya bırakmıştır. Bu darbeci zihniyet, yaşayabilmek için ölüme, öldürmeye ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle Rojava’ya her gün saldırılar gerçekleştiriyor, hastaneleri bombalıyor. Bu darbeci zihniyet, Kürt halkının haklarını ve statüsünü inkâr ederek tek millet sayıklamasına devam ediyor. Darbeci zihniyet farklılıkları yok sayarak ayakta kalmaya çalışıyor.
‘ORTAK MÜCADELE VE ORTAK DİRENİŞLE BAŞARACAĞIZ’
AKP-MHP-Ergenekon ittifakının kurulduğu 2015 yılından bu yana ekonomide, hukukta, ifade özgürlüğünde geriye giden bir Türkiye var. Biz bu darbeci zihniyeti bu topraklardan def etmenin zamanı geldi diyoruz. Ortak mücadeleyle ve ortak direnişle başaracağımıza inanıyoruz.
Kısaca değindiğim darbe mekaniği meselesinin güncel bir durumu ile karşı karşıyayız. Son bir haftadır Yargıtay ve AYM üzerinden başlayan bir tartışma var. Bunu ilk günden darbe teşebbüsü olarak adlandırdık. Yargıtay “darbeye teşebbüsün” ilk adımını atmıştır. Asıl darbe ise Saray tarafından yürürlüğe konmuş bulunuyor. Erdoğan açık bir dille Yargıtay’a destek vererek, bu teşebbüsün başında olduğunu gözler önüne sermiştir.
‘DARBE TEŞEBBÜSÜNÜN VURUCU GÜCÜ MHP’
Bu darbe teşebbüsünün “vurucu gücü” de iktidarın küçük ortağıdır. Küçük ortak uzun bir süredir Anayasa Mahkemesi’ni tasfiye etmek için çabalıyordu. Nitekim geldiğimiz noktada “Anayasa Mahkemesi’ni ya kapatacağız” ya da kendimize benzeteceğiz diyorlar.
İktidar bu darbe teşebbüsüyle tabuta konmuş hukuk sistemine son çiviyi çakmak istiyor. Erdoğan, Yargıtay’ın bu garabetine, hukuk tanımazlığına sahip çıkarak yargı benim mesajı veriyor. Erdoğan’ın açıklamaları; bu yaşananların önceden hazırlanmış, önceden söz birliğine varılmış bir durum olduğunu açık şekilde gösteriyor. Erdoğan bu tartışmaya ilişkin biz taraf değiliz diyor. Hakem pozisyonundayız diyor. Bu tam bir fecaattir.
‘YARGININ MİLLİSİ Mİ OLUR, ONU NAZİ ALMANYA’SINDA GÖRDÜK’
Yeni Anayasa tartışmaları sürerken ve iktidar bu konuda muhalefetten destek beklerken bir yandan da böyle bir adım atarak aslında gerçek niyetini açık ediyor. Yerli- milli olan ve olmayan ayrımı gibi saçma bir masalla uzunca bir süredir halkı kutuplaştıran ve aslında bizden ve bizden olmayan ayrımından başka bir şey yapmayan iktidar ve ortağı şimdi de milli yargı gibi içi boş bir söylem geliştiriyor. Yargının millisi mi olur? Onu sadece Nazi Almanya’sında gördük. Yargı ancak ve ancak bağımsız olur, tarafsız olur.
Peki bu aşamaya adım adım nasıl gelindi? Bunun cevabı önemlidir. HDP’nin kapatma davasında hukuk dışına çıkan, AİHM’in emsal kararlarını tanımayan bu Yargıtay değil midir?
7) Ülkedeki tüm muhaliflerin sesini kesmek için verilen hukuksuz kararların tümünü onaylayan bu Yargıtay değil midir? Her verdiği kararda siyaset tarafından ödüllendirilen, terfi ettirilen yine bunlar değil midir? Ellerinde adaletin tarafsız kılıcı yerine iktidarın tırpanını taşıyanlar bunlar değil midir?
‘DOKUNULMAZLIK KALDIRILMASINA EVET DİYENLER BUGÜN MUMLA ANAYASAYI ARIYOR’
2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasına “anayasaya aykırı olmasına rağmen evet” diyenlere, kayyım atamalarına ses çıkarmayanlara, Kürtlere ve onun siyasi temsilcilerine yapılan ayrımcılığa sesini yükseltmeyenlere de hatırlatmada bulunmak istiyoruz.
2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasına “anayasaya aykırı olmasına rağmen evet” diyenler bugün mumla Anayasayı arıyorlar. hukuk ve adalet talep ediyorlar. Biz o zaman da söylüyorduk bu ateş herkesi saracak ve yakacak diye.
‘KÜRTLERE BAŞKA HUKUK’ İŞLETİLMESİNE GÖZ YUMULDU
Bir de o dönemlerde ne yapıldı? Kulaklar tıkandı. “Kürtlere başka hukuk” işletilmesine göz yumuldu. Oysa hukuk tüm yurttaşları ilgilendirir ve bağlar. Bu darbelere birlikte karşı koymamız gerektiğine, o gün de inanıyorduk bugün de inanmaya devam ediyoruz. Toplumsal muhalefetin tüm bileşenleri en güçlü şekilde sesini yükseltmediği sürece darbeciler daha da cesaretlenecek.
Hepimizin bildiği ünlü bir söz var: “Devletten hukuku çıkartırsanız geriye sadece çete kalır”. Bugün yaşadığımız şeyi ne kadar da güzel anlatıyor değil mi?
Gültan Kışanak, çifte rehine durumu yaşıyor. 7 yıldır haksız hukuksuz tutuluyor, şimdi uzun tutukluluktan bırakılması gerekirken keyfi olarak bırakılmıyor. Yine Anayasa mahkemesi Can Atalay kararı uygulanana kadar ve tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılana kadar mücadelemize devam edeceğiz.
YENİ ANAYASA ÇAĞRISI
Şimdi ağızlarında bir laf var. “Yasal, anayasal değişikliklerle bu krizi aşarız” diyorlar. Bu ne demek? Yargıtay’ın darbesini tıpkı 15 Temmuz gibi “Allahın lütfu”na çevirmek isteyecekler.
Bunlar, 12 Eylül anayasasını demokratikleştirmek, sivilleştirmek, tüm toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek hale getirmek yerine onu daha da anti demokratikleştirerek ülkeyi yönetmek isteyecekler.
Şimdiden uyarıyoruz. Asla ama asla, anti demokratik ve özgürlükleri kısıtlayan bir anayasal düzenlemeye izin vermeyiz, karşısında tüm gücümüzle dururuz.
Bizler yeni bir anayasaya hazırız. Fakat yine herkesi Türk sayan, tek tipçi erkeklerin çıkarına, cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerini mürekkepten ibaret gören, her şeyi merkeze bağlayan, yerelin iradesini yok sayan, inanç-vicdan özgürlüğünü görmeyen bir anayasaya asla evet demeyeceğiz.
Darbenin panzehiri demokrasidir. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve eşitlik talebinde ısrar etmeden darbeci anlayışları tarihin çöp sepetine atamayız. Yargıtay Darbesinden yeni anayasa çıkarmak isteyenlerin derdi bu ülkede herkesin kendini ifade etmesi değildir. İntikam ve güç takıntısı bunların ruhunu esir almış.
Buradan soruyoruz: Anayasa mahkemesine darbe teşebbüsünde bulunanlar hangi akılla yeni bir anayasa yapacak? Darbe anayasasından başka bir darbeyle kurtulmak halkın hangi problemini çözecek? Darbeden Anayasa çıkarsa bu kimin yararına olacak? Yeni anayasa ancak Demokratik bir temelde inşa edilecekse anlamlıdır.
Bu nedenle Meclise çağrı yapıyoruz. Gelin Demokratik bir anayasa yapalım ve bunun koşullarını yaratmak için elimizi taşın altına sokalım.
– Türk Ceza Kanunu’nu demokratikleştirelim.
– Terörle Mücadele Kanununu kaldıralım.
– Merkez-yerel ilişkilerini demokratik anlayışla yeniden kuralım.
– Demokratik siyasetin önündeki yargı vesayetine son verelim.
– İç güvenlik kanunu kaldırarak emniyet sopasından kurtulalım.
– Kayyım atamalarına son verecek düzenlemeleri hayata geçirelim.
Herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği, demokratik bir uzlaşı ve evrensel hukuk ilkelerinin geçerli olduğu bir siyasi iklimde Demokratik Anayasayı yapalım.
YEREL SEÇİMLERDE ADAY BELİRLEME YÖNTEMİ
Seçim sonrası yaptığımız halk toplantılarında ortaya birçok sonuç çıktı. Bu sonuçlar ışığında önümüzdeki yerel seçimlere hazırlanıyoruz. Konferansta da ifade ettik, sizlerin huzurunda da bir kez daha ifade etmekte fayda var. Adaylarımızı halkın en geniş katılımıyla, tercihleriyle belirleyeceğiz. Kayyımlar tarafından gasp edilen tüm yerel yönetimlerimizi geri alacağız.
Önümüzdeki tarihi yerel yönetimler seçimine dair ne düşündüğümüz ve yol haritamız merak ediliyor ve bize de sık sık soruluyor. Bu konuya açıklama getirmek isterim: Tartışmalar sürüyor. Fakat temel çerçevemizi tüm halkımızın bilmesinde fayda var.
BATIDA DA İTTİFAKLARA HAZIRIZ MESAJI
Kazandığımız tüm yerleri daha güçlü kazanacağız. Kendimize güvenimiz tamdır. Bu kadar ödenen bedel ve çaba sonrasında bizler bulunduğumuz her yerde irademizin yerel yönetimlere yansımasını dağlayacağız. Açıkça söyleyelim: ittifaklara da kapalı değiliz. Önümüzdeki dönem hem bölgede hem batı da halklarımızın yoğun olarak bulunduğu kentlerde halklarımızın iradesinin yönetimlere yansıması için ittifaklara açık olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bunun anlamı, her ittifakta olmak değildir. Halkımızın işine gelmeyen, halklarımızın, emekçilerimizin derdine çare olmayan ittifaklar bize dayatılırsa asla seçeneksiz değiliz. Bizler eğer bir ittifak yapılacaksak bu ittifakın açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyunun gözü önünde yapılmasını istiyoruz. Halkımızın beklentisi de bu yöndedir.
Bizden beklenen kısaca şudur: Sadece bölgede kazanan, batıda kaybettiren pozisyon yerine, bölgede de batıda da kazanan bir pozisyonda olmak. Bunu başaracağız, geçmişte yaptık yine yapacağız. Batıda da belediyeler alacağız.”