Deprem bölgesini inceleyen Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), en önemli sorunun iki aydır birinci basamak sağlık hizmetlerinin kurulaması olduğunu belirterek, “Sağlık reformlarıyla allanıp pullanıp getirilen aile hekimliği sistemi çöktü” dedi.
HASUDER 6 Şubat 2023 Depremleri İkinci Ay Saha Raporu yayınlandı.
Dernek Başkanı Prof. Dr. Bülent Kılıç ile Prof. Dr. Türkan Günay, Prof. Dr. Alp Ergör, Prof. Dr. Ceren Önder Kutlu, Prof. Dr. Tacettin İnandı, Dr. Gökçe Hazar Otçu, Dr. Sevil Turhan, Dr. Songül Beycur Işık, Şeyma Karaketir’den oluşan ekip, mart sonunda bölgeye ikinci değerlendirme için gitti. Ekip, Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş’da yedi ilçede (Antakya, İskenderun, Kırıkhan, Arsuz, İslahiye, Nurdağı ve Pazarcık) toplam 15 halk sağlığı uzmanı, beş halk sağlığı akademisyeni ve dört halk sağlığı araştırma görevlisiyle de görüşerek raporunu hazırladı.
Deprem sonrası bölgedeki çalışmaları nedeniyle İstanbul Tabip Odası’ndan Türkan Saylan Tıp Hizmet Ödülü’ne layık görülen dernek, devam eden can alıcı sorunlara son raporuyla bir kez daha dikkati çekti.
Raporda “Reformlarla parlatılarak 15 yıldır göz bebeği gibi bakılan aile hekimliği sistemi bir anda işlemez hale geldi” dendi ve Sağlık Bakanlığı’nın halen düzgün bir birinci basamak sağlık sistemini kuramadığı vurgusu yapıldı.
Bakanlığın bölgeye bu kriz döneminde yeterince aile hekimi de görevlendiremediği belirtilen raporda, sistemin baştan yanlış kurgulandığı ifade edildi: “Aile hekimlerinin bir mahallesi veya bölgesi olmaması, ağırlıklı olarak sadece başvuranlara ve kendisini seçenlere hizmet sunması, kişilerin başka ilçelerden aile hekimi seçme uygulaması ve aile içindeki bireylerin farklı hekimlerce izlenmesi uygulamasının aslında halk sağlığı hizmetleriyle uyuşmadığı bu acil durumda bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yapılması gereken halk sağlığı hizmetlerinden kopuk değil tam tersine entegre ve bölge tabanlı, yaygın gezici hizmete dayalı gerçek bir aile hekimliği sisteminin geliştirilmesi olmalı.”
Sağlık Bakanlığı hala sahada yeterince organize değil
Rapordaki diğer tespitler özetle şöyle:
* Resmi rakamlara göre 50.000 civarında insanımızı kurallara uyulmadan yapılan çürük binaların enkazı altında kaybettik. Devletin bu acil duruma hazır olması ve hemen müdahale etmesi gereken AFAD, Kızılay gibi kurumları donanımsız kadrolarıyla ne yapacağını bilemeden ortada kaldı. Deprem bölgesindeki yardım kuruluşlarına çadır ve konserve satan Kızılay toplumun güvenini tamamen kaybetti. Sağlık Bakanlığı hastaneleri ve sağlık kurumları çöktü, büyük gösterişlerle açılan şehir hastaneleri kullanılamaz hale geldi.
* Deprem bölgesindeki ikinci önemli sorun halk sağlığı hizmetlerindeki açıklar. Halk sağlığı uzmanlarının tüm çabalarına karşın bazı il ve ilçelerde yetersiz ve liyakatsiz yöneticilerin varlığı nedeniyle geçici yerleşim yerleri uygun olmayan yerlere kuruluyor, yağmurda çadırları su basıyor, zemin çamur oluyor, tuvalet, su, kanalizasyon, beslenme ve ısınma sorunları devam ediyor. Bugüne kadar su kaynaklı büyük bir salgın çıkmamasında halk sağlığı uzmanlarının günlük düzenli su analizleri ve klor ölçümleri ile yaptıkları su kalitesi izleminin katkısı çok büyük. Ancak ishal vakaları ve kalabalık yaşam alanlarındaki uyuz olguları var. Tüm bağışıklama (aşılama) çalışmalarına karşın çocukluk çağı bulaşıcı hastalıkların ve Covid-19’un tekrar salgınlar yapması riski de yüksek.
* Bölgedeki toplumda en büyük hizmet açığı halen üreme sağlığı ve yaşlı sağlığı hizmetlerinde görülüyor. Sahada yeterli kontraseptif (doğum kontrol yöntemi) malzeme bulunmuyor. Kadınlara yönelik aile planlaması danışmanlığı, cinsel yolla bulaşan hastalıklarla mücadele çalışmaları çok zayıf kalıyor. Planlanmamış ve istenmeyen gebelikler bu ağır koşullar altında anne ve bebek sağlığını tehdit eden yeni riskli durumlar yaratacak.
Yaşlı nüfus ve kronik hastalığı olanlar için düzenli bir izlem sistemi halen kurulamadı. Birçok hastanın düzenli hipertansiyon, diyabet, lipit düşürücü gibi ilaçlarını alamaması iskemik kalp hastalıkları ve beyin damarları hastalıklara bağlı morbidite ve mortaliteyi artıracak.
* Halk sağlığı uzmanlarının sahada çok iyi çalışıyor. Ancak büyük bir iş yükü altındalar. Sağlık Bakanlığı ise aradan geçen 2 aya rağmen halen sahada yeterince organize olamadı. Bölgede çalışan depremzede hekimlerin, diğer illerden sahaya yapılan geçici görevlendirmelerin ve zorunlu hizmetle yeni ataması yapılan uzmanların en temel gereksinimi olan barınma sorunları halen çözülememişti.
* Mart ayı başında zorunlu hizmet ataması yapılan uzmanların deprem bölgesinde özellikle Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş gibi illerde güvenli bir konut bulması hemen hemen olanaksız. Sağlık Bakanlığının tüm sağlık çalışanları için hızla konteyner kentler oluşturması ve barınma sorununu acilen çözmesi gerekiyor. Geçici görevle gelen uzmanlar kendilerine yeterli bir süre tanınmadan ve aceleyle sahaya gönderiliyor, ulaşım sorununu kendilerinin çözmesi bekleniyor. Hekimlerin büyük belirsizliklerle sahaya gönderilmeleri stresi artırıyor ve motivasyonu düşürüyor. Sahaya görevlendirilen uzmanlara bu görev tebliği en az bir hafta önce yapılmalı, hangi ilçede kimin yanına gideceği belirtilmeli, gittiğinde bir önceki uzmanla en az bir iki gün birlikte çalışması ve devir teslim yapmaları organize edilmeli. Halk sağlığı uzmanlarının gidecekleri ilçenin çok geç belli olması, ilçelere görevlendirmelerin o ilçede çalışan ilgili hekimlere haber verilmeden yapılması çalışmalardaki verimi düşürüyor. Bakanlıktan beklenti, ilk aşamada geçici görevlendirmeleri belli bir düzen ve disiplin içinde yapması, sahadaki uzmanların ağır çalışma koşullarına bir de bu belirsizliklerin eklenmemesi.
* Bölge halkı için bir başka önemli sorun ise anksiyete, depresyon, post travmatik stres sendromu gibi ruh sağlığı hastalıklarının görülmeye başlaması. Bu nedenle toplum ruh sağlığı alanında çalışmalar yapılmalı, ruh sağlığı hastalıklarının erken tanı ve tedavisi için bir sistem kurulmalı. Ruh sağlığı sorunlarına önleyici çalışmalarla yaklaşılmalı, geçici yerleşim birimlerinde sosyal alanlar, oyun alanları, sanat etkinlikleri unutulmamalı.
Çadır kentlerde kadın olmak daha da zor
* Bazı çadır kentler düzensiz bir şekilde kurulmuş ve sıkışık. Tuvaletlerin uygun sayıda olmaması, suya erişimdeki sorunlar aynı zamanda kirliliği de beraberinde getiriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sorunlar artarak sürüyor. Kadınların bakım yükü çok ağırlaştı. Bulaşık, çamaşır, yemek gibi işler kadınların sırtına yüklense de ancak bunları yapacakları mekanlar yok. Çadır içlerinde tüp üzerinde yemek yapılıyor. Bu durumun çadırlarda yangın riskini artırır. Ayrıca kadınların bir arada oturup yaşadıklarını paylaşabilecekleri, depremin travmasını atlatmalarına destek olacak sosyal alanlar düşünülmemiş. Geçici yerleşim alanlarında kadınlar ve kız çocukları için güvenli alanlar yaratılmamış. Kadın erkek tuvalet ve duş yerleri birbirine çok yakın. Bazı çadır kentlerde içeriden kilitlenebilir bir kapı düşünülmemiş. Tuvaletler bazı çadırlardan çok uzakta. Bu da gereksinim olduğu halde kadınların karanlıkta tuvaleti kullanamamaları, tuvalet ihtiyacı olmasın diye az su içmeleri, az yemek yemeleri gibi sorunları beraberinde getiriyor. Kadınlar yeterince hijyenik pede ve iç çamaşırına ulaşamıyor. Bu sorunlar vajinit, idrar yolu enfeksiyonu gibi sağlık sorunlarının görülmesine yol açıyor.
* Enkaz kaldırma işlemi sırasında ortaya çıkan toz ve duman ve bunun içeriğine ilişkin önemli kaygılar mevcut. Yüksek parçacık maddeler ve asbest bunlardan birisidir. Örneğin Antakya’da bulunan 2 hava kalite istasyonu zarar görmüş ve 6 Şubattan bu yana ölçüm yapamıyor. Çalışan güvenliği ve halk açısından önemli bir tehlike. Yıkım kaldırma işlemlerinin bir diğer tehlikesi de tarihi ve kültürel değerlerin zarar görme ve kaybolması. Üçüncü bir tehdit ise yıkımların uygun olmayan biçimde toplanması, depolanması. Bu durum yeni çevresel sorunlara yol açabilir. Enkaz kaldırma sürecinde yapılmayan şeyleri sıralamak, yapılanları saymaktan daha kolay: Enkaz alanında ıslak çalışma, taşıma araçlarının yüklerinin uygun biçimde kapatılması, depolama alanlarının yerleşim bölgelerine yeterli uzaklıkta olması, depolama alanında tozumanın engellenmesi için ıslak çalışma yapılması, depolamanın uygun ve tabakalı biçimde örtülmesi, enkaz kaldırma süreçlerinde görev alanların kişisel koruyucularının ödünsüzce kullanımı. Sağlık Bakanlığı sürveyans programına, aile hekimliği sistemi içine mutlaka solunum yolu hastalıkları ile ilgili geniş bir bölüm eklemek zorunda.
* Romanlar gibi ayrımcılığa uğrayan grupların koşulları daha da kötü. Kırılgan grupların (bebekler, çocuklar, gebeler, kadınlar, yaşlılar, engelliler vb) desteklenmesi özellikle önemli. Hizmetlerin sunulmasında toplulukların göçmenlik durumları, dini, kültürel, etnik, siyasi vb farklılıklarından kaynaklanabilecek eşitsizliklere fırsat verilmemeli.
* Sağlık hizmetlerine erişim güç (Antakya, Defne’de olduğu gibi). Hastanelerin çoğu hasarlı olduğundan sahra hastaneleri olarak hizmet veriyor. Ancak bu hastaneler pek çok açıdan yetersiz kalıyor. Birinci basamak için hizmetler çadır kentler içinde yer yer sunuluyor. Ancak toplu ulaşım olanaklarının olmaması hizmetlere erişimi de zorlaştırıyor.
KAYNAK: DİKEN – MESUDE ERŞAN