Songül Yücesoy bulaşıklarını büyük bir özenle yıkıyor. Çatal-bıçakları, tabakları önce bulaşık deterjanıyla iyice temizliyor. Ardından da köpüklerini durulayıp kurumaya bırakıyor. Bu, yerle bir olmuş evinin önünde, kaldırımın üzerinde yapılması dışında olağanüstü bir sahne değil.
Evleri yana yatmış durumda. Pencere pervazları dışarı doğru sarkanken, paslanmış demir çatının büyük bir parçası ise şimdi bahçenin tam ortasında.
Türkiye ve Suriye’yi vuran depremin üzerinden bir aç geçti. Büyük felaketten kurtulanlar ise belirsiz bir gelecekle karşı karşıya. En ciddi sorun ise yaşayacak güvenli bir yer bulabilmek. Şu anda en az 1,5 milyon insan evsiz. Tüm bu insanlara güvenli bir barınma alanı sağlamanın ne kadar süreceğini kestirmek de zor.
AFAD, yaklaşık iki milyon insanın deprem bölgesini terk ettiğini söylüyor. İnsanların bazıları başka şehirlerde arkadaşlarının ya da aile fertlerinin yanında. Şehirleri terk etmek isteyen insanlara ücretsiz tren ve uçak bileti sunuluyor.
Ancak Samandağ’da yaşayan Songül, kendisinin ve ailesinin hiçbir yere gitmeyeceğinden emin:
“Bu bizim için çok önemli. Bundan sonra ne olursa olsun, ev yıkılsa bile burada kalacağız. Burası bizim evimiz, yuvamız. Her şeyimiz burada. Buradan ayrılmayacağız.”
Değerli mobilyalar büyük bir dikkatle evden çıkarılmış ve dışarıya kurulmuş. Sehpanın üzerinde Kuşadası’ndan alınmış bir tatil hatırası duruyor. Bir meyve kasesi var. Portakalın üzeri küflenmiş. İçeride göze oldukça normal görünen şeyler, sokağın ortasına konduğunda anlamsız duruyor.
Tüm aile, şu anda hasarlı evlerinden sadece birkaç adım ötede üç çadırda yaşıyor. Burada yiyor, burada uyuyorlar. Küçük bir kamp ocağında pişen yemekler burada paylaşılıyor. Evlerinden bir tane çıkarmış ve derme çatma ahşap bir barakaya yerleştirmeye çalışmış olsalar dahi doğru düzgün bir tuvaletleri yok. Küçük bir duşakabin oluşturulmuş. Mahremiyet ikinci planda. Çadırlar çok kalabalık.
Songül için eziyet dolu bir ay. Depremde 17 akrabasını kaybetti. Ablası Tülay resmi olarak kayıp. “Hala enkazın altında olup olmadığını bilmiyoruz” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Cenazesinin çıkarılıp çıkarılmadığını henüz bilmiyoruz. Bekliyoruz. Yas tutamayız. Kayıplarımızı henüz bulamıyoruz bile.”
Songül’ün eniştesi Hüsemettin ve 11 yaşındaki yeğeni Lozan, İskenderun’da uyudukları sırada yıkılan binalarında öldü. Evlerinden arda kalan moloz yığınlarının olduğu yere gittik. Komşular, üç binanın yıkıldığını söyledi.
Songül sessiz bir şekilde, “Lozan’ın cenazesini buraya getirdik” diyor.
“Morgtan alıp Samandağ’da bize yakın bir yere gömdük. Hüsemettin isimsizler mezarlığına gömüldü, adını orada bulduk.”
Tülay’ın Facebook profili hala aktif. Fotoğraflarında elleri bellerinden sarılmış. Yüzleri ise yan yana. Lozan’ın elinde sıkıca tuttuğu bir balon var.
Depremin ardından az sayıda güvenli konut kaldı. Bu nedenli evsizlik şimdi çok ciddi bir kriz. 160 binden fazla bina çöktü ya da ağır hasar gördü. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na (UNDP) göre en az 1,5 milyon insan hala deprem bölgesinde. Ancak yaşayacak bir yerleri yok. Gerçek sayıyı bilmek ise çok zor. Muhtemelen daha fazla olabilir.
Konteyner evler geliyor ama çok yavaş. Her yerde çadırlar görünüyor. Ama hala yeterli değil. Türk Kızılayı’nın STK’lara maliyetine çadır sattığı yönündeki haberler hayal kırıklığı ve öfkeye neden oldu.
Bazı şehirlerde insanlar hala kamu binalarında yaşıyor.
Adana’da bir voleybol sahasına serilmiş battaniye ve şiltelerde uyuyan ailelerle tanıştım. İskenderun’da tren istasyonunda park halindeki iki tren insanların evi haline gelmiş. Koltuklar yatak olmuş, bagaj rafları ise kişisel eşyalarla doldurulmuş. Görevli personel temizliği ve tertibi sağlamak için çok çalışıyor. Oyuncak ayı yerine yastığa sarılan bir kızın gözleri yaşlarla doldu. Burası ev değil.
Songül’ün çocukları da zor durumda. Oyuncaklar yıkılan evlerin içinde sıkışmış. Okul desen o da yok:
“Sıkıldılar, onları meşgul edecek hiçbir şey yok. Sadece oturuyorlar. Telefonlarıyla oynuyorlar, şarjı bitince erkenden yatıyorlar.”
Gece olduğunda işler daha da zorlaşıyor. Samandağ’da şu anda elektrik yok. Songül, beyaz çadırlardaki UNHCR logosunun hemen üzerine güneş enerjisiyle çalışan lambalar yerleştirmiş. Kendi yurtlarında evsizler. Mülteci değiller ama yine de her şeylerini kaybetmişler.
“Lambalar görülsün diye buraya yerleştirdim” diye izah ediyor.
“Hava kararınca korkuyoruz. Elektriğin olmaması büyük sorun. Korku çok büyük ve gece boyu artçı sarsıntıları hissediyoruz, bu yüzden uyumak zor.”
Ağlamaya başlıyor. Eliyle gözyaşlarını siliyor.
“Biz özgür insanlarız, özgürlüğe, bağımsızlığa, herkesin kendi evinde yaşamasına alışkınız” diye konuşuyor Savaş.
“Ama şimdi üç aile tek bir çadırda yiyoruz, oturuyoruz, yaşıyoruz.”
“Bunlar alışık olmadığımız yeni şeyler. Gelecek ne getirecek bilmiyoruz. Korku hep var. Evlerimiz yıkıldı ve bundan sonra ne olacak? Bilmiyoruz.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE