Deprem illerinde susuzluk sorunu devam ederken Çevre Mühendisleri Odası, çadırkent yaşam alanlarındaki su kaynağında mikrobiyolojik kirliliğin yanı sıra alüminyum, demir gibi ağır metaller tespit etti.
Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerde bütün altyapı zarar gördü. Kanalizasyon sisteminden sızan sular yer altı ve yer üstü su kaynaklarını kirletirken Çevre Mühendisleri Odası, çadırkent yaşam alanlarındaki su kaynağında mikrobiyolojik kirliliğin yanı sıra alüminyum, demir gibi ağır metaller tespit etti.
Bölgede yaşanan susuzluktan dolayı depremzedelerin çevredeki su kaynaklarına muhtaç hale geldiğine işaret eden uzmanlar, bu suların kesinlikle kullanılmaması konusunda uyarıyor.
Türkiye’nin 11 ilinde ağır hasara yol açan, yaklaşık 14 milyon kişinin hayatını etkileyen 6 Şubat 2023 tarihli 7,7 büyüklüğündeki Pazarcık ve 7,6 büyüklüğündeki Elbistan depremleri, ardında on binlerce can kaybı, yıkılmış kentler ve yerleşim yerleri bıraktı. Deprem sonrası afete dönüşen yaşam daha da sorunlu hale geldi.
Yönetmeliğin gerekleri yerine getirilmedi
Afetin ardından atılacak adımlarda, içme suyunun temini ve atık suyun yönetilmesi halk sağlığı için öncelikli konulardan biri. 15 Şubat 2007 tarihli “Alt Yapılar için Afet Yönetmeliği”ne göre “merkezi yerlere 72 saat içerisinde” içme suyu temin edilmesi gerekiyor. Ancak depremin üzerinden 40 gün geçmesine rağmen bu konu halen çözülebilmiş değil.
DW Türkçe’ye konuşan Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz, “Kamu yönetimleri öncelikle bu yönetmeliğin gereklerini yerine getirmeli, sağlıklı suya erişimde halkı kendi kaderine bırakmamalı” uyarısı yapıyor.
Çevre Mühendisleri Odası mart ayı başından itibaren bölgede su kullanımı ve su kaynaklarının durumu ile ilgili incelemelerde bulunuyor. Selahattin Beyaz, “Yaptığımız incelemeler, kamu kurum su yönetimlerinin bölgedeki ihtiyacı ve su denetimini yeterince sağlayamadığını, yaşam alanlarındaki halkın ise sağlıklı suya erişimde yeterince bilgi donanımlı olmadığını gösteriyor” diyor.
Hatay’da tankerlerden alınan su örnekleri
Çevre mühendislerinin Hatay bölgesinde, kuyu, tanker ve şebekeden alınan örnek su numunelerinde yapılan analizlerde, sularda ağır metal parametresi bulunmamasına karşın, tankerle temin edilen suların ve şebeke suyunun bulanık olduğu, mikrobiyolojik olarak kirlenmiş olduğu, içme ve kullanma suyuna uygun olmadığı anlaşıldı. Kuyu sularının da çürük kokuya sahip olduğu, mikrobiyolojik olarak kirlenmiş olduğu, içme ve kullanma suyu için uygun olmadığı tespit edildi.
Beyaz “Bu sular içme ve kullanma suyu olarak kullanılması durumunda, ölümle sonuçlanabilecek hastalıklara neden olabileceği gibi bulaşıcı hastalıklara zemin oluşturacaktır” diye konuşuyor.
Malatya’da ağır metal kirliliği
Oda’nın Malatya bölgesindeki yaşam alanları kuyu sularından aldığı örnek numunelerde ise ağır metallere rastlandı. “Malatya BŞ Çadırkent 3” ve “Maşti Çadırkent 1” yaşam alanlarında su kaynağında alüminyum ve demir ağır metal parametresinin TS 266-İçme Suyu Standartlarında belirtilen değerlerin çok üstünde olduğu, bütün kuyuların ise mikrobiyolojik olarak kirlendiği tespit edildi.
Selahattin Beyaz, deprem bölgesi yaşam alanlarında, kuyu, şebeke ve tanker sularının, uzmanların denetiminde mutlaka dezenfekte edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor: “Dezenfeksiyon işleminde klor gibi aşırı kimyasal madde kullanımının da olumsuz etkileri göz önünde bulundurulmalı. Ayrıca bütün sular, dezenfeksiyon dışında bulanıklık, renk ve koku giderimini sağlayacak arıtma sistemlerinden geçirilerek kullanıma iletilmeli.”
“Bu su kaynakları kesinlikle kullanılmamalı”
Çözünmüş metallerin filtrasyon veya basit yöntemler ile sudan ayrılması ise mümkün değil. Bunun için kimyasal arıtma sistemi veya özel filtrasyon sistemleri kurulması gerekiyor.
Beyaz, “Bölgede bu sistemlerin temini ve çalıştırılması ile ilgili koşulların sağlanması mümkün olamayacağından, ağır metal içeren su kaynakları kesinlikle kullanılmamalı” uyarısı yapıyor.
Depremler sonrası bölgede atık su sistemlerinin bütünlüğü bozuldu. Buradan sızan kirli evsel atık sular yer altı ve yer üstü su kaynaklarıyla toprağı kirletiyor.
DW Türkçe’ye konuşan Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Sekreteri ve Dokuz Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Soysal, bölgede içme suyu ve atık su arıtım sistemlerinin hâlâ devre dışı olduğunu ve güvenli içme suyu dağıtımının tam olarak sağlanamadığını belirtiyor.
“Tifo ve koleraya giden tablolar var”
Bölgede yeterli sayıda seyyar tuvalet olmadığına, gönderilen seyyar tuvaletlerin de kanalizasyon sistemleri sağlanamadığı için dere yataklarına hatta Asi Nehri’ne bile bağlanabildiğine dikkat çeken Soysal bunun oluşturduğu riskler konusunda uyarıda bulunuyor:
“Bu durum özellikle sulardan geçen bulaşıcı hastalıklar açısından bölgede her gün büyüyen yeni sağlık riskleri oluşturuyor. Bunların en başında ishal ile seyreden bağırsak enfeksiyonu geliyor. Tifo hatta koleraya kadar giden tablolar var.”
Kadınlar, çocuklar, engelliler ve hatta yaşlıların daha büyük risk altında olduğuna işaret eden Soysal, “Bu nedenle bölgedeki içme suyu sisteminin uygun şartlarda klorlanarak bir an önce devreye alınması, kanalizasyon sistemlerindeki kaçakların önlenmesi ve atık su arıtma sistemlerinin çalıştırılması gerek” diyerek ekliyor: “Bunlar yapılmadığı sürece her gün büyüyen bir tehdit gibi su yoluyla bulaşan bulaşıcı hastalıklarla karşılaşacağız.”
Demir, alüminyum ve arsenik tehlikesi
Soysal’a göre geçici yerleşim yerlerine farklı kaynaklardan su sağlanıyorsa bu suyun mikrobiyolojik açıdan temiz olmasının yanı sıra kimyasal analizi de önem taşıyor. Özellikle alüminyum, demir, arsenik gibi ağır metallerin içme ve kullanma suyu ile ilgili yönetmeliklerin izin verdiği seviyenin üzerinde olmamasına dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Soysal, “Arseniğin 10 sene içinde bazı insanlarda mesane kanserine neden olduğu görülmüş. Yine demir ve alüminyumun da yüksek miktarlarda kullanılması halinde insan sağlığı üzerinde 5-10 sene arasında çıkan olumsuz sonuçları olduğu, olabileceği biliniyor” diye konuşuyor.
Selahattin Beyaz’a göre de sudan kaynaklanabilecek halk sağlığı risklerinin önlenmesi için sürekli numune alınarak, TS 266-Türk standartları ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) içme suyu standartlarında belirtilen parametrelere göre ölçümler yapılarak önlemler alınmalı ve bu bilgiler paylaşılmalı.
Kanalizasyon kaçaklarının tümü belirlenmedi
Bölgede hem içme suyu hattının patlaması hem de kanalizasyonla karışması çok ciddi bir sorun. Ancak kanalizasyon altyapısının radarla tespiti yapılıp tüm kaçaklar belirlenmedi.
DW Türkçe’ye konuşan çevre mühendisi ve altyapı uzmanı Banu Ekiz, “Oradaki hatlar kapatıldı ama mutlaka bir yerlerden sızıntılarla her yere giriyor. Şu anda çok ciddi kullanım olmadığı için ancak tıkanmalar olduğunda, dışarıya taşımalar olduğunda fark edilebilecek. Bu altyapının tamamen yenilenmesi gerekiyor” diyor.
Deprem bölgesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi, Adana Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Konya Büyükşehir Belediyesi altyapıları yenilemeye çalışıyor.
Altyapı uzmanı Banu Ekiz bunun çok kolay bir iş olmadığını anlatıyor: “İçme suyunun kanalizasyonla karışmasının önüne geçmemiz şu anda mümkün değil ama tabii deprem öncesinde yapılabilecek çalışmalarla azaltmamız mümkündü. Şimdi depremden sonra yapılabilecek tek şey o hatları tamir edip yeniden sistemi çalışır hale getirebilmek ki bu da çok uzun vadeli, pek de kolay olmayan, çok da para harcanacak, çok iyi çalışmalar gerektiren bir iş.”
Hatay bölgesinde çalışma yürüten Adana Su ve Kanalizasyon İdaresi görevlilerinden aldığı bilgiyi de paylaşan Ekiz, “Atık suların yenilenmesinin çok uzun bir sürece bağlı olacağını, içme suyunu da patlayan, fark edilen noktalarda yenileyebildiklerini ya da tamir etmeye çalıştıklarını söylediler” diyor.
Altyapı tamamlanmadan sağlıklı su yok
Ekiz’e göre yeniden tamir hatları yapılmadan önce bölge halkının sağlıklı suya ne kadar kavuşabileceği belirsiz.
“Aynı kentlerin yenilenmesi gibi altyapının yenilenmesi de tamamlanmadan herkes sağlıklı suya kavuşabilir demek bence çok gerçekçi değil. İsteğimiz yarın kavuşsunlar ama maalesef çok gerçekçi değil” diyen Ekiz, bölgedeki insanların suyu kaynatmadan ya da birtakım dezenfeksiyon işlemleri yapmadan doğrudan kullanmalarının çok sakıncalı olduğunu ekliyor.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 14 Şubat’ta yaptığı açıklamada “10 ilde içme suyu altyapısının yüzde 95’i onarıldı” demişti. Resmi raporların şeffaf olmadığını vurgulayan uzmanlar ise arıtmaların tekrar incelenmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bölgede afet atıklarının baraj sularını kirlettiğine dair tespitler de var.
Baraj suları da kirleniyor
Ekiz, “Adıyaman’da, Antakya’da ve diğer yerlerde moloz döküm sahalarının su havzalarında olduğu, bunların barajları da kirlettiği ile ilgili elimizde bilgiler ve görüntüler var” diyor. Oralardaki arıtma tesislerinin de baraj su toplama sahalarının kirlendiği dikkate alınarak incelenmesi gerektiğine işaret eden Ekiz, “Su analizleri yapılıyor, bunların sonuçları iyidir deniyor. Biz bunların sonuçlarını bir rapor halinde göremiyoruz. Arıtmalarla ilgili raporlar ortada şeffafça dolaşmadığı için o arıtmaların durumlarını da bilmiyoruz” ifadelerini kullanıyor.
Depremden sonra kamu kurumlarının suyla ve altyapıyla ilgili bir proje açıklamadığını vurgulayan Ekiz, su ve atık su altyapısıyla ilgili sorunların bu noktaya gelmemesi için altyapı projeleri hazırlanmadan önce çok ciddi zemin etütleri yapılması, hatların nerelerden, nasıl ve hangi önlemlerle geçeceği belirlenmesi, ruhsat projelerinde sorumlu mühendis olarak mutlaka çevre mühendislerinin yer alması gerektiğini ifade ediyor.
“Bu iş sadece boru döşemek değil”
Ekiz, “Maalesef çok ciddi araştırmalar yapılmadan malum ihalelerle hem proje olarak hem de yerinde uygulama olarak çok kötü işler yapılıyor. Çok fazla insan bu konuya bir boru döşemek olarak bakıyor. Bu bir boru döşemek değil, altyapı projeleri insan sağlığını doğrudan etkiliyor” diyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – PELİN ÜNKER