CHP kadrolarından seçimlere girerek Meclis’te 6. grubu kuran Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, ilk toplantısını gerçekleştirdi.
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, konuşmasında Filistin ve İsrail arasındaki çatışmalara geniş bir şekilde yer verdi. Davutoğlu, “Gerçekten olaylar bir sabah bir grup Filistinli militanın İsrail’e sızarak saldıran bir vahşet görüntüsü ortaya çıkarmasıyla mı başladı? 75 yıldır evinden ailesinden yurdundan koparılmış bir millet, 56 yıldır işgal altında bir Kudüs ve bu işgalin en büyük acıların yaşandığı bir Mescid-i Aksa var. Yüreklerindeki imana ellerindeki bileklerine güvendiler ve yola çıktılar biz onları buradan selamlıyoruz. Yalnız bırakılan bir Filistin’in, terk edilen bir Mescid-i Aksa’nın savunucuları olan kardeşlerimizi TBMM’den selamlıyoruz” dedi. Konuşmasında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ı sert bir dille eleştiren Davutoğlu, “Yazıklar olsun, Gazze’nin çocukları direnirken İsrail Cumhurbaşkanı’nı arayıp taziye dileyip Filistin’in yanındayız diyemeyenlere” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu’nun ardından kürsüye çıkan Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu‘nun da gündeminde Filistin vardı. Karamollaoğlu, “Nefsi müdafaanın nefsi müdafaası olmaz. Dünyanın her yerinde o hırsız aynı zamanda katil olarak kabul edilir. Hırsız ile ev sahibini katil ile maktulü, mazlum ile zalimi hukuk önünde eşitlemeye kalkanlar bunu böyle bilmelidirler. İsrail’in tarihi aynı zamanda katliamlar tarihidir” diye konuştu.
Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Dün uzun mücadelelerden sonra TBMM Genel Kurulu’nda bir gettoya sıkıştırılmak istenen grubumuzun nihayet hak ettiği yeri almasından mutluluk duyuyoruz. Bu konuda gösterdiği siyasi nezaket için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Bugün Gazze, bugün iliştin konuşma vakti. Birtakım algılar oluşturuluyor. Beş önemli konuda Filistin meselesinin arka planındaki kanaatlerimi paylaşacağız. Oluşturulan birinci algı şu; İsrail’de Filistin’de büyük bir savaş varken bir sabah ‘barbar Filistinliler’ İsrail’e sızarak sivilleri öldürdü ve ‘İsraillere gereksiz bir saldırıda bulundu.’ Yani ‘tahrik edilmeden’ saldırdılar. İkinci algı, birtakım görüntüler eşliğinde meselenin teröristler ile sivil halk arasında olduğu algısı. Üçüncüsü, bu meselenin Yahudilerle Müslümanlar arasında bir çatışma olduğu algısı. Dördüncüsü Türkiye’nin burada ne işi var sorusuyla birlikte gelen Orta Doğu’dan ayrı ve Orta Doğu’ya kayıtsız bir Türkiye olması gerektiği algısı. Ve beşincisi bütün bu çatışmalarda zayıf olan Filistinlilerin İsrail’e karşı niye direnme basiretsizliği gösteriyorlar algısı.
Gerçekten olaylar bir sabah bir grup Filistinli militanın İsrail’e sızarak saldıran bir vahşet görüntüsü ortaya çıkarmasıyla mı başladı? 75 yıldır evinden ailesinden yurdundan koparılmış bir millet, 56 yıldır işgal altında bir Kudüs ve bu işgalin en büyük acıların yaşandığı bir Mescid-i Aksa var. Belki uluslararası toplum görmek istemiyor olabilir, belki her halükarda Filistinliler haksızdır diyenler anlamayabilir ama aylardır Mescid’i Aksa’da bir vahşet sürüyor.
“Filistinlileri TBMM’den selamlıyoruz”
Bu videoya Sayın Erdoğan’ın AKP’li ve MHP’li kardeşlerimin, her gün sultan Hamit üzerinden istismar yapanların bakmasını istiyorum. 1948 haritasını gösteriyor, İsrail bütün Filistin topraklarını kuşakmış şekilde. 1948’de böyle bir harita yok. Bir işgal devleti kuruldu. Dikkat edin Batı Şeria ve Gazze de İsraillin bir parçası olarak görülüyor. Dikkat edin o haritada Türkiye dışlanmış. Bu haritayı Netahyahu BM genel kurulunda gösterdi, aynı günlerde Erdoğan onun elini sıktı. ‘One minute’ diyen Erdoğan bile bu harita gösterildikten sonra Netanyahu’nun elini sıkarsa Filistinliler kime güvenecekler? Yüreklerindeki imana ellerindeki bileklerine güvendiler ve yola çıktılar biz onları buradan selamlıyoruz. Yalnız bırakılan bir Filistin’in, terk edilen bir Mescid-i Aksa’nın savunucuları olan kardeşlerimizi TBMM’den selamlıyoruz.
BBC’ye tepki
Tavrımız açıktır kadınlar çocuklara yönelik saldırılar üzerinden Filistin davasına bir leke düşürülmesine asla izin verilmemeli. BBC’yi açıp dinleyin, ‘500 Filistinli öldü.’ Biraz sonra da ‘Hamas saldırılarında 700 İsrailli öldürüldü.’ Nerede Muhammed Dura bir köşede oğlunu savunmak için şehit düşerken neredeler? Bugün bizim hakkımızda üretilen efsanelerin, savaş yanlısı gibi ifadelerin aksine Gazze’de çatışmaların 3 ateşkesini ben ve ekibim sağladık.
Filistinlilere çağrı: Bu konuları istismar edecek görüntülere asla izin vermeyin
Filistinli kardeşlerimize de çağrımız şudur. Bu konuları istismar edecek görüntülere asla izin vermeyin.
Bizimle asırlardır beraber olan Musevi dostlarımıza bu ülkenin asli vatandaşları olarak davranmayı da biliriz, İsrail kardeşlerimizi katlettiğinde dimdik ayağa kalkmayı da en iyi bilenler bizleriz. Sırtımızda yumurta küfesi yok. hiçbir gettonun olmadığı şehirler sadece Müslüman şehirlerdir.
Bugün Filistin’in mazlum çocukları da gün gelecek özgür Filistin’in temsilcileri sahipleri olacaklar inşallah. Bundan hiç şüphemiz yok.
Bugün bu olayların birinci müsebbibi asla Filistinliler değildir, birinci müsebbibi Filistinlilere verdikleri sözü tutmayan uluslararası toplumdur, ikinci müsebbibi Filistin’i yalnız bırakan İslam ülkeleri ve Türkiye de başta olmak üzere Netanyahu’nun elini sıkmak üzere sıraya giren kendisine yabancılaşmış liderlerdir. Yazıklar olsun, Gazze’nin çocukları direnirken İsrail Cumhurbaşkanı’nı arayıp taziye dileyip Filistin’in yanındayız diyemeyenlere.
Karamollaoğlu: Nefsi müdafaanın nefsi müdafaası olmaz
Davutoğlu’nun açıklamalarının ardından kürsüye çıkan Temel Karamollaoğlu’nun da gündeminde Filistin vardı. Karamollaoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Muhterem kardeşlerim; -Siyonizmin Arz-ı Mev’ud hayallerini, -1897 yılında Basel’de, Theodor Herzl başkanlığında toplanan 1. Siyonist Kongresini, -1917 yılında yayınlanan Balfour Deklarasyonu’nu bilmeyenler; İsrail’in, 1948’de, olağan bir biçimde kurulmuş bir devlet olduğunu zannedebilirler. Zannedebilirler diyorum; zira bir de bilip de bilmezden gelenler, görüp de görmezden gelenler var maalesef. 1948’e giden yolu, 1948’den de günümüze kadar, üç çeyrek asırdır, İsrail’in gün be gün Filistin topraklarını işgal edişini, tüm dünya adeta seyretmiştir! Velisinin ABD olduğunu bildikleri bu şımartılmış çocuğun zulümleri karşısında, diğer ülkeler her daim üç maymunu oynamayı tercih etmişlerdir. Hırsıza hırsız, işgalciye işgalci, katile katil, zalime ise zalim diyemediler! Bunu diyemeyenler, mazlumu suçlu ilan etmekten ise hiç çekinmediler, hiç utanmadılar!
“İsrail’in tarihi, aynı zamanda katliamlar tarihidir!”
Muhterem arkadaşlar, nefsi müdafaanın ayrıca bir nefsi müdafaası olmaz! Bir insanın evine giren hırsıza karşı gelmesi nefsi müdafaadır, o hırsız bu karşı geliş karşısında kalkıp bir de ev sahibini öldürürse, evini ateşe verirse, bu nefsi müdafaa olmaz öyle de kabul edilemez! Dünyanın her yerinde o hırsız, aynı zamanda katil olarak kabul edilir!
Hırsız ile ev sahibini, katil ile maktulü, zalim ile mazlumu hukuk önünde eşitlemeye kalkanlar, bunu böyle bilmelidirler! İsrail’in tarihi, aynı zamanda katliamlar tarihidir! Deir Yasin katliamı, Kibya köyü katliamı, Sabra ve Şatilla katliamları, Cenin mülteci kampı katliamı, Mavi Marmara katliamı ve daha yüzlercesi… Sivil yolcuları taşıyan uçağı düşürmekten, uluslararası kara sularındaki gemilere baskın düzenlemeye, okul bombalamaktan hastane ve ambulans bombalamaya varıncaya dek İsrail, sicili en bozuk ve en kabarık ülkedir. Birleşmiş Milletler kararlarını ve uluslararası hukuk kurallarını en çok çiğneyen ülke yine İsrail’dir! BM, AB ve İslam İşbirliği Teşkilatının gücü bir İsrail’e yetmiyor mu, Allah aşkına?
“Zalim ile mazlum arasında tarafsız kalmak; zuldür ve zulümdür!”
İnsanım diyen, 75 yıldır emzikli bebeklerin, kundaktaki çocukların bombalar altında can verişi karşısında sessiz kalabilir mi? Müslümanım diyen, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın kirli postallarla çiğnenmesine, namaz kılanların gaz bombalarıyla hedef alınmasına nasıl sessiz kalabilir? Zalim ile mazlum arasında tarafsız kalmak; zuldür ve zulümdür!
Geçen hafta son sıcak çatışmalar daha başlamamıştı, ancak bu kürsüden ifade etmiştim; 5 milyonluk Filistin halkı, üç çeyrek asırdır tek başına zulme direniyor.
Bu insanların alınlarından öpülür! Dünya kamuoyunun ve koskoca İslam aleminin sessizliğe büründüğü bir zamanda kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle vatanlarına sahip çıkmak için mücadele veriyorlar. Oturdukları yerlerden ‘ama’lı, ‘fakat’lı cümleler kuranlar, akıl vermeye kalkanlar, tahkir edici yorumlar yapanlara da diyoruz ki; en azından bari gölge etmeyin!
Faydanız yok, zararınız bari olmasın. Yangına bir bardak su dökmüyorsunuz, en azından bari benzin dökmeyin!
“Coğrafyamızda her ne acı yaşanıyorsa bilinmelidir ki, BOP’tan bağımsız değildir!”
Muhterem arkadaşlar, Saadet-Gelecek grubunun değerli milletvekilleri; konuşmamın başında, İsrail’in kuruluşuna giden yolun köşe taşlarını tek tek zikretmiştim. Zira bugünü anlamak için, dünü iyi bilmek gerekir. Yarınları öngörebilmek için ise bugünleri iyi okumak gerekir. Merhum Genel Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın, 2000’li yılların başından vefatına kadar sürekli olarak üzerinde durduğu bir konu vardı, neydi o? Evet; Büyük Ortadoğu Projesi olarak lanse edilen, birilerinin de eş başkanlık görevini üstlendiği, aslında doğrusu Büyük İsrail Projesi olan o mel’un plan! Yıllardır bu konuya dikkat çekiyoruz, dilimizde tüy bitti. Dünden bugüne coğrafyamızda her ne acı yaşanıyorsa bilinmelidir ki, BOP’tan yani Büyük Ortadoğu Projesinden bağımsız değildir! Zalimlikte Ariel Şaron’un tahtına göz diken Netanyahu’nun, son açıklamasında sarf ettiği, ‘Ortadoğu’yu tamamen değiştireceğiz’ cümlesi bizim açımızdan bilinmeyen bir durum değildir. Irak ve Afganistan’ın işgali, ‘Arap Baharı’ olarak takdim edilen süreç, Suriye’nin bugünkü hâli ve nihai hedefleri hep bu plan çerçevesindedir.
ABD, bölgemizde İsrail’e alan açmak için çeyrek asırdır oluk oluk kan ve gözyaşı akıtmıştır ve akıtmaya devam etmekte de kararlı gözükmektedir. Bir kez daha ve çok net olarak ifade ediyorum ki, amaç BOP ve nihai hedef Türkiye’dir! Dün Irak’ta, bugün de Filistin’de yaşananlar, Türkiye’yi teğet geçecek şeyler değildir. O nedenle Filistin de, Filistin’den ibaret değildir, bu böyle bilinmelidir. Kudüs’ün özgürlüğü, bir avuç mazlum Filistin halkının omuzlarına yüklenecek bir sorumluluk da değildir. Bu ağır sorumluluğu bir bütün olarak, İslam alemi omuzlarında hissetmeli, bu konuda Türkiye de muhakkak üzerine düşen öncülüğü üstlenmelidir.
Rusya ve Ukrayna savaşında iki taraf arasında fır dönenler, Ukrayna’ya yardım sırasına girenler; bugün Filistin’de yaşananlar karşısında eli kolu bağlı oturuyorlar maalesef. Rusya’yı mı İsrail’den daha az seviyorlar, yoksa Ukrayna’yı mı Filistin’den daha çok seviyorlar, anlayabilmek mümkün değil! Yoksa ‘normalleşme’ adı altında verilen sözler mi var? İmza altına alınan taahhütler mi var?
“Zulüm karşısında herkes sussa da, biz susmayacağız!”
Muhterem arkadaşlar, değerli misafirler; biz Saadet-Gelecek Meclis Grubu olarak, dün Filistin Büyükelçiliğine bir destek ziyareti gerçekleştirdik. İnancımız ve tarihi sorumluluğumuz gereği, zulüm karşısında herkes sussa da, biz susmayacağız! Mazlumlara herkes sırt çevirse de, biz her daim mazlum Filistin halkının yanında saf tutmaya devam edeceğiz. Görüyoruz ki; iktidarın kabına göre şekil alanlar, yazar-çizerler, sözüm ona kanaat önderleri, camialar, vakıf ve STK’lar adeta lâl olmuş durumdalar! Birtakım çevreler de, iktidarın yıllardır uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle, ne yazık ki hedeflerini istikametlerini şaşırmış vaziyetteler. Ancak herkes bilmelidir ki, bizler, haklı mücadelelerinde Filistin halkının yanındayız, yanlarında olmaya da devam edeceğiz. TBMM çatısı altında ve meydanlarda, zulüm karşısında haykırmaya da, ikili ilişkilerimiz ve diplomasi trafiğimizle, akan kan ve gözyaşını durdurmak için gayret sarf etmeye de devam edeceğiz.
“Bu ateş eninde sonunda herkesi yakar”
İsrail ve hamileri, bu zulme son vermek zorundadır! İsrail ve onun zulmüne sessiz kalarak ortak olanlar, bu ateşin eninde sonunda kendilerini de yakacağını bilmelidirler! Filistin özgür olana dek, bölgemizde hiçbir ülke kendi özgürlüğünü garanti altına almış sayılamaz! Filistin huzur ve barışa kavuşana dek, yeryüzü üzerinde kalıcı bir barış asla sağlanamaz!
Bu işin doğusu batısı yoktur! Bu meselenin çözümü için hiç kimse kendi kafasına göre farklı yılları da milat kabul etmesin! Tarihi gelişmeler ve haritalar son derece açık ve ortadadır; çözüm bellidir. Öncelikle İsrail, işgalden ve katliamlardan vazgeçecek! Vazgeçmezse ne mi olacak? Yok olup, gidecek! Başka bir çıkış söz konusu değildir! Dünya kamuoyu ise iki yüzlü davranmaktan vazgeçmeli, İslam alemi de bu uyuşukluktan bir an evvel kurtulmalıdır! Gün, yeniden geçici çözümler arama günü değil; kalıcı bir çözüm ihdas etme günüdür. Zaman, tarafsız kalma zamanı değil; zalimin karşısında, mazlumun yanında dimdik durma zamanıdır! Öncelikle sivillerin, özellikle de çocukların ve kadınların can güvenliği sağlanmalıdır muhterem arkadaşlar; bugünden itibaren takip edilmesi gereken yol ve atılacak adımlar bellidir:
– Öncelikle sivillerin, özellikle de çocukların ve kadınların can güvenliği sağlanmalıdır.
– Esir değişimi konusunda bir an evvel üçüncü taraflar devreye girmelidir.
– Adeta dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürülen Gazze’deki abluka bir an evvel kaldırılmalıdır.
– Birleşmiş Milletler nezdinde girişimlerde bulunularak, ABD başta olmak üzere diğer ülkelerin askeri güç kullanımı önlenmelidir.
– Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı’nı acilen toplantıya çağırmalı ve bu kez kuru bir bildiri değil, kalıcı çözüm olacak yaptırımlar devreye alınmalıdır.
– İnsani yardımlar, gıda, su ve ilaç gibi acil ihtiyaçlar derhal bölgeye sevk edilmelidir.
– Başlangıçtan beri, Netanyahu başta olmak üzere, tüm dünyanın gözü önünde savaş çığırtkanlığı yapan yetkililer hakkında derhal gerekli tepkiler gösterilmelidir.
– Nihai olarak İsrail’in işgaline son verecek, Filistinlilerin meşru haklarını gözetecek şekilde kalıcı bir çözüm tesis edilmelidir.
“İsrail’in Normali İşgaldir, Katliamdır, Zulümdür!”
Bir kez daha görülmüştür ki, İsrail’le bu şartlar altında ‘normalleşmek’, anormalleşmektir! Zira İsrail’in normali işgaldir, katliamdır, zulümdür! Normali bu olanlarla ‘normalleşme’ sırasına girenler de akıtılan kan ve gözyaşının sorumluluğuna ortak olduklarını bilmelidirler. O nedenle başta Türkiye olmak üzere, İslam ülkelerinin tamamı İsrail’le tüm ilişkilerini askıya, yaptırımları ise gündemine almalıdır! Sözün tam burasında sevgili Peygamber Efendimiz(sav)’in bir hadis-i şerifini hatırlatmak isterim; ‘Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbi ile o kötülüğe tavır koysun ki bu imanın en zayıf derecesidir’. Eliyle, diliyle ve hatta kalbiyle dahi olsa bu zulüm karşısında tavır alamayanları vicdanlara ve Cenâb-ı Hakk’a havale ediyoruz. Biz Saadet-Gelecek Grubu olarak, elimizle düzeltebileceğimiz şeyler için değil elimizi, hatta tüm gövdemizi bu taşın altına koymakta kararlıyız! Dilimizle Batıl karşısında Hakkı haykırmaya devam edeceğiz! ‘Zalimler için Yaşasın Cehennem’. Her daim zalimlere lanet ederken, kalbimiz de mazlumlar için çarpmaya devam edecek.”