İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun için “kırmızı çizgimizdir” dedikten sonra tehdit mesajları alan AKP Genel Başkanvekili Özlem Zengin’e destek çıktı. Tıpkı bu ülkede doğruları savunan, her kadın gibi Sayın Özlem Zengin de yaşadığı çirkinlikleri kadın olduğu için yaşıyor” diyen Akşener, “Sadece kadın olduğumuz için dayatmalara razı gelmemiz gerektiğini düşünenler olduğunun da elbette farkındayız. Ama razı olmayacağız! Susmayacağız! Pes etmeyeceğiz! İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul etmediğimiz gibi 6284’ün tartışılmasına da izin vermeyeceğiz! Görüşlerimiz, düşüncelerimiz, ne kadar farklı olursa olsun, mesele kadınların davası olduğunda, Özlem Hanım’la da, elbette, amasız, fakatsız, omuz omuza duracağız” diye konuştu.
Akşener, “Emin olun ki 14 Mayıs’tan sonra da İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayacak ve uygulatacağız! Kadınlarla beraber güçlenen Türkiye’yi, herkesle tanıştıracağız! Yaşayan kadınlarla, özgürleşen kadınlarla, konuşan kadınlarla, Cumhuriyetimizin yeni asrında, tarih yazacağız!” dedi.
Öte yandan Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli ile deprem bölgesi Hatay’da yaptığı ziyaret sırasında söylediği “Evleri yıkılan, hasar gören veya sarsıntılar sebebiyle evlerine giremeyen insanlarımızı dışarıda bırakamazdık. İlk etapta çadırla işe başladık. Tabi geçmişten bugüne şöyle masaya yatırdığımızda çadırda bile kalite neydi, bugün çadırda geldiğimiz kalite ne? Bunu bile yeterli görmüyoruz. İnşallah çadırlarda da bundan sonra çok daha farklı adımlar atacağız” sözlerine sert çıkıştı.
“Bunu duyduğum zaman kalbim duruyor zannettim. Üstelik bunu depremin, 7’nci gününde bile, hâlâ çadır bekleyen aileler varken dedi. Üstelik bunu bugün bile çadır isteyen insanlarımız varken dedi” diyen Akşener, “Allah akıl, fikir, izan versin. Bak Sayın Erdoğan artık yeter! Daha önce söyledim, bir kez daha söylüyorum. Sirk yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz, devlet! Bu millet artık bıktı, usandı!” ifadelerini kullandı.
Akşener, konuşmasına başlamadan önce İyi Parti’den milletvekili aday adayı olan eski milli futbolcu, teknik direktör Ünal Karaman ve deprem bölgesindeki yardım çağrıları ile gündem olan eski futbolcu Gökhan Zan’a rozet taktı.
Zan, “Bildiğiniz üzere ben medeniyetinin yeşerdiği insanlık tarihine kadar eski birikimleri bir arada barındıran medeniyetin topraklarından Hatay’dan Antakya’dan geliyorum. Ama aynı zamanda öyle bahtsız bir şehirden geliyorum ki depremlerden afetlerden savaşlardan işgallerden başını kaldıramayan bir coğrafyadan geliyorum. Ancak Hatay insanları kendi tırnaklarıyla sırtından yükü eksik etmeyen her seferinde küllerinden yeniden doğan memleketin çocuklarıyız aynı zamanda. Atamızın bize son armağanıdır, göz nurudur Hatay, Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, Hatay benim şahsi meselemdir, bundan sonra Hatay hepimizin şahsi meselesidir. Ben sizlere tekrardan Hatay’ı deprem bölgesini ihya ve inşa etmek için tekrardan hakça hukukça kardeşçe bundan önce nasıl yaşadıysak bundan sonra da yaşayacağımızdan eminim” diye konuştu.
Karaman, “Cesurlar hareketinin kıymetli mensupları hepinizi saygıyla selamlıyorum. Büyük ümitlerle çıktığım bu yolda bir iz bırakabilmek Türk milliyetçileriyle yol yürümek için buradayım. Yaradan yolumuza yoldaş olsun” ifadelerini kullandı.
Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Ne yazık ki bugün aynı güneşin altında buluşmamızı, aynı ateşin etrafında toplanmamızı, aynı sofraya oturmamızı istemeyenler var… Güneşi gölgeleyenler, ateşi, yangına çevirenler, saygıyı, düşmanlıkla kirletenler var. Soframızdan ekmeğimizi, hanemizden bereketi, gönlümüzden, huzuru çalanlar var. Elbette görüyoruz… Yangın söndürmenin değil; yangını büyütüp, o nefret yangınından, beslenmenin peşinde olanları, elbette biliyoruz…Her fırsat bulduğumda söylüyorum. Bugün de, buradan tekrar edeceğim. İYİ Parti olarak, bizim, büyük bir hedefimiz var: Bu memleketin, her bir ferdini; bu memlekette, yaşama iradesini ve arzusunu gösteren, her bir vatandaşımızı; bir büyük, memleket sofrasına, oturtma hedefimiz var.
“Biz o kara kalplere, o kirli emellere, o kötü niyetlere geçit vermeyeceğiz”
İmreneceğimiz değil, paylaşarak doyacağımız bir sofraya oturmanın kimsenin gölgede kalmayacağı bir güneşin altında buluşmanın sırt sırta vereceğimiz bir ocağın başında neşeyle toplanmanın hayalini kuruyoruz. O sofranın da o hayalin de o hedefin de adı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Çünkü o Cumhuriyet öz çocuklarına şefkatle davranan her renkten çiçeğine gözü gibi bakan ocağındaki ateşin bereketi hiç sönmeyen ana kucağıdır. Çünkü o devlet bahçesine ayrık otlarını sokmayan, nifak saçanlara, dünyayı dar eden, o ateşi yangına çevirmeye kalkanlara aman vermeyen baba ocağıdır. Bu hayalimizden vazgeçmedik, asla da vazgeçmeyeceğiz. Baharı kışa çevirmek isteyenler olacak. Vazgeçmeyeceğiz. Nevruzlarda, yeniden doğuşu değil, meydanlarda ölümü kutsayanlar olacak. Vazgeçmeyeceğiz. Öz kardeşlerimizden can yoldaşlarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. İcazetini nereden aldıkları belli olmayanların karşısında, Çanakkale’de kanlarımız üzerine ettiğimiz, o kardeşlik yeminini bozan biz olmayacağız. Varsın tipinin, boranın, yıkımın peşinde koşanlar, bildikleri yolda gitmeye devam etsinler… Kimse merak etmesin. Biz o kara kalplere, o kirli emellere, o kötü niyetlere geçit vermeyeceğiz. Çünkü biz; O birlik için kendini feda etmesini bilenleriz. Biz ateşten gömlek giyip ateşte yürüyenleriz.
“Bizim için Nevruz, kardeşliğin günüdür, düşmanlığın günü değildir!”
Bizim için Nevruz, sevginin günüdür, hatile özgürlük dilenme günü değildir! Bizim için Nevruz, kardeşliğin günüdür, düşmanlığın günü değildir! Bizim için Nevruz, birliğin günüdür terörün, günü değildir! Bizim için Nevruz, bastığı toprağı, cennet vatan bilenlerin günüdür; vatanın her değerine düşman olanların günü değildir! Ama kimsenin şüphesi olmasın. Bugünleri, hep birlikte atlatacağız. Tarihimizden ilham aldığımız, büyük kararlılıkla, güneşli baharlara, hep birlikte ulaşacağız. İYİ Parti iktidarında bahar bayramımız Nevruz’umuzu resmî tatil olarak hep birlikte kutlayacağız. O ateşin üstünden, bir büyük medeniyet olarak hep beraber atlayacağız. Emin olun çok az kaldı.
“‘Ak Parti’de adamın yoksa, çadır bile bulamazsın’ diyorlar Öyle mi? Hadi oradan be! Hadi oradan!”
“Ne mutlu bize ki…’ yerine, ‘Maalesef ki…’ diyerek, söze başladığımız, zorlu günlerden geçiyoruz. Geçtiğimiz hafta boyunca; Nice dertler, çare bekledi. Nice sorunlar, çözüm bekledi. Nice insanlar, umut bekledi. Ancak hükûmetin başı ve arkadaşları; Her zamanki gibi, yine, Sorunları çözmek yerine, sorun çıkarmayı seçti. Dertlere çare olmak yerine, dertleri çoğaltmayı seçti. Zorlukları gidermek yerine, milletimizi o sorunlara alıştırmaya çalıştı. Eskiden, çözemediklerini, yönetmeye çalışıyorlardı. Artık, onu bile yapamıyorlar. Onun için de bizi beceriksizliklerinin iş bilmezliklerinin sonuçlarına, alıştırmaya çalışıyorlar. Enflasyona alıştırmaya çalışıyorlar…Açlığa alıştırmaya çalışıyorlar… Yokluğa alıştırmaya çalışıyorlar… Acıya alıştırmaya çalışıyorlar… Felaketlere alıştırmaya çalışıyorlar… Hatta, tarihi boyunca, ölüme meydan okumuş, bu kahraman milleti ölüme bile alıştırmaya çalışıyorlar… Hayır! Alışmayacağız! Dertlere alışmak zorunda değiliz! Zorluklara alışmak zorunda değiliz! Acılara alışmak zorunda değiliz! ‘Ak Parti’de adamın yoksa, kadroya giremezsin’ diyorlar. ‘Ak Parti’de adamın yoksa, yardım bekleyemezsin’ diyorlar. ‘Ak Parti’de adamın yoksa, çadır bile bulamazsın’ diyorlar Öyle mi? Hadi oradan be! Hadi oradan! Ülkemizde hiç ama hiç kimse bu çarpık düzene alışmak zorunda değil! Bu vasatlığa, bu çürümüşlüğe, alışmak zorunda değil! Bu adaletsizliğe, bu haksızlığa, ve bu vicdansızlığa, alışmak zorunda değil! Çünkü bu ülkenin insanları ahlaksızlık, yolsuzluk değil, çalmayan çaldırmayan siyasetçiler istiyor!
“Bizi alıştırmak istediği konulardan biri de rafa kaldırdıkları İstanbul Sözleşmesi!”
İktidarın bizi alıştırmak istediği konulardan biri de rafa kaldırdıkları İstanbul Sözleşmesi… Hatırlayın: Kirli bir zihniyetin dolduruşuna gelip bir gece aniden İstanbul Sözleşmesi’ni yırtıp attılar. Kendi imzaladıkları sözleşmeyi, kendileri reddettiler. Üstelik, uluslararası bir sözleşmeden, meclis kararı olmadan, hukuksuzca çıkmak istediler. Sonra da oturup, bizim buna alışmamızı beklediler. Sözleşmeye, türlü türlü, kılıflar uydurup, bu hukuksuz ve vicdansız kararı, normalleştirmeye çalıştılar. Biz buna hiçbir zaman, izin vermedik. Emin olun ki; Bundan sonra da izin vermeyeceğiz! Sandılar ki, biz, İstanbul Sözleşmesi’ni savunurken; sadece bir sözleşmeyi savunduk… Sandılar ki, biz, kadınların can güvenliği derken; sadece kadınları koruduk… Oysa ki, biz; Kardeşi, eşi, dostu, birbirine düşürmek isteyen, bir çirkinliğe karşı durduk. İnsanlığını kaybetmiş, kadınları düşman gören, kirli bir zihniyete karşı durduk. Kadınların hayatından verilen bir tavize, karşı durduk. Ve kimse kusura bakmasın, dimdik durmaya da devam edeceğiz!
“Razı olmayacağız! Susmayacağız! Pes etmeyeceğiz! 6284’ün tartışılmasına da izin vermeyeceğiz!”
Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak açtığı yolun sonu artık kadınların hayatını etkileyecek, yeni tartışmalara çıkıyor. 6284 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, bugün, ‘birileri’ tarafından, tartışmaya açılıyor. Ancak, artık bu durumdan rahatsız olan sadece biz değiliz. Bizzat Ak Parti’de siyaset yapan kadınlar da rahatsız… Ak Parti’nin Aile Bakanı bile, o koltukta otururken böylesine ucube bir tartışmayı millete açıklayamayacaklarını biliyor. Ak Parti’nin grup başkanvekili bile bu tartışmadan duyduğu rahatsızlığı, dile getiriyor. Hatta, ‘6284 kırmızı çizgimiz’ dediği için hedef hâline getirildiğini bunun esas sebebinin de, kadın olmasından kaynaklandığını eğer konuşan bir erkek olsaydı, sorun olmayacağını söylüyor. Evet, doğrudur. Tıpkı, bu ülkede yaşayan, her kadın gibi… Tıpkı, bu ülkede konuşan, her kadın gibi… Tıpkı bu ülkede doğruları savunan, her kadın gibi Sayın Özlem Zengin de yaşadığı çirkinlikleri kadın olduğu için yaşıyor. Evet, ideolojisi, hayat tarzı ne olursa olsun bu ülkede konuşan kadınlar sevilmiyor. Korkmayan, susmayan inandıklarını savunan, yılmayan, pes etmeyen Ve inatla doğruları konuşmaktan, vazgeçmeyen kadınlar, mobinge, linçe, tacize uğruyor… Biz bu iki yüzlülüğün farkındayız. Sadece kadın olduğumuz için söylediklerimizin, birilerini rahatsız ettiğinin farkındayız. Sadece kadın olduğumuz için tepkilerimizi sindiremediklerinin farkındayız. Sadece kadın olduğumuz için dayatmalara razı gelmemiz gerektiğini düşünenler olduğunun da elbette farkındayız. Ama razı olmayacağız! Susmayacağız! Pes etmeyeceğiz! İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul etmediğimiz gibi 6284’ün tartışılmasına da izin vermeyeceğiz!
“Kadınların hakkını, hukukunu, hiçbir kirli zihniyete kaptırmayacağız!”
Kadınların yaşama hakkının, dillere düşmesine dün olduğu gibi, bugün de göz yummayacağız! Kadınların hayatından taviz verilmesine dün olduğu gibi bugün de razı olmayacağız! Kadınların sırf doğruları söylediği için linç edilmesine dün olduğu gibi, bugün de sessiz kalmayacağız! Kimse kusura bakmasın biz her daim konuşan kadınları savunacağız! Türkiye’de var olmaya çalışan tüm kadınların yanında olacağız! Sesi duyulmayan kadınların sesi olacağız! Şiddet gören ölümle tehdit edilen özgürce yaşaması engellenen tüm kadınlarla birlikte mücadele edeceğiz! Kadınların hakkını, hukukunu, hiçbir kirli zihniyete kaptırmayacağız!
“Özlem Hanım’la amasız, fakatsız omuz omuza duracağız; 14 Mayıs’tan sonra da İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayacak ve uygulatacağız!”
Görüşlerimiz, düşüncelerimiz, ne kadar farklı olursa olsun, mesele kadınların davası olduğunda, Özlem Hanım’la da, elbette, amasız, fakatsız, omuz omuza duracağız. Emin olun ki 14 Mayıs’tan sonra da İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayacak ve uygulatacağız! Kadınlarla beraber güçlenen Türkiye’yi, herkesle tanıştıracağız! Yaşayan kadınlarla, özgürleşen kadınlarla, konuşan kadınlarla, Cumhuriyetimizin yeni asrında, tarih yazacağız!
Erdoğan’ın “çadır kalitesi” açıklaması: Allah akıl, fikir, izan versin!
Sayın Erdoğan’ı kılavuz bilenlerin bu çamurda debelenmelerine, elbette şaşırmıyoruz. Biliyorsunuz kendisi de her sıkıştığında, ‘kader’ diyerek, ‘şükür’ diyerek kendi beceriksizliğini, örtmeye çalışıyor. Afet ve felaketlerde, makamının gereğini yapıp, sorumluluk almak yerine sürekli olarak, saçma sapan açıklamalara sığınıyor. Nitekim, bu hafta da yine, bunun bir örneğini yaşadık. Hiç utanmadan, zerre sıkılmadan, dedi ki; ‘Geçmişten bugüne, bu işi masaya yatırdığımızda, çadırda bile kalite neydi? Bugün çadırda geldiğimiz kalite ne? Bunu bile yeterli görmüyoruz. İnşallah çadırlarda, bundan sonra, çok daha farklı adımlar atacağız!’ Bunu duyduğum zaman kalbim duruyor zannettim. Üstelik bunu depremin, 7’nci gününde bile, hâlâ çadır bekleyen aileler varken dedi. Üstelik bunu bugün bile çadır isteyen insanlarımız varken dedi. Üstelik bunu kendi dükkanlarına çevirdikleri Kızılay’ın çadır stoklayıp, tüccarlığa soyunduğu rezaleti gün gibi ortadayken söyledi. Yaa görüyor musunuz? Depremin ilk günlerinde böbürlenerek duyurdukları battaniyede yaptıkları büyük atılımın sonrasında bu defa da bu arkadaşlarımız çadır teknolojilerinde imza attıkları önemli hamle sayesinde çadırda kaliteyi arttırmışlar… Ancak maalesef belli ki kalite o kadar artmış ki Vatandaş çadır bulamıyor. Kalite o kadar artmış ki millet inim inim inlerken kendileri Kızılay üzerinden çadır satıyor. Ama buna da şükür. Çünkü artık iyice, kurgusal bir karakter halini alan Bay Kriz, Elbette çıkıp, ‘Çadırı biz bulduk. Bizden önce çadır mı vardı?’ da diyebilirdi… Ne diyelim? Allah akıl, fikir, izan versin.
“Bak Sayın Erdoğan artık yeter! sirk yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz, devlet!”
Bak Sayın Erdoğan artık yeter! Daha önce söyledim, bir kez daha söylüyorum. Sirk yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz, devlet! Bu millet artık bıktı, usandı! Zaten şunun şurasında da sadece 53 gününüz kaldı. 21 yıl boyunca insanlarımızı zaten, yeterince yaraladınız. Beceriksizliğinizle, bu millete zaten, çok şey kaybettirdiniz. Şuursuzluğunuzla zaten, sabrımızı taşırdınız. Ve şükürler olsun ki, nihayet, 21 yıllık zulümden kurtuluşa, sadece 53 gün kaldı.
Erdoğan’a seslendi: Bari şu son günlerinizde milletimizin acısına biraz saygınız olsun!
Bari şu son günlerinizde milletimizin acısına biraz saygınız olsun. Yaralarımızı kapatamıyorsanız bari deşmemek için biraz gayretiniz olsun. Çok da ümitli değilim ama bari giderayak, hoş bir sedanız kalsın. Bu kadar kendinizi zorlamayın. Zorladıkça batırıyorsunuz. Şunun şurasında 53 gününüz var. Sakin olun. Zaten, 54’üncü gün gelince, yani 15 Mayıs sabahında, sizin bıraktığınız bu enkazı, biz toparlayacağız. Endişelenmeyin. Sizin açtığınız yaraları, biz saracağız. Sizin kırdığınız kalpleri, biz onaracağız. Sizin ayırdığınız insanları, biz birleştireceğiz. Üstelik bunu, milletimizle birlikte yapacağız! Hiç merak etmeyin; 54’üncü günün şafağını; Milletimizle birlikte selamlayacağız! Milletimizle birlikte kazanacağız! Milletimizle birlikte, tarih yazacağız! İşte bu yüzden; Bugün de, buradan, hep birlikte, milletimizin sesine kulak vereceğiz. Milletin Kürsüsü’nde, depremzede bir vatandaşımızı dinleyeceğiz. Asrın afetini, asrın felaketine dönüştüren bu iktidarın, hayatlarında açtığı yarayı ve sonuçlarını kendilerinden duyacağız. 46 günün ardından, depremzede vatandaşlarımızın sesi olmak için, Hatay’dan, Abdullah Gül kardeşimiz, bugün aramızda. Şimdi, başta sayın Erdoğan ve iktidar mensupları olmak üzere herkesi, bu gerçekleri dinlemeye davet ediyorum.