BBC Türkçe muhabiri Hatice Kamer, 6 Şubat’ta yaşanan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremde çok büyük zarar gören Adıyaman’da, arama kurtarma çalışmalarını takip etti ve depremzedelerle konuştu:
Salı günü 16:30 gibi, yani depremden 34 saat sonra Adıyaman’dayız.
Şehrin girişi olan Atatürk Bulvarı üzerindeki Yunus Emre Mahallesi üzerinde Akbal Apartmanı ve hemen yanındaki binadaki hayat belirtisi yok.
Enkazın altında kalan insanların yakınları gözyaşları içinde arama kurtarma ekiplerini bekliyor.
Şehre dışardan gelen ilk gazeteci ekiplerinden biri olduğumuz için gazeteci olduğumuzu duyan yanımıza gelip sahipsiz kaldıklarını söyleyerek tepki gösteriyor.
Kepçenin biri enkazı kaldırmaya çalışıyor. Onu da insanlar kendi imkanıyla kiralayıp getirmiş. Dün geceden beri tek bir yardım alamadıklarını anlatıyorlar.
Şehre Diyarbakır yönünden ulaşım açık, o yönden gelişlerde sorun olmadığı için yardımların Diyarbakır üzerinden ulaştırılabileceğini anlatıyorlar.
Şehre giriş yapan ve üzerinde kepçe olan bir TIR’ı gören mahalleli, yolu kapatıp kamyonun önünü kesiyor.
İnsiyatifi ele alıp kepçeyi indirip enkaza götürüyorlar.
Biraz sonra önceki kepçenin çalıştığı enkazdan cansız bir beden çıkıyor.
Biraz sonra çevre illerden jandarma ekipleri geliyor, yolu kapatan depremzedeler, arabanın önünde durarak ‘gitmeyin, yardım edin, gelen gidiyor, durmuyor’ diyerek tepki gösteriyor.
Üç genç kadın ağlayarak jandarmayı ikna etmeye çalışıyor, jandarma ise merkeze gittikten sonra geri gelebileceğini söylüyor. Kadınlar ağlayarak isyan ediyor:
“Enkazlardan ‘yardım edin’ diye imdat istiyorlar, neden etmiyorsunuz, neden?”
Ancak bu çabaları yetersiz kalıyor.
Bu sırada Mehmet adındaki depremzedenin cenazesini komşuları, ailesi feryat figan çığlıklar atarak, ağıt yakarak alıyor.
Erkek kardeşi “Birao, biraooo” (kardeşim) diye ağlamaya başlıyor.
“Onun olduğu yerde ailesi de var” diyor bir komşusu.
Battaniyeye sarılı cenazeyi gören gençlerden biri “Abla sen bakma çok kötü durumda” diyerek gözyaşlarını tutamıyor. Mehmet’in yan binadaki komşusu da, battaniyeden sarkan elini görünce hıçkırıklara boğuluyor.
Kürtçe ağıtlarla dizlerine vuran kadınlar, “Sahipsiz bırakıldık” diye öfkelenen erkekler, çaresizce bekleyiş içinde yakınlarının olduğu enkazın başında birilerine ulaşmaya çalışıyor:
“Dünden beri AFAD’ı arıyoruz. Valilik, belediye hiçbir şey yapmadı.”
Ağlama seslerine ambulans siren sesleri karışıyor. Çok yoğun ambulans trafiği var ve çoğu cenaze taşıyor.
İnsanlar hem öfkeli hem de büyük bir matem içinde.
“Hiç bu kadar sahipsiz olduğumuzu bilmiyorduk” sözü ise konuştuğumuz herkesin ortak ifadesi.
“Bari bir çadır gönderin, biz yıllardır vergi ödüyoruz”
Dünden beri kendi imkanıyla arama kurtarma çalışmasına katılan Cengiz, gazeteci olduğumuzu duyunca yanımıza geliyor.
“Ailemden 18 kişi enkaz altında” diyerek bizi Kılınç Apartmanı’nın enkazına götürüyor. Yolda iki gündür insanların nasıl çabalarıyla enkaz altındakileri kurtarmaya çalıştığını su sözlerle anlatıyor:
“Benim onlarca kaybım var, gidemediğim bir ton bina var. Sesleri geliyor insanların binadan, gidip müdahale edemiyoruz. ‘Abi kurtar’ diyor, eli, kafası dışarıda gidemiyoruz. Bir binaya gittim yardıma, ben çıktım binanın kalanı da yıkıldı. Adıyaman’a hiçbir şekilde yardım yok. Böyle bir afet yok. İki üç tane ekip göndermişler. İş makinesi yok, su ve ekmek bile yok. Bu insanların hepsi dışarıda, aç. Hiçbir şey yapamıyorsan bari çadır, konteyner gönder. Biz yıllarca vergisini ödemiş insanlarız. Kılınç Apartmanı’nda 100, 150 kişi yatıyor. İki gündür kendimiz çalışıyoruz, attığımız sadece tuğla parçaları başka hiçbir şey yok.”
16 yıllık dokuz katlı binadan baba – oğul kendi imkanlarıyla kaçarak kurtulmuşlar.
Cengiz bizi binanın arka tarafına götürüyor. Ana caddeye çıkıp bir başka yıkılan binaya ulaşmak için enkazın üzerinden geçmemiz gerekiyor.
Üzerine basarak geçtiğimiz molozların altında insanların olduğunu düşüncesi bizi nefessiz bırakıyor.
Moloz yığınına dönmüş binanın önünde ateş yakan, çaresizce bekleyen insanlar var. Onlardan biri de okul müdürü olan Osman Kılınç. Gözleri ağlamaktan kızarmış, ayakta durmakta zorlanıyor ama yardım gelsin diye bizimle beraber enkaza doğru yürüyor ve gözleri dolu dolu, kimi zaman ağlayarak röportaj veriyor.
15 daireli binadan kardeşi ve yeğeni atlayarak kurtulabilmiş. İki amcası, 12 amca çocuğu, ninesi ve kardeşleri enkazda.
Dünden beri AFAD’ı bekliyorlar:
“Ailem arka tarafta oturuyordu. Gece boyunca orada bekledik, nöbetleşiyoruz, bir umut belki ses duyarız diye ama yok.”
“Yardım gelse bir sürü insan kurtulabilirdi”
Yakup adında genç bir adam kendi imkanlarıyla kurtardıkları bir çocuğun videosunu izletiyor.
O da diğerleri gibi öfkeli, Adıyaman’ın sahipsiz olduğunu savunuyor, “Ben kendi elimle kurtardım, eğer yardım gelse bir sürü insan kurtulabilirdi” diyor.
Aynı cadde üzerinde yol boyunca sağlı sollu yıkılan birçok bina var. Kılınç Apartmanı’ndan birkaç bina ötede Zümrüt Apartmanı’nın yıkıntıları önünde bekleşen insanlar, enkazdan çıkan tahtaları yakmış ısınmaya çalışıyor.
Bir üst geçitin üzerinden şehre bakıyoruz. Geçidin altında ateş başında oturan bir grup insan var, hava çok soğuk, kadınlardan biri soğuktan korunmak için kafasına poşet geçirmiş.
Oradan bir başka enkaza gidiyoruz.
İki bloklu dokuz katlı 43 daireli apartmanın Gül adlı genç bir kadın bekliyor. Ablası ve yeğeni dün enkazdan çıkartılan Gül, 71 yaşındaki annesi Fikriye Bozan’ın cenazesinin çıkartılmasını beklediklerini anlatıyor.
Üç kız kardeş gözü yaşlı annelerinin cenazesini bekliyor:
“Canım annem, sekizinci katta yaşıyordu, hastaydı diye ablam ve yeğenim ona bakıyordu, onları dün kendi imkanımızla kurtardık ama annecim kaçmaya çalışırken tavan arasında kalmış. Baktık, bacakları tavan arasında sarkmış ama gövdesi sıkışmış, kaçamamış…”
Salı akşamı AFAD şehre ulaştı
Saat 18 itibariyle şehre AFAD ve yardım ekipleri gelmeye başladı. Ekipler, kağıt bardakta sıcak çorba ile battaniye dağıttı.
“Dünden beri insanlar yardım ekipmanı olmadan kendi gücüyle etiyle tırnağıyla cesetleri çıkarıyor. Dünden beri yardım isteyen bir sürü insan oldu, dün yardım gelseydi belki yüzlerce insan sağ çıkardı, bu saatten sonra gelen yardım ekipleri ancak ceset çıkarır” diye tepki gösteriyor bir adam.
Orada da bir kepçe ile mahalle sakinleri arama çalışması yapıyor.
Annesinin cenazesinin çıkarılmasını bekleyen Gül, “Az önce bir kadın ve iki kızının cesedi çıkartıldı, cesetler kaldırımda” diyor.
Yan yana ceset torbalarına konmuş anne ve iki kızının cenazesi başında, onları tanımayan bir adam bekliyor:
“Kadının erkek kardeşi, yardım almaya gitti. Benden beklememi rica etti, o gelinceye kadar bekleyeceğim.”
Oradan yürüyerek ilerliyoruz, yol boyunca yakılan binalar var ve hiçbir ekip yok, yine insanlar kendi imkanlarıyla canlı ya da ölü yakınlarını çıkarmaya çalışıyor.
İlerde yolun sağında, gördüğümüz diğer enkazlara göre daha hareketli bir arama kurtarma çalışması var, bir otelin enkazı.
Dünden beri sadece bir cenaze çıkarılabilmiş. Otelin adının Arsames olduğunu söylüyorlar.
Ekipler sessiz olun uyarısı yapıyor, insanlar bir süre susuyor ama bir sonuç alınamıyor.
Petrol ofislerinde çalışan 30 yaşındaki Ferhat Kılıç’ın babası Kadir Turan Kılıç da ekiplerin sessiz olun çağrısına nefesini tutarak yanıt veriyor.
Oğlunun, aynı firmada 20 arkadaşıyla vardiyalı olarak çalıştığını ve bu otelde kaldıklarını söylüyor. Dünden beri hiç ulaşamamışlar, oğlunun telefonunu aradığında çaldığını ama cevap alamadığını söylüyor.
Saatler ilerledikçe onun da diğer insanlar gibi umutları azalıyor.
“Kurtulmuş olsalar bile soğuktan donacaklar” diyor çalışmayı izleyenlerden biri.
Havanın kararmasıyla buz gibi soğuyor şehir. Elektrik yok, her taraf karanlık. Karanlık şehrin ölüm sessizliğini ambulans sirenleri ve jeneratör sesleri, molozlara vuran kepçe sesleri bölüyor.
İnternet operatörlerinin hiçbiri çekmiyor.
“Şanlıurfa’dan depremzedelerin yakınları yardım getirdi”
Haberi yapmak için aracın olduğu Yunus Emre Mahallesi’ne geri dönüyoruz.
İlk apartmandaki çaresiz bekleyiş devam ediyor.
Eylem adındaki bir kişi, Şanlıurfa’dan kendi imkanlarıyla enkazın altında kalan arkadaşının ailesine gıda, battaniye, su ve ekmek getirdiğini söylüyor.
Bir saat önce enkazın altında kalan birinden mesaj aldıklarını ve sekiz kişinin hayatta olduğunu anlatıyorlar. Ama artık ne telefonlar çekiyor ne de internet, AFAD’dan yardım istemek için gerekli tüm teknolojik imkanlar bu deprem sonrası kullanılmaz halde.
Enkazın arka tarafına gidiyoruz, onlarca kişi kepçenin ışığının yardımı ve el fenerleri ile mesaj atan ve yardım bekleyen sekiz insana ulaşmaya çalışıyor.
“Işık getirin ışık” sözü birden heyecan yaratıyor. Molozların arasında bir kol çıkmış, ama tepki vermiyor. Şanlıurfa’dan yardıma gelen bir hemşire, molozların arasındaki kolun nabzına bakıyor ve “Maalesef…” diyor, ortama yine büyük bir sessizlik hakim oluyor.
Kentte büyük bir yıkım var, önünden geçtiğimiz enkazların altında kalan yüzlerce insan var.
Gece karanlık, yıkılmış her binanın önünde ateş öbeklerinin etrafında toplanan insanlar ise molozlardan gelebilecek “yardım” sesini duyabilmek umuduyla konuşmadan bekliyor.
Depremden kurtulmuş olmanın sevincini yaşayamadan, molozların altında kalan sevdiklerine yardım edememenin çaresizliği ile bekliyorlar.
Gençlerden biri “Dün hayatımın en uzun gecesiydi” diyor.
İstisnasız bizi gören herkes, dışardan gelen yabancılar olarak önce öfkelerini dile getirdi, sonra da çaresizliklerine ağladı. Sonra da neden yardım gelmediğinin yanıtını aradılar.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – HATİCE KAMER