Merkez Bankası’nın Perşembe günkü faiz indirimi piyasalarca beklenen bir karardı.
Her ne kadar beklenti dahilinde olsa da anlamakta her zamankinden daha fazla zorlandığım bu faiz indirimi öncesinde aklıma şu sorular geldi:
Deprem sonrası döviz ihtiyacının zirve yaptığı noktada:
- Merkez Bankası faiz indirip sonra elindeki kıt dövizi satarak kuru tutmaya çalışır mı?
- Faiz inerse arzu edilen politika desteği sağlanır mı, yoksa uzun süredir devam eden “daraltıcı genişleme” mi gözlenir?
Bu soruların ikisine de evet cevabını verince, böyle bir maliyeti hele de deprem sonrası milyarlarca dolarlık bir fatura varken neden ödediğimizi anlamakta zorlanıyorum.
Merkez Bankası uzunca bir süredir faizleri düşük tutarak ekonomiyi desteklemeye çalışıyor.
Ancak düşük faiz ortamı enflasyonu ve dolarizasyonu tetikliyor. Bunun sonucu yükselen kuru tutabilmek için de rezerv satılıyor. “128 milyar dolar nerede?” şeklinde gündeme gelen sorunun altında bu mekanizma var.
Düşük faizle geçici olarak elde edilen büyüme rakamları altta yatan kırılganlıkları derinleştirdiği ve harcanan dövizi yerine koyacak bir döviz girişi yaratamadığı için merkez bankasının net döviz rezervleri yıllardır azalmaya devam ediyor. Son rakamlar swap hariç net rezervlerin -40 milyar dolar seviyelerine gerilediğini gösteriyor.
Son veriler geçtiğimiz iki haftada brüt rezerv kaybının 7 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Peki yeniden yapılanmak için döviz rezervine bu kadar ihtiyacımız olduğu noktada bu düşük faiz ısrarı neden?
Felaket dönemlerinde para politikası
Doğal felaketler arzın azalıp fiyatların yükseldiği bir stagflasyonist şok yaratıyor.
Yakın zaman önce yapılmış bir çalışma bir taraftan fiyat istikrarı bir yandan da üretim kapasitesini vuran bu tür felaketlerden sonra merkez bankalarının verdikleri tepkilerin de farklılık gösterdiğine işaret ediyor.
Zira fiyat istikrarının önceliklendirip faiz artıran ülkeler de var, felaketin yarattığı resesyonu önceliklendirip faiz indiren de.
Önce fiyat istikrarı diyen merkez bankaları uzun soluklu bir arz şoku durumunda vatandaşları bir de enflasyona ezdirmeyelim, kurdan gelen ilave bir maliyet artışı yaşamayalım diye düşünerek hareket ediyor.
Faiz indiren merkez bankaları ise olağanüstü şartlarda verilecek bu desteğin uzun vadeli beklentileri bozmayacağına inanarak hareket ediyor. Şayet bu tür bir felaketten önce para politikasında önceliklerinizi doğru belirleyip fiyat istikrarı sağlamışsanız ve kur üzerinden daraltıcı bir etki beklemiyorsanız bu politikayı tercih edip yolunuza devam edebilirsiniz.
İhtiyaç halinde bu tür bir parasal genişlemeye gidip yan etkilerini yaşamadan ekonomiye net bir destek verebilmek, normal zamanlarda işini güzel yapmış merkez bankalarının sahip oldukları bir lüks.
Biz bu lükse sahip miyiz?
İyimser bir tahminle GSYH’dan yaklaşık iki puan kadar çalması beklenen büyük depremden sonra ekonominin desteklenmesi elbette çok önemli.
Ancak burada soru atılan taşın yerine gidip gitmeyeceği sorusu. Biz normal zamanlarda işimizi doğru yapıp beklentileri çıpalamış bir merkez bankası olsaydık tam da en çok ihtiyacımız olduğu noktada gönül rahatlığı ile faiz indirebilir ve indirdiğimiz faize karşılık da ekonomide canlanma yaratabilirdik.
Ama şimdi durum öyle mi?
Ekonomiyi desteklemek amacı ile faizi düşürdük, güzel. Peki yüzde 58 manşet enflasyona karşılık yüzde 8,5’e düşen politika faizi ekonomide genişleyici bir etki mi, yoksa daraltıcı bir etki mi yapar?
Daraltıcı genişlemeye devam
Politika faizi ile piyasa faizleri arasındaki ilişki uzunca bir süredir kopuk.
Enflasyonu ve riskleri artıran faiz indirimleri piyasa faizlerini azaltmayıp bilakis artırdığı için Merkez Bankası ve BDDK uzun süredir yeni düzenleme ve kontrollerle faizleri düşük tutmaya çalışıyor.
Ancak zorlama ile devam ettirilmeye çalışılan düzen piyasa fiyatlamalarını ve öngörülebilirliği daha da bozduğu için ekonomiyi desteklemekten ziyade daraltıcı etki yapıyor. Bu daraltıcı etki daha çok faiz indirimi ile bertaraf edilmeye çalışılsa da biriken kırılganlıkların ağır bastığı bir sürece giriyoruz.
Nitekim 2023’e dair deprem öncesi yapılan büyüme tahminlerinde bile yaygın olarak yansıtılan ivme kaybı bu etkiyi yansıtıyor.
‘Hataların maliyetini birisi ödemek zorundadır’*
Politika hatalarının bedelleri en çok felaket zamanlarında ağırlaşıyor. Para politikası bacağında atılan hatalı adımlar deprem sonrası dönemde para politikasını maalesef etkisiz hale getirdi.
Maliye politikasının deprem öncesi dönemde görece daha ihtiyatlı hareket etmiş olması ve hareket edecek mali alanımız olması ise şu anda gerekli finansmanı elde edebilme konusunda en büyük şansımız olacak.
* (Henry Buckley)
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – PROF. DR. SELVA DEMİRALP