Mark Bentley’in yazısı;
17 yıldır iktidarda olan Erdoğan, ülke üzerindeki idari konumunu pekiştirerek ve yönetimine karşı oluşan bir dizi meydan okumayı bertaraf ederek, iç siyasette ve uluslararası ilişkilerde usta bir taktikçi olduğunu kanıtladı.
Erdoğan, 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde geniş kapsamlı bir şekilde yürütme yetkilerini elde ettikten sonra, siyasi kariyerine en büyük meydan okumaya muhtemelen kendini hazırladı. Ama bu kez kendi yarattığı bir durumdu.
Temmuz 2018’de, dokuz yıldır Türkiye ekonomisini yöneten Merrill Lynch ekonomisti Mehmet Şimşek’i tecrübesiz damadı Berat Albayrak lehine görevden alarak partisindeki birçok üst düzey ismi şoka uğrattı. Hisse fiyatları ve lira sert bir şekilde düştü.
Sonraki iki yılda, Türkiye’yi bölgesel bir güç merkezine dönüştürmeye çalıştı – Suriye ve Libya’ya müdahale ett, komşu Yunanistan’ın egemenlik haklarını ihlal ederek Akdeniz’e araştırma gemileri gönderdi. ABD’ye meydan okuyarak Rusya’dan S-400 hava savunma füzeleri satın aldı. Suudi Arabistan’a muhalif bir gazetecinin öldürülmesi üzerinden savaş açarken, ülke medyası üzerindeki kontrolünü pekiştirdi.
Ancak son iki yılda atılan yanlış ekonomik adımlar sadece Erdoğan’ın bölgesel hırslarını değil, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 1938’de ölümünden bu yana bölgenin en güçlü lideri olan Türkiye’nin konumunu zayıflatmakla da tehdit etti.
Erdoğan’ın kızı Esra ile evli eski bir enerji sektörü CEO’su olan Albayrak’ın yardımıyla ekonomik karar alma sürecini merkezileştirme ve kişisel olarak kontrol etme girişimleri, 2018 yazında kur krizine ve bu yıl ikinci bir şiddetli mali kargaşaya sebep oldu.
Sorunların merkezinde, birçok uzmana göre Erdoğanomik olarak adlandırılan bir dizi ekonomi politikası vardı. Bu “büyülü düşünce”, faiz oranlarını, Türkiye’ös dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefinden mahrum bırakmaya çalışan yabancı güçlerin kötü bir aracı olarak tasvir etmeye çalıştı. Erdoğan, enflasyona neden olan daha yüksek faiz oranlarının yabancı finansçılar ve onların yerel müttefikleri tarafından hükümetini ve halkının servetini kontrol etmek için kullanıldığını iddia etti.
Erdoğan, Türkiye’ye yönelik büyüyen bir dış tehdit tasviriyle, Türkiye’nin daha az eğitimli ve daha yoksul muhafazakar sınıflarının kırılganlıklarından yararlanmaya ve onları bu sözde karanlık komploculara karşı yaklaşan zafer vaadiyle harekete geçirmeye çalıştı.
Erdoğan, faiz oranlarını düşürmediği gerekçesiyle geçtiğimiz yıl Temmuz ayında Merkez Bankası başkanını görevden aldı. Klasik merkez bankası prosedürünün ardından, eski başkan Murat Çetinkaya, liradaki keskin düşüşleri tersine çevirmek ve 2018 para krizinin tekrarlanmamasını sağlamak için borçlanma maliyetlerini önemli ölçüde artırmış ve yüksek tutmuştu. Ama bu çabaların bedelini koltuğuyla ödedi.
Erdoğan, 2018 yılının sonlarında, iki yıl önce kurulan Varlık Fonu’nun başkanlığına kendisini, Albayrak’I da başkan yardımcılığına atadı. Türkiye’nin en büyük kamu sanayi kuruluşlarından oluşan fon, aynı zamanda Türkiye’nin devlet bankalarının kontrolünü de üstlenmişti. Erdoğan, bankaların fonlarını, partisine en yakın şirketleri desteklemek işletmeler ve tüketicileri bir borçlanma patlamasına maruz bırakmak için kullanmaya başladı.
Yeni Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın koltuğuna oturduktan sonra on ay içinde verdiği destekle Ziraat Bankası ve Halkbank’ın faiz oranları neredeyse üçte iki oranında düşerek yüzde 8,25’e çekildi.
Ancak borçlanmadaki patlama, tam Kovid-19 salgınının Türkiye’nin ihracatını vurmaya başladığı sırada ithalat talebinde artışa yol açtı. Ülkenin cari açığı önemli ölçüde genişledi ve lira yeniden aşağıya doğru yön almaya başladı.
Sıradan Türkler tasarruflarını dolar, euro ve altına çevirirken, Merkez Bankası lirayı savunmak için döviz rezervlerinden milyarlarca dolar harcamaya başladı. Döviz rezervleri, pasif varlıklar negatife dönmeye başlayınca devlet bankaları ile çapraz kur takası yapmaya başladı.
Eylül ayında Uysal, lirayı desteklemek için gösterge faiz oranını yüzde 10,25’e yükseltmek zorunda kaldı, ancak daha sonraki ay yapılan toplantıda faiz oranını değiştirmedi, bu da ekonomistlerin önemli bir artırımda bulunulacağı yönündeki tahminlerini alt üst etti. Uzmanların çoğu kararı Erdoğan’a ve daha yüksek borçlanma maliyetlerine olan muhalefetine bağladı.
Geçen Cuma günü itibariyle liranın dolar karşısındaki kayıpları, yıl başından bu yana yüzde 30’un üzerine çıktı. Para birimi, Erdoğan ve Albayrak’ın Temmuz 2018’de ekonominin kontrolünü ele geçirmesinden bu yana değerinin neredeyse yarısını kaybetti.
Albayrak’ın Pazar günü Instagram hesabından yaptığı açıklamayla ayrılışı Erdoğan için kişisel bir şok oldu. Ancak itaatker ana akım medya, istifayı 24 saatten fazla bir süre duyuramadı ve Pazartesi günü geç saatlere kadar cumhurbaşkanlığı sarayının haberi onaylamasını bekledi. Ve nihayet yapılan basın açıklamasına göre Erdoğan, damadının affedilme talebini değerlendirmiş ve kabul etmişti.
Albayrak’ın Londra’da köşesine çekildiği öne sürülürken, Erdoğan onun yerine partiye sadık eski başbakan yardımcısı Lütfi Elvan’ı atadı. Elvan, görevlendirmeden haberi olmadığını söyleyerek şaşkınlığını dile getirdi.
Bu arada, Merkez Bankası’nın Türkiye’nin döviz rezervlerinin çoğunu yaktığını öğrendikten sonra Erdoğan’ın Uysal’ı görevden aldığına dair medyada haberler yayılmaya başladı. Dış basın ve muhalif medyada rezervlerle ilgili yapılan haberlere rağmen Erdoğan, bankanın geriye kalan rezervler karşısında şok olmuştu.
Cumhurbaşkanı Çarşamba günü partisine yönelik önemli bir konuşma yapmaya hazırlanırken, Türkiye’nin hükümet yanlısı önde gelen gazetelerinden Hürriyet’in tanınmış köşe yazarı Abdulkadir Selvi, Erdoğan’ın artık ekonomiye çok daha fazla ilgi duymaya başladığını belirten bir makale yayınladı. Ekonominin parti destekçileri için ne kadar önemli olduğunun farkında olan cumhurbaşkanının, karar alma sürecinde çok daha büyük bir rol üstleneceğini söyledi.
Hükümetinin yanlış yönlendirilmiş ekonomik planlarını gözden geçirmesi ve bir kurtarma planının ardındaki itici güç olarak konumlandırması için Erdoğan’a sahne hazırlanmıştı.
Önemli bir faiz artışı yapacakmış gibi görünmek istemeyen cumhurbaşkanı Çarşamba günkü konuşmasında, faiz oranlarının enflasyona neden olduğu yönündeki görüşünü seçmen tabanını selamlayarak yineledi. Ancak geçmişte yabancılara yöneltilen suçlamalar dile getirilmedi ve yerini yabancı yatırımcıların Türkiye’ye dönmesi çağrısı aldı.
Türkiye’nin yeni ekonomi ekibi yabancı kurumlarla bir dizi toplantı yapacak. Bu arada Erdoğan parlamentodaki konuşmasında, hükümetin merkez bankasının enflasyonu yavaşlatma hedeflerini, yargı ve finans piyasaları da dahil olmak üzere kapsamlı ekonomik reformları hayata geçirme çabalarını destekleyeceğini söyledi.
Merkez Bankası’nın yeni başkanı Naci Ağbal, 19 Kasım’da ilk Para Politikası Kurulu toplantısına başkanlık edecek. Bazı ekonomistler, bankanın toplantıda gösterge faiz oranını önemli ölçüde artırmasını bekliyor. ABD yatırım bankası Goldman Sachs’ın tahmini yüzde 4,75 puanlık bir artış.
Olası faiz artışını, Türkiye’nin finans piyasalarını ve ekonomisini istikrara kavuşturmak için başka geleneksel önlemlerin takip edip etmeyeceğini zaman gösterecek.
Yatırımcılar arasında baş gösteren bir finansal kriz korkusunun azaldığını gören Erdoğan, yüksek faiz oranlarının getirdiği siyasi sonuçlarla karşı karşıya kalacak. Bunlar arasında ekonomik yavaşlama, işsizlikte yüzde 13’ün üzerinde artış ve Erdoğan’a yakın iş çevrelerinin çoğunun faaliyet alanı olan inşaat sanayii için daha fazla sorun yer alıyor.
2018 para krizi sırasındaki muazzam oranlardaki artışlar – o yılın Mayıs ve Eylül ayları arasında yüzde 8’den yüzde 24’e; üç katına çıktı – ekonomik bir ‘ani durmaya’, iflaslara ve bu yıl Mart ayında patlak veren Kovid-19 krizine kadar hala devam eden derin, sancılı bir ekonomik gerilemeye yol açtı.
Türkiye’nin otoriter cumhurbaşkanından gücünün bir kısmını bırakması ve piyasa dostu önemli reformları hayata geçirme ve ekonomiye olan güveni tam olarak yeniden sağlama vaatlerini yerine getirmesi büyük bir istek olur. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının geri alması, hem yabancı yatırımcılar hem de partizan olmayan yerel holdingler için listenin başında yer alıyor. Diğer önemli talepler ise hukukun üstünlüğünü garanti edilmesi ve kilit ekonomik kurumlar için özerklik ve iş yapmak için eşit bir oyun alanı sağlanması.
Ülke, Türkiye’nin yüzüncü yılı olan 2023’te cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sathı mailine girecek. Üçüncü bir dönem iktidarda kalabilmek için Erdoğan’ın son dönemdeki iktidarını karakterize eden popülist ve kayırmacı politikalara dönmesi çok daha muhtemeldir.
KAYNAK: © Ahval Türkçe