Türkiye diplomasisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın göreve yeniden seçilmesi ile başlayan yeni dönemde Avrupa kurumları ve ülkeleri ile yoğun bir sürece girecek.
Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik süreci dışındaki alanlarda işbirliğinin artması beklense de, Brüksel ve birçok diğer AB başkentlerinde Türkiye ile ilişkilerde “yeni bir çerçeve” arayışının hızlanacağı öngörülüyor.
Avrupa Konseyi ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmaması nedeniyle başlattığı ancak seçim sonrasına bıraktığı “ihlal prosedürü” kapsamında Türkiye’ye dönük nasıl bir yaptırım uygulayacağını tartışıyor.
Depremler sonrası yumuşayan ilişkiler
AB ile 2021’den itibaren yaşanan yumuşama süreci, 6 Şubat’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerinin ardından çok daha sıcak bir ortama dönüştü. Depreme hem arama-kurtarma hem de sonrasında barınma ve insani yardım amacıyla ciddi bir destek veren AB, 20 Mart’ta düzenlediği bağışçılar toplantısında depremlerden etkilenen Türkiye’ye 6 milyar Euro, Suriye’ye ise 1 milyar Euro mali destek sağladı.
AB ve Türkiye’den yapılan sıcak açıklamalar, deprem bölgesinin yeniden ayağı kaldırılması konusunda bundan sonraki süreçte de işbirliğinin devam edeceğinin işaretini verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim zaferinin ardından Brüksel ve önde gelen AB başkentlerinden yapılan açıklamalarda “Türkiye’yle işbirliğinin devamının önemi” vurgulandı.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Erdoğan’ı kutlama mesajında, “Gelecek senelerde Türkiye-AB ilişkilerinin derinleşmesi için sizinle yeniden çalışmayı dört gözle bekliyorum” derken, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de “Halklarımızı yararı için, Türkiye ve AB’nin ilişkilerini iletmek için çalışmaya devam etmeleri stratejik önemdedir” ifadelerini kullandı.
Tam üyelik müzakerelerine dönüş zor
Son dönemde Ankara-Brüksel arasındaki yumuşama ve artan diyaloğa karşın, ilişkilerin özellikle tam üyelik müzakereleriyle ilgili sürecinde yeni dönemde ilerleme beklenmiyor.
Bunun en temel nedeni, AB yetkililerince Türkiye’nin son 6-7 yıldır “demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden uzaklaşıyor olması” ve AB’nin müzakere sürecini fiilen dondurması.
Erdoğan liderliğindeki yeni hükümetin, AB ile tam üyelik müzakerelerini canlandırmak amacıyla yeni bir demokratik reform hareketini başlatacağını hemen hiç kimse öngörmüyor. Bu da Türkiye-AB arasında 2021 sonlarından itibaren kurgulanan “transactional“ yani “al-ver ilişkisinin” bundan sonraki süreçte de sürdürüleceği değerlendirmelerine yol açıyor.
Bu kapsamda, Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya işgale başlamasıyla ortaya çıkan büyük güvenlik sorunları; bununla bağlantılı enerji güvenliği; 2016’dan bu yana devam eden göç meselesi ve ticaret ve ekonomik işbirliğinin artırılarak devam ettirilmesi gibi başlıkların ön planda olacağı öngörülüyor. Ayrıca deprem sonrası yaraların sarılması açısından da Ankara-Brüksel hattının işlemeye devam edeceği değerlendiriliyor.
Ancak AB Konseyi’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan bunalım kapsamında 2020 ve 2021 başlarında aldığı kararlar Brüksel ile Ankara arasında üst düzey siyasi diyalog kurulmasını engelliyor. Bu engeller çeşitli pragmatik yollarla aşılmaya çalışılsa da hukuki olarak varlığını sürdürecek olarak değerlendiriliyor.
Vize muafiyeti ve Gümrük Birliği
Yeni dönemde AB gündeminin üst sıralarında olması beklenen iki konu, 2016 göç anlaşmasında da yer alan vize muafiyetinin verilmesi ve yıllardır askıda olan gümrük birliğinin modernizasyonu. Erdoğan, seçim sonrası yaptığı konuşmalardan birinde “siyasi şantaj” olarak değerlendirdiği vize konusunda AB ile görüşmelerin yapılacağını kaydetti.
Vize muafiyetinin yerine getirilmesi için 72 kriterin 66’sını tamamlayan Türkiye, aralarında “terörle mücadele yasasının” da değiştirilmesini içeren 6 kriteri de yerine getirirse AB’den bu konuda adım atmasını talep edebilir.
AB’de yapılan değerlendirmelerde ise önce vize kolaylığının sağlanması yani acil vize gerektiren öğrenciler ve iş insanları gibi kesimlerin sorunlarının çözülmesinin gündeme gelmesi isteniyor. Ancak Türkiye’de yapılan son seçimlerin ardından çok sayıda Türk vatandaşının Avrupa’ya yerleşme niyetinde olma olasılığı vize konusunda AB’de esnemeyi zorlaştıran bir unsur olarak görünüyor.
Brüksel ve Ankara’ya göre gümrük birliğinin modernizasyonunda ise daha hızlı adım atılabilir. AB’nin bu konuda adım atmak istediği ancak önce mevcut ticarette yaşanılan bazı sorunların (irritant) aşılmasını istediği biliniyor. Ancak bu konuda adım atılabilmesi için AB’nin tümünde siyasi uzlaşma gerekiyor.
AB ne önerebilir?
AB’de uzun süredir Türkiye’nin tam üyelik sürecinin bir şekilde sonlandırılması gerektiği, adaylıktan başka bir formata dönülmesi ile ilgili arayışlar olduğu biliniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir dönem daha görevde kalacak olması bu yöndeki arayışların daha somut bir hale gelmesine neden olacağı değerlendiriliyor.
Bu kapsamda, Türkiye ile gümrük birliğinin güncellenmesi ve daha güçlü bir ekonomik-ticaret işbirliği çerçevesi konması karşılığında tam üyeliği öngörmeyen ama ilişkileri her alanda sıkı tutacak bir formülün Avrupa tarafından gündeme getirilmesinin bu süreçte söz konusu olabileceği kaydediliyor.
Böyle bir adımın atılabilmesi için Türkiye’nin de son 60 yıldır yürüttüğü AB politikasında köklü bir değişime gitmesi gerektiği ancak bunun çok da olası olmadığı Brüksel ve Ankara’da yapılan değerlendirmeler arasında.
Avrupa Konseyi yaptırımı tartışacak
Türkiye’nin kurucu üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi ile ilişkilerde daha tartışmalı bir süreç öngörülüyor.
Konsey, AİHM’in Gezi davasında tutuklu Osman Kavala ile ilgili aldığı kararı uygulamadığı için 2022 başında Türkiye hakkında “ihlal prosedürü” başlatmış ve süreç sonucunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. Maddesinin ihlal edildiği kararına varmıştı.
Yaklaşan seçimler nedeniyle Türkiye’ye karşı nasıl bir yaptırım uygulanacağı konusunu öteleyen Avrupa Konseyi’nin icra organı konumundaki Bakanlar Komitesi’nin gelecekte Konsey’in diğer üst organlarıyla istişarelerde bulunarak bu konuda nasıl bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği üzerinde çalışacağı kaydediliyor.
Türkiye, AİHM kararını uyguladığını ancak Kavala’nın başka bir suçtan dolayı hapiste olduğunu iddia ediyor ve mahkemenin kararlarının siyasi olduğunu belirtiyor. İhlal prosedürü daha önce bir kez Azerbaycan’a karşı uygulanmış ancak süreç yaptırım aşamasına gelmeden Bakü yönetimi, davaya konu muhalifi serbest bırakmıştı.
Avrupa Konseyi’nin olası yaptırımları arasında oy hakkının askıya alınması, üyeliğin askıya alınması ya da sonlandırılması gibi unsurlar yer alıyor.
Hem AB ile yaşanacak süreç hem de Avrupa Konseyi’nin alacağı kararlar Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde yeni bir dönemin açılacağını gösteriyor.