Suriye’de Beşar Esad yönetimi devrildikten kısa süre sonra ellerinde silah, üzerilerinde askeri kıyafet bulunan, yüzleri kapalı yaklaşık otuz kişilik bir grup Şam’daki Emevi Camii’nin avlusunda bir açıklama yaptı.
O günlerde birçok grup avluda açıklama yapsa da benzerlerinden farklı olan, açıklamanın Türkçe olmasıydı.
Zira Fursan-u Muhammed adlı bu grup kendi açıklamalarına göre Türkiye’den giden kişilerden oluşuyordu.
Bu grubun üyeleri, Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş sırasında “cihat” motivasyonuyla Türkiye’den bu ülkeye geçip silahlı mücadeleye giren pek çok kişiden sadece bir bölümü.
Tam sayılarını bilmek mümkün değil.
Ancak açık kaynaklardan ulaşılabilen bilgiler, kendi sosyal medya paylaşımları ve açılan davalar, bu kişilerin iç savaş boyunca Suriye’de varlık gösterdiğine işaret ediyor.
Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) Aralık 2024’te yönetimi ele geçirmesinden sonra Suriye’deki tüm yabancı savaşçılar gibi Türk militanların geleceği de merak konusu.
Suriye’deki Türkiye kökenli İslamcı militanlar kimler?
Suriye’de Türk vatandaşlarından oluşan kimi gruplar kendilerini gizlerken kimileri buna ihtiyaç duymuyor.
Mesela Fursan-u Muhammed sosyal medya hesapları ve Telegram kanalında Türkçe içerikler paylaşıyor.
Grup, Suriye’nin Akdeniz kıyısında geçen ay yaşanan olaylar sırasında savaşçılarını Banyas kasabasına gönderdiğine dair bir paylaşım da yaptı.
6 Mart günü, yeni yönetime bağlı güçler, eski bir Esad yönetimi yetkilisini tutuklamaya giderken Lazkiye’de silahlı kişiler tarafından pusuya düşürüldü.
Sonrasında bölgeye, aralarında Şam yönetiminin silahlı destekçilerinin de olduğu takviye güçler gönderildi ve dört gün süren şiddet olaylarında bazı Alevi kasabaları ve köyler saldırıya uğradı, pek çok sivil öldürüldü.
Bazı görgü tanıkları BBC’ye, olaylarda yabancı savaşçıların da yer aldığını anlatmıştı.
Suriye geçici yönetimi Devlet Başkanı Ahmet eş-Şera, sivillerin öldürülmesinde payı olan kişilerin yargılanacağını söyledi.
Suriye’de, yine Türkiye’den gidenlerden oluştuğu anlaşılan bir grup da İlim ve Cihad.
Bir internet sitesi de bulunan grubun önde gelenleri, daha çok dini açıklamalarla öne çıkıyor.
Bununla birlikte gruptakiler, Esad yönetiminin devrilmesi sürecinde doğrudan silahlar ve askeri kıyafetlerle sosyal medya paylaşımları yapmıştı.
Grubun öne çıkan ismi Musa Olğaç, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet ile ilgili sözleri nedeniyle geçmişte Türkiye’de sosyal medyanın gündemine gelmişti.
BBC Türkçe, bu iki gruba da söyleşi talebinde bulundu ancak olumlu yanıt alamadı.
Ayrıca El Kaide kökenli olup, Türkiye’den gidenlerin başını çektiği bazı küçük grupların da olabileceği düşünülüyor.
Örneğin Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 23 Şubat’ta düzenlediği hava operasyonuyla Hurras El Din örgütünün askeri lideri olduğunu söylediği Muhammed Yusuf Ziya Talay’ın öldürüldüğünü duyurdu.
Talay, İçişleri Bakanlığı’nın terörden arananlar listesinde, 1986 Ankara doğumlu biri olarak El Kaide’yle bağlantılı aranan isimler arasında yer alıyor.
Bunların dışında IŞİD gibi büyük gruplarda da Türk savaşçıların olduğu biliniyor.
İç savaş sırasında IŞİD’e katılan Türk vatandaşlarının bir bölümünün öldüğü, bir bölümünün Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elindeki cezaevlerinde tutuklu olduğu, bir bölümününse Türkiye’ye döndüğü anlaşılıyor.
Ayrıca HTŞ içinde de Türkiye’den gidenlerin de olduğu biliniyor.
Bunlardan bazıları örgütte üst düzeylerde yer alıyor.
Örneğin, geçmişte 1980 Osmaniye doğumlu bilgisiyle El Kaide’den arananlar listesinde yer alan Ömer Çiftçi, yeni Suriye ordusuna tuğgeneral atandı.
Çiftçi, son süreçte arananlar listesinden çıkartıldı.
El Kaide ve IŞİD’den arananların bazıları Suriye’de
Suriye’deki Türk vatandaşlarının bir bölümü hakkında, Türkiye’de devam eden davalar veya yakalama kararları bulunuyor.
Hatta bazı kişiler, Türkiye İçişleri Bakanlığı’nın terörden arananlar listesinde bulunuyor.
Bakanlığın El Kaide ilgili arananlar listesinde toplam 26 kişinin adı yer alıyor.
Bu kişilerden İlim ve Cihad grubundan Musa Olğaç, El Kaide örgütünden aranıyor.
10 Aralık 2024’te Lazkiye’den bir video paylaşan Recep Baltacı yine El Kaide’den arananlar arasında.
Öldürülen Muhammed Yusuf Ziya Talay’ın adı da El Kaide’den arananlar listesindeydi.
El Kaide’den aranan Fatih Acıpayam, 2015 yılında IŞİD tarafından yayımlanan bir Suriye videosunda Türkiye’de yaşayanlara “cihat” çağrısı yapmıştı.
Türkiye’deki IŞİD’lilerin eylemleriyle ilgili 2016 yılında Gaziantep merkezli yürütülen bir dava kapsamında hazırlanan iddianamede bir grup IŞİD şüphelisi yakalanırken bazı şüphelilerin ise Suriye’ye gittikleri için yakalanamadığı belirtilmişti.
Bakanlığın IŞİD’den arananlar listesinde yaklaşık 100 kişi yer alıyor.
Açık kaynaklarda yapılan taramalar, bu listede yer alan bazı kişilerin Suriye’ye gitmiş olabileceklerine işaret ediyor.
HTŞ’den arananlar listesi daralıyor
İçişleri Bakanlığı’nın terörden arananlar listesinde HTŞ bölümü de hâlâ duruyor.
Buradaki isimlerin bazılarının Suriye’de yönetimin değişmesi ardından listeden çıkarılması dikkat çekti.
Hali hazırda listede sekiz kişinin adı bulunuyor.
Bu isimlerden Tahsin Baykara, yaklaşık on yıl önce kamuoyunun gündemine gelmişti.
Baykara’nın, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesine bağlı bir köyde imamlık yaparken 2014 yılında IŞİD’e katıldığı öne sürülmüş ve bu olay Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) de taşınmıştı.
Dönmezlerse ne olabilir?
Peki “cihat” motivasyonuyla Suriye’ye giden Türk vatandaşları şimdi ne yapacak?
Bu kişilerin bazılarının yeni kurulan yönetim altında vatandaşlık alma ve Suriye’ye temelli yerleşmesi ihtimal dahilinde görülüyor.
Ocak ayında Haksöz Haber sitesinde yayımlanan söyleşisinde Tuğgeneral Ömer Çiftçi, ülkedeki yabancıların durumuyla ilgili, “Kabirlerimiz Türk, Kürt, Arnavut, Çeçen birçok şehitle dolu” demiş ve şunu eklemişti: “Ahmed eş-Şara’nın talebi, sayıları çok fazla olmayan bu muhacirlerin Suriye vatandaşlığı alması için gerekli adımların atılması yönünde.”
BBC Türkçe’ye konuşan, ABD merkezi düşünce kuruluşu Middle East Forum’dan (Orta Doğu Forumu) araştırmacı Aymenn Cevad El Tamimi, bu kişilerin geleceğinin yeni Suriye yönetiminin vereceği kararlara bağlı olduğunu söylüyor:
“Hükümet, yabancı savaşçılara vatandaşlık verilmesinden bahsediyor. HTŞ onları entegre etmeye çalışabilir. Bu olmazsa yabancı ülkeler bu kişilerin neden Suriye’de kaldıklarını soracaklardır.”
Uzmanlara göre, Türkler dahil yabancı İslamcı militanlar HTŞ’ye karşıt ve daha radikal bir tutum alırlarsa üzerilerinde baskı kurulması ve hatta tasviye edilme ihtimalleri de bulunuyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Leiden Üniversitesi Güvenlik ve Küresel İlişkiler Enstitüsü’nden öğretim üyesi Greig R. Klein, HTŞ’nin nasıl bir devlet düzeni kuracağının burada belirli olacağı görüşünde:
“Eğer Eş-Şara İslamcı bir devlet yerine laik ve milli bir Suriye devletini inşa etmek için çalışırsa yabancı savaşçılar yeni Suriye’deki kendi konumlarını belirlemekte zorlanabilir. Bu durumda yabancı savaşçıların saldırılar düzenleyerek laiklik sürecini bozmaya çalışması mümkün.”
R. Klein, böyle bir durumun Suriye’de savaşma motivasyonları birbirinden farklılaşan yabancı ve yerli savaşçılar arasında gerginlik çıkarabileceğini savunuyor.
Türkiye’ye dönmeleri nasıl bir risk yaratır?
Greig R. Klein, yabancı savaşçıların kendi ülkelerine dönmesinin bu ülkelerde güvenlik sorunu yaratabileceği görüşünde:
“Savaşçıların menşe ülkelerindeki aşırılıkçı gruplara katılmaları, uluslararası gruplarla lojistik ve örgütsel bağlarını sürdürmeleri ya da halen yurtdışında bulunan savaşçı ya da gruplarla yeni bağlantılar kurmaları halinde tehdit daha da büyük olacaktır.”
Tamimi, “Suriye’deki yabancı cihatçıların bu ülke dışındaki cihatçılarla ve terörizmle ilişkili olma ihtimalinin de sorun yarattığını” belirtiyor.
Son dönemde Rusya ve Kırgizistan’da gerçekleştirilen bazı saldırılarla ilgili, Suriye’de bulunan bir Özbek vatandaşının suçlanmasını buna örnek gösteriyor.
“Bununla birlikte HTŞ’nin Suriye topraklarını başka ülkelere karşı terörizm için kullandırmayacağını söylediğini” hatırlatıyor Tamimi.
Ancak bunu uygulamanın zor olabileceğini de ekliyor:
“Örneğin HTŞ liderliği Suriye’deki diğer mezheplere karşı daha uzlaştırıcı bir yaklaşım sergilemeye çalışıyor ancak Alevi karşıtı, Şii karşıtı, Hristiyan karşıtı insanların saldırı düzenlemesini engelleyebiliyor mu? Tam olarak değil. Yabancı ülkelerdeki kaygılar da Türk ya da başka bir ülkeden cihatçılarla ilgili olsun aynı sorun.”
Tamimi, HTŞ’nin Türkiye ile iyi ilişkilerine dikkat edeceği bu yüzden bu konuda dikkatli olmak isteyeceği kanısında:
“HTŞ de diğer cihatçılar gibi Türk hükümetini ve Türk ordusunu geçmişte mürted (İslâm dininden çıkan Müslüman) olarak gördü. Ancak Türkiye’nin Suriye’ye daha fazla müdahil olmasıyla görüşlerini değiştirdiler. Türkiye ile bir birlik kurmak istediler.
“Bu yüzden örneğin geçmişte kuzeyde Ebu Bekir Sıddık’ın Yardımcıları Serriyesi gibi gruplar Türk ordusuna saldırırken HTŞ bu grupların üstüne gidip, tutuklamalar yaptı. Dolayısıyla Erdoğan hükümetini sevmeseler de Türkiye’yi HTŞ ve Suriye’deki Müslümanların çıkarları açısından stratejik bir müttefik olarak gördüklerinden, Türk cihatçıları da çok daha fazla bu çizgiye getirebilirler.”
Dönerlerse ne ile karşılaşabilirler? HTŞ davaları ne olacak?
Peki bu kişiler Türkiye’ye dönmeleri durumunda hukuki olarak ne ile karşılaşacaklar?
Hakkında arama kararı olanların direkt gözaltına alınıp yargı süreçlerinin başlaması bekleniyor.
Ancak Suriye’deki yeni durum, ortak köklere sahip farklı örgütlerle ilgili soruşturmaları karmaşık bir hale getirmiş durumda.
Bugüne kadar radikal İslamcı örgütlerle ilişkili birçok davaya bakan avukat Onur Güler, haklarında süren davalardan arama kararı bulunanlar varsa bu isimlerin ülkeye girdiği gibi gözaltına alınacakları ve haklarında yargı süreci başlayacağını belirtiyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Güler HTŞ’nin; El Kaide, Nusra Cephesi, Şam’ın Fethi Cephesi gibi oluşumların mutasyonuyla günümüze geldiğini belirtiyor ve bunun hukuki açıdan da politik açıdan karmaşık bir manzara oluşturduğunu söylüyor.
Güler, hukuki açıdan ortaya çıkan görüntüye dair şunları söylüyor:
“HTŞ 2018’de Türkiye tarafından terör örgüt olarak ilan edildikten sonra HTŞ, Nusra Cephesi, Şam’ın Fethi Cephesi diye üçlü bir kategorizasyonla iddianameler yazılmaya başlandı.
“Aranan kişiler eğer Türkiye’ye gelirse bence şöyle bir manzara olacak. Yargı aktörleri büyük ihtimalle HTŞ kısmını kaale almayacak. Eski El Kaide faaliyetlerine bakacaklar. HTŞ dediğimiz örgüte giren bir kişi büyük ihtimalle zaten El Kaide geçmişi olan, Nusra Cephesi geçmişi olan bir kişi olduğu için hukuki açıdan HTŞ’nin terör listesinden çıkartılması durumu, buradaki bütün sanıkların lehine bir sonuç doğurmaz.”
Onur Güler, Türkiye’de bu tür durumda yargı süreçleri devam eden yüzlerce kişinin olduğunu öne sürüyor.
Bazı davalardan örnekler veren Güler, Çorum’da leblebicilik yapan iki kardeşin yargılandığı davadan bahsediyor:
“Bunlar 2015’te Nusra Cephesi’ne yardım gönderdikleri iddiasıyla soruşturuluyorlar. Aradan yedi-sekiz sene geçiyor, dava yeni açılıyor. Çok enterasandır, iddianamede olsun, gerekçeli kararda olsun hem HTŞ hem Nusra Cephesi hem de Şam’ın Fethi Cephesi var.”
Güler’in verdiği bir diğer örnek ise hapis cezası alan bir kadınla ilgili:
“Furkan Akkuş HTŞ terör örgütünden gri listede aranıyordu. Onun eşinin Nusra Cephesi ağırlıklı bir dosyası vardı. Cihada katılımla alakalı WhatsApp konuşmaları vardı. Ona altı sene üç ay hapis cezası verildi ama eşi HTŞ’de ciddi anlamda komutanlık yapan bir kişi. Şimdi Yargıtay aşamasındaki bu dosyanın akıbeti ne olacak?”
Önümüzdeki dönemde HTŞ davalarıyla ilgili farklı yargısal içtihatların gündeme gelebileceğini söylüyor avukat Güler.
BBC Türkçe bu haber kapsamında, Türkiye’den Suriye’ye giden ve iç savaşta radikal İslamcı gruplarda silahlı eylemlere katılan Türk vatandaşlarının Türkiye’ye dönerlerse hangi hukuki adımlarla karşılaşacaklarını ve ayrıca HTŞ davalarının geleceğiyle bilgi ve görüş talebiyle Adalet Bakanlığı’yla iletişime geçerek sorularını yolladı. Henüz yanıt alamadı.
BBC Türkçe, konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı’ndan da görüş talebinde bulundu ancak cevap alamadı.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – MAHMUT HAMSİCİ