ABD’yi “kalkınmalarını bastırmakla” suçlayan Çin, dünya genelinde diplomatik ilişkilerini güçlendirme çabalarına hız verdi. Peki Çin bu girişimlerden umduğunu bulabilecek mi?
Çin ile ABD son dönemde yaşanan birçok diplomatik anlaşmazlığın ardından ilişkilerde yeni bir gerginlik sarmalına girmiş görünüyor. Geçen hafta Çin Ulusal Halk Kongresinin (ÇUHK) 14. Genel Kurulu kapsamında düzenlenen bir panelde konuşan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ABD’nin öncülüğündeki Batılı ülkelerin Çin’e karşı “toptan çevreleme ve baskı” siyaseti uyguladığını söyledi. “ABD öncülüğündeki Batı ülkeleri Çin’i tamamen çevreleme, bloke etme ve bastırma politikası uyguluyor. Bu da ulusumuzun kalkınmasına yönelik daha önce benzer görülmemiş zorluklara yol açıyor” diyen Şi, gelecek dönemde risklerin ve zorlukların artmasını ve yoğunlaşmasını beklediklerine işaret etti.
Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang da iki ülke arasındaki olası ihtilaflara karşı uyarıda bulundu. Qin, “ABD frene basmaz ve yanlış yolda hızla ilerlemeye devam ederse, raydan çıkmayı hiçbir bariyer önleyemez. Çatışma ve karşı karşıya gelme durumu olur” diye konuştu.
ABD’deki Bucknell Üniveristesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Zhiqun Zhu, Çin ile ABD arasındaki yükselen tansiyonun Pekin’in diplomasisini doğrudan etkilediğini ve Çin’i kalkınmakta olan ülkelerdeki geleneksel müttefikleri ile ilişkilerini güçlendirmeye, ayrıca Avustralya, Almanya gibi Batılı demokrasilerle ilişkilerini de onarmaya yönlendirdiğini söylüyor.
Zhiqun, “Şi İran, Belarus, Türkmenistan gibi ülkelerin liderleri ile görüşüyor; ama aynı zamanda Almanya Başbakanı Olaf Scholz’u da Pekin’de ağırladı. Bunun yanı sıra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’nin de bu senenin sonuna doğru Çin’e gelmesi bekleniyor” diyor. Uzman, bütün bu görüşmelerin Çin’in ABD öncülüğündeki Çin karşıtı girişimleri geri püskürtmeye dönük diplomatik stratejisinin parçası olduğunu ifade ediyor.
Barışı tesis eden Çin?
Çin çevresinin belirsizlik ve öngörülemeyen faktörlerle dolu olduğuna inanıyor, özellikle de devam eden Ukrayna savaşı bağlamında.
Helsinki Üniversitesi’nde konuk araştırma görevlisi olan Sari Arho Havren’e göre zorlu gelişmelerin Pekin’i birçok alandaki dış politikasını gözden geçirmeye zorluyor. Havren, “Çin’in dış politikasının en önemli unsurlarından biri, uluslararası alanda kendilerini barışçıl küresel güvenlik sağlayıcısı ve dengeleyici aktör olarak sunarken ABD’yi çatışmaları körükleyen ve kışkırtan saldırgan olarak gösteren bir görüşün yerleşmesini sağlamak” diyor.
Çin, geçen hafta İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi anlaşmasının imzalanmasnda da başarılı bir arauluculuk sergilemişti.
Anlaşmanın ardından Pekin, Ortadoğu’daki rolünü daha da güçlendirmeyi hedeflediği ve petrol zengini bölgedeki ABD hakimiyetine meydan okuduğu görülüyor.
Letonya’daki Stradins Üniversitesi’ne bağlı Çin Araştırmaları Merkezi’nin başkanı Una Cerenkova, DW’ye yaptığı değerlendirmede Çin’in ABD’nin müttefiki olmayan veya mevcut küresel sistem hakkında olumsuz görüşleri olan ülkelerle işbirliğine giderek küresel rolünü ve nüfuzunu güçlendirmeye çalıştığını ifade ediyor.
Uzman, “Çin herkesle konuşmaya çalışıyor ve bu yaklaşımı ideolojik olmaktan ziyade pragmatik” şeklinde konuşuyor. Cerenkova’ya göre, Çin’in bu çabalardan kurtarabilecek tek unsur, diğer ülkelerin kafasında önemli bir oyuncu olarak yer etmek.
Ukrayna ve küresel güvenlik inisiyatifi
Çin Dışişleri Bakanı Qin, yakın bir tarihte Ukrayna ile ilgili değerlendirmesinde, çatışma ve yaptırımların savaşı sona erdirmeyeceğini, barış görüşmeleri sürecinin olabildiğince hızlı bir şekilde başlaması gerektiğini söylemişti.
Qin’in açıklamaları, Pekin’in Ukrayna Savaşı ile ilgili 12 maddelik bir barış planı ilan etmesinin ardından geldi. Ancak Çin’in kendisini barışı tesis eden bir ülke olarak lanse etmesi üst düzey ABD’li yetkililer tarafından kuşkuyla karşılanıyor.
Çin ayrıca bu ayın başında “Küresel Güvenlik İnisiyatifi Konsept Belgesi” yayımladı. Çin devlet medyasında söz konusu belgenin, Çin’in küresel barış ve güvenliğe ilişkin temel konsept ve ilkeleri ortaya koyduğu belirtildi.
Singapur’daki Ulusal Üniversite’de görevli Çin uzmanı Drew Thompson, bu belgeyi ve Çin yönetiminin Ukrayna Savaşı hakkındaki açıklamalarını bir strateji belgesinden ziyade “istek ve tercihlerin beyanı” şeklinde yorumluyor. Thompson, “Belge, Çin’deki çıkar gruplarının Çin’in güvenliği ve siyasi öncelikleri hakkında daha iyi bir hisse sahip olması için hazırlanmış. Bu geniş kapsamlı belgelerin Çin’deki kamu erkine ne şekilde yansıtılacağı ise memurların inisiyatifine bırakılmış” diyor.
Bucknell Üniversitesi’nden Zhu ise söz konusu belgenin eyleme geçirilemeyeceğini belirtiyor:
“Belge Çin’in tüm ülkelerin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı suyma yükümlülüğünün altını çiziyor ve tüm ülkelerin meşru endişelerinin dikkate alındığını belirtiyor. Ancak bu uygulamaya geçirilebilir bir plan değil.”
Rusya ile yakınlık sürecek
Helsinki Üniversitesi’nden Havren, Çin ile ABD arasındak rekabetin yoğunlaştığı mevcut jeopolitik konjonktür göz önünde bulundurulduğunda Çin’in Rusya ile bağlarını güçlendirmeye çalışacağı değerlendirmesini yapıyor. Uzman, “Çin Rusya’nın etkili bir askeri ve nükleer güç olduğunun farkında” diyor ve ekliyor:
“Küresel düzeni dönüştürme konusundaki menfaatleri bağdaşıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bir yıl sonra, Çin ve Rusya’nın ilişkileri daha da yakınlaştı.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE