Almanya’da ülke genelinde düzenlenen operasyonlarla tutuklanan 25 kişi ve destekçilerinin neyle suçlandıklarını Başsavcı Peter Frank geçen Çarşamba günü kamuouyla paylaştı.
Kendilerini “Reichsbürger” (İmparatorluk Vatandaşları) ve “Querdenker” olarak adlandıran hareketlerin destekçilerine yönelik operasyon ile ilgili olarak Frank, “Tespitlerimize göre bu yapılanma, şiddet ve askeri yöntemlerle Almanya’daki mevcut devlet idaresini, özgürlükçü demokratik düzeni, ortadan kaldırmayı kendisine hedef olarak belirlemiştir” açıklamasını yaptı.
Şiddet ve askeri yöntemlerle özgürlükçü demokratik düzeni ortadan kaldırmak ise “siyasetçilere yönelik saldırı, Federal Meclis’e baskın, hükümeti devirmek, yargıyı lağvetmek ve orduyu ele geçirmek” suçlamalarını kapsıyor.
Peki Almanya gibi 75 yıldır güçlü demokratik kurumlarla yönetilen, güçler ayrılığının olduğu bir ülkede böyle bir niyetten sonuç alınabilmesi mümkün mü?
“Alman demokrasisi kendi savunacak güçte”
Bielefeld Üniversitesi Çatışma ve Şiddet Araştırmaları Enstitüsü’nün Direktörü Andreas Zick, bu soruyu Alman demokrasisinin, özgürlükçü hukuk devletinin, kendisini savunma gücüne sahip olduğuna vurgu yaparak yanıtladı.
Zick, “Vatandaşların mutlak çoğunluğu kendilerini sadece demokrat olarak tanımlamıyor, aynı zamanda demokrasinin korunması gerektiğini savunuyor” dedi.
Aşırı sağ ile mücadele eden Amadeu-Antonio Vakfı’ndan Timo Reinfrank da Almanya’da demokratik kurumların çok güçlü olduğuna dikkat çekerek “Almanya’da gerçek bir darbenin gerçekleşmesi olasılığı neredeyse hiç yok” diye konuştu.
Ancak hem Reinfrank hem de Zick diğer pek çok uzman gibi tutuklananlar ve bunlarla irtibatlı militan ağın hafife alınmaması gerektiği, bu tür yapılanmaların da devleti istikrarsızlaştırabileceği konusunda uyarıyor.
“Son derece tehlikeliler”
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Sebastian Fiedler, bu grubun son derece tehlikeli olduğunu söylerken terörizm uzmanı Peter R. Neumann da Reichsbürger hareketinin devlete karşı ciddi terör saldırıları gerçekleştirme kapasitesine ve isteğine sahip olduğuna dikkat çekiyor.
Bu yapıyı oluşturan kişiler ve onları birbirine bağlayan ideoloji, demokratik Almanya için bir tehdit olarak görülüyor.
Darbeyi planlayan 25 kişi aşırılık yanlısı olarak tanımlanıyor. Aralarında Reichsbürger destekçilerinin yanı sıra koronavirüs salgını önlemlerine karşı çıkan Querdenker hareketinin destekçileri de olduğu açıklanmıştı. Onları bir araya getiren ise “demokratik devlet düzeninin reddedilmesi gerektiğine olan inanç” olarak tanımlanıyor.
Andreas Zick, bu kişilerin marjinal, kafaları karışmış, psikolojik sorunları olan insanlar olarak algılanmaması gerektiğinin altını çizerek şunları kaydediyor:
“Bu kişilerin bir kısmı eğitimli, meslekleri var, bu yapılanmalara kayıyor, orada paralel toplumlar inşa ediyorlar. Yani yıllar içinde, diğer yapılanmalarla kurdukları ittifaklarla, kapalı ağlar oluşturabiliyorlar.”
Hukuk devleti için tehlike
Tutuklananlar arasında sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisi adına Federal Meclis’te görev yapmış bir yargıç, eski askerler, soylular ve eski polis mensupları da var.
Bu kişiler, demokratik kurumları tanıyor. Bu kurumlarda ya görev yapmış ya da görev yapanlarla iyi irtibat kurmuş isimler. Bazıları silahlar hakkında bilgi sahibi ya da bu konuda eğitimli. Ayrıca baskın sırasında çok sayıda silah da ele geçirildi.
İşte bu nedenlerden ötürü tutuklananlar ve destekçileri hukuk devletine tehdit olarak görülüyor.
Salgın protestoları fitili ateşleyen etkenlerden
Uzmanlar, bu insanları bir araya getiren ideolojinin tehlikeli olduğuna işaret ediyor.
Bazılarının gizli bir derin devletin ülkeyi yönettiğine inandığını söyleyen Zick, antisemitist komplo teorilerinin de çok yaygın bir şekilde bu çevrelerde kabul gördüğünü aktarıyor.
Zick, “Bu ideolojiler düzenin değişmesi gerektiği konusunda birleşiyor çünkü özünde mevcut yönetim biçimini, demokrasiyi kabul etmiyorlar” diyor.
Uzmanlar, özellikle salgın ve alınan önlemlerle birlikte başlayan protestoların bu kesimlerde radikalleşmeye yol açtığını, bazı insanların demokratik devlete olan inançlarını kaybettiklerini, alternatif bir devletin inşası ve bunun için de “özgürlük savaşı” yürütülmesi gerektiği düşüncesine yatkın hale geldiklerini düşünüyor.
Yeni fenomen: Komplo aşırıcılığı
Reichsbürger hareketinin “özgürlük”ve “direniş” kavramlarını araçsallaştırarak toplumun merkezinden de destek almayı başardığını söyleyen Andreas Zick, “Bu yolla, aslında toplumun merkezinde yer alanları, sağ popülizm, aşırı sağ ve komplo teorileri üretenlerle bir araya getirdiler” diye konuştu.
SPD’li siyasetçi Sebastian Fiedler ise “Hepsi Reichsbürger hareketinin klasik destekçisi değil, aslında söz konusu olan benim bir süredir komplo aşırıcılığı olarak tanımladığım bir şey, ki bu durumda çok daha net ifade edilebilir: Söz konusu olan komplo teorisi terörüdür” görüşünü kaydetti.
Bu eğilim nasıl frenlenecek?
Peki toplumda komplo teorilerine, yalanlara artan inanç nasıl önlenecek? Siyasetçiler henüz buna yanıt verebilecek somut bir strateji geliştirebilmiş görünmüyor.
Devletin ve siyasetin aşırı sağ ve İslamcı radikalleşmenin nedenlerini bildiğini ve buna karşı radikalleşmeyi önleyecek programlar geliştirdiğini söyleyen SPD’li Fiedler, komplo teorileri konusunda henüz benzer bir ilerleme kaydedilmediğini aktardı.
“Devletleri istikrarsızlaştıran küçük terör hücreleridir”
Andreas Zick de bu hareketlerin yakından ve kapsamlı bir şekilde incelenmesi gerektiğini, elde edilecek sonuçlara göre de bu radikalleşmeyle mücadele için bir strateji belirlenmesinin önem taşıdığını savunuyor.
Görünen o ki, artık bu aciliyet kazandı. Dünyada anlaşılması zor ve sayıları artan krizlerin nedenlerini, yol açabileceği muhtemel sonuçları, anlamak bazen çok zor olabiliyor. Ve bu nedenle, işin kolayına kaçarak komplo teorilerine inanmayı tercih edenler oluyor.
Andreas Zick ise radikalleşmenin ciddiye alınması, son operasyon ile gün ışığına çıkanların hafife alınmaması gerektiğini belirterek “Hep niceliğe bakma eğilimi var ama aslında bir devleti istikrarsızlaştıran küçük terör hücreleridir” diyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE