Aileleriyle birlikte yaklaşık on milyon kişiyi ilgilendiren LGS ve YKS’ye sayılı günler kaldı. Bir yandan virüs korkusuyla evlere kapanıp, bir yandan sınava hazırlanan 8. ve 12. sınıf öğrencileri, üç aydır ciddi şekilde yıprandı. Son günlerde Covid-19 vakalarındaki hızlı artış nedeniyle 20 Haziran’da yapılacak olan LGS (Liselere Geçiş Sistemi) öncesi, öğrencilerin aklında hâlâ “sınav ertelenir mi?” korkusu var.
Ancak sınav stresi bugünün meselesi değil. Eğitimcilere göre virüs, sistemdeki mevcut sorunları su yüzüne çıkardı. Salgınla birlikte, çocukların iyi bir eğitim için aşmak zorunda olduğu engellere bir yenisi daha eklenmiş oldu. Felsefe öğretmeni ve Eğitim Sen temsilcisi Nuri Önder’e göre şu anda sınavı ertelemek değil, sınavsız bir sistemi konuşmanın tam sırası.
Yıllardır sınav günü başına gelen türlü aksilikler nedeniyle eğitim hayatı sekteye uğrayan pek çok öğrenci olduğunu hatırlatan Önder, “Sınava yetişmeye çalışırken düşüp ayağı kırılan, o gün hastalandığı için gidemeyen veya başka bir sebeple sınavı kaçıranlar hep vardı, bazıları haberlere konu oldu” diyerek şunları söylüyor:
“Ben herhangi bir liseden mezun olmuş bir öğretmenim. Bugün ülkeyi yöneten, en üst kademelere kadar gelmiş insanlar hep sınavsız girdiği okullardan mezun. Ne oldu da bugün canhıraş bir şekilde sınava endeksli bir süreç işletiyoruz? Niçin sınavsız geçiş olmuyor?”
Öğrenciler, veliler, hekimler başta olmak üzere toplumun büyük kesimi sınavların ertelenmesini istemiş, Eğitim Sen geniş bir kampanya yürütmüş ve konu Meclis’e taşınmıştı. İkiz çocukları da bu yıl LGS’ye girecek olan Önder, hem eğitimci hem de bir baba olarak onların kaygısını aktarıyor:
“Korkunç bir gerilim içerisindeler. Kızım bana diyor ki, ‘Bizi yol kenarında bırakın gidin, ya size bulaşırsa, ya ölürseniz’… 14 yaşında bir çocuk bu korkuyu yaşıyor. Oğlumda alerjik bir öksürük var. Ona şunu söyledik, sınava girdiğinde öğretmene mutlaka söyle, öksürdüğün zaman diğer çocuklar gerilim yaşamasın. Hastalık hali değil, alerjik bir durum bu. Düşünün, orada sizin önlem adına aldığınız şeylerin çocuk üzerindeki etkilerini.”
Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadan sınavları ertelemeyi tartışmanın hiçbir sorunu çözmeyeceğini savunan Önder, “Burada bir devlet yok, hükümet yok, kendini korumaya çalışan anne, baba, çocuklar var” diyor.
Önder’e göre, sınavlar en sağlıklı şekilde, güvenlik içinde önlemler alınarak yapılsa bile üç aylık karantina dönemi çocukları canından bezdirdi ve sınavın dışına düşürdü. Oysa liselere sınavsız geçiş olsaydı bunları hiç tartışmıyor olacaktık.
Sınavsız geçişi gündeme getirdiği için meslektaşları arasında da “Şimdi sırası değil” diye eleştirilen Nuri Önder, “Başkaları politikayı belirliyor, onun peşine takılıyoruz. Çözüm bu değil” diyerek şu görüşleri dile getiriyor:
“Vaka sayıları niçin artıyor? Aklı, bilimi dinlemeden her şey serbest diyen anlayış yüzünden. Başkasının yıkıp döktüklerini biz nasıl tamir edeceğiz? Şu anda yaptığımız, ayağımıza çivi batmadan, taşlara basıp bir yerimizi kırmadan, yaralamadan o harabenin içinden çıkmaya çalışmak. Oysa yapılması gereken komple temizleyip temelinden binayı inşa etmektir. Sınavsız geçiş budur.”
‘Kalıcı çözüm çok basit’
Önder bunu yapmanın çok da zor olmadığı görüşünde:
“Şu anda bana deseler ki ‘çok biliyorsun madem, buyur yap, yetkilendirdim, bildiğin gibi çöz’, ben çözerim bunu. Çünkü daha önce hiç denenmemiş bir şey yapmayacağım. Ben derken Eğitim Sen hiç denenmemiş bir şey yapmayacak. Hem ülkemizde hem dünyada inanılmaz bir birikim var. Sadece 1789 Fransız Devrimi’nde, 200 yıl öncesinde bu meseleyi derinliğine tartışmış insanlar. O birikimle Finlandiya modeli, köy enstitüleri çıkmış da biz mi bocalayacağız? Koltuğa oturursunuz, mesele koltuk değil, o gücün kimin çıkarına kullanılacağıdır. Biz bu eğitim sistemini düzeltiriz. Kaynağını ona göre harcarız, ödeneğini ona göre planlarız, çok güzel şeyler çıkar.”
LGS ve YKS’ye girecek olan dört milyona yakın çocuğun ciddi tahribata uğradığını söyleyen Önder, “Ben sadece çocuğumu sağlıklı istiyorum” diyor.
‘Asker uğurlamasına göre daha kontrollü bir ortam’
Türkiye’de özellikle 1 Haziran’daki normalleşme adımlarından sonra Covid-19 vakaları yeniden tırmanışa geçti. Milyonlarca kişinin aynı anda sokağa çıkmasına neden olacak sınavlar, bu nedenle şimdi daha fazla ürkütüyor. Bu durumu DW Türkçe’ye değerlendiren halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Gül Ergör, toplu olarak bir araya gelinecek olsa da bunun kontrollü bir ortam olduğu görüşünde.
Çocuklar içeri alınırken, bahçede beklerken fiziksel mesafeye dikkat edilerek, içeride sınıfların camları açılıp havalandırılarak daha güvenli bir ortam sağlanabilir. Ergör, bu nedenle sınav ortamının otobüs, metrobüs veya uçaktan, düğün veya asker uğurlamasından daha az tehlikeli olduğunu söylüyor:
“Tabii ki sınavda kimseye bir şey olmaz denemez. Ama çok tehlikeli de değil bence çünkü kontrollü. Bir futbol maçındaki stadyum gibi değil veya kalabalık bir konser gibi değil. Mesafeye dikkat edilmesi çok daha kolay.”
Prof. Dr. Ergör, hâlâ sınavın ertelenmesi tartışılırken bunun yaratacağı tahribata dikkat çekiyor:
“Tamamen risksiz bir durum değil, keşke hiç olmasa ama bunun ertelenmesinin ne tür sonuçlara yol açacağını da bilemiyoruz. Bu çocukların geleceği ne olacak? Dışarıda beklerken maskeyi kullanırlarsa mesafeye uyarlarsa, salona girdiklerinde de zaten araları mesafeli olacak, birbirleriyle yüz yüze olmayacak çocuklar. Arkadaki kişi öksürürse öndeki kişinin yüzüne karşı olmadığı için enfeksiyon riski bir miktar azalmış olacak. Maske kullanırlarsa iyi ama maskeyi çıkarırlarsa o da dünyanın sonu değil.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – EMİNE ALGAN