Duruşma salonuna yalnızca dört gazeteci alındı. Yargılanan gazeteciler için de kişi başı en fazla üç avukat sınırı getirildi. Duruşma başlarken mahkeme başkanının talimatıyla salondaki gazetecilerin telefonlarına ve bilgisayarlarına el kondu. Duruşma salonunun kapısı kilitlendi ve salona başka avukatların girmesi engellendi.
Gazeteciler Adnan Bilen, Nazan Sala, Şehriban Abi ve Cemil Uğur, tutuldukları Van Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Duruşmada ilk savunmayı Adnan Bilen yaptı. Bilen, “Bizim nezdimizde bütün muhalif gazeteciler yargılanıyor” dedi. Bu sırada mahkeme başkanı, savunmayı bölerek Bilen’i kendisiyle ilgili savunma yapması konusunda uyardı.
Bilen, sözlerine şöyle devam etti: “20 yıldır gazeteciyim. Binlerce haber ve röportaj yaptım. Bugüne kadar bunlarla ilgili hiç yargılanmadım. Dosyaya sadece telefon konuşmaları ve fotoğraflar konmuş. Emniyet’te telefon görüşmesini kimle yaptığım soruldu. Görüştüğüm kişi Van Tabip Odası başkanıydı. Kendisini haber için aramıştım. Diğer telefon görüşmem de bir avukatlaydı. Onunla da müvekkili hakkında konuştum. Bana müvekkili hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını tercüme etti. Bunlar nasıl suç olur? Suçlama konusu edilen fotoğraf da 2015’teki Newroz kutlamasında çektiğim fotoğraflardır. Bunlar suç diye iddianameye konmuş. Gazeteci suç olmasın diye arşivini yaksın mı? Bu şehirdeki bütün gazetecilerde o fotoğraf vardır. Televizyon kanallarında da yayınlandı bu görseller. İktidar 2002’den sonra bu bölgede kötü uygulamalar yaşanmasın diye bir belgesel hazırladı, bizden de bununla ilgili görseller aldı. Şimdi bu arşiv nasıl suç olur? Aynı fotoğrafı sosyal medya hesabımda paylaştığım için daha önce yargılandım ve hakkımdaki hükmün açıklanması geri bırakıldı.
Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararına sarı basın kartımın olmaması da yazıldı. Bu ifade iddianamede de vardı. Sarı basın kartı bir akreditasyon kartıdır, gazeteci olduğumuzu belirlemez. Son dört ayda 682 kişinin basın kartı iptal edildi. Yabancı basın mensuplarının da yüzde 90’ı bu nedenle Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı.”
Avukatı salona almadı
Bu sırada mahkeme salonunun kapısı çalındı. Salonda bulunan avukatlar, meslektaşlarının geldiğini söylemesine karşın, hâkim salonun kilitli olan kapısını açtırmadı.
Bilen, savunmasına şöyle devam etti: “Türkiye’nin her yerinde muhabiri olan bir ajansta çalışıyoruz. Yayın politikasını belirleme gibi bir görevimiz yok. Hiçbir muhabirin yoktur. Bütün haberlerden biz sorumluyuz gibi bir algı yaratılıyor. Bu haksızlığın giderilmesi gerekiyor. Altı aydır cezaevindeyiz. Neyle suçlandığımızı beş ay öğrenemedik. İşimizden ayrı bırakıldık, ailelerimiz mağdur edildi.”
Salona polis çağırma tehdidi
Bilen’in savunması sürerken avukatlar, salonun kapısının çalmaya devam etmesi nedeniyle mahkeme başkanına meslektaşlarının kapıda olduğunu hatırlattı. Başkan, kapıyı açtırmayınca salonda bulunan Van Barosu Başkanı Zülküf Uçar duruma itiraz etti. Mahkeme başkanı da salona polis çağırma tehdidinde bulundu. Duruşmaya beş dakikalık ara verildikten sonra Nazan Sala’nın ifadesine geçildi.
Sala, şunları söyledi: “Bu davada gazetecilik yargılanıyor. 15 yıldır gazetecilik yapıyorum. Sarı basın kartı konusu sürekli karşımıza çıkıyor. 2010-2017 yılları arasında kartım vardı. İpekyolu gazetesinde çalıştım. Gazete KHK ile kapatılınca kartlarımız iptal edildi. 2019 yılında belediyenin basın biriminde çalışmaya başladım. Kayyum atanınca işime son verildi. Haziran 2020’de işe dönüş davasını da kazandım. Tutuklanana kadar belediyede çalışıyordum. Binlerce haber yaptım şimdiye kadar. Bu ülkenin çeşitli cezaevlerinde meslektaşlarımız var. Bunun siyasi bir karar olduğunu da biliyoruz. 2010-2016 yılları arasında çalıştığım gazetenin arşivi hakkında toplama kararı olmamasına karşın iddianamede suç olarak kullanılmış. Bir gazetecinin arşiviyle suçlanması gibi bir suç olabilir mi? İki Twitter paylaşımım da iddianamede suç olarak gösterilmiş. Orada çocuk istismarından, kadın cinayetlerine kadar binlerce paylaşımım var. Ama bir cenaze fotoğrafını ve Roboski katliamıyla ilgili bir paylaşımı retweet etmem suçlama olarak görülmüş.”
Hâkim: ‘Siyasi şeyler söylüyorsun’
Sala’nın ifadesinin bu kısmında mahkeme başkanı Sala’yı “Siyasi şeyler söylüyorsun” diye uyardı.
Sala, sözlerine şöyle devam etti: “Altı aydır cezaevindeyiz. Sağlık sorunum var. Ağır bir ameliyat geçirdim ve cezaevi koşulları sağlık durumuma uygun değil. İlaçlarıma ulaşmakta zorluk çekiyorum. Basın özgür değilse kimse özgür değildir, siz de özgür olamazsınız.”
Sala’dan sonra söz hakkı Şehriban Abi’ye geçti. Abi de 2018 yılında Jinnews’de stajyer muhabir olarak çalışmaya başladığını söyleyerek “Kadın ve çocuk haberleri yaptım. Kadın cinayetleri, çocuk istismarıyla ilgili haber yapmak örgüt üyeliği midir? Suçumuz topluma gerçekleri aktarmak mı” diye sordu.
‘Özgürlüklerden bahsedilemez’
Abi’den sonra savunma sırası Cemil Uğur’a geçti. Uğur, yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini belirterek şunları söyledi: “İddianamede spor, magazin ve doğa olaylarıyla ilgili haber yapmadığımız yazılmış. Bu bile iddianamenin hukukilikten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Mezopotamya Ajansı’nda çalışmak örgütle nasıl ilişkilendiriliyor? Gazetecinin hedefe konması kabul edilemez. Gazetelerin, kitapların iddianameye ‘bomba’ gibi konması da kabul edilemez. Yaptığımız telefon görüşmeleri habercilik faaliyetidir. Yurttaşların helikopterden atıldığı iddiasını haber yaptığım için tutukluyuz. Haberimizi görgü tanıkları ve hastane raporları da desteklemiştir. Sarı basın kartımız olmadığı da yazıyor iddianamede. Basın kartı sadece kolaylaştırıcıdır. Gazetecilik faaliyetini yerine getirdiğim için yöneltilen suçlamayı reddediyorum. Gazetecilerin tutuklu olduğu bir yerde demokrasiden, insan haklarından ve özgürlüklerden bahsedilemez.”
Tutuklu gazetecilerin ifadelerinin tamamlanmasından sonra sıra tutuksuz yargılanan gazeteci Zeynep Durgut’a geçti. Durgut da gazetecilik yaptığı süreçte hakkında herhangi bir dava açılmadığını hatırlatarak “Her gün onlarca kadının katledildiği bir ülkede 8 Mart’la ilgili bir yayına katılmak suç değildir. 8 Mart programını aktarmanın neresi suç” diye sordu. İddianamede Durgut’un, Sterk TV’de 8 Mart programını aktarması suçlama olarak geçmişti.
Hâkimden avukata: ‘Heyecanlısın, otur yerine’
Durgut’un ifadesinden sonra avukat Ekin Yeter, söz alarak müvekkilleriyle ilgili tanık dinletmek istediklerini, tanıkların da kapıda beklediğini söyledi. Mahkeme başkanı da “Tanığa falan gerek yok. Heyecanlısınız, yerinize oturun” dedi.
‘Devlet tuzak kurar mı?’
Yargılanan gazetecilerin savunmaları tamamlandıktan sonra sıra avukatlarına geçti.
Avukat Veysel Ok, şunları söyledi: “Bu olay Servet Turgut’un ölümü, Osman Şiban’ın ağır yaralanması ile ilgilidir. Gazeteciler bu olayı haberleştirmeseydi haberimiz olmayacaktı. Bu dosyada ihbar yok, somut delil yok. Ama savcı gazetecileri baskınla gözaltına aldırdı. Bu dosya işkence haberinin davasıdır. Savcı, bunu da itibar nedeniyle dosyaya koymamış, gizlemiştir. Bu iddianame de zaten hukuki bir metin değildir. Magazin, spor ve doğa olaylarını haberleştirmedikleri için bu gazetecilere ‘Terörist’ demiştir bu iddianame. Bir savcı nasıl böyle bir şey yazabilir? Van’da ne yapsın gazeteciler? Sürekli hak ihlâli yapılıyor burada. Burada yaşayan gazeteci Bülent Ersoy ile ilgili yazmayacak herhalde. İddianame Mezopotamya Ajansı’nı da terör örgütüyle ilişkilendirmiş. Ticari sicil gazetesine bakılınca Mezopotamya Ajansı’nın faal bir şirket olduğu görülüyor. Devlet hem oradan sigorta primi alıyor, hem de ‘Orada çalışanlar teröristtir’ diyor. Devlet tuzak kurar mı? Bu yapılan tuzak kurmaktır.”
Avukat Ekin Yeter de “Burada her gün ayrı bir hak ihlâli yaşanıyor. Doğaya karşı suç işleniyor. Durum böyleyken Demet Akalın’ın çantasını mı haber yapsın bu gazeteciler” diye sordu.
Avukatların savunmasının tamamlanmasından sonra duruşma savcısı tutuklu gazetecilerin tutuk halinin devamına karar verilmesini talep etti. Mahkeme heyeti de tutuklu gazetecileri ayda bir karakola imza verme ve yurt dışı çıkış yasağı adli kontrolüyle tahliye etti. Bir sonraki duruşma 2 Temmuz’da yapılacak.
KAYNAK: DİKEN – CANAN COŞKUN