
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, koranavirüs önlemleri kapsamında üç hafta boyunca tam kapanma açıklaması ve bu sürecin daha hafif atlatılmasını sağlayacak bir ekonomi paketinin duyurulmaması, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu olumsuz durumun bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
Ancak, Türkiye’nin ekonomik zenginliğini büyük ölçüde kaybettiğini ortaya koyan gösterge, sadece korona sürecinde vatandaşa yeterli ekonomik desteğin sağlanamaması değil. Türkiye, dünya genelinde de ekonomik gücünü kaybetmeye ve küme düşmeye devam ediyor.
Karar gazetesi yazarı İbrahim Kahveci, “Zayıf ülke!” başlıklı, 28 Nisan tarihli yazısında, güçlü ülke ile zayıf ülke arasındaki farka dikkat çekiyor.
“Acaba kişi başına geliri yüksek ülkeler mi güçlüdür? Dünya Bankasının kişi başına gelir sıralamasına göre ilk sıralarda Lüksemburg, Norveç, İrlanda, İsviçre, Danimarka, İsveç yer alıyor” hatırlatmasında bulunan Kahveci, “Toplam ekonomik güç olarak ise ilk sırada 21,4 trilyon dolarlık gelirle ABD, 14,3 trilyon dolarlık gelirle Çin, 5,1 trilyon dolar gelirle Japonya, 3,8 trilyon dolarla Almanya ve 2,9 trilyon dolar ile Hindistan yer alıyor” verisini paylaşıyor.
Türkiye’nin ise kişi başı gelirde dünya ortalamasının gerisinde yer aldığına dikkat çeken Kahveci, “2019 yılında dünya ortalama kişi başı gelir 11.442$ seviyesindeyken Türkiye 9.127$ gelire sahipti. Üst orta gelir grubunda yer almamıza rağmen tabiri caiz ise tam da sınırda yer alıyorduk. Muhtemelen 2020 yılında üst orta gelir grubundan düşmüş olacağız” ifadeleriyle, Türkiye ekonomisindeki gerilemeyi gözler önüne seriyor.
Kahveci yazısını şu satırlarla sürdürüyor:
“Toplam ekonomik büyüklük açısından ise dünya liginde artık 19. sıradayız. Muhtemelen buradaki yerimizin de artık 20. sıra olduğunu söyleyebiliriz.
Oysa Türkiye 2013 yılında kişi başına gelirde dünya ortalamasının üzerindeydi. Dünya ortalaması 10.784$ iken Türkiye’de KB gelir 12.614$’a ulaşmıştı.
2005 yılında dünya ortalamasının üzerine çıkan Türkiye 2017 yılında yeniden alt sıralara düşmeye başladı.
Toplam güç olarak ise dünyanın 16. büyük ekonomisi düzeyine gelmiştik. Artık bu ligde de 20. sıralarda oynuyoruz.
Lakin bir noktayı daha belirtelim: 2016 şaibeli GSYH revizyonu bizi şu anda olduğumuzdan daha iyi gösteriyor. Bu revizyonun düzeltilmesi halinde muhtemelen 20. sıraları da kaybetmiş olduğumuzu göreceğiz.
Türkiye, iyi yönetime sahip olduğunda 16. büyük ekonomiye ulaşırken, kötü dönemlerinde de 20. sıraya düşebiliyordu. En son 80’lerde Özal döneminde 16. sıraya yükselmiş ve ardından 90’larda 19. sıraya gerilemiştik.
Bugün ekstra revizyonlara rağmen 20. sırada bile kalmadığımızı tahmin edebiliyoruz. Artık oldukça zayıflamış bir ülkeyiz.
Bunu sadece makro göstergelerden anlamıyoruz. Diğer uygulamalardan da görebiliyoruz.
Örneğin Batı ülkeleri koronavirüs nedeniyle nerede ise bir yıldır kapanma devresi yaşıyorlar. Dükkanlar kapatılıyor ve insanlar evlerine işsiz olarak yollanıyor.
Ama bu ülkeler esnafına kapattığı dükkanı nedeniyle cirosunun yüzde 70’i gibi bir destek çıkıyor. Bu esnaf o destek sayesinde işçilerine de hiç aksatmadan çalışmadıkları günlerin de parasını ödemiş oluyor.
Hatta bunun dışında doğrudan kişi başına 1000-1500 dolar gibi ayrıca mali destek paketleri açıklıyor ve uyguluyorlar.
Türkiye olarak biz ne yaptık?
Kasada döviz bırakamadık, ihtiyatta da para…
Ne varsa bitirdik ve ülkenin mali yükünü gelecek nesillere aktardık. Onlar daha çok çalışıp daha çok ödemek zorundalar.
Millet evladına miras bırakırken, biz Hazine garantili borçlar bırakıyoruz.”


















