
Ahval’den Dicle Eşiyok’un haberi;
Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı tarafından servis edilen ve yandaş medyanın bütün organlarında yayınlanan bir haber dikkat çekti. Habere göre Türkiye’de Z kuşağını hedefleyen bir tehlike vardı, adı da K-Pop’tu, yani Güney Kore’den yayılan ve bütün dünyada ‘Korean Pop’ olarak bilinen Kore Popu.
Evet, bütün dünyada yayılıyordu ama Anadolu Ajansı’na göre bu akım Türkiye’nin ‘milli değerlerini’ hedefliyordu ve ajansa görüş veren ‘uzmanlar’ da, bunun bir ‘sosyal problem’ olduğuna, Batı Kültürü kadar Doğu kültürünün de reddedilip İslami değerlere uygun yaşanması gerektiğine dair fikirler ileri sürüyordu.
Peki, gerçekte yaşanan ne, nedir bu K-Pop? K-Pop, 2000’li yıllarda ortaya çıkan ve yaygınlaşan bir akım. Facebook, Twitter ve YouTube sayesinde Asya, ABD ve Avrupa’da milyonlarca gencin dikkatini çekiyor.
Örneğin K-Pop grubu BTS’in “Love Yourself: Her” albümünün piyasaya çıkmasının ardından Youtube’da ilk 24 saatte izlenme oranı 20.9 milyondu.
Müzik sektörü uzmanlarına göre bu akım sadece müzik tarzı olarak değil, giyim, yaşayış ve aynı zamanda yeni ve özgür bir dünya görüşünü temsil ediyor. Ekonomik ve kültürel bir “güç” olarak değerlendiriliyor ve Güney Kore Kültür Bakanlığı tarafından da destekleniyor.

Batı müziği ile yüksek enerjili Japon müziğinin harmanlanmış bir versiyonu olan K-Pop’un en önemli özelliği ‘band’ olarak bilinen grup müziği yapması. K-Pop’ta ‘boyband’ yani erkek grupları ve ‘girlband’ yani kız grupları var. Güney Kore’de K-Pop şirketleri, ‘idol’ adı verilen sanatçıları küçük yaştan itibaren yetiştirmeye başlıyor.
Bu alana yatırım yapan JYP Entertainment, YG Entertainment ve S.M. Entertainment isimlerinde üç büyük müzik şirketi var. Şirketler, bazen okul okul dolaşarak bazen de sadece sokakta gördükleri ve yetenekli olduğunu düşündükleri küçük çocukları topluyorlar. ‘İdoller’, yıllarca eğitim görüyor, staj yapıyor ve sonunda sahneye çıkıyorlar. Eğitimler sadece ses eğitimiyle sınırlı kalmıyor; dans, oyunculuk, dil ve görgü kuralları da eğitimin bir parçası.
Grupların kendi içinde de farklı rol bölüşümleri var. Mesela hemen her grubun bir lideri var ve genellikle gruptaki en yaşlı üye lider oluyor. Maknae ise, grubun yaşça en küçüğüne deniyor ve genel olarak bebek gibi yüze sahip oluyorlar.
Ayrıca her grubun bir yüzü de var. Onlar grupta güzelliğiyle ya da yakışıklılığıyla dikkat çeken üyeler. Çoğu grupta bir de yabancı üye yer alıyor, çoğunlukla ABD, Japonya ve Çin’den geliyorlar. Dansçılar ise grupların olmazsa olmazları. Ve son olarak bir de rapper oluyor. Rapperler, adı üstünde daha çok rap söylüyorlar.
Türkiye’de yüzbinleri aşan bir hayran kitlesine sahip olan K-Pop, ‘fan’ kavramını aşmış durumda. Hayranların genel ismi ise, ’fandom’. Aslında fandom yeni bir kavram değil, Harry Potter kitap serisi hayranlarına Potterhead denilmesi gibi bir şey. Ancak K-Pop özelinde şöyle bir farklılık var, K-Pop grupları kendi fandomlarına isimleri kendileri veriyorlar. K-Pop gruplarının fandom isimleri dışında mutlaka kendilerine özgü logoları ve resmi “lightstickleri” de bulunuyor.

Bazı K-Pop gruplarının adları ve özgün fandom isimleri hatırlatalım.
SHİNee fanlarına “Shawol”, EXO fanlarına “Exo-L”, B.A.P fanlarına “Baby”, 2NE1 fanlarına “Blackjack”, B1A4 fanlarına “Bana”, 4MİNUTE fanlarına “4nia”, BTS fanlarına “Army”, İNFİNİTE fanlarına “İnsprint”, GOT7 fanlarına “Igot7”, TEEN TOP fanlarına “Angel”, U-KİSS fanlarına “Kiss me”, CN BLUE fanlarına “Boice” ve BİGBANG fanlarına “V.i.P” deniyor.
Bir de hayranlar arasındaki savaşı niteleyen ‘fanwar’ kavramı var. İnsanlar çoğunlukla sosyal medya ve forumlarda, hayranı oldukları grubun en iyisi olduğuna inanıyor ve bunu diğer tarafa ispat etmek için de birbiriyle kıyasıya tartışıyor. Bu platformlar yetmiyor ve K-Pop hayranları ayrıca Kore dilini öğreniyorlar. Her K-Pop hayranı aşağıda sıraladığımız sözcükleri öncelikli olarak öğreniyor, sonra da dil kurslarının yolunu tutuyor.
Anti: Bir grubu özellikle sevmeyen, o grubun anti-fanı.
Bias: Bir grup içerisinde kendinize en yakın gördüğünüz, en çok sevdiğiniz, en çok sizi temsil ettiğinize inandığınız üye.
Comeback: K-Pop grubunun yeni bir albüm ile geri dönmesi.
Dongsaeng: Cinsiyetten bağımsız olarak sizden yaşça küçük kardeşiniz ya da arkadaşınız.
Hoobae: İş hayatında sizden daha az kıdemi olan kişi, çaylak, stajyer.
Hyung: Erkeklerin kendilerinden büyük erkeklere sesleniş biçimi, ağabey.
Maknae: Bir grup içerisindeki yaşça en küçük üye.
Netizen: Negatif eleştirileri, anonimliğin verdiği hakaret konusunda rahatlıklarıyla tanınan internet vatandaşları.
Noona: Erkeklerin kendilerinden büyük kadınlara hitap şekli, abla.
Oppa: Kadınların kendilerinden büyük erkeklere sesleniş biçimi, ağabey.
Rookie: Eğlence sektöründe yeni çıkış yapmış, çaylak müzisyen ya da oyuncu.
Sasaeng: İngilizce “Stalker”ın Korece karşılığı, takıntılı, saplantılı fanlar.
Selca: Selfie (özçekim) manasına gelen kelime.
Sunbae: Bu kelime Korece’de “senior”ın karşılığı olarak bir tür saygı ifadesi yerine kullanılıyor.
Unnie: Kadınların kendinden büyük kadınlara hitap şekli, abla.
Ulzzang: Yüz güzelliği, fizik güzelliği ile beğeni kazanmış internet ünlüleri.

Türkiye’de K-Pop fanlarının arasında belirgin bir muhafazakar genç kadın kitlesi var. Hem reel hayatta hem sanalda kurdukları gruplar üzerinden birbirleriyle iletişim kuruyorlar, üyelerinin çoğu liseli ve üniversiteli. Özellikle imam hatiplerde, ilahiyat fakültelerinde bu hayranlık en üst düzeyde. Arapçanın yanına Korece koyan imam hatipli sayısı azımsanmayacak oranda.
Rüveyda Demirci (19), onlardan biri, bir Kore fanı. K-Pop hayranlığı, Kore dizileriyle başlamış. Neden Kore müziği ve dizilerini sevdiği sorusuna, “bizim kültürümüze çok yakın” diye cevap veriyor:
“Bizim dizilerimiz kültürümüzü yansıtmıyor! Kendi evinizi geçtim, gittiğiniz hangi misafirlikte ayakkabıyla evde dolaşıldığını gördünüz? Ya da hiç yerde yemek yemediniz de, hep masada mı yediniz? Hangi babanın kızının erkek arkadaşıyla olmasını doğal karşıladığına şahit oldunuz?”
Uzun bir süre Kore dizilerini izledikten sonra dizilerdeki müziği merak ederek K-PoP’u keşfettiğini söylüyor:
“Kore’nin o anlam veremediğimiz büyüsü müziklerinde de oldukça etkili. Hele ki o nefes kesen danslarını yaparken, aynı zamanda büyük ustalıkla şarkı söylemeleri insanı hayran bırakıyor. Bazen kendini onlar üzerinde hata ararken buluyor, sonuç alamayınca da kusursuzluklarını kabulleniyorsun…”
Sabah akşam Kore kültürüyle yatıp kalktığını kabul ediyor Rüveyda Demirci ve bu vesileyle Koreceyi az buçuk söktüğünü keşfetmiş:
“Kore dizisi izlerken bazı bölümleri altyazısız anladığımı fark ettim. Ama hangi Kore fanına sorarsanız sorun, ya zaten alfabeyi biliyordur ya da öğrenmeyi çok içten istiyordur. Ben de öyle. Size şunu söyleyeyim, ‘kimyon’ sözcüğünü ‘Kim Hyun’ diye okuyorum sık sık. TOKİ kelimesi Toplu Konut İdaresi’ni değil, Korece Türkiye’nin okunuşunu çağrıştırıyor.”
Ardından bütün Kore fanlarının yaptığı gibi Koreli arkadaş arayışına da girmiş. Tabii Facebook’ta. Bulmuş da. Rüveyda Demirci, bir dileğinin de ‘hayallerinin ülkesi’ dediği Kore’ye gitmek olduğunu söylüyor:
“Bütün K-Pop fanları İstanbul-Seul uçak biletlerinin fiyatlarını bilir. Eğer bilmiyorsanız ya daha ilk aşamadasınızdır ya da Kore fanı değilsinizdir.”
Sevgi Arslan (16) da, bir K-Pop ama özelde BTS grubunun hayranı, yani bir Army. Hayranlığını şu sözcüklerle ifade ediyor:
“BTS’yi tanıdıktan sonra bir gruba nasıl hayran olunuyor, onu öğrendim. BTS‘den önce hayran olduğum gruplar vardı; ama aslında onlara hayran değilmişim. Bu yüzden ilk hayran olduğum grup BTS diyebiliriz. Onları diğer gruplardan farklı kılan doğal olmaları diye düşünüyorum. Ayrıca fanlarıyla ciddi anlamda ilgilendiklerine şahit oluyoruz. Ben onlarda gördüğümü başka gruplarda göremiyorum. Aslında Army olacağımı düşünmemiştim, başta sadece tanımak istemiştim onları. Ama tanıdıktan sonra fanları olmamak mümkün değil. Ve gerçekten onları tanıdığım için çok mutluyum. Her üyesi altın değerinde resmen. Her birini ayrı ayrı çok seviyorum. Fanlar arasında ciddi bir sorunumuz var: Bias (en sevilen üye) seçememe… Hala bir çare bulamadık.”
İrem Küçük (16), K-Pop gruplarından MyName’in hayranlarından, yani MyGirl fandomundan. Birkaç yıl önce tanışmış K-Pop’la:
“Mahalleden Emine ablamın Youtube kanalına abone olunca, Kore kliplerini ilk kez orada gördüm. Çok tatlılardı, izlemeye devam ettim. My Name’in “Baby I’m sorry” klibinde takılı kaldım. Gun Woo’nun (grubun solisti) halleri tavırları o kadar tatlıydı ki, kendimi My Name hayranı olarak buldum. Ve şimdi sırf onlar için Korece öğreniyorum. Kore’nin kültürünü çok beğeniyorum. Oraya seyahat etmek benim için farz kılınmış gibi hissediyorum. Ayrıca iki dil veya daha fazla bilmenin faydaları da var.”
Ayşe Buruk, lisede tanıştığı K-Pop’u şimdi okuduğu üniversite döneminde de çok istikrarlı bir şekilde takip ediyor, dinliyor, izliyor. Kendisini ‘Korecan’ olarak tarif ediyor, esprili bir şekilde ve dizi izlerken sabahladığını söylüyor:
“Ben My Girl ile öğrenmiştim sabahlamayı. Sabah 5’e kadar izlemiştim. Dizilerdeki oyuncuları gerçek sesinden dinlemek muhteşem bir şeymiş onu anlamıştım. Dizi şarkılarını indirip dinlemeyi öğrenmiştim. Sonraki dizim Bof’tu. Namı diğer Boys Over Flowers. İşte asıl Kore sevdam böyle başlamış oldu. Çok dizi izledim. Korece duyduklarımın çoğunu anlıyorum. Kore harflerini de öğrendim bir sene önce. Artık okuyabiliyorum da. Ama tabii ki konuşacak aşamada değilim. Gruplar, idoller ve oyuncuları takip ediyorum. Özellikle hayranı olduğum bir grup yok. Kore eğlence programlarına da merak saldım. İlk Strong Heart ile başladım galiba. Ama Running Man favorimdir. K-Pop Star, Roommate, We Got Married programlarından da izledim.”
Kübra Aksoy, dini bütün olduğunu söyleyen bir genç kız. 14’ünde başlamış K-Pop ve Kore kültürünü yakından izlemeye, şimdi 20 yaşında ve Kore kültüründen etkilenmeyeceği iddiasında. “Diğer yaşıtlarımı düşünecek olursam kimileri etkilenebilir. Ben de onlar gibi idol olmak istiyorum diye düşünüp imanlarını zedeleyebilirler. Ama biz akıllı, dini, imanı bütün insanlarız Allah’a şükür. Bu sadece Müslümanlar için geçerli değil. Hıristiyanlar, Yahudiler ve farklı dinlere mensup insanların dinlerine inançları tamsa, ne kadar çok severse sevsinler bir müziğin onları etkileyeceğini, karşı tarafın da empoze etmeyi başarabileceğini sanmıyorum” diyor ve kendi K-Pop ve Kore hayranlığının nasıl başladığına dair şunları söylüyor:
“Dizi müzikleri oldukça iyi oluyor ve buradan da K-Pop diye adlandırdığımız Kore Popu’na atlıyoruz. Müzik grupları genellikle kalabalık oluyor, ama Allah var iyi müzik yapıyorlar. Kore’de sanata önem veriliyor ve biz Türk gençleri kayıtsız kalamıyoruz. Tüm Kore seven insanları düşünecek olursam, burada çeşitli faktörler devreye giriyor. Kiminin çekik gözlülere olan sevdası, kiminin yabancı ülke kültürlerine olan ilgisi… Farklı nedenlerden dolayı seviliyor Kore. Tabii itiraf edecek olursak 16-20 yaş arası kızların gözü oğlanlarda. Gerçi, birçoğumuz kültürünü seviyoruz. Kore yemekleri yemek istiyoruz, oraya gitmek istiyoruz. Ben kültür, dizi ve K-Pop sevenlerdenim. Mesela, daha dün ramen yedim. Rameni kısaca açıklayacak olursam, erişte çorbası gibi bir şey. Real ve Migros’ta var. Makarnaların olduğu bölüme gidin, kutuyla satılıyor.”
Ahmet Şekerci, adından da anlaşılacağı üzere erkek bir K-Pop hayranı. Ona özellikle son zamanlarda iktidar medyasında çıkan K-Pop eleştirilerine dair görüşlerini soruyoruz. Oldukça tepkili:
“Dünyanın başka hiçbir yerinde bu akım yadırganmıyorken, Türkiye de neden yadırganıyor? Her insanın dinlediği müzik tarzı aynı olmak zorunda mı? Biz Türk K-Pop fanları diğer fanlar gibi birbirimize düşman olmuyoruz. Geçen gün metrobüste bir kızı GOT7 yayını izlerken gördüm ve hemen sordum ‘K-Pop fanı mısın sende?’ diye ve aramızdaki o bağı yakaladık. Yol boyunca o grup senin bu grup benim muhabbet ettik. Bu gerçekten çok mükemmel bir duygu. Hiç tanımadığınız bir insan ile aranızda bir bağ buluyorsunuz. Ve bu bağ, bazı insanların yadırgadığı müzik tarzı farklı olan K-Pop! Bir sürü sohbet gruplarımız var. Bu gruplar sayesinde birbirimizden haberler alıyoruz, muhabbet ediyoruz, bazen buluşup birlikte eğleniyoruz. Ülkemizde böyle bir muhabbete gerçekten ihtiyaç var. İnsanlar artık en ufak şeyden sinirlenip soluğu karakolda alabiliyor. Bizler ise bu bağı sağlam tutmaya çalışıyoruz. Hiç kimse bizden haberdar olmasa bile biz birbirimize sahip çıkıyoruz. Bazı insanlar K-Pop akımının yaş aralığını 13-14 olarak görüyor. Halbuki yaş aralığımız 12-24 arasında değişiyor. Yani sandığınız gibi o kadar küçük yaşta değiliz. Ve hepimiz kız da değiliz.”
Elif Rukiye Çıldır da bir Army ve bundan oldukça memnun. Eskiden beri K-Pop dinlermiş, bir gün tesadüfen dinlediği bir şarkı üzerinden grubu araştırmış ve “Exo’yu biliyordum ama Exo kadar ünlü BTS’ten haberim yoktu” diyor ve devam ediyor:
“Araştırmalarım sonucunda birbirine sıkı sıkı bağlı bu grup üyelerinin fandomlarına ne kadar bağlı olduklarını gördüm. Army’ler de bir o kadar bağlı ki, aile gibiler, Instagramda dostluk kuran Army’ler birbirlerini BTS haberlerinden haberdar ediyor. Gönül vermişler kısacası. Sonunda ben de bu ailenin bir üyesi olmak istediğimi fark ettim ve Army olmaya karar verdim.”
Hayranı olduğu BTS’ye dair düşünceleri ve gruba dair sert eleştiriler yapanlara dair tepkileri ise şöyle:
“Grubun yedi üyesini birbirinden ayırmaya çalışsanız başaramazsınız hepsi sevilesi. Onlar da kendilerini ayıramıyorlar zaten. Kişisel Instagram, Twitter hesabına bile gerek duymuyorlar tek beden gibi yaşıyorlar. Onlar gerçek bir aile. Grup içinde tartışma çıkarmaya çalışanlar için Army kelimesi bir anlam ifade etmiyor. Onlara fandom demiyoruz. Sasaenfan desek daha doğru olur. Sasaeng fan, fanlıktan çıkıp daha çok idolleri rahatsız edecek şekilde yakın takibe alan kişilerdir. Sadece Türkiye’den Kore’ye verebileceğimiz en büyük desteğin sadece internet üzerinden olması sebebiyle üzüntü duyuyorum.”
Emine Taşpınar, K-Pop’un hayatının her anında olduğunu dile getiren hayranlardan. Telefonundaki yüzlerce şarkıdan yarısı Kore popundan. “Hayatınıza öyle bir giriyor ki K-Pop dalgası, bırakamıyorsunuz. Her an onları dinliyorsunuz. Üyeleri seslerinden ayırt eder hale geliyorsunuz. Ben de bunlardan birisiyim sanırım” diye tarif ediyor bulunduğu durumu.
K-Pop idollerini de çok takdir ettiğini söylüyor:
“İdoller iki-üç saatlik uykuyla bütün günü çalışarak geçiriyorlar. Ayakları şişene kadar pratik yapıyorlar ve ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar sahneye çıkıp hayranları için gülümsüyorlar.”
Ancak eleştirileri de var, tabii idollere değil hayranlara. Eleştirisi adeta kardeşini ya da yakın akrabayı eleştirircesine samimi:
“Şu ‘netizen’ denilen ve sırf idolleri eleştiren kişiler var. Onlar için idol demek kusursuz olmak demek. Kim kusursuz ki? Sanki kendileri çok mükemmel. Madem idolleri bu şekilde eleştirip kusur buluyorlar kendileri idol olsunlar görelim.”
Fan savaşlarına dair de yorum yapıyor Taşpınar. Ancak onu dinlerken müzisyenlerin özel hayatlarının dahi onlar için ne kadar önemli olduğunu anlamak zor değil:
“En bilindiği ‘oppacı-shipper’ kavgası oluyor. Oppacılar idolleri kendi sevgilisi olarak görenler, shipperler ise idolleri idollerle çift yapan kişiler. Bir de idollerin aşk hayatına bulaşmayan normal kısım var. Bana sorsanız ben shipperım. Ama idolüm kiminle mutlu oluyorsa onunla olması daha iyi. Sonuçta onun mutluluğu bu. Belki benim dediğim kişiyi sevmiyor? Bence herkes bu yolu izlemeli.”
Hümeyra Garipoğlu, diğer genç kadınlar gibi Kore kültürü hayranı, kendisine ‘Kore fanı’ diyor ve bu hayranlığın nereden kaynaklandığı sorusuna içten bir yanıt veriyor:
“Onların dizilerinde dostluğun en sadık tarafını, aşkın en saf halini gördük. Asla pes etmeyip hayaller kurarak sonuna kadar gidebileceğimizi öğrendik. Ama sakın Kore Fanlarının Kore’ye olan bağlılıklarından kendi ülkelerinden vazgeçtiklerini algılamayın. Bu tam tersi iki ülkenin benzer yönlerinden kaynaklanan bir hayranlıktır.”
Kendilerini eleştirenlere tepkili, başta ailesine:
“Ne yazık ki kız-erkek fark etmeksizin çok zor anlara maruz kalabiliyoruz. Kimi zaman ailemiz, kimi zaman arkadaşlarımız tarafından alay konusu olduğumuz oluyor, boş hayaller peşinde koştuğumuzdan bahsediliyor. İnanın bu çok yanlış. Kore’ye gitmeyi bu kadar çok isteyen ve hayallerine ulaşan insan var ki sizin onlarla dalga geçmeniz hiç bir şekilde içlerindeki umudu kıramaz.”
Buna inanıyor Garipoğlu ve Kore kültürüne bağlılığının devam edeceğini söylüyor:
Bazen deli damgası yedim, bazen dalga geçildi. Ama telefonu ‘alo’ değil de ‘Yobuseyo’ diyerek açmaya devam ediyorum. İnternetten son çıkan videoların altyazılarını bekliyorum, bazen dayanamayıp kendim çeviriyorum. Arkadaş çevremizde ölümüne Korece konuşuyoruz. Kime ne?”


















