Araştırmacı Bekir Ağırdır, Türkiye’de bir demokrasi hareketi çıkmaz ve büyük sağ-muhafazakâr konsolidasyon gerçekleşirse daha zor günlerin yaşanacağı konusunda uyardı.
“Daha önceleri de böyle bir kutuplaşma, cepheleşme yaşanmıştı deyip geçebiliriz ama bu kez farklı dinamikler ve unsurlar var” diyen Ağırdır, “Aramızda ne kadar paralı asker ya da ne kadar IŞİD gibi küresel terör örgütü üyesi var ya da gizli servis devşirmeleri var bilmiyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün operasyon açıklamalarından anlıyoruz ki metropollerimizi uluslararası suç örgütleri sarmış. Bu kez cepheleşme, kutuplaşmanın toplumsal psikolojideki etkileri manevi şiddetten maddi şiddete dönüşmeye daha yatkın” ifadelerini kullandı.
Bekir Ağırdır’ın Gazete Oksijen‘deki yazısından öne çıkanlar şöyle:
“Kısa vadede iki soru var önümüzde, birisi muhafazakarlara diğeri sekülerlere yönelik. Birinci soru; var olan muhafazakâr siyaset ve entelektüel mahalleden bir demokrat filiz ortaya çıkar mı? Ne olup bittiğini, merkezileşmeyi, keyfileşmeyi, yaygınlaşan yolsuzluğu, her gün yönünü ve hizmetin kalitesini kaybeden kurumları, kuralları onlar da görüyor. Ama henüz o mahalleden güçlü bir itiraz çıkmıyor. Eğer farklı isimler altındaki muhafazakâr dünyanın partilerinden, hareketlerinden ve entelektüellerinden bir demokrat çatlama, ayrışma gerçekleşmez, iktidarın kimlik, kutuplaşma, sağcılaşma ve toplumu siyasetsizleştirme politikalarına örtük onay vermeye devam ederlerse ülke bu gerilimlerden daha uzun süre çıkamayabilir.
İkinci soru; seküler siyaset ve mahallede gerçek bir yeni demokrat siyaset çıkar mı? Yaşadıklarımızı yalnızca siyasi iktidar üzerinden açıklamak yetersiz kalıyor. Başta CHP olmak üzere muhalefet aktörleri bir yandan iktidarın çizdiği zihni ve siyasi çerçevenin dışına çıkamıyorlar, öte yandan yolu kapatan büyük bir kaya gibi yeni siyasetin önünde de ağır bir zihni ve duygusal engel oluşturuyorlar. CHP düzene muhalefet yerine düzenin içindeki muhalefet rolüne razı bir siyaset izliyor. Ak Parti iktidarının tüm hatalarına, yorgunluğuna, bunca siyasi-ekonomik krize rağmen hala birinci parti konumunda oluşunda CHP’nin rolünün, eksikliklerinin, hatalarının payı olmadığını söylemek mümkün değil. Hatta tüm seküler mahallenin söylemlerinin de. CHP içinden veya bir başka hareketten seküler mahalleyi de ileriye taşıyacak, dönüştürecek, yerelden evrensele yeni bir hikâye yazma iddiasındaki bir demokrasi hareketi çıkamaz ise kısa vadede neler yaşayabileceğimizi öngörmek zor değil.
‘BU KEZ FARKLI DİNAMİKLER VAR’
Halbuki dünyanın Türkiye’sinde bu küresel ara buzul dönemde kendimiz için de dünya için de yeni bir hikâye yazabiliriz. Yazmalıyız da.
Eğer bunu başaramaz isek, büyük sağ-muhafazakâr konsolidasyon gerçekleşirse daha zor günler yaşayabiliriz. Daha önceleri de böyle bir kutuplaşma, cepheleşme yaşanmıştı deyip geçebiliriz ama bu kez farklı dinamikler ve unsurlar var.
Ellili yıllardaki cepheleşme yaşandığında Türkiye köylü bir toplumdu, 24 milyon nüfusun 17 milyonu kırlarda yaşıyordu. Cepheleşmenin gündelik hayattaki etkisi aynı kimlikten ve tanış olan insanların kahvehanelerini ayırmak olmuştu ama çatışma yoktu.
Yetmişli yıllarda Milliyetçi Cephe Hükümetleri döneminde kentleşme başlamıştı. Nüfus 40 milyon, kent nüfusu 17 milyona ulaşmıştı ama hala 23 milyon kırlardaydı. Gerilim ve şiddet gençlik hareketleriyle sınırlı kalmıştı.
‘HER YANI SUÇ ÖRGÜTLERİ SARMIŞ’
Şimdi nüfusumuz 85 milyon ve yüzde 94 nüfusumuz kentlerde, yüzde 52 nüfusumuz 12 metropolde. Tanış olunmayan kalabalıklarda, kimliklere sıkışmış haldeyiz. Günaydın, merhaba gibi küçük etkileşimlerden bile uzağız ama aynı apartman tarlalarında birbirimizden çekinerek, ne olduğunu bilmediğimiz tehlikelerden endişelenerek yaşıyoruz.
Aramızda ne kadar paralı asker ya da ne kadar IŞİD gibi küresel terör örgütü üyesi var ya da gizli servis devşirmeleri var bilmiyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün operasyon açıklamalarından anlıyoruz ki metropollerimizi uluslararası suç örgütleri sarmış.
Bu kez cepheleşme, kutuplaşmanın toplumsal psikolojideki etkileri manevi şiddetten maddi şiddete dönüşmeye daha yatkın.
Dünyanın karmaşası da ülkenin gerilimleri de endişeleri çoğaltıyor. O nedenle önce tüm etnik, dini, siyasi, hayat tarzı ve her türden farklılıklarımızla bir arada yaşamı kurmayı hedeflemeliyiz. O hedef durumda yeni bir siyasi rekabet mümkündür ama önce o hedef durumu inşa etmeye ihtiyacımız var. O hedef duruma ulaştığımızda yeni bir sol ya da sağ siyaset nasıl olacak o gün tartışabiliriz.”