F-16 savaş uçağı ilk uçuşunu 1974 yılında gerçekleştirdi. Üstünden 50 yıl geçti ama ABD yapımı uçak hala ilk günkü kadar önemli.
Dünyada F-16’lara talep sürüyor.
ABD geçen yıl Danimarka ve Hollanda’nın elinde bulunan F-16’ların, pilotların gerekli eğitimleri tamamlamasının hemen ardından Ukrayna’ya gönderilmesine onay verdi.
Türkiye ise 2021’de filosu için ABD’den 40 adet F-16 uçak satın almak istedi.
Peki F-16 neden bu kadar rağbet görüyor? Onu diğer uçaklardan ayıran nedir?
Neredeyse felaketle sonuçlanan ilk uçuş
Eğer 50 yıl önce F-16’yı ilk kez uçuran pilot hızlı hareket etmeseydi uçağın hikayesi burada sonlanabilirdi.
Pilot Phil Oestricher, 20 Ocak 1974’te California’daki Edwards Hava Kuvvetleri Üssü’nde General Dynamics YF-16 prototipinin kokpitine girdiğinde ona verilen görev nispeten kolaydı.
Oestricher’in uçağı motorunun gücüyle havalanmadan yerde sürmesi ve böylece yüksek hızlı bir taksi denemesi yapması bekleniyordu.
YF-16 bundan bir ay önce kamuoyuna tanıtılmıştı. İlk uçuşunun Şubat başında yapılması planlanıyordu.
Ancak fütüristik görünümlü jetin kendi planları vardı.
Oestricher YF-16’nın burnunu hafifçe kaldırdığında, uçak yuvarlanmaya başladı. Uçağın sol kanadı ve sağ kuyruk kanadı piste çarptı.
Seattle Post Intelligencer, neredeyse felaketle sonuçlanan ilk uçuşla ilgili yaptığı haberde, “Oestricher vahşi atını kontrol etmeye çalışırken YF-16 sola doğru savrulmaya başladı ve durum giderek daha da vahim bir hal aldı” dedi.
Oestricher, çarpmadan uçağı çok hızlı bir şekilde havalandırması gerektiğini fark etti.
İlerleyen dakikalar çok zorlu geçti. Havalanan uçak bir noktada piste geri düştü.
Oestricher nihayet uçağın havalanması için yeterli hıza ulaştı ve üsse iniş yapmadan önce altı dakika süren dramatik ve beklenmedik bir uçuş gerçekleştirdi.
Oestricher, pilotluk becerisiyle bir felaketi önlemiş ve dünyadaki en başarılı uçak projelerinden birinin hayat bulmasına yardımcı olmuştu.
Aradan geçen 50 yılda 4 bin 600’den fazla F-16 üretildi ve üretim yakın zamanda duracak gibi görünmüyor.
Yenilikçi tasarımı
F-16, 2015 yılından bu yana dünyanın en çok kullanılan askeri sabit kanatlı uçağı. Bugün dünya çapında iki binden fazla uçağın hala aktif olarak kullanıldığı düşünülüyor.
Tasarımı modern sivil havacılık ve artık sıradan görünen havacılık teknolojileri üzerinde kalıcı bir etki yarattı.
Günün her anında, dünyanın herhangi bir yerinde bir F-16’nın havada olma ihtimali çok yüksek.
1978 yılından bu yana F-16’lar Norveç’ten Şili’ye, Fas’tan Singapur’a kadar 25 farklı hava kuvveti tarafından uçuruldu.
2023 yılında 800’den fazlası ABD Hava Kuvvetleri (USAF) ile uçmaya devam etti.
Küçük, hafif ve çevik olmak üzere tasarlanan F-16’lar, kara saldırıları, havadan keşif, karadan havaya füze rampalarını arama gibi çok fazla rol üstlendi.
Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgale başlamasının ardından Kiev, Batı ülkelerinden F-16 uçağı talep etti.
Ukraynalı pilotlar şu anda Danimarka’da eğitiliyor ve uçakların yaz aylarında teslim edilmesi bekleniyor.
Ocak 2024’te ise Slovakya ilk F-16’larını teslim alan son ülke oldu.
Bırakın üretimini sürdürmek, bir savaş uçağını 50 yıl boyunca hizmette tutmak hiç de kolay bir şey değil.
Dünyada hava kuvvetlerinin hala F-16’ları istemesinin nedeni, tasarımının gerçekten yenilikçi olması ve Vietnam Savaşı’ndaki hava muharebesinden alınan bazı zor dersler.
Vietnam Savaşı
ABD, 1960’larda düşman uçakları vurmak için yeni bir teknoloji olan havadan havaya füzeler kullanıyordu.
1965’te Vietnam Savaşı başladığında, F-4 Phantom II gibi savaş uçaklarında silah yoktu, uçağın füzelerinin yeterli olacağına inanılıyordu.
Ancak füzelerle donatılmış Amerikan uçakları, Vietnam’daki savaş geliştikçe küçük ve çevik Sovyet yapımı MiG uçaklarıyla karşı karşıya geldi.
Kuzey Vietnam’ın bazı MiG’leri, 1950’lerin başında Kore yarımadasında savaşan Sovyet uçaklarının neredeyse aynısıydı. Bunlar Batı’da modası geçmiş olarak görülüyordu, ancak Amerikan uçaklarının füzelerini kullanamadığı yakın muharebelerde sorun yaratabiliyordu.
1965-68 yılları arasında, Amerikan uçakları hala kaybettiklerinden daha fazla Kuzey Vietnam uçağı düşürse de aradaki fark hızla azalıyordu.
Büyük ve çift motorlu Amerikan uçaklarını uzaktan tespit etmek oldukça kolaydı; küçük ve tek motorlu MiG’ler ise öyle değildi.
ABD’nin buna karşı çözümlerinden bir tanesi, giderek gelişen Sovyet uçaklarına karşı iddialı yeni bir tasarımdı.
ABD savunma yetkilileri 1960’ların sonunda, ses hızının üç katı hızla uçabilen dev bir savaş uçağı olan Sovyet MiG-25’in ortaya çıkmasıyla zaten alarma geçmişti.
MiG-25’e karşı, radar güdümlü füzelerle düşman uçaklarını yüksek irtifada vurmak üzere tasarlanmış McDonnell-Douglas F-15 Eagle tasarlandı.
Ancak Sovyetler Birliği, Polonya ve Doğu Almanya gibi Varşova Paktı müttefikleri, daha düşük seviyede uçacak ve savaşacak binlerce savaş uçağını daha sahaya sürdü.
9G’lik kuvvete dayanabilecek bir uçak
Isı güdümlü füzeler ve bir silahla düşman uçaklarını vurabilecek küçük, çevik bir uçağa da ihtiyaç vardı.
Bu kârlı proje için beş tasarım yarıştı ve iki tanesi hızla öne çıktı. Bunlar General Dynamics’in (şimdi Lockheed-Martin’in bir parçası) YF-16 uçağı ve rakip Northrop’un YF-17 uçağıydı.
YF-16, yakın muharebe için tasarlanmıştı. F-15’in uzun menziline ihtiyaç duymuyor, dolayısıyla çok daha küçük ve hafif olabilecekti. Ayrıca F-15’in iki motoruna karşılık sadece bir motora ihtiyaç duyuyordu.
Hafif ve güçlü motor kombinasyonu yüksek bir “itme-ağırlık oranı” yaratarak sadece yüksek hız değil aynı zamanda keskin dönüş kabiliyeti de sağlıyordu. Yakın muharebe için ideal bir uçaktı.
F-16, 9G’lik kuvvete dayanacak şekilde tasarlandı. Yani uçağın hızlanmasıyla nedeniyle yerde 1 kilogram olan herhangi bir ağırlık uçağın içinde aniden 9 kilograma çıkabiliyordu.
Yüksek G kuvvetiyle uçmak hem uçak gövdesi hem de pilot üzerinde muazzam bir stres yaratabiliyor.
Pilotun yüksek G dönüşlerinde bilincini korumasına yardımcı olmak için F-16’daki kokpit koltuğu yatıyor.
Bu da pilot üzerindeki bazı etkileri azaltmaya yardımcı oluyor.
Jeff Bolton, hem pilotluk eğitimi hem de özel görevler için kullanılan F-16’nın iki koltuklu versiyonunda iki kez uçmuş bir havacılık gazetecisi.
Bolton, “Uçak bir eldiven gibi. Bindiğinizde tam anlamıyla deri bir sürüş eldiveni giymiş gibisiniz” diyor ve ekliyor:
“Ben neredeyse 1,9 metre boyundayım, bu yüzden bana çok dar geliyor ama yine de koltuğumu sonuna kadar indirebiliyordum ve elimi kaskımla kanopi arasına sokabiliyordum. Sanırım vücut o anda uçağı giydiğini anlıyor.”
F-16’nın kokpit tasarımı, yatık bir koltuk ve iyi bir manzaradan çok daha öteye gidiyor.
Uçağın tasarımcıları, 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana savaş uçaklarının en yaygın özelliklerinden biri olan, pilotun bacakları arasındaki kontrol çubuğunu değiştirdi.
Bunun yerine F-16’nın kokpitinin sağ tarafına, bir bilgisayar oyunu uçuş simülatöründe kullandığınıza çok benzeyen joystick tarzı bir kumanda eklendi.
Kumanda, en azından F-16’nın ilk örneklerinde, pilot ona kuvvet uyguladıkça hareket etmiyordu. Bunun nedeni F-16’nın kısmen bir uçuş bilgisayarı tarafından uçağın kontrol yüzeylerinde sürekli küçük ayarlamalar yapılarak uçurulmasıydı.
Şimdi “fly-by-wire” olarak bildiğimiz bu sistem artık Boeing 777 ve Airbus A320 gibi modern uçakların çoğunda kullanılıyor.
Uçurması çok rahat
F-16 park halindeyken de fütüristik görünüyordu.
Havada ise deneyimli pilotlar için bile bir yepyeni bir duygulara yol açabiliyordu.
İngiltere’deki Kraliyet Havacılık Derneği’nde askeri havacılık uzmanı olan Tim Robinson, “Pilotların ‘G-locking’ (yüksek G kuvvetinde bayılma) yaşadıkları durumlar oluyordu. Pilotları fizyolojik sınırlarının ötesine itebilecek bir uçak. Bu sadece 9G’de etkisinde kalabildiği için değil, aynı zamanda 9G’ye çok hızlı bir şekilde gelebilmesinden kaynaklanıyor” diyor.
Bolton, F-16 ile yaptığı uçuşlardan birinde tam da bunu deneyimlediğini anlatıyor.
F-16’nın tepki vermesi için kumandasına çok az kuvvet uygulamak yeterli.
Bolton, “Çok ufak dokunuşlar bunlar ama bir de bakıyorsunuz ki göğsünüzde 9G’lik kuvvet var. Yani benim gibi 100 kiloysanız bunu dokuzla çarpın. O noktada tüm dünya üstünüze çöküyor” diyor.
F-16 kısmen fly-by-wire sistemi sayesinde, kısmen de büyük kaldırma kuvveti üreten kanatlara sahip güçlü gövdesi nedeniyle pilotlar tarafından genellikle uçurması çok kolay olarak tanımlanıyor.
İlk kez uçtuğunda Bolton, irtifa kaybetmeden 360 derecelik bir dönüş yaptığını ve yanındaki eğitmenin, “İşte bu mükemmeldi” dediğini anımsıyor.
Bolton uçağın “eğitmenlerin kafasını kanopinin kenarlarına çarptıracak” kadar hassas olduğunu söylüyor.
‘Vahşi Gelincik’
Şu anda Boeing 777 pilotu olan John Waters, 2013 yılında ABD Hava Kuvvetleri için F-16 pilotluğu yapmaya başladı.
Suriye’de IŞİD’e karşı kara saldırı görevlerinde uçtu ve SEAD (Düşman Hava Savunmasının Bastırılması) adı verilen, pilotların “Vahşi Gelincik” lakabını taktığı yer tabanlı füze mevzilerini tespit etmeye yönelik tehlikeli görevler için eğitim aldı.
F-16’lar görüş alanının çok ötesindeki bir düşman savaş uçağına radar güdümlü füze fırlatabiliyor, yerdeki bir hedefe güdümlü bomba atabiliyor ve bir düşman radar bölgesine radyasyon arayan bir füze ateşleyebiliyor. Üstelik hepsini aynı anda yapabiliyor.
Waters, “Bunların üçünü de aynı anda yapıyorsanız Vahşi Gelinciği tam anlamıyla yapıyorsunuz demektir” diyor.
F-16’nın geleceği
Waters, kariyerinin sonlarına doğru hava gösterilerinde F-16 uçaklarıyla gösteri uçuşları ve akrobasi rutinleri yapıyordu.
BBC’ye F-16’nın kokpitine ilk kez girdiği anı anlatan Waters, “Phoenix’te Temmuz ayıydı ve hava 48 dereceydi. Çok fazla duyusal yüklenme vardı. Sıcaklık, jet gürültüsü…sadece birkaç kez simülatörde kullandığınız bir uçağı kullanıyorsunuz” diyor.
Waters yaklaşık 1,5 kilometre yükseldikten sonra maskesini düşürdüğünü ve hem sıcaktan hem de F-16’yı ilk kez uçurmanın heyecanından terden sırılsıklam olduğunu söylüyor:
“O anın tadını çıkarmak için bir dakikamı ayırdım. O gücü yukarı itmek inanılmaz bir his. Ve o zamana kadar uçurduğum en kuvvetli uçaktı.”
Waters’a göre F-16’yı uçurmanın tek zor kısmı iniş yapmak:
“İyi bir iniş yapmak her zaman kolay değil çünkü uçak uçmaya devam etmek istiyor.”
F-16, ABD ve bazı NATO üyelerinin hava kuvvetleri tarafından Lockheed yapımı bir başka savaş uçağı olan F-35 ile değiştirilme sürecinde.
Her bir F-35’in maliyeti 100 milyon dolardan fazla ve F-35, radarlara yakalanmadan çok önce düşman uçaklarını uzun menzilli füzelerle imha etmek üzere tasarlanıyor.
Eklentileri olmayan bir F-16 bu fiyatın sadece üçte birine mal olabilir.
F-35’in ilk uçuşundan bu yana 50 yıl geçmesi 2056’yı bulacak. O zaman bile dünyanın bir yerlerinde F-16’ların hala uçuyor olma ihtimali yüksek.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE