AKP’nin araştırma kuruluşu SETA’nın hazırladığı özel raporun “Çöktürme Planı”nın alt yapısı olduğunu belirten Selahattin Demirtaş, 7 Haziran 2015 seçimlerindeki kazanımlarının, Türkiye siyasetini etkileyecek güce ulaştığını, iktidarın bu sebepten kaynaklı “düğmeye bastığını” söyledi.
Kobani Davası, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın esasa dair savunmasıyla devam etti. Duruşmaya dava avukatları, HDP Eş Genel Başkanı Cahit Kırkazak, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri ve dosya avukatları katıldı.
Mahkeme başkanı “raporlu” olduğu gerekçesiyle duruşmaya katılmazken, heyete üye hâkim başkanlık yaptı.
‘BENİM ÜZERİMDEN HDP ÇİZGİSİNİ ANALİZ ETMEYE ÇALIŞTILAR’
Demirtaş, “Bir kumpas davası içerisindeyiz” diyerek savunmasına başladı. Demirtaş, “Benim üzerimden HDP çizgisini analiz etmeye çalıştılar. Yergi ya da övgü bir yana; kendilerince böyle bir bilimsel çalışma yürüttüler. Bu şekilde siyasal yaşamımdaki dönüm noktaları diye başlık anlatıyor. Bu gördüğünüz rapor, AKP’nin araştırma kuruluşu SETA tarafından Cumhurbaşkanlığından özel olarak hazırlanmış bir rapor. Partimizi, beni, politikalarımızı övmek için hazırlanmamış. Nitekim Hüseyin Alptekin, tutuklanmamız, katil olarak adlandırılmamız için neredeyse her gece televizyonlara çıkmış bir özel savaş elemanıdır. Bu raporla devlete ve iktidara ‘Demirtaş ve HDP geliyor, tehlikenin farkında mısınız’ denilmiş” diye belirtti.
‘BU RAPOR AKP’NİN BİZİ TEHDİT GÖRDÜĞÜ RAPORDUR’
Demirtaş, on yıl önce hazırlandığını söylediği söz konusu raporun partilerine yönelik kumpasların ve “Çöktürme planı”nın alt yapısı olduğunu söyleyerek, “Bu davaya, mahkemelere, yargıya ve AKP medyasına zemin hazırlanmış. İddianame bu rapordur. 10 yıl önce hazırlanmış bu rapor partimize yönelik kumpasların ve çöktürme planlarının alt yapısıdır. AKP bizi tehdit olarak görüyor. Bu rapor odur. Bu raporla yetindiler mi, bunun gereğini mi yaptılar? Hali hazırda sanık sıfatıyla karşınızda bulunmamızı sağlayan zihniyet, bu zihniyet olduğu için bakalım nasıl devam etmişler? O rapordan kısa süre sonra birkaç ay sonra da IŞİD’in Kobanê’yi işgali ardından gelen Kobanê katliamları, yaralanmalar, iddianameye konu suçlar işlendiğinde; muhtemelen devletin karanlık dehlizlerinden bu rapor tekrar çıkarıldı ve büyük bir fırsatın ele geçirildiği düşünüldü. Nasıl düşünüldü? Önce size yaygın medyada nasıl algılanıyordu onu anlatayım.
AHMET HAKAN’IN SORDUĞU SORUYU TEK BİR SAVCI SORAMADI
O dönemin amiral gemisi olarak adlandırılan Hürriyet’in yazarından Ahmet Hakan’dan okuyacağım. 6 Ekim’de HDP tweet atmış, 7 Ekim’de Ahmet Hakan’ın yazısından okuyacağım. Daha sonra diğer basının ve yazarların nasıl yaklaştığını anlatacağım. Ahmet Hakan diyor ki ‘araç yakmayı, öldürmeyi, şehirleri yakmayı meşru görmeyiz’ diyor. ‘Ama eğer IŞİD’i bir öfke hareketi olarak düşünüyorsak; bugün ortaya çıkan bu öfkeyi anlamak zorundayız. Olan barışa olacak, Kobanî ile bugün ortaya çıkan öfkeyi anlamadılar ya. Hükümete sesleniyorum, bir şefkat çağrısı yapmak çok mu zor? Ne yapıyorlar? Korkutuyorlar, güç gösteriyorlar, anlayışsızlık yapıyorlar. Bir tane bile şefkat gösterisi yok, bir tane bile empati yok. Madem Tansu Çiller’e dönüşecektiniz, ne diye ‘Biz farklıyız’ diye ortaya çıktınız’ diyor. Devamla Ahmet Hakan, ‘bir hakkı teslim edelim. Bir kurşun atılmadan 3 katı olan Musul teslim oldu ama Musul’un 3’te biri olan Kobanî 22 gündür destansı bir direniş sergiliyor.’ Bunu Salih Müslim söylerse ‘terörist’ dersiniz ama bunu Ahmet Hakan diyor yazısında. 10 Ekim 2014 bu yazının tarihi. O dönem böyle bir hava var. Devam ediyor Ahmet Hakan ‘kimse polis kurşunuyla öldürülmemiş diyor vali…’ Bunun üzerinden Ahmet Hakan hakkında soruşturma açılmamış tabi ki açılmamalı. Ahmet Hakan 10 Ekim’de sormuş ‘yaşasın IŞİD diye slogan atan polis kim’ ama bu soruyu tek bir savcı sormamış.
O gün değildi ama bugün yandaştır Ahmet Hakan. O günlerde ciğer yemiş ve gerçekleri yazıyordu. Kobanî’nin Kürtlerle alakasını yazıyordu uzun uzun. Ahmet Hakan bilirkişi değil ama o dönemki algıyı anlatmak için bunları okuyorum. O dönem algı buydu ve siz (mahkeme) 10 yıl sonra tersi bir algı yaratmaya çalışıyorsunuz. O gün Kürtleri ve HDP’yi anlamaya yönelik bir hava vardı.
21 Ekim tarihli yazısı. ‘Kürtler Bijî Obama demesin de ne desin? Kobanî üzerine bombalar yağarken Türkiye ne yaptı? İzlemekle yetindi, düştü düşecek diye fal tuttu. İki terör örgütü bize ne dedi? Peki ABD ne yaptı? Bir Kobanî’nin düşmesini engellemek için havadan bomba yağdırdı. PYD ile işbirliği yaptı, PYD’ye silah desteği verdi. Kürtler Bijî Obama demesin de ne desin? Bijî Türkiye denilmesi için Türkiye’nin ne yapması gerekiyor’ diyor Ahmet Hakan ve ‘PYD terör örgütü değil’ diyor. YPG’nin terör örgütü olmadığı yıllarca yazıldı, çizildi bunları anlatacağım. Anlaşmalar yapıldı.”
BİZE YÖNELİK SALDIRILARIN İLK FİTİLİNİ TETİKÇİ ABDULKADİR SELVİ ATEŞLEDİ
HDP’ye dönük saldırıların ilk olarak Abdülkadir Selvi’nin 8 Ekim 2014’te yazdığı “Çözüm Kandil’in insafına terk edilmeyecek kadar önemlidir” yazısı ile başladığını aktaran Demirtaş, “Medya taraması yaptık 6-7-8 Ekim medya taraması yaptık hiç HDP ve Demirtaş eleştirisi yok. Sağduyu çağrıları var, birlikte çalışma yürüttüğümüze dair haberler var. Öcalan’dan gelen çağrıyı okuduğuma dair haberler var. 6 Ekim’de tweetler atıldıktan sonra da bu eleştiriler yok. Ama bu konuda ilk tetikçilik yapan Abdulkadir Selvi’dir. Abdulkadir Selvi 9 yıl önce benimle ilgili ilk fitili ateşledi ve arkasından bunlar geldi. Muhtemelen ‘bir fırsat yakalamışız hazır elimizde Demirtaş ve HDP’nin ne kadar büyük tehlike olduğuna ilişkin rapor da var’ dediler ve 9 Ekim 2014’te Selvi yazısıyla ilk fitili ateşledi. Yazısında Demirtaş’ın gençleri sokağa ve savaşa davet ettiğini ileri sürdü. O yazıya kadar tek bir iddia yok. Bu cümle ilk kez düşkün tetikçi Abdulkadir Selvi tarafından kullanıldı ve arkasından bizi sorumlu tutan yazılar yazılmaya başlandı. Bunları dosyaya sunacağız. 10 Ekim’de 11 Ekim’de bu yazılarını sürdürdü Abdulkadir Selvi. Ahmet Davutoğlu ile görüşmüş ve bunu yazıyor. Abdulkadir Selvi benim insanları şiddete çağırdığımı savunuyor ve inanmıyorum bu Demirtaş mı diye yazıyor. Abdulkadir Selvi özel savaşın tetikçiliğini yaptı. 14-15 Ekim’de yazdı, Ekim ayı boyunca neredeyse her gün yazdı. İlginçtir, 28 Ekim’de Abdulkadir Selvi bizi hedef göstermekten vazgeçti ve ‘AKP ile HDP’nin işbirliğine ihtiyacı var’ diye yazılar yazmaya başladı. Bu ne zamandır? Hükümetle yaptığımız anlaşmadan ve olayın sorumlularının açığa çıkarılması için anlaştığımız zaman. Muhtemelen Abdulkadir Selvi’nin kulağını çektiler. Kim yazdı? Cem Küçük yazdı, bugün TRT’nin yönetiminde olan Hilal Kaplan yazdı. İtirafçılar” dedi.
TEMEL AMAÇ KÜRT DÜŞMANLIĞIYDI
Demirtaş, şöyle konuştu: “Erdoğan 9 yıl önce ‘Kobanî Davası’nın arkasında Pensilvanya var’ demiş ardından muhtemelen bundan vazgeçtiler, ‘bunların (HDP) üzerine yıkalım’ dediler. Ardından 9 yıl boyunca bize saldırdılar. Bununla Kürtleri durdurmaya çalıştılar. Bahçeli ve Erdoğan bunun bir beka sorunu olduğuna karar verip 2015’ten sonra aralarını düzelttiler ve ardından stratejik işbirliği yaptılar. Temel amaç Kürt düşmanlığıydı. Bütün bu yaşananların altında yaşanan zihniyet buydu.”
‘EŞİMİ BİLE BENİM ÇAĞRI YAPTIĞIMA İNANDIRDILAR’
7 Haziran seçimlerinin ardından HDP’nin 80 milletvekili ile Türkiye siyasetini etkileyecek güce ulaşmasıyla iktidarın düğmeye bastığını belirten Demirtaş, “2015 Haziran seçimlerinden hemen sonra daha önce durdurdukları soruşturmaları yeniden devreye koydular. Öyle büyük bir algı yarattılar aklınız hayaliniz durur. Bir ara eşim Başak bile ‘gerçekten senin bir çağrın yok mu’ diye sordu. Onu bile yanıltacak bir algı operasyonuna başladılar. Nasıl başladı bu algı operasyonu” diye sordu.
‘YANDAŞ MEDYA BİZİ SORUMLU GÖSTERİYORDU’
Demirtaş savunmasını şu sözlerle sürdürdü: “2014 Ekim’den sonra yandaş medya nasıl çalıştı? Buna rağmen bize soruşturma açılmadı. ‘Sorumlu Demirtaş ve HDP’dir’ algısı yerleştirilmeye çalışırken 9 Ekim’den itibaren neler yapıldı. Sizin 1,5 milyon algı iddianamenize karşı bizim de bu yaşananları anlatmamız lazım. Bizi yargıyla değil algıyla yargılıyorsunuz.” Daha sonra tekrar algı haberlerini, atılan manşetleri ve o dönem yazılan yazıları okuyan Demirtaş, “O dönemde devletin yaşanan ölümlerden haberi yoktu. Biz iki partilimizin öldürüldüğünden haberdardık. Bir canlı yayında bana mikrofon uzatıldı, ben de şiddete karşı olduğumu, sizi şiddete iten kimse bunlar provokatördür dedim. Daha sonra Öcalan’dan gelen eylemler son bulsun mesajı okuduk. Hepimizin şiddetin durması için çağrılarımız oldu. Bu çağrılarımızdan sonra Yeni Şafak ‘sorumlusunuz’ diye manşet attı, bizim fotoğrafları kullandılar” dedi.
DOSYANIN EN ÖNEMLİ TANIĞI BİZE İFTİRA ATAN MEHMET METİNER’
Erdoğan’ın 13 Ekim’de kendilerini sorumlu tuttuğuna işaret eden Demirtaş, “Yıllar sonra savcı Ahmet Altun’un aklına gelen fikri 9 yıl önce Mehmet Metiner söylemiş. Metiner o röportajında bu çağrı Demirtaş iradesiyle değil Kandil’in talimatıyla gerçekleşmiştir. Mehmet Metiner bir iddiadan bahsetmiyor, tahminen söylemiyor. Demirtaş’a bu talimat iletildi diyor. Metiner’in tanık olarak dinlenmesini isteyecek. Bu Ahmet Altun’a fikir veriyor. Biz bu davayı nasıl örgüt üyeliği kapsamına alırız düşünüyor. Aklına gelmiyor. Çünkü Mehmet Metiner kadar kumpas konusunda zeki değilsiniz” diye konuştu. İtirafçıların bile “Kandil’den talimat geldiğine” ilişkin kesin bir dil kullanmadığını ama bunun Metiner tarafından kullanıldığını ifade eden Demirtaş, “Hiçbir itirafçı ve tanık, gözlerimle gördüm talimatın kandilden geldiğini söyleyemiyor ama Metiner söylüyor. Talimat geldi diyor. Bu dosyanın en önemli tanığı Mehmet Metiner’dir. Buraya gelmeli ve kendisini bu konuda sorgulamalıyız. Çünkü talimatın Kandil’den geldiğini ilk söyleyen Mehmet Metiner’dir. Mehmet Metiner bu iftirayı atabildi, diyemedi yahu Demirtaş’ın böyle bir çağrısı yoktur” diye konuştu.
EVET BU ÇAĞRIYI YAPTIM
Daha sonra Metiner’in ilgili röportajından alıntıya devam eden Demirtaş, şunları söyledi: “Demirtaş Türk ve Kürt gençlerini Kobani’de savaşmaya çağırdı diyor. Evet bu çağrıyı yaptım. Ama Metiner de pasaporta gerek yok, Kobani oradadır gidip savaşsınlar diyerek bu çağrıya destek veriyor. 9 Ekim’de Öcalan’dan gelen eylemleri durdurun çağrısını yaptıktan sonra bunlar harekete geçiyor ve aile aile gezip insanlardan demeç alıyorlar, oğlumuzun katili Demirtaş’tır diye. O güne kadar bize yönelik böyle bir itham ve suçlama yok.”