Yerine kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı’nın ‘terör örgütü üyeliği” iddiasıyla yeniden yargılandığı davada mahkeme yine aynı hapis cezasını verdi.
Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Çarşamba günü görülen davada, hakim ‘örgüt üyesi olduğu’ iddiasıyla, Mızraklı’ya 9 yıl 4 ay ve 15 gün hapis cezası ile birlikte tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Mızraklı’nın avukatı Muhsin Bilal BBC Türkçe için ikinci defa verilen ceza kararını değerlendirdi ve ”Bu karar, mahkemenin verdiği bir karar değil, o kararın altında imzaları var sadece, ama nihayetinde bu Selçuk Mızraklı’yı cezaevinde tutma ve onun hakkında bir ceza kararı vermeye teşvik edildiklerini anlıyoruz” dedi.
Görevden alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Yargıtay’ın bozma kararından sonra aynı dosyadan ikinci defa yargılanıyordu. Mahkeme 2020 yılında Selçuk Mızraklı’ya 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası vermişti.
Avukatlar dava dosyasını temyiz incelemesi için Yargıtay’a göndermişti. Yargıtay 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği bu kararı, Mızraklı’nın savunma hakkının kısıtlandığını söyleyerek, üç ayrı nedenle bozmuştu. Bozma kararı sonrasında 12 Haziran 2023’te Mızraklı’nın yeniden yargılaması başladı.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olan Selçuk Mızraklı’nın yargılandığı ilk dosya, Hicran Berna Ayverdi adındaki PKK itirafçısı bir kadının beyanları üzerine hazırlanmıştı. Ayverdi’nin beyanlarıyla birlikte, yeniden yargılama için hazırlanan iddianameye, Haziran ayında Ümit Akbıyık adında bir başka itirafçının beyanlarıyla açılan yeni bir soruşturma dosyası da dahil edildi.
Mızraklı’nın avukatı Bilal ”İşin en dramatik yanı Mızraklı hakkında tahliye kararı verilmesi gerekirken verilmemesi ve tutukluluğunun devam etmesi ve hakkında tekrar aynı cezanın verilmesi. Tam 51 ay yani dört yılı aşan bir tutukluk durumu var. Ceza kararı verilince bile dosyanın gidip gelmesi süresi de göz önünde bulundurularak tahliye edilmesi gerekiyordu, yani adli bir vaka olsa ya da bir başka siyasi dava olsa tahliye edilirdi. Şu an itirafçı Hicran Berna Ayverdi’nin beyanıyla ve DTK’dan (Demokratik Toplum Kongresi) tutuklu olan bir tek şahıs var; o da Mızraklı. Bu ceza, onun Diyarbakır Büyükşehir belediye başkanı olmasıyla ilgili” dedi.
Mızraklı’nın ikinci defa aynı cezayı almasına gerekçe gösterilen beyanların sahibi olan itirafçı tanık Ümit Akbıyık, 2018’de HDP’nin (Halkların Demokratik Partisi) Gençlik Meclisi’nde yer almıştı ve ikinci yargılamada Mızraklı’nın davasına açık kimliğiyle SEGBİS üzerinden katılıyordu.
Akbıyık, Mızraklı’nın örgütün sağlık komitesinde olduğunu iddia etmiş, örgüt üyelerinin talimatıyla kentte film festivalleri düzenleyen Ortadoğu Sinema Akademisi adındaki derneğe yardım ettiğini öne sürmüştü. Mızraklı’nın avukatları derneğin bir Avrupa Birliği projesi kapsamında alınan fonla festival düzenlediğini belgelese de mahkeme Mızraklı’ya ceza verdi.
Avukat Muhsin Bilal, Ümit Akbıyık’ın sadece Mızraklı aleyhine değil, aralarında gazeteci, avukat, sanatçı, sivil toplum çalışanlarının yer aldığı 193 kişi aleyhine de ifade verdiğini belirtti ve onun beyanları üzerine başlatılan operasyonda Nisan ayında gözaltına alınan 193 kişi arasında gazeteci Abdurrahman Gök, Beritan Canözer, gazetecilerin avukatı Resul Temur gibi isimlerin de yer aldığını söyledi.
Çarşamba günü görülen duruşmaya hem Mızraklı, hem de açık itirafçı Akbıyık SEGBİS üzerinden katıldılar. İtirafçı, Mızraklı’nın belediye başkanı seçildikten sonra kendisine ‘Örgütün sağlık komitesinde yer aldığını’ aktardığını öne sürünce, Mızraklı bunun büyük bir iftira olduğunu söyledi ve kayyum atanmasının meşrulaştırılması için büyük bir kumpasla yüz yüze olduğunu savunarak bu davayı ‘Dreyfus’ davasına benzetti.
Avukat ”Bu, takipsizlik kararı verilmesi gereken bir davaydı”
Mızraklı’nın avukat Bilal, Yargıtay’ın bozma kararından sonra müvekkilinin dosyasının, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geldiğini, 15 Mart tarihinde davanın yeniden görülmeye başlandığını, 12 Haziran, 11 Eylül ve 29 Kasım tarihlerinde olmak üzere dört duruşma gerçekleştirdiğini hatırlattı.
”29’undaki duruşmada, mahkeme davayı yine aynı suçlamayla 2020 yılındaki cezanın aynısını verdi. Yargıtay’ın bozma ilamındaki gerekçeleri mahkeme hiç dikkate bile almadı. Yargıtay’ın bozma kararından sonra normalde, o eksiklikleri, gerekçeleri gidermeleri gerekiyordu, bir şey de elde edemeyince beraat kararı verip tahliye etmeleri gerekiyordu ama öyle olmadı ve aynı cezayı verdiler. Asıl trajik olan da bu, çünkü bu dava takipsizlik kararı verilmesi gereken bir davaydı” dedi.
Avukat Bilal, Mızraklı HDP’nin Diyarbakır birinci sıra milletvekili olarak meclise girdiğinde Demokratik Toplum Kongresi davasından tutuksuz olarak yargılandığını, kendisiyle benzer konumda olan ve aynı dosyadan yargılanan birçok kişinin beraat ettiğini söyledi.
2016’da örgüt üyesi olarak tutuklanan ve itirafçı olan Berna Ayverdi’nin, Büyükşehir Belediye başkan adayı olduktan sonra, yerel seçimlere on gün kala, Mızraklı’nın aleyhine ifade verdiği ortaya çıkmıştı. Ayverdi, Mızraklı’nın özel bir hastanede doktorluk yaptığı sırada bir örgüt üyesini ameliyat ettiğini ileri sürmüş ve bu ifade ile Mızraklı hakkında yeni bir soruşturma açılmıştı. Bu soruşturmada Mızraklı’nın Mezopotamya Vakfı üyeliği, Sarmaşık Yoksullara Yardım Derneğinin kurucu üyesi olması da örgüt üyesi olmasına delil olarak gösterilmişti.
Selçuk’un asıl trajedisi belediye başkanı adayı olmasıyla başladı
Mızraklı’nın avukatı Muhsin Bilal, müvekkili için asıl trajedinin Ayverdi’nin ifadeleriyle başladığını söyledi: ”Eğer milletvekili olarak parlamentoda kalsaydı, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmasaydı, 20 Mart 2019’da Hicran Berna Ayverdi adındaki bir itirafçı kadın, üzerine beyanda bulunmayacaktı. DTK dosyası da kaldığı yerde duracaktı, trajedi onun belediye başkanı adayı olması ve adaylığının kesinleşmesi ile başladı” yorumunu yaptı.
Yargıtay’ın bozma kararında, yerel mahkemenin cezayı sağlam gerekçelere dayandırmadığını belirten avukat Muhsin Bilal, Mızraklı’ya itirafçının beyanları üzerinden ceza verildiğini belirtti.
”Yargıtay önce şunu söylemişti; verdiğin cezayı sağlam gerekçelere dayandırman gerekiyor. Öyle olmadığı için kararı bozuyorum dedi. Yerel mahkeme 9 yıl, 4 ay, 15 gün hapis cezasını Ayverdi’nin beyanlarına dayanarak vermişti. Çünkü iddiaları için alınan belgelerin hepsi tam bir faciaydı ve Yargıtay onun beyanlarına bile girmeden dedi ki ‘Sen DTK’ya dayandırmışsın ama Mızraklı’ya ait olduğunu iddia ettiğin konuşma içerikleriyle ilgili ses analiz raporu bile aldırmamışsın, Mezopotamya Vakfı için örgüt kurumu demişsin ama bunu da delillere dayandırmamışsın.”
Yargıtay’ın mahkemeden ispatlamasını istediği gerekçelerin tamamı çöktü
Avukat Bilal, ikinci yargılamada Yargıtay’ın mahkemeden istediği gerekçelerin eksik bırakıldığını savundu ve Adli Tıp’tan gelen ses analiz raporunda Selçuk Mızraklı aleyhine değerlendirilecek bir ifade, delil tespit edilmediğini söyledi. Ayrıca Mezopotamya Vakfı’nın faal olduğu ve Emniyet’in araştırmasında terör suçları yönünden herhangi bir bağlantıları tespit edilmediği bilgisinin de mahkemeye iletildiğini belirtti. Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Yargıtay kararını dikkate almadan itirafçı tanık Ümit Akbıyık’ın beyanları ile aynı cezayı verdiğini öne sürdü.
”Yargıtay’ın mahkemeden ispatlamasını istediği gerekçelerin tamamı çöktü. Mahkeme bozma kararından sonra gerekçeler de çökünce Selçuk’la ilgili tüm suçlama dayanakları çöktü. Kanuna özen gösteren hiçbir mahkeme bu dosyadan mahkumiyet kararını veremez, hukuken kaçınılmaz olan tek şey beraat kararı vermeleriydi.”
Avukat Muhsin Bilal, Mızraklı’nın suçlandığı deliller çökünce, savcılığın yeni bir hamle yaptığını iler sürdü ve yargılama devam ederken Haziran ayında bir başka itirafçının ifadeleriyle yeni bir soruşturma açıldığını öğrendiklerini aktardı: ”Tam her şey Selçuk’un lehine gelişiyor derken, bir baktık ki Ümit Akbıyık adındaki bir başka itirafçı tanık çıktı. Üstelik soruşturma açıldıktan sonra Selçuk’un savunmasını bile almadan dosyası 9.Ağır cezaya jet hızıyla getirilip davasıyla birleştirildi. Biz bunu, Selçuk’un tahliye edilmesine engelleyen bir müdahale, mahkemeye yeni bir gerekçe yaratma hamlesi ve mahkumiyet kararı için yeni bir delil sunma gayreti ve müdahalesi olarak okuduk.”
Avukat Muhsin Bilal, ceza kararından sonra Perşembe günü mahkemeye Yargıtay’a temyiz yoluna ilişkin dilekçe verdiklerini belirtti. Mahkeme gerekçeli kararını açıkladıktan sonra Mızraklı’nın avukatları dosyayı Yargıtay’a götürecek.
“Politik kimliğinden dolayı ceza verildi”
Yargıtay’ın bozma kararı ile hakkında yeniden görülen davada başka bir tanık ifadesiyle hapse mahkûm edilen Selçuk Mızraklı’nın avukatı Zülal Erdoğan, “yargılama makamlarının hukukun asgari prensiplerine dahi uyma endişesi taşımadığını” söyledi. Erdoğan, verilen cezanın Mızraklı’nın politik kimliğinden kaynaklandığını belirtti.
Görevden alınarak yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, Diyarbakır 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nin “örgüt üyeliği” iddiasıyla hakkında verdiği 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasının Yargıtay tarafından bozulması üzerine yeniden yapılan yargılamada başka bir tanık ifadesine dayanılarak aynı cezaya mahkûm edildi.
Mızraklı hakkındaki dava Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili iken Demokratik Toplum Kongresi (DTK) organlarında görev aldığı öne sürülerek açıldı. Tutuksuz yargılanan Mızraklı, 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı seçildi.
Seçimlere 11 gün kala, Nusaybin’deki sokağa çıkma yasakları sırasında çatışmalarda yer aldığı öne sürülen H.B.A. adlı bir tanık, Mızraklı hakkında bir takım beyanlarda bulundu.
Açık tanık H.B.A., beyanlarında Mızraklı’nın Diyarbakır’daki özel bir hastanede çalışırken yaralı bir PKK’liyi ameliyat ettiğini, kendisinin o dönemde aynı hastanede çalıştığını ileri sürdü. H.B.A.’nın beyanları ardından Mızraklı hakkında yeni bir iddianame hazırlanarak, DTK dosyasıyla birleştirildi. 19 Ağustos’ta İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınarak yerine kayyım atanan Mızraklı, H.B.A’nın ifadeleri gerekçe gösterilerek 22 Ekim 2019’da gözaltına alınarak tutuklandı. Yargılanmasına tutuklu devam edilen Mızraklı’ya “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 9 Mart 2020’de 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Mızraklı’ya verilen ceza Yargıtay tarafından eksik inceleme nedeniyle bozuldu. Yeniden başlanan yargılamada yeni bir tanık ortaya çıktı. Polisin yönlendirmesiyle birçok kişi hakkında beyanlarda bulunan tanık Ü.A., Mızraklı hakkında belediye eşbaşkanlığı görevi sırasında Ortadoğu Sinema Akademisi’nin düzenlediği Film Diyarbakır Festivali’ni belediye bütçesinden finanse ettiği, örgütün gençlik örgütünün düzenlediği piknik için para verdiği ve forma desteği sunduğu iddialarında bulundu. Bu iddialara dayanılarak mahkeme 29 Kasım’da Mızraklı hakkında 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası verdi.
Mızraklı’nın avukatı Zülal Erdoğan, yargılama sürecini ve verilen cezayı değerlendirdi.
Dava dosyasının dayandırıldığı ilk tanık H.B.A’nın ifade verme sürecinde yaşanan hukuksuzluğa dikkat çekerek sözlerine başlayan Erdoğan, şunları söyledi: “Seçime 10 gün kala H.B.A. isimli şahsın Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunduğu sırada beyanına başvurulmuş. İfadenin nasıl, ne şekilde alındığına dair çok ciddi şüpheler mevcut. İfade tutanağına baktığınız zaman savcının isminin daha sonra el yazısıyla yazıldığı, ifadeyi alan kâtibin olmadığı, imzasının olmadığı çok net bir biçimde görülüyor. 16 Ekim 2018’de Bünyan Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunduğu sırada, cezaevinde TEM şube görevlilerine bir ifade veriyor. O ifadesinde 2013 yılından itibaren düzenli bir biçimde TEM şube görevlileriyle görüştüğünü, edindiği bilgileri TEM şube görevlilerine aktardığını, bildiği her şeyi de söylediğini ifade ediyor. Peki, 16 Ekim 2018 tarihine kadar H.B.A., TEM şube görevlileriyle düzenli aralıklarla görüşüp bilgi aktarırken Selçuk Mızraklı’ya ilişkin herhangi bir bilgi aktarmış mı? Hayır, hiçbir bilgi aktarmamış. Yine Nusaybin’de yakalandığında, ilk andan itibaren itirafçı olmuş, sayısız kişi üzerine beyanda bulunmuş, ama Selçuk Mızraklı’yla ilgili beyanda bulunmamış. Yani yakalandığı 2016 yılında da bir beyanı yok. 2018 Ekim ayında cezaevinde vermiş olduğu ifadesinde de Selçuk Mızraklı’yla ilgili bir beyanı söz konusu değil. Gelin görün ki Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına aday olması ve seçime 11 gün kala vermiş olduğu bir ifade var. Bir de önemli bir husus, tanıklık ettiği olayın gerçekleştiğini belirttiği tarihte hastane çalışmadığı Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında ortaya çıktı.”
YENİ TANIK ORTAYA ÇIKTI
H.B.A’nın beyanlarının kayyum atanmasına ve Selçuk Mızraklı’nın tutuklanmasına yönelik olduğunu dile getiren Erdoğan, Yargıtay’ın dosyayı eksik inceleme nedeniyle bozduğunu hatırlattı.
Yargıtay’ın bozma gerekçelerinde yer alan maddelerin Mızraklı’nın Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden savunma yapması, suçlama konusu yapılan Mezopotamya Vakfı yönünden bir soruşturma ve kovuşturma olup olmadığı eksikliği, dosyada adı geçen iki kişi hakkında soruşturma ve davanın olup olmadığının araştırılmaması olduğunu dile getiren Av. Erdoğan, bozma kararı sonrası bu konuların araştırıldığını ancak Mızraklı aleyhindeki suçlamayı destekleyecek asgari bir delil bulunmadığının altını çizdi.
Av. Erdoğan, “Tam da bu bozma kararından sonra yapılan yargılama sürecinde mahkûmiyete dayanak yapılan tüm iddia ve delilerin çöktüğünün belirginleşmesi üzerine burada yeni bir itirafçı çıktı, daha doğrusu çıkarıldı. Yeni tanığın ifadesi alındıktan sonra Selçuk Bey’in savunması alınmadan, sadece bu tanığın beyanına dayanılarak çok hızlı bir biçimde dava açıldı. Tam da 12 Haziran tarihinde, duruşmanın olduğu gün yeni bir iddianame düzenlendi. 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Biz avukatları olarak bundan bilgi sahibi değildik. Biz duruşmayken bu dava açılıyor. Aynı gün birleştirme kararı veriliyor. Biz bunu daha sonra UYAP ortamında fark ettik. Bize tebligat ise daha sonra yapıldı” şeklinde konuştu.
‘TAHLİYEYİ ENGELLEMEK İÇİN BİR YÖNLENDİRMEDİR’
Mızraklı’nın tahliye edilmesinin hukuken zorunlu hale geldiğinin fark edilmesi üzerine, yeni bir itirafçının ortaya çıkması veya çıkarılmasının “tahliyeyi engellemeye yönelik” müdahale olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları ekledi: “Yargıtay’ın bozma ilamından sonra zaten esasında tutuklamayı gerektiren hiçbir delil yoktu. Yargıtay bozma ilamından sonra da herkesin beklentisi Selçuk Bey’in tahliyesi yönündeydi. Bu tanığın çıkmasının, aleyhine bir beyan vermesinin bir yönlendirme olduğu, esasında tahliyesinin önüne geçmek olduğunu düşünüyoruz.”
Dosyaya eklenen yeni tanığın da yine avukatlara haber verilmeden 5 Eylül’de dinlendiğini kaydeden Erdoğan, “Ben mahkeme kalemine gidip bu dosyayla ilgili gelen giden evraklara baktığım halde, orada bile tanığın o gün dinleneceğini söylemediler. Hiçbir konuda bize bilgi verilmedi. Bizim yokluğumuzda hukuka aykırı bir biçimde 5 Eylül tarihinde Segbis ortamında Ü.A. dinlenmişti. Tabi biz bunu UYAP belgesi onandıktan sonra fark ettik. İtiraz ettik. Mahkeme, tekrar Ü.A.’nın huzurda dinlenmesine karar verdi ve duruşmada Segbis bağlantısıyla Ü. A. dinlendi” diye belirtti.
‘TANIĞIN NE SÖYLEYECEĞİNE EMİNDİLER’
Karar duruşmasında ise henüz Ü.A. dinlenmeden iddia makamının mütalaasını hazırladığını ve flaş belek içinde mahkemeye sunduğunu hatırlatan Erdoğan, “Savcı, Ü.A. duruşmada daha dinlenmeden, 5 Eylül tarihli beyanına göre mütalaasını hazırlamıştı. Flaş belleğini çıkardı, bilgisayarına taktı. Belki Ü.A., duruşmada farklı bir ifade verecekti. Belki duruşmaya gelmeyecekti. Bunların hepsini hesaplamak lazım. Ama bütün bunlar 5 Eylül’deki ifadesine dayanarak hazırlandı. Çünkü Ü.A.’nın aynı şeyleri söyleyeceğine emindiler” ifadelerini kullandı.
‘POLİTİK KİMLİĞİNDEN KAYNAKLANIYOR’
Selçuk Mızraklı eğer Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne aday olmasaydı, 20 Mart 2019’da H.B.A.’nın kurgu mahsulü olan bu ifadesi de olmayacağını söyleyen Av. Erdoğan, “Bu kadar hukuka aykırılık var iken, delillerin hukuka ve gerçeğe aykırı düzenlendiği açık iken böyle bir dosyada mahkûmiyet kararı verilebilir mi? Selçuk Bey hakkında ise halen tutukluluk halinin devamına bu olguların gerekçe yapılması, mahkûmiyetine bunların gerekçe yapılması yargılama makamlarının hukukun asgari prensiplerine dahi uyma endişesi taşımadığını gösteriyor. Demek ki bu da Selçuk Bey’in politik kimliğinden ve Büyükşehir Belediye Başkanı konumundan kaynaklanıyor” dedi.