“Sayın Cumhurbaşkanımızla diyalogumuz harbidir, hiç kimse de aramıza giremeyecektir”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın “50+1″ çıkışına ilişkin olarak “siyasetin ve kurulan ittifakların parçalı yapısına bakıldığında tutarlı ve anlamlıdır” dedi. Sözlerinin devamında önceki yıllarda yaptığı “Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli yüzde 50 +1’dir” sözlerini hatırlatan Bahçeli, “Dün ne demişsek bugün de aynı çizgide, aynı düşüncede, aynı görüşteyiz” diye konuştu. Bahçeli, “Ancak Cumhur İttifakı olarak konuşup tartışarak orta yolun makul çözümün yeni sistemin doğasını zedelemeyecek tamirat ve onarımının karşılıklı anlayış ve uzlaşmayla yapılacağının inancına ve iradesine de sahibiz” diye ekledi.
Basında “Erdoğan’ın Bahçeli’yi sırtından atacak” şeklinde yer alan yorumlara sert bir dille tepki gösteren MHP lideri, “Alçak bir teşebbüs. Allah’a çok şükür siyasi hayatımız boyunca hiç kimsenin sırtına binmedik, hiç kimseyi de sırtımıza bindirmedik” diye çıkıştı.
Bahçeli, “Bilmeyen varsa tekrar hatırlatayım; Sayın Cumhurbaşkanımızla diyaloğumuz hasbidir, harbidir, haysiyetlidir, hakseverlik üzerinedir, saygı ve sevgi temellidir, hiç kimse de aramıza giremeyecektir. Sayın Cumhurbaşkanımızın bahse konu açıklamasını çarpıtıp Cumhur İttifakı etrafında tefrika imal eden fırsat düşkünü meczuplara da pirim vermeyiz!” dedi.
Bahçeli Erdoğan’a şimdiye kadar verdikleri desteğin altını çizerken, “Kiminle istiyorsa görüşüp temas kurmasına destek verdik, hatta partimizden ihraç edilen bir şahısla bile aynı kareye girmeye içimiz acısa bile ses çıkarmadık” ifadelerini kullandı. Bahçeli’nin açıklamaları akıllara, 2017 yılında MHP’den ihraç edilen ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği destekle hatırlanan Sinan Oğan‘ı getirdi.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Gazze’yi İstanbul’dan ayrı düşünmek akan tarih nehrine karşı kürek çekmektir”
“Filistin’in huzuru, Türkiye’nin huzurudur. Suriye’nin istikrarı, Türkiye’nin istikrarıdır. Filistin 16. yüzyıldan itibaren egemenlik şemsiyemiz altına girmiştir. Dün sancağımız olan Gazze’nin bugün felaketine sırt çevirmemiz, milli ve manevi tarihimize saygısızlık olacaktır. Gazze’yi İstanbul’dan ayrı düşünmek akan tarih nehrine karşı kürek çekmektir.
“İnsani ateşkesin olması için kaç masum çocuğun da ölmesi gereklidir?”
“Gazze meselesi, güvenlik, inanç kültür ve tarih boyutları ile Türkiye’nin meselesidir. Bizim için bu konuda tarafsız kalmak diye bir şey olamaz. Türk milleti zalim İsrail’in şeytani oyunlarına, şer ve şiddet yağdıran operasyonlarına sonuna kadar tepkili ve öfkelidir. İnsani ateşkesin olması için kaç masum çocuğun da ölmesi gereklidir? İnsana dair ne varsa bombalanıyorken, Almanya Başbakanı’nın çıkıp ‘İsrail nefsi müdafaa yapıyor” demesi hukuki midir?
“Almanya Başbakanı tarihin ve insanı değerlerin yanlış tarafındadır”
“Almanya Başbakanı’nın çıkıp da İsrail’in yaptığı nefsi müdafaa demesinin ahlaki, hukuki ve vicdani bir karşılığından bahsetmek mümkün müdür? İsrail mandallığının sözde nefsini savunanların mazlumların nefsini konuşacak şerefli duruşu göstermeleri için daha başka nelerin olması gerekmektedir? Bu nasıl bir nefistir ki katilde olup da maktulde yoktur! İsrail soykırım suçuna sessiz kalanlar bununla da yetinmeyip 46 günlük devlet terörünü görmezden gelenler inanıyorum ki bir gün insanlık vicdanında mahkum olacaklardır. Maalesef Almanya da bu kategoridedir. Almanya Başbakanı tarihin ve insanı değerlerin yanlış tarafındadır. İsrail faşizmine ilik nakli yapanlar arasında bulunması feci bir sapma halidir.
“Dünya daha fazla hareketsiz kalmamalı, İsrail’e askeri, ekonomik ve siyasi yaptırım kararları süratle alınmalı”
“Şifa Hastanesi’nin altında tüneller olduğunu iddia eden İsrail hükümetinin kara propagandası elinde patlamıştır. Dünya daha fazla hareketsiz kalmamalıdır. İsrail saldırılarını caydırmak için askeri, ekonomik ve siyasi yaptırım kararları eş güdüm halinde ve süratle alınmalıdır. ABD ve AB ülkeleri çelişkili açıklamalarına nokta koymalı ve İsrail’e verdikleri desteği bıçak gibi kesmelidir.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin üzerine gölge düşürmek milletimize saldırıdır”
Cumhuriyet’in yeni yüzyılında, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin temin sürecinin başında en büyük kozumuz, en müstesna kuvvetimiz 16 Nisan Halkoylamasıyla yönetim sistemimizde yapılan zamanlar üstü reformdur. Bu reformun mimarbaşı Türk milletidir ve onun ruh kökünden doğan Cumhur İttifakı’dır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin hem üçüncü evreye geçişini sağlamış hem de yeni yüzyılı kavrayan ve kuşatan demokratik ve dinamik nitelikli sistemsel başarısını somutlaştırmıştır. Milli iradenin takdir ve tercihiyle kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin üzerine gölge düşürmek, bilhassa “ucube sistem, tek adam rejimi” iddialarıyla çamur atmak yalnızca haksızlık değil bizatihi milletimize saldırıdır. Şayet cumhur ile Cumhuriyet kucaklaşmışsa, devlet ve millet arasında uyum tam manasıyla sağlanmışsa, bunun ana kaynağı, yegane sebebi, altın hissesi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne aittir. Devlet hayatında çatlak sesler dinmiş, karar alma süreçleri seriye bağlanmış, kuvvetler ayrımı billurlaşmış, çok başlılık devri kapanmış, bürokratik oligarşinin suyu kesilmiştir.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gelip geçici bir heves değildir”
Yeni sistemin gerekli, yeterli siyasi, stratejik ve fikri demlenme süreci devam etmekte olup kurum ve kurallarıyla olgunlaşması, ilke ve esaslarıyla oturması Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın güvencesi olacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gelip geçici bir heves değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi işi bitince buruşturulup bir köşeye atılacak tek kullanımlık konjoktürel reçete hiç değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbal haysiyeti, milli bekasının habitatı; Türk milletinin huzur, barış ve kardeşlik iradesinin temel harcıdır.
“Sistemin aksayan, tekleyen ve arıza sinyali veren yönleri varsa mutabakatla ele alınıp düzeltilmelidir”
Elbette Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan, tekleyen ve arıza sinyali veren yönleri varsa mutabakatla ele alınıp düzeltilmelidir. Bu da son derece doğal ve doğru bir seçenektir. Ancak her yönetim sisteminin bir özü, hukuki ve ahlaki meşruiyetini sağlayan demokratik bir özelliği vardır ve bunun tartışılması da öngörülemez sorun ve sıkıntılara yol açma riski taşımaktadır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hedefiyle milletimizin huzuruna çıkan zillet ittifakı amaçladığı icazet ve ruhsatı alamamış, milli irade Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni mevcut ve mahut haliyle tasdik ve teyit etmiştir. Lağvolunan bir kurum veya sistemin tekrar ihyası diye bir şey zaten makul ve mantıklı bir şey değildir. İster iyileştirilsin, isterse de güçlendirilsin, eğer Parlamenter Sistem her şeye rağmen ihya edilseydi; dejenere olması, kaosa hizmet etmesi, kutuplaşma ve kamplaşmayı körüklemesi, devlet yönetimini krize sokması mukadder bir siyaset ve hayat gerçeği haline gelirdi. Bu ise 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü kadar vahim gelişmelere neden olabilirdi. Hamd olsun aziz milletimiz kötürüm ve köhne siyasetin ayak oyunlarına, yönetilemeyen Türkiye önerisine müsaade etmemiş, buna fırsat vermemiştir.
Erdoğan’ın 50+1 açıklamalarına ilk yanıt
Bildiğiniz gibi, Sayın Cumhurbaşkanımız Almanya ziyaretinden dönerken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ana omurgası, can evi, demokratik güvenliği olan yüzde 50+1 oy nisabıyla ilgili açıklamalarda bulunmuş ve şöyle demiştir: “Çoğunluğu alan adayın seçilmesi usulüne geçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz ve yanlış yollara da sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil.” Sayın Cumhurbaşkanımızın tespit ve değerlendirmeleri siyasetin ve kurulan ittifakların parçalı yapısına bakıldığında tutarlı ve anlamlıdır. Fakat bu konuda bizim geçmişten bugüne söylediğimiz sözler, yaptığımız açıklamalar, paylaştığımız görüşler de bellidir ve esasen hiç değişme göstermemiştir.
Bahçeli geçmiş yıllardaki açıklamalarını hatırlattı, “dün ne demişsek bugün aynı çizgide” dedi
7 Haziran 2018 tarihinde, Kayseri Merkezli Bölge İstişare Toplantısında yapmış olduğum konuşmada şöyle demiştim: “Çok partili siyaset hayatımızda bu haliyle 16 Nisan Halkoylaması bir milat, hatta demokratik bir misak olmuştur. Yeni sistemde kutuplaşma ihtimali en aza çekilmiştir. Barajın fiilen yüzde 50+1’e çıktığı göz önüne alındığında siyasi partilerin uzlaşmaktan, ahlaki bir ittifak kurmaktan başka seçeneği de kalmamıştır. Türkiye’nin beka düzeyinde tehditlerle boğuştuğu bir dönemde, siyasetin kavgaya sapmasını mantıki göremez, makul karşılayamazdık. İstiklalimize saldırılırken, istikbalimizle ilgili oyunlar tezgâhlanırken cumhurun emanetini daha fazla sahiplenmeli, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini yüksek bir şuurla müdafaa etmeliydik.”
2 Temmuz 2019 tarihli Meclis Grup Toplantımızdaki sözlerim de aynen şu şekildeydi: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşama azminin, payidarlık iradesinin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün aynen tecellisi ve tescilidir. İlaveten siyasi istikrarın teminatıdır. Yeni sistemle beraber barajın yüzde 50+1’e çıkması muhkem bir sayısal çoğunluktan daha çok müstesna bir uzlaşmayı, muazzam bir kucaklaşmayı sağlamıştır. Türkiye aradığı parlak yönetim sistemini pek çok badireye uğraya uğraya, birçok sorunla boğuşa boğuşa sonunda bulmuş ve benimsemiştir.”
Yine 16 Kasım 2021 tarihinde yaptığımız Meclis Grup Toplantımızda ise şunları söylemiştim: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi milletimizin bir başarısı, geleceğinin müjdesi, milli bekanın güvencesi, milli birlik ve dayanışmanın zırhı, devlet yönetiminin milli hedeflerle birleşmesidir. Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli yüzde 50 +1’dir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği ve hükümet TBMM’den güvenoyu almadığı için ‘yönetimde istikrar’ ilkesi kendiliğinden gerçekleşmiştir.
Bu itibarla yüzde 50+1 oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi çoğulcu demokrasinin dünyaya emsal teşkil edecek, model olacak bir şeklidir. Dikkat buyurunuz, milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, muhtar seçmiyoruz, cumhurun bütününü temsil edecek Cumhurbaşkanı seçiyoruz.”
“Cumhur İttifakı olarak konuşup tartışarak orta yolu buluruz”
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dün ne demişsek bugün aynı çizgide, aynı düşüncede, aynı görüşteyiz. Ancak Cumhur İttifakı olarak konuşup tartışarak orta yolun, makul çözümün, yeni sistemin doğasını zedelemeyecek tamirat ve onarımın karşılıklı anlayış ve uzlaşmayla yapılacağının inancına ve iradesine de sahibiz.
“Allah’a çok şükür siyasi hayatımız boyunca hiç kimsenin sırtına binmedik, hiç kimseyi de sırtımıza bindirmedik”
Sayın Cumhurbaşkanımızın bahse konu açıklamasını çarpıtıp Cumhur İttifakı etrafında tezvirat ve tefrika imal eden fırsat düşkünü meczuplara da prim vermeyiz, itibar etmeyiz, bunları adam yerine bile koymayız. Bazı zeka ve vicdan özürlülerin, “Erdoğan, Bahçeli’yi sırtından atacak mı?” diye yazı kaleme almaları, AK Parti ile MHP arasında sorun olduğundan bahsetmeleri, fitne tezgahı açmaları alçak bir teşebbüs, namert bir telaffuzdur. Allah’a çok şükür siyasi hayatımız boyunca hiç kimsenin sırtına binmedik, hiç kimseyi de sırtımıza bindirmedik. Onun bunun sırtından geçinen keneler bizi anlayamaz, anlasa da anlatmaya takatleri yetmez, yetemez. Yük aldık, yük olmadık; bedelse ödedik, yeri geldi şehadet düştü hissemize, ne gam ne tasa katiyen şikayet etmedik, önce ülkem ve milletim demekten de asla vazgeçmedik.
“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin alacağı her kararın yanındayız”
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ne bakan vermedik, doğrudur. Ne var ki bu kabine Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin kabinesidir. Alacağı her kararın yanındayız, sefasına değil gerekirse cefasına talibiz. Milliyetçi Hareket Partisi tufeyli değildir, yancı değildir, ufakçı değildir, ulufeye talip değildir, ikbale meraklı değildir; Türklüğün, Türkiye’nin ve Türk milletinin serdengeçti şuuru, son kalesi, tüm çareler tükendiğinde düşmana sıkılacak son kurşunudur.
“Sayın Cumhurbaşkanımızla diyaloğumuz harbidir, hiç kimse de aramıza giremeyecektir”
Bilmeyen varsa tekrar hatırlatayım; Sayın Cumhurbaşkanımızla diyaloğumuz hasbidir, harbidir, haysiyetlidir, hakseverlik üzerinedir, saygı ve sevgi temellidir, hiç kimse de aramıza giremeyecektir.
Cumhur İttifakı’yla ilgili polemik ve spekülasyon yapan kara sinek tabiatlı güruhun durumu aynısıyla şudur: “Sineğin akıllısı kiraza biner şehre gider, sineğin aptalı gübreye düşer bunlar gibi ahıra girer.” Cumhur İttifakı’nda pazarlık yoktur. Cumhur İttifakı’nda ihtilaf yoktur. Cumhur İttifakı bir planın ürünü, sipariş edilmiş bir projenin üretimi değildir. Bu ittifak 15 Temmuz işgal ve ihanetine karşı meydanlarda kurulmuştur. Bu ittifak 7 Ağustos Yenikapı ruhuyla oluşmuştur. Biz zillet değil, Türk milletinin ta kendisiyiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin yedi düvele meydan okuyan cesaretiyiz, gelecek ümidiyiz. Terörle mücadelede kesin sonuç almak için, Sosyo-ekonomik gelişmeyi en üst seviyeye taşımak için, İç ve dış sorun alanlarının birer birer üstesinden gelmek için, Deprem felaketinin derin izlerini tamamıyla silmek için, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin gerçekleşmesi için, Dünyada Türk mucizesinin hayata geçmesi için Cumhur İttifakı’nın devamından yanayız, hiçbir şart altında da bu ittifakın bozulmasına kendi adımıza söylüyorum, geçit vermeyeceğiz.
“Dedikodu çarkınız bize sökmez, ittifakımızı öğütemez, önümüzü de kesemez”
Sayın Cumhurbaşkanımızın 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde başarıya ulaşması için her özveriyi gösterdik, kiminle istiyorsa görüşüp temas kurmasına destek verdik, hatta partimizden ihraç edilen bir şahısla bile aynı kareye girmeye içimiz acısa bile ses çıkarmadık. Sanıyorum herkes mesajı aldı ve anladı, ne diyeceğimi merak edip karmaşa ve kavga bekleyenler külahı kafalarına ters giyerek arkalarına bakmadan nifak mevzilerine tekrar geri dönmek zorunda kaldı. Bu bedhahlara, bu gafillere diyorum ki, buradan size ekmek çıkmaz. Dedikodu çarkınız bize sökmez, ittifakımızı öğütemez, önümüzü de kesemez.
Özgür Özel’e: Operaya HEDEP’lerle birlikte katılması, sahne alan sözde bir sanatçının elini öpmesi utanç verici bir ayıp ve rezalettir
CHP’nin yeni Genel Başkanı aslında siyasi birikim ve deneyim çerçevesinde pek ciddiye ve dikkate alınacak birisi değildir. HEDEP’e uzattığı zeytin dalı, İYİ Parti’yle ortak payda arayışı, zillet masasını tekrar kurma anlayış ve amacı geçmişin birebir kopyasıdır.CHP’de yeni bir şey yoktur. Hamamda kurna, düğünde zurna beğenmeyen bugünkü CHP yönetimi her şeye karşı, geçmişine karşı, işin özünde karşıya bile karşıdır. Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı’nın İstanbul Kadıköy’de bir operaya HEDEP’lilerle birlikte katılması, sahne alan ve Kürdistan’dan bahsedip Türkiye’yi işgalci diye karalayan sözde bir sanatçının elini öpmesi utanç verici bir ayıp ve rezalettir. Öpecek eli tanımayanların milletten tekme yemeleri mutlaktır. CHP gerçekten de sömürgeleşmiş, vesayet zincirine vurulmuştur. Bir bölücünün saygıyla elinin öpülmesi CHP’nin mazisini inkar, Türkiye’ye rest çekmektir. Bu sefil fikri kimin verdiği az çok bellidir. CHP Genel Başkanı maalesef kukladır, kuklacı ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamında oturan zattır. Onun da ipini tutanlar iç ve dış husumet cephesidir. CHP’de patron çıldırmış, tasfiye işlemi hızlanmış, yağma vites yükseltmiş, Atatürk’ün partisi kapanın elinde kalmıştır.
Bizim üzüntümüz siyasetteki kirlilik ve yozlaşma, muhalefetteki dağınıklık ve pespayeliktir. Bu durum Türk demokrasi kültürünü erozyona uğratmaktadır. Bununla bağlantılı olmak üzere, son dönemlerde sosyal medya, yazılı ve görsel medya kanalıyla gözümüzün içine sokulan bohem hayatlar, bayağı heyecanlar, ilkel dürtüler, sonradan görme hayasızlar, harcadığı paranın kaynağı meçhul şaibeli kişiler toplumsal ahlak ve huzuru tehdit etmektedir. Bunun adı hiç şüphe yok ki özgürlük olamaz, bu şekilde yorumlanamaz.
Sosyal medya fenomenleri açıklaması
Sosyal medya fenomeni diye takdim edilen bazı süfli tiplerin Türk ve İslam değerleriyle taban tabana zıt yaşantıları mücadele edilmesi gereken kokuşmuşluk alametidir. Temiz toplum, temiz siyaset, temiz vicdan ertelenemez bir mecburiyet, hepimizin de mükellefiyetidir. Siyasi ahlaktaki ağır buhranlar, azınlıkta da olsa toplumsal bünyede sürekli gösterime sunulan servet, şöhret ve şehvet tutkunlarının rezillikleri milli birlik ve dayanışma hisarlarımızı aşındırmaktadır. Alın teri dökülmeden, emek sarf edilmeden, helal-haram ayrımı yapılmadan ve bir yolla elde edilen servet düzeyindeki paraların pervasızca ortalığa saçılması, gösteriş için harcanması milletimizde haklı tepkiye neden olmaktadır. Toplumsal hassasiyetleri kaşımanın ve insanlarımızın sinir uçlarıyla oynamanın hiç kimseye bir yararı olmaz, böylesine bir imtiyazları da olamaz. Başta Farabi ve İbn-i Sina olmak üzere, Türk ve İslam filozofları insanın medeni bir varlık olduğundan hareketle, ahlâkî erdemlerin ancak medeni bir hayat içinde gerçekleşebileceğine vurgu yapmışlardı. Medeniyet ve şehir, manevi değerler açısından olumlu gelişmelerin yaşandığı bir ortamdır. Bu kapsamda her medeniyet, kendine özgü bir değerler sistemine sahiptir. Türk medeniyetinin İslam değerleriyle yoğrulmuş ana gövdesi sistematik olarak hücuma uğramaktadır. Türkiye’ye karşı beşinci kol faaliyeti uygulanmaktadır. Toplumsal huzur ve ruh sağlığının iflası hedefiyle uyanık olmamız gereken bir kuşatma altında bulunduğumuz ortadadır.
Akşener’in “otel” iddiasına: İYİP Başkanı bunu açıklamak zorundadır!
Bu arada suç ve suçlularla, aynı zamanda çetelerle mücadeleden, her gün yakalanan yerli ve yabancı bir örgüt elebaşına şahit olmaktan memnuiyet duyduğumuzu özellikle belirtmek isterim. Türk polisi kanun kaçaklarına, ahlak kaçkınlarına göz açtırmama azmindedir. İçişleri Bakanımızın bu husustaki gayretini takdirle karşılıyor ve destekliyoruz. Güvenlik güçlerimiz ne zaman suç ve suçluların peşine düşse, ne zaman görevlerini layıkıyla yerine getirseler gecikmeksizin nevzuhur bir karalama kampanyası devreye girmektedir. İYİ Parti Başkanı Şile’de düzenlenen istişare toplantısında Türk polisini hedef alarak korkunç bir iddiada bulunmuştur. Nitekim huzursuzluk ve hezimet sarmalındaki bu hanımefendi şöyle demiştir: “Oteli olan polis müdürleri var. O otellerde fuhşun ötesi öksüz kızlar çalıştırılıyor. Bunlara karşı olduğumuz için, bunlara göz yummadığımız için İYİ Parti’ye psikolojik harp uyguluyorlar.” Fırtınaya tutulan İYİ Parti’nin şu anki dalgalı ve krizli hali pek tabii bizi ilgilendirmiyor. Herkes kalbinin ekmeğini yer. Hz.Mevlana’ya atfedilen şu söz bizim için çok kıymetli ve manidardır: “Eden kendisine eder; yapan bulur ve çeker. Unutma, kazanmak koca bir ömür ister. Kaybetmeye ise anlık gaflet yeter.” Efendimiz de bakınız ne söylemişti: “Üzülme, kim sana ne yaşatmışsa o da onu yaşayacak; bu dünya etme bulma dünyasıdır.” Çok söze gerek yoktur, anlayan ne demek istediğimi zannederim anlamıştır. Para-pul işlerinin takdirini de İYİ Parti’ye oy verenlerin ve milletimizin vicdanına havale ettiğimi huzurlarınızda ifade ediyorum. Gelelim İP Başkanı’nın polis müdürleriyle ilgili iddiasına, bu iddianın ispatlanması muhatabı için bir siyasi onur meselesidir. Hiç kimse Türk polisini töhmet altında bırakamaz. Sözü söyleyip de ucunu açık bırakmak pişkinlik ve kurnazlıktır. Otellerinde fuhuş yaptıran polis müdürleri kim ya da kimlerdir? İP Başkanı bunu açıklamak mecburiyetindedir. Açıklamazsa müfteri olarak anılacak ve kendine de yakışanı yapmış olacaktır.