100 yılı geride bırakan Türkiye Cumhuriyeti’ni ufukta zorlu sınamalarla karşı karşıya geleceği önemli dönemeçler bekliyor. Demokratik gelişimini ilerletemeyen, ekonomisi kötüye giden Türkiye’nin sınırları, ihtilaf ve savaşlarla çevrili. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “tek adam rejimi” olarak nitelenen yönetim şekli nedeniyle demokrasiden uzaklaşan ve “rekabetçi otoriter ülke” olarak sınıflandırılan Türkiye, uluslararası siyaset sahnesinde sıklıkla “Erdoğan Türkiyesi” olarak adlandırılıyor.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan tarihçi Prof. Dr. Ryan Gingeras ise Türkiye’nin demokratikleşme yönünde ilerleme kaydetmemiş olmasına karşın ekonomik alanda geliştiğini, Erdoğan’ın da bu ilerlemedeki rolünün yok sayılamayacağını düşünüyor.
ABD Donanması Lisansüstü Akademisi’nin Ulusal Güvenlik Bölümü Öğretim Üyesi Gingeras, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi konularında uzmanlaşmış bir isim.
Türkiye’nin 100 yılda kalkınma bağlamında kaydettiği ilerlemenin büyük bölümünün “dikkate şayan” olduğunu belirten Gingeras, “Çoğu kişi bunu itiraf etmekten nefret etse de bu gelişme büyük ölçüde Recep Tayyip Erdoğan’ın göreve gelmesinden sonraki dönemde gerçekleşti” diyor.
“Ancak bu, günümüzde Türklerin tamamen Erdoğan tarafından şekillendirilen bir Türkiye’de yaşadıkları anlamına gelmiyor” görüşünü aktaran Gingeras, ülkenin siyasal sistem ve kültür düzeninin kilit öğelerinin, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına bağlı kalmaya devam ettiğine işaret ediyor.
Ayrıca “O zaman olduğu gibi günümüzde de kamusal alanda muhalefetin devlet eliyle cezalandırılma riski var” diyen Gingeras, bugün Türkiye’de “Demokrasi Atatürk dönemindeki kadar zayıf” demenin “kutsala haraket” olarak görülebileceğini de belirterek “Ama ne yazık ki bu ifadede doğruluk payı var. Türkiye’de gerçek anlamda demokratik bir düzen henüz zemin kazanamadı” diye konuştu.
“İnsanlar Erdoğan sonrası için endişelenmeli”
“Erdoğan şu ana kadar Atatürk’ün toplumdaki yerini almayı, Atatürk kültüne meydan okumayı başaramadı” tespitini yapan Ryan Gingeras, Erdoğan’ın gelecekte nasıl hatırlanacağını hem günümüzde hem de gelecekte yaşanacak gelişmelerin belirleyeceğini vurguladı.
Zor durumdaki ekonomisinin toparlanması için Türkiye’nin önünde “uzun bir yol” bulunduğunu, bölgesinde oldukça izole edilmiş durumda olan Ankara’nın Batı’daki geleneksel müttefikleriyle de anlaşmazlık içinde olduğunu hatırlatan Gingeras, “Belki de en kötüsü, ülkenin kutuplaşmış siyasi iklimi hiçbir azalma belirtisi göstermiyor” dedi.
Tüm bu faktörlerin Türkiye için önümüzdeki yıllarda da ciddi sıkıntılar yaracağına işaret eden ABD’li tarihçi, gelecekle ilgili öngörülerini ise şu sözlerle paylaştı:
“Belki de insanları en çok endişelendirmesi gereken şey, ülkenin Erdoğan’ın gidişinden sonraki geleceğidir. Onun gidişi, hangi koşullarda olursa olsun, Türk devletinin merkezinde, büyük bir boşluğa yol açacak. Erdoğan’ın kişiselleştirilmiş yönetim tarzı ve politikalarının kutuplaştırıcılığı, toplumun farklı kesimlerinin çetin mücadelesine sahne olacak miraslar bırakacak. Türkiye halkının bu ve diğer zorluklarla nasıl mücadele edeceğini ise zaman gösterecek.”
“Kavgayı çözememiş bir Cumhuriyet”
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanı Dr. Sinem Adar ise Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana hem “Türkiye’deki toplulukların toplum olmak çabasının” hem de Cumhuriyet’in ne ifade ettiğine dair “kavganın” sürdüğüne dikkat çekiyor. Cumhuriyet’in geçen yüz senede, hem bölgesindeki hem de dünyadaki jeopolitik, jeoekonomik kırılmalarla beraber yeniden şekillendiğine işaret eden Adar, “Ancak aynı zamanda kuruluş anı kavgalarını çözememiş bir cumhuriyet var” diyor ve son yirmi senede toplumdaki kutuplaşmanın “uç bir noktaya” evrildiğini kaydediyor.
Kuruluş anından bu yana süren kavgalarının odak noktasında ise Atatürk var. Ancak pek çok AKP’li siyasetçinin son yıllarda sosyal medya paylaşımlarında Atatürk hakkında övücü ifadeler kullanmaları, Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü bir ölçüde kabul etmeleri dikkat çekiyor.
Bu değişimi değerlendiren sosyolog Adar’a göre Atatürk ve mirası, AKP için hem onarılması ve hatta ıslah edilmesi gereken bir kırılmaya işaret ediyor hem de toplumsal mobilizasyon için elverişli bir araç. Adar, “Son birkaç senede, gerek Zafer Partisi’nin ‘Atatürk Cumhuriyeti tehlikede’ çıkışı, gerekse toplum içinde, özellikle muhafazakar gençler arasında AKP’ye yönelen eleştiriler de, siyasi elitin söylemlerindeki farklılaşmanın bir sebebi olabilir” dedi.
“Yozlaşma ve çocuklaşan bir toplum”
Kutuplaşan bir toplum olmanın yanı sıra Türkiye, yolsuzluk, uyuşturucu kaçakçılığı, organize suçlar, kadın cinayetleri ve şiddet olaylarının gündemden düşmediği, gençlerin de artan oranda kendilerine bir gelecek görmedikleri için başka ülkelere göç etmek istedikleri zor bir süreçten geçiyor.
Peki bunun gerisinde ne yatıyor ve gelişmeler gelecekle ilgili ne tür riskler oluşturuyor?
Sinem Adar, soruyu yanıtlarken siyasi ve sosyal alanda devasa boyutta yozlaşma yaşandığına dikkat çekti, “Kamu yararı ilkesi paramparça oldu” dedi.
CATS uzmanı, “Eleştirilebilecek pek çok yönü bulunmakla birlikte Cumhuriyet’in en büyük başarılarından bir tanesi, okulları ve hastaneleriyle, orta ve alt sınıflar için sosyal hareketlilik ihtimalini mümkün kılmış olması. Şu anda bunun yerle bir olduğu bir noktadayız ve bu çok ağır bir hasar” diye konuştu. Keyfiyetin bir norm haline geldiği ve kanunların yok sayıldığı gözlemini paylaşan Adar, “Ülkeyi yönetenler kanunların sınırlarını da belirliyor, yani ne zaman kanun devreye girecek ne zaman devreden çıkacak. Bu hem nobranlığın göstergesi, hem de kanunsuzluğu ve kanunların keyfi uygulanmasını gündelik hayatının bir parçası haline getirmekte” değerlendirmesini yaptı.
Adar, toplumda gözlemlediği bir diğer değişimi de “Türkiye’de toplum çocuklaştı, olaylara bakış açımız ve tahlil yetimiz vasatlaştı” sözleriyle aktardı.
Türkiye’deki televizyon kanallarında komplo teorilerinin ötesine geçmeyen tartışmalara tanık olunduğuna işaret eden Adar, “Bir çocuklaşma söz konusu, yani maddesel veri üzerinden konuşamamak, mutlakçı bir ahlakçılık, dünyaya dost-düşman ikilemi dışında bir gözle bakamamak. Cumhuriyet’in aydınlanmacı rasyonaliteye atfettiği anlamın büyük bir kısmı maddesel veri üzerinden konuşabilmeyi kapsıyordu. Gelinen noktadaysa Türkiye, esasında küresel bir olgu olarak hakikat sonrası dönem dedikleri durumun çok radikal bir versiyonunu yaşıyor” dedi.
Türkiye dış politikada zor tercihlerle karşı karşıya kalabilir
CATS’ta aynı zamanda Türkiye iç ve dış politikasına ilişkin araştırmalar yapan Adar, Türkiye’nin kendi kendiyle savaşan ve bu savaştan bitkin düşse de bundan vazgeçmeye niyeti olmayan bir topluluk izlenimi verdiğini kaydetti.
Ancak kendi içinde kavga eden Türkiye aynı zamanda bölgesinde ihtilaflarla ve savaşlarla çevrili. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının yol açtığı büyük kriz daha çözülmemişken, İsrail-Hamas çatışmasının tırmanışa geçmesi, savaşın tüm Ortadoğu’ya yayılması endişesi, gelecek günlerde Türkiye’yi zor tercihlerle karşı karşıya bırakabilir. AB ile üyelik müzakereleri dondurulan, NATO müttefiklerinin Ukrayna ya da Ortadoğu gibi bölgesel ihtilaflara ilişkin özel toplantılarından dışlanan Türkiye, AİHM kararlarını uygulamaması, Osman Kavala’nın serbest bırakılmaması nedeniyle de Batı ile en önemli bağını oluşturan, kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nin yaptırım tehlikesiyle karşı karşıya.
Sinem Adar, “Yirmi senedir tüm dış politikasını Ortadoğu üzerine kuran AKP hükümetinin Ortadoğu politikasının aslında iflas etmiş olduğuna tanıklık ediyoruz. Gazze’deki savaşta bir arabuluculuk rolü üstlenmek istiyor ama üstlenemiyor. Baktığımızda dünyadaki muazzam dönüşümün çeperinde kalan bir Türkiye görüyoruz. Cumhuriyetin kurucularının Türkiye’yi Batı kurumlarına entegre etmek istemesi çok bilinçi bir tercihti. Türkiye, bugün bu tercih konusunda oldukça karışık gözüküyor. Güçlü Türkiye söylemlerinin altında, aslında yalnızlaşan bir Türkiye var” dedi.
“Erdoğan’ın hatalarını onarmaya, zararı telafi etmeye çabalıyorlar”
Türkiye, 100. yaşında yüksek enflasyon oranı ile boğuşurken, kırılgan ekonomisini canlandırmak için yurtdışından mali kaynak temin etmeye çabalıyor, ancak ekonomi politikalarına güven tesis edemediği için, beklediği desteği göremiyor.
Küresel risk uzmanı Dr. Wolf Piccoli, Türkiye’de seçimlerden sonra oluşturulan ekonomi yönetiminin çabaları için “Erdoğan’ın Aralık 2021’de ilan ettiği ‘Yeni Ekonomi Modeli’ ile yapılan büyük hataları onarmaya, sebep olunan zararı telafi etmeye çabalıyorlar. Durumun çok kırılgan olduğunun farkındalar, bu nedenle kademeli olarak adım atıyorlar” değerlendirmesini yaptı.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Piccoli, politik risk danışmanlığı hizmeti veren Teneo’nun Eş Başkanı ve Araştırma Direktörü ve Türkiye’yi yakından izleyen bir isim.
Türkiye’de AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana uyguladığı kalkınma politikalarının sürdürülemez olduğunun altını çizen Piccoli, “Yurtdışından ucuza borçlanıp, parayı inşaat ve altyapı için harcamak üzerine inşa edilmiş bu model ile devam etmeleri mümkün değil” diye konuştu. Bu modelin üretkenliği ve verimliliği artırmadığını, cari işlem açığını kapatmadığını ve inovasyonu teşvik etmediğini söyleyen Piccoli, Türkiye’nin ivedilikle en az 10 hatta 20 yılı kapsayacak yeni bir ekonomi modeli geliştirmesi gerektiğine işaret etti.
“Beyin göçü AKP’yi de bizzat etkilemiş görünüyor”
Ancak Piccoli, “Ne yazık ki şu anda AKP hükümetinde alternatif bir programı geliştirebilecek yetkinlikte insanları çok da göremiyoruz, beyin göçü iktidardaki AKP’yi de bizzat etkilemiş görünüyor” sözlerini kaydetti.
Türkiye’den ülke dışına yaşanan beyin göçü için “AKP, bu kesimleri ‘ötekiler’ olarak algıladığı için de bunu çok da umursamıyor gibi görünüyor ama bu, Türkiye’nin geleceğin çok olumsuz yönde etkileyecek devasa bir sorun” diyen risk uzmanı, sözlerini şöyle tamamladı:
“Kalkınmak için, AKP iktidarı ile son derece kötüleşen eğitim standartlarının iyileştirilmesi gerekir. Kadınların çalışma dünyasına dahil edilmesi gerekir. İnovasyon için özgür üniversiteler gerekir! Ayrıca Türkiye’nin genç ve eğitimli nüfusu nedeniyle yabancı yatırımlar için çok cazip olduğu söyleniyor. Ama eğitim standartları bugünün ekonomisine uygun olmayan, yaratıcı, zeki, nitelikli gençlerin terk ettiği bir ülkede yatırım yapmak cazip değil ki. Yani aslında ekonominizin gelişmesi, kalkınması demokrasi, çoğulculuk, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve özgürlüklerle ilgili. Bunlar olmaksızın ekonominiz yeşeremez. Bunlarsız ancak ekonominizi hayatta tutmak için çabalar, dışardan para bulmaya çalışırsınız, görünen o ki o da temin edilemiyor.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – DEĞER AKAL