Güvenlik kaynaklarına yakın T24 yazarı Tolga Şardan, organize suç örgütlerinin emniyet ve siyaset içindeki bağlantılarına yönelik soruşturma başlatılırken yargı içindeki bağlantılarının görmezden gelinmesini eleştirerek Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a ‘Neden bekliyorsunuz acaba’ diye sordu.
Şardan, ‘Adli kolluk görevi konumuyla yargının paydaşı Emniyet’te bunlar yaşanırken, Adalet Bakanlığı’nın sürece sessiz kalması dikkat çekici haliyle. Ortaya çıkan bunca iddiaya karşın Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğundaki yargı sisteminde girişimde bulunmamasının bir anlamı var mıdır bilemiyorum.’ dedi.
Yargı sisteminde yaşananlar için Türkiye Barolar Birliği’nin de harekete geçmesi gerektiğini belirten Şardan, ‘Bağdat’taki sağır sultan bile duymuş vaziyette. Özellikle sistemin can damarındaki başsavcı vekilleriyle “can ciğer kuzu sarması” olan avukatlar, isim isim biliniyor.’ ifadelerini kullandı.
Tolga Şardan şunları yazdı:
Deniz bitti, kara göründü sonunda.
Organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan’ın siyaset ve yargı camiasındaki bağlantılarının gün ışığına çıkıyor olması yeni sürecin milâdı belki de.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın koordinesinde Ankara Emniyeti’nce yürütülen mafya – siyaset – bürokrasi üçgeninde gün ışığına çıkarılanlar epeyce insanın uykularını kaçırmaya başladı.
Kaplan’la bağlantılı yargı ve emniyet mensuplarının üzerine çöken kara bulutlar, muhataplarını huzursuz etmekle birlikte uzunca bir süredir devam eden kokuşmuşluğun parametresi haline dönüştü.
Özel mahfillerde, kapalı kapılar ardında, emniyet kulislerinde, adliye koridorlarında hemen herkesin bildiği ve konuştuğu ama üzerine gidemediği “derin bağlantılar” ya da “makam ve mevki kullanılarak yaratılan kişisel istismar” konuları artık ciddi biçimde seslendirilmeye başlandı.
Kişisel bağlantılarla yarattığı zırhı delinen Ayhan Bora Kaplan’a dokunulmasıyla birlikte polise şikâyet üzerine şikâyetler geliyor. Bunların bir kısmı yargı ve yüksek yargı mensuplarıyla ilgili kuşkusuz.
Zaten bu konuda şimdiye kadar gündeme gelenler bile yargı üzerinde hatırı sayılır işlemlerin yapılmasına gerek olduğunu gösteriyor.
..
FETÖ borsası iddialarıyla başlayan yozlaşma süreci, yargı sisteminde kanıksanır hale dönüştü maalesef.
Mesleğine ihanet etmeden, kamu yararına görev yapan yargı mensuplarını tenzih ederek ifade edeyim ki; uzun yıllardır yargının bu denli erozyona uğradığına tanık olmadım.
Para, siyasi bağlantı ve torpil olmaksızın adliyelerde işlerin normalinde yürümesi her geçen gün zorlaşıyor.
…
Suç örgütleriyle bağı bulunan polisler açığa alındı.
Ayrıca, önümüzdeki dönemde bu konuda farklı gelişmeler yaşanacağının sinyalleri görülüyor Emniyet’te.
Zira geçtiğimiz günlerde Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı, yurt genelindeki bölge başkanlarını Ankara’ya çağırdı. Bölgelerde görevli polis başmüfettişlerinin hazırlayacakları dosyaların dikkatli değerlendirilmesi, çalışmaların titizlikle yürütülmesi istendi.
Yine hem İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu hem de Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Teftiş Kurulu’nda görevli başmüfettişlerden özel çalışma ekipleri oluşturulacağı Emniyet’te konuşulan konuların başında.
İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın da bir dönem Mülkiye Başmüfettişi olarak görev yaptığını hatırlatayım.
Adli soruşturmalarda adli kolluk görevi konumuyla yargının paydaşı Emniyet’te bunlar yaşanırken, Adalet Bakanlığı’nın sürece sessiz kalması dikkat çekici haliyle.
Ortaya çıkan bunca iddiaya karşın Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğundaki yargı sisteminde girişimde bulunmamasının bir anlamı var mıdır bilemiyorum.
…
Sadece büyük kentlerde değil, diğer kentlerin adliyeleriyle ilgili de yerel kaynaklardan epeyce bilgi akıyor bu aralar sosyal medyaya.
Sıra aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun Başkanı Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’da.
Yerlikaya’nın yürüttüğü sürecin benzerini yargı sisteminde gerçekleştirmek için neden beklemedeler acaba?
Sürece sessiz kalmaları, sıradan yurttaşın yargı üzerindeki güvensizliğini daha üst noktaya çektiğini hatırlatayım.
Bu arada yargı sisteminde yaşananlar için sadece devlet kurumlarından harekete geçmelerini beklemenin eksik kalan girişim olduğu kanısındayım.
İşin bir de Türkiye Barolar Birliği (TBB) boyutu var.
Her meslek grubunda olduğu gibi yargı mensuplarıyla “içli dışlı” olan kimi avukatların varlığını artık Bağdat’taki sağır sultan bile duymuş vaziyette.
Mesela Ankara Adliyesi’nde bir A takımı ve B takımından söz ediliyor avukat camiasında.
Adliyeye “kartlı giriş sistemini” kullanmadan protokol kapısından girip özellikle sistemin can damarındaki başsavcı vekilleriyle “can ciğer kuzu sarması” olan avukatlar, isim isim biliniyor.
Böylesi istismar iddialarına isimleri karışan avukatlar hakkında başlatacakları süreçle devlet kurumlarına katkı vermeleri mümkün.