Tarımda Kullanılan Zehirler Hakkında Gerçekler ve Rakamlar: Pestisit Atlası; çocuklar ve kadınların pestisitlerden daha fazla etkilendiğini söylüyor. Pestisitler çocukların nörolojik gelişimlerini bozuyor. Kadınlarda ise meme kanserine yol açıyor.
Dünyadan ve Türkiye’den pestisit kullanımına dair bilgilerin yer aldığı atlas, Heinrich Böll Derneği tarafından hazırlandı. Atlasın verilerini, derneğin Türkiye Temsilciliği Proje Koordinatörü Yonca Verdioğlu ve gıda mühendisi Dr. Bülent Şık paylaştı.
Türkiye’de yılda 60 bin ton kullanılıyor
Verdioğlu pestisitlerin nereden geldiği, nasıl kullanıldığı ve yarattığı etkiler hakkında birçok ülkede verilerin yok denecek kadar az olduğunu söyledi. Varsa bile bunlara ulaşmak mümkün değil.Ne yazık ki Türkiye de bu ülkeler arasında yer alıyor. Yonca Verdioğlu, “Resmi rakamlara göre, tarım arazilerinde yılda kullanılan yaklaşık 60 bin ton pestisitin yol açtığı etkiler son derece vahim” dedi.
Çocukları çoğu kez yetişkinler gibi zannediyoruz. Ancak çocukların metabolizması farklı çalışıyor. Bilhassa küçük çocukların. Bu farklılıklar çocukların pestisit ve tüm toksinlerden daha fazla etkilenmesine zemin hazırlıyor.
Anne karnında ve ilk çocukluk döneminde maruz kalınan pestisitlerin daha fazla zarar verdiğini belirten Dr. Bülent Şık, “Türkiye nüfusunun yüzde 26,5’ini çocuklar oluşturuyor. Yani 23 milyon çocuk pestisit tehlikesiyle karşı karşıya. Çocukları sağlıklı bir çevrede yaşatabilirsek, uzun dönemde sağlığa zararlarını o kadar aşağıya çekebiliriz” dedi.
Yasak pestisitler kullanılmaya devam ediliyor
Örneğin klorpirifos etil doğrudan sinir sistemini etkiliyor. Çocukların bilişsel yeteneklerine zarar veriyor, geriletiyor. Bu nedenle 2016’da AB’de yasaklandı. Türkiye’de ancak 21 Mayıs 2020’de yasak geldi. Ancak yasak kararı pestisitin kullanımını sonlandırmaya yetmedi. Klorpirifos etil hâlâ Türkiye’den ihraç edilen gıdalarda kalıntısı en çok çıkan pestisitlerden biri. İade edilen bu zehirli gıda ürünleri yüksek ihtimal iç pazarda eritiliyor.
Pestisitlere kronik maruziyetin sözkonusu olduğunu hatırlatan Dr. Şık şöyle devam etti: “Anne karnındaki fetüste ve yaşamın ilk yıllarında (beş yaş) kan-beyin bariyer sistemi çalışmıyor. Dolayısıyla toksik maddeler (pestisit dahil) kan-beyin bariyerini rahatlıkla aşıyor. Nörolojik gelişimi ciddi sekteye uğratıyor. Zaten bu kimyasallar, ‘nörolojik gelişim bozucu’ olarak nitelendiriliyor. Maruziyetin etkileri, otizm spektrum bozuklukları, dikkat eksikliği, hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu gibi bilişsel yeteneklerde gerileme, bozulma şeklinde gözleniyor.”
Çocukların ağırlıkları yetişkinden çok daha az. Zehrin 80 kg’lık bedene etkisiyle, 15 kg’lık bedene etkisi aynı değil. Çocuklar çok daha şiddetli etkiye maruz kalıyor. Pestisiti sadece yedikleri, içtiklerinden almıyorlar. Hareketli oldukları için daha çok solunum yapıyorlar. Solurken havadaki pestisiti de alıyorlar. Diğer yandan boyları kısa. Yere daha yakınlar. Yerle el ve vücut temasları daha fazla. Bu da pestisitin bedenlerine girişini kolaylaştırıyor. Şık, “Aslında pestisitlerin yol açtığı halk sağlığı sorununun öznesi çocuklar olmalı” diye konuştu.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği meselesi
Atlas, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin pestisitlere maruziyette de kendini gösterdiğini ortaya koydu. Gıda güvenliğini sağlamak ve pestisit maruziyetini önlemek için cinsiyet eşitliğinin acilen tesis edilmesi gerekiyor. Tarımda çalışan kadınlar genellikle daha düşük gelir düzeyine sahipler ve karar verme gücünden yoksunlar.
Küresel tarım işgücünün yüzde 43’ü kadınlardan oluşuyor. Bununla birlikte, tarımsal faaliyetlerde yer alan kadınlar hiç önemsenmiyor. Genellikle kadın ve kızların çalıştığı geçimlik tarım, ücretsiz aile işçiliği ve mevsimlik işçiliğe genellikle hiç değinilmiyor.
Raporda geçimlik tarımda, kayıt dışı veya kayıtlı istihdamda kadınların düzenli olarak toksik pestisitlere maruz kaldığı vurgulandı: “Pestisit hazırlama, yükleme ve püskürtme işi yapan kadınlar çoğunlukla yüksek riskli pestisitlere (YRP’ler) maruz kalıyor. Genellikle kişisel koruyucu ekipman verilmiyor.”
Kullandıkları pestisitler bilmiyorlar
Kadınlar ayrıca, yabani ot temizleme ve hasat gibi, koruyucu ekipman kullanmayı gerektirmeyen işler yaparken de farkında olmadan pestisitlere maruz kalabiliyor. Yine geleneksel cinsiyet rolleri nedeniyle, ilaçlama ekipmanlarını veya kocalarının pestisit bulaşmış kıyafetlerini yıkamak, pestisitleri depolamak veya pestisit kaplarını imha etmek gibi ev işlerini yapmak zorundalar. Dolayısıyla kadınlar bu yolla da pestisitlere daha fazla maruzlar.
Kadınlarda okur yazarlığın daha düşük, eğitime erişim olanaklarının sınırlı olması pestisitlere karşı savunmasızlıklarını da artırıyor. Kullandıkları pestisitlerin isimlerini bilmiyor, etiketlerdeki güvenlik bilgilerini okuyamıyor veya anlayamıyorlar.
Kadınlar ve kız çocukları daha çok etkileniyor
Pestisitlerin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki etkisi, erkekler ve oğlan çocukları üzerindeki etkisinden farklı. Kadınlar genellikle daha yüksek vücut yağ oranına sahipler. Biyolojik olarak yağ dokusunda birikebilen kirleticileri depolama olasılıkları daha yüksek.
Raporda şunlara dikkat çekildi: “Kadınlar, daha yüksek hormona duyarlı doku düzeyine sahip. Bu da onları, özellikle hormonal olarak aktif veya endokrin sistemi bozduğu bilinen pestisitlere karşı daha savunmasız hale getiriyor. Meme kanseri ile meme kanserojenleri ve tümör destekleyicisi olarak işlev gören bazı pestisitler arasında bir bağlantı olduğu kabul ediliyor. Meme kanseri hastalarında DDT gibi yasaklı pestisitler de dahil olmak üzere, gıda zincirinde yavaş bozulan ve biyolojik olarak biriken organoklorlu pestisit kalıntıları bulundu.”
Pestisitlerin ayrıca kısırlığa neden olabilen ve kadınların üreme sağlığı ve doğmamış çocukları için önemli bir risk oluşturabilen ağrılı endometriozis hastalığıyla da bağlantılı olduğu biliniyor. Anneden çocuğa rahim ve emzirme yoluyla geçen pestisitler, yenidoğan ölümleri, doğum kusurları ve çocuklarda zihinsel gelişim veya yaygın gelişim sorunlarıyla ilgili.
Yeni gelişmekte olan epigenetik alanında yapılan çalışmalar, pestisit maruziyetinin gen aktivitesini ve kalıtsal fizyolojik özellikleri etkileyebileceğini de gösteriyor.