Almanya’da muhafazakâr partiler, ülkenin siyasi kutuplaşma sorununu aşabilmesi ve doğu eyaletlerinde yaşayan Almanların da kucaklanabilmesi için daha fazla “vatanseverliğe” ihtiyaç olduğunu düşünüyor.
Almanya’da muhalefetteki merkez sağ parti Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) geçen ay sonunda parlamentoya ülkenin sinir uçlarına dokunan bir önerge sundu.
Söz konusu önerge, Almanya’yı İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden beri rahatsız eden bir durumla bağlantılı olan şu soruyu yeniden gündeme getirdi: “Almanlar Alman olduklarından ne zaman tekrar gurur duyabilirler?”
Muhafazakâr parti CDU’nun sunduğu önerge, Alman Anayasası’nın 1949 yılında yürürlüğe girdiği güne atıfla 23 Mayıs’ın ulusal anma günü olarak kabul edilmesini ve “Federal Vatanseverlik Programı” geliştirilmesini içeriyor. Bu programda ise şu talepler ön plana çıkıyor:
– Başta Alman bayrağı olmak üzere milli sembollerin kamuya açık alanlarda yıl boyunca görünürlüğünü artırmak,
– Milli marşın kamusal etkinliklerde daha sık söylenmesini sağlamak,
– Silahlı kuvvetler ile sivil toplum arasındaki bağı vurgulamak ve bu bağlantının vatanseverlik potansiyelini geliştirmek için Alman ordusunun daha sık kamusal merasim ve askeri yoklama gerçekleştirmesi.
Hristiyan Demokratlar, ortaya koydukları ideolojiyi, göçmenlere de açılım yapan kapsayıcı bir “modern vatanseverlik” olarak tanımlıyor. Söz konusu “modern vatanseverliğin” Almanya’daki göçmenleri de Anayasa’da belirlenen değerlere destek vermeye davet ettiğini belirten Hristiyan Demokratlar, vatanseverliğin bir “potansiyeli” olduğunu ve bunun siyasi uçlara bırakılmaması gerektiğini savunuyor.
Bu da CDU’nun vatanseverlik konusuyla ilgili kartını sağ popülist rakibi Almanya için Alternatif (AfD) partisinin elinden almayı ümit ettiğini gösteriyor.
CDU Genel Başkanı ve Hristiyan Birlik (CDU/CSU) Meclis Grup Başkanı Friedrich Merz ile kardeş parti Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Meclis Grup Başkanı Alexander Dobrindt, sundukları önergede, yenilenen ulusal gurur hissinin “artan kutuplaşmayı ve toplumun parçalara ayrılmasını” engelleyeceğini belirtti.
Gurur kültürü ve utanç kültürü
Alman vatanseverliği sorunu, aslında Federal Cumhuriyet’in kendisi kadar eskiye dayanıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası zedelenen gururunun yaraları bugün hâlâ hissediliyor.
Almanya’da Insa Enstitüsü tarafından 2021 yılında yapılan bir ankete göre, Almanların yüzde 61’i okullarda çocuklarla Almanya arasında “daha olumlu” bir bağ kurulmasının sağlanmasını istiyor.
Bunun tam olarak ne anlama geldiği net olmasa da Alman tarihi vatanseverliğin bu ülkede her zaman son derece sorunlu bir konu olmaya devam edeceğine işaret ediyor.
Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’nin onursal profesörü ve Potsdam’daki Leibniz Çağdaş Tarih Merkezi’nin eski direktörü Martin Sabrow, “Alman ulusuna bağını kim düşünmeden ve çekinmeden ikrar edebilir? sorusunu yöneltiyor. Sabrow, “Berlin’de hükümet binalarının bulunduğu (Regierungsviertel) bölgede, öldürülen 6 milyon Yahudi ve savaşta ölen milyonlarca insan anısına bir Holokost anıtı var. Tatsız bir ulus algımız olmasaydı tuhaf olurdu” diye ekliyor.
Siyah, kırmızı ve sarı: Almanya’daki tartışmalı renkler
Başka ülkelerin aksine Almanya’da vatanseverliğin basit bir konu olmamasının daha da eski sebepleri de var. Almanya’nın ulusal renkleri siyah, kırmızı ve altın sarısının da hayli politize bir geçmişi var. Tüm Almanları aynı şekilde birleştirdiğini söyleyebilmek zor. Örneğin ABD’nin Yıldız ve Şeritleri ya da Birleşik Krallık’ın Union Jack’i gibi bir birleştiriciliğinden bahsedemeyiz.
Siyah-kırmızı-altın sarısı renkleri ilk olarak Avrupa’yı Napolyon’un elinden kurtarmak için savaşan Prusya ordusunun münferit birliklerince kullanıldı.
19’uncu yüzyılın başlarında Alman Konfederasyonu’nun ulusal renkleri olarak kabul gördüler.
Ulusal meclis tarafından resmen kabul edilmeleriyse, artan monarşi karşıtlığıyla birlikte ulusal kimlik, özgürlük ve bireysel hakların ortaya çıktığı 1848 devrimlerinin ardından gerçekleşti.
Ancak Prusya’nın yeniden güçlenmesi ve monarşinin tekrar iktidarını kabul ettirmesiyle bu renklerin modası da geçti. 1871’de yeni Alman Reich’ının renkleri de siyah, beyaz ve kırmızı oldu.
İmparator 2’nci Wilhelm’in devrilmesinin ardından 1919’da Weimar Cumhuriyeti siyah-kırmızı-altın sarısı renklerini yeniden kabul etti. Ancak yaklaşık 15 yıl sonra iktidara gelen Naziler bayrağı tekrar rafa kaldırdı.
Renklerle ilgili tartışma savaştan sonra da bitmedi. Ülkenin 1949’da ikiye ayrılmasıyla kurulan Demokratik Alman Cumhuriyeti (Doğu Almanya) ile Batı Almanya arasında bir bayrak “kavgası” yaşandığını hatırlatan Sabrow, “Aslında siyah-kırmızı-altın sarısı renkleri ilk Doğu Almanya benimsedi. Batı da arkasından geldi” dedi.
Almanların ulusal bayraklarını dalgalandırmaya mesafeli bakmalarına neden olan hassasiyetleri son 20 yılda azaldı. Özellikle de ulusal spor müsabakalarında takımlarını desteklerken. 2006’da Almanya’da düzenlenen Dünya Kupası, sık sık yeni bir olumlu ve iyimser vatanseverliğin doğuşu olarak hatırlanıyor.
Ancak son birkaç yılda Alman bayrağı ve vatanseverlik konusu, İslamofobik PEGIDA hareketi gibi aşırı sağcı siyasi gruplar ve 2013’te kurulan göçmen karşıtı AfD tarafından giderek daha fazla benimsendi.
CDU’nun “anayasal vatanseverliği” geri getirme çabası
Trier Üniversitesi’nden siyasi analist Uwe Jun’a göre, ulusal gururu aşırı sağın elinden geri almak için kolları sıvayan CDU, aynı zamanda “anayasal vatanseverlik” geleneğini de yeniden ülkeye kazandırmaya çalışıyor. Yani ulusal kimliğe değil, Alman Anayasası’ndaki değerlere dayanan bir vatanseverlik aşılama çabasında.
DW’ye konuşan Jun, “Diyorlar ki: Almanya’da istikrarlı bir demokrasi yaratan bu Anayasa, bir kutlama vesilesi olmalı” yorumunda bulunuyor.
Ancak Jun, son kamuoyu anketlerinde büyük yükseliş gösteren AfD’den seçmenlerini geri kazanmayı ümit eden CDU’nun sadece daha fazla Alman bayrağı göstererek kamuoyunda bu etkiyi oluşturup oluşturamayacağından emin değil.
“Bu zor olacak” diyen Jun, AfD’nin çekirdek seçmenlerinin önemli bir bölümünü, CDU gibi merkez partilere yönelik güveninin sarsıldığı anlaşılan protesto oylarının oluşturduğunu söyledi.
Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Sabrow da CDU’nun çabasına kuşkuyla yaklaşıyor.
“Bu, kendi tarihi sorumluluğunu inkâr etmeksizin sözde ‘normalliğe’ dönüşe yönelik bir çaba” ifadesini kullanan Sabrow, “Ama ben bu tür girişimlerin tamamen nafile olduğunu düşünüyorum. Modern toplumda böyle bir bağlılığı yukarıdan empoze etmenin mümkün olduğunu sanmıyorum” diye ekledi.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE