Independent Türkçe, Hatay’da depremlerin ardından meydana gelen yıkıntı atıklarının izini sürdü, yöre halkının tepkilerini dinledi. Kentin birçok noktasında yıkıntı atıkları halk ve doğa sağlığı için oluşturduğu tehdit her geçen gün büyüyor.
6 Şubat depremleri ardında insani, ekonomik, toplumsal, kültürel yıkım bıraktı.
11 kentin etkilendiği sarsıntılardan en çok etkilenen kentlerin başında Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman geliyor.
Yıkımın bir diğer yansıması da kuşkusuz çevre ve insan sağlığına…
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Hatay’da 312 bin binanın yıkık ya da yıkılacak durumda olduğunu belirterek “Nisanda ihalesini yapacağımız konut sayısını 319 bine çıkartmayı hedefliyoruz” dedi.
Hükümet kentlerdeki inşa ve ihya süreci ile peş peşe açıklamalar yapıyor. Ancak enkaz ve hafriyatların neden olduğu yıkıntı atıklarının beraberinde yaratacağı tahribat konusunda akıllarda soru işaretleri var.
İlgili bakanlığın milyonlarca ton atığın nasıl, nerede ve hangi şartlar altında dönüştürüleceği ve yok edileceği konusunda yaptığı açıklamalar sivil toplum örgütlerini tatmin etmiyor.
Türkiye’den 77 örgüt, 6 Şubat depremlerinden sonra açığa çıkacak kimyasal tehlikelere ve ekolojik yıkım riskine dair ortak açıklama yaptı.
Rastgele hafriyat dökümü ve asbest tehlikesinin halk sağlığı ve ekosistemi doğrudan tehdit ettiğine değinilen açıklamada depremzedelerin ikinci bir afetle karşı karşıya kaldığı vurgulanıyor.
Depremden önce ve sonrasında belirlenmiş hafriyat depolama yerleri dışındaki tüm döküm işlemlerinin acilen durdurulması, bununla birlikte belirlenen alanların listesinin şeffaf bir şekilde duyurulması gerektiğine işaret ediliyor. Zira çok sayıda kimyasal içeren enkaz atıklarının Hatay özelinde tehlikeli atık depolama şartlarını karşılayan, sızdırmazlığı sağlanmış depo alanlarında tutulmadığı gözlemleniyor.
Hatay’ın dört bir yanı yıkıntı atığı
Sarsıntılardan en çok etkilenen Hatay bu konuda en büyük sıkıntıyı yaşayan kentlerden.
Samandağ ilçesinde yıkıntı atıklarından neredeyse dağ oluşmuş durumda. Samandağ Stadyumu’nun hemen arkasında yer alan atıkların yarattığı kirliliğe halk tepkili.
Öyle ki; atıkların yakınındaki çadırlarda yaşam mücadelesini sürdüren halk, geçen hafta hafriyat taşıyan kamyonların atık sahasına girişini geçici olarak engelleyip bir eylem gerçekleştirdi. Seslerini duyurmak isteyen depremzedeler bu atıkların gölgesi altında yaşamak istemediklerini söylüyor.
Onlardan biri de Yüksel Hanım. Samandağ sakinlerinden Yüksel Hanım, “Bu mikrobu yaşamak istemiyoruz. Biz zaten sıkıntılar içindeyiz. Zaten enkaz altında arkadaşlarımız, sevdiklerimiz öldü. Biz çadıra da razıyız. Lavabomuz olmasın da razıyız. Biz sadece bu mikroba karşıyız. Biz bunların kaldırılmasını istiyoruz. Çocuklarımızın, bebeklerimizin geleceği söz konusu” diyor.
Depremzedelerden Gülay Kurtdere de aynı fikirde. Eşinin astım hastası olduğunu söyleyen Kurtdere, neden ve niye tepkili olduğunu şu sözlerle izah ediyor:
“Molozlardan dolayı isyanımızı dile getirdik. ‘İstemiyoruz’ dedik. Biz nefes alamıyoruz. Astım hastası eşim var. Çoluk çocuğumuz var. Yeni doğan bebeğimiz var. Bu molozları, bu toz toprağı çekmek istemiyoruz. Biz bunların kaldırılmasını istiyoruz. (…) Biz çadırların değil molozların kaldırılmasını istiyoruz. İsyanımız o”
Atıkların bulunduğu stadyuma sadece 15 dakika mesafede Milleyha Sulak Alanı bulunuyor. Depremin ilk günlerinde bina enkazlarının bu alana dökülmesi beraberinde yoğun tepkileri getirmişti.
Şu anda o bölgede yıkıntı atığı bulunmuyor, gelgelelim atıklardan yayılan toz tüm ilçeye yayılıyor. Yani insanlar kadar doğa ve ekolojik denge de etkileniyor. Atıkların bulunduğu bölgede beş eğitim kurumu bulunuyor. Depremzedelerden biri de bu duruma dikkat çekiyor, yetkililerin artık seslerini duyması gerektiğini ifade ediyor:
“Beş tane okulumuz var. Çocuklarımız burada. Geleceğimiz burada. Sahilimiz etkileniyor. Artık ne balık yiyebiliriz ne su içebiliriz ne de doğru düzgün bir şey yapabiliriz. Burası turistik, cennetlik bir bölge! Ama bizi buradan götürmek istiyorlarsa açıktan söylesinler, ‘Biz sizi buradan götürmek istiyoruz’ desinler. Çadıra razıyız. Çadırda ölelim! Ölelim iyi mi! Kardeşim sen bu molozu getirip artık üzerime dök! Benim için daha şereflidir… Şerefli bir ölüm olmuş olur… Beni kahrımdan öldürme! Şerefimle burada öleyim, burada kalayım!”
Hafriyat kentin dört bir yanında
Depremin üstünden 1,5 ay geçti. İlk haftaya göre kentte enkaz taşıyan kamyonların sayısında artış var. Kentin dört bir yanı vinçler, kepçeler ve kamyonlarla kaplı. Enkaz kaldırılırken ne işçiler ne civarda hayatını sürdürmeye çalışanlar için hiçbir güvenlik önlemi alınmıyor. Koruyucu FFP3 maske kullananların sayısı bir hayli az.
Enkaz kaldırılmadan yaklaşık bir ay önce seyrek de olsa rast geldiğimiz sulama yöntemine Hatay’da bulunduğumuz süre zarfında bir kez bile şahit olmadık. Konuştuğumuz birçok Hataylı ise atık taşınması esnasında sulamanın yapıldığına çok tanıklık etmediklerini belirtiyor.
Tüm hafriyat şehrin farklı noktalarına dağıtılıyor. Altınözü yolunda her yerden kamyon çıkıyor. Hatta atıkları taşıyan bu kamyonlar ciddi bir trafiğe neden oluyor; bir nevi asbest trafiği bu. Döküm alanındaki hareketlilik ise çok daha yoğun. Altınözü’ndeki bu alanın eskiden zeytinlik olduğu belirtiliyor. Bugün ise betondan başka bir şey yok.
Araçların biri giriyor biri çıkıyor. Ancak hafriyatlar taşınırken hiçbir önlem alınmamış, tek bir kamyon kasasının bile brandayla kapatılmadığı açıkça görülüyor. Çoğu farklı kentlerden ekmek parası için gelen işçilerin büyük çoğunluğu güvenlik önlemleri almamış.
“Asbest nedir ağabey?”
Kamyonlardan birinin yanına yanaşıp, şoföre selam ediyoruz. Neden maske takmadığını sorduğumuzda tepkisiz kalıyor, yorgunluğu her halinden belli oluyor, Diyarbakır’dan buraya geldiğini söylüyor. Alanda bulunan atıkların sağlık için ciddi tehlike yaratabileceğini, solunum hastalıklarının yanı sıra uzun vadede akciğer ve mide kanserine neden olabileceğini anlatıyoruz.
Asbesttten bahsediyoruz. Genç şoför asbestin ne olduğunu bilmediğini söylüyor, dilimiz döndüğünce, bilgimiz dahilinde anlatmaya çabalıyoruz. Genç şoför hemen kamyonun kapısını kapatıyor, daha fazla konuşmak istemiyor, kerhen işine devam ediyor.
Bir yanda otogar ve çadırlar bir yanda depolanmamış yıkıntı atıkları
Durum Antakya merkezde de farklı değil. Otogarın hemen karşısında, şehrin orta yerinde yükseliyor bu yıkıntı atıkları.
Çok uzak olmayan bir mesafede ise çadırların kurulu olduğu ve çok sayıda ailenin yaşadığı geniş bir alan var, orası da toz bulutundan geçilmiyor.
Ortak kanı “Güç bela kurulan çadırlar değil, atıklar buradan kaldırılsın” yönünde. Hafriyat sahasından yayılan tozlar etrafa saçılıyor. Doğa ve insanla teması engelleyen geçici depolama alanlarının eksikliği Hatay ve benzeri durumla karşı karşıya olan kentlerde ikinci bir yıkıma neden olacak gibi görünüyor.
KAYNAK: INDEPENDENT TÜRKÇE – DORA MENGÜÇ