İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 11 ili etkileyen, Kahramanmaraş merkezli depremleri odağına aldığı konuşmasında, “Doğrudur depremler doğal afetlerdir. Ama bu afetin felaketle sonuçlanmasının sorumlusu bizzat Sayın Erdoğan’dır. Doğrudur kaderde doğal afetler vardır. Ama devletin kurumlarını felç edip felakete davetiye çıkartan bu ucube sistemdir. Doğrudur depremin merkezi Pazarcık ve İslâhiye’dir. Ama liyakatsiz ellerin neden olduğu bu büyük felaketin merkezi Beştepe’dir” dedi.
Akşener, 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin ardından partisinin grup toplantısında katıldı. Deprem felaketi için “kader planı” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sert tepki gösteren Akşener, “İstediğin kadar ‘kader planı’ diyerek kendi beceriksizliğine kılıf ara… Bu felaketin yegane sorumlusu sensin sen!” ifadesini kullandı.
Akşener, deprem bölgesindeki göçlere dikkati çekerek sığınmacı meselesine de vurgu yaparken, iktidara, “Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde bu durum gelecekte bölgedeki insanlarımız için bir demografik değişim tehlikesini gözler önüne seriyor. Köylerin boşaltılması ise bu kapsamda sadece bir demografik değişime değil terör örgütlerine yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle öncelikle Hatay’dan başlayarak tüm Türkiye’de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı buradan da tekrarlıyorum” diye seslendi.
“Cenazesine kefen bulamayan insanlarımız vardı”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve iktidara sert eleştiriler yönelten Akşener’in açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
“Binlerce insanımız yakınlarının enkaz altında azalan seslerini dinlediler. Evlatlarını çıkarma ümidiyle beklediler günlerce. Yüzlerce kiloluk betonları elleriyle kaldırmaya çalışmış birileri beklediği yardım gelmemiş ama.
Enkaz altından kurtulanların çektiği çile de ayrıydı. Cenazesine kefen bile bulamayan insanlarımız vardı. Benden kefen istediler kadınlar tuvalet istediler hijyen malzemeleri istediler.
Depremin 7. gününde bile çadır bekleyen aileler vardı. Barınma ısınma ve hijyen ihtiyacını karşılayamayan tuvalet sorunuyla uğraşan vatandaşlarımız vardı.
“İmar affının ölüm fermanı olduğu gerçeği ile yüzleştik”
Biz 24 yılın ardından sadece deprem gerçeğiyle değil hiçbir dersin alınmadığı gerçeği ile yüzleştik. Beton blokların değil ahlâkın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının yolsuzluğun hırsızlığın acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının ölüm fermanı olduğu gerçeği ile yüzleştik.
Ülkemizde deprem sonrası arama-kurtarma için vinç olmadığını 10 vinç kiraladık dediği cumhurbaşkanı yardımcısından öğreniyoruz.
Kahramanmaraş’ta depremzede vatandaşlarımız geceleri -18 dereceyle mücadele etmeye çalışırken teknoloji bakanının 1 milyon battaniye üretmekten duyduğu gururu izliyoruz.
Bir vatandaşımız vinç gelsin diye feryat ederken eski bakanının acılı bakanın yüzüne bakmadan telefonuyla oynadığı aymazlığa şahit oluyoruz.
Binlerce insan enkaz altında can verirken Hazine Bakanı’nın tek sıkıntıyı sosyal medyadaki haberlerden ibaret gördüğü kepazeliği izliyoruz.
“Sınırsız yetkiyle donatılmış kocaman bir sorumsuzluk hali”
İktidar sorumluluk merciidir. AK Parti iktidarında hiç kimse sorumluluk almıyor hesap vermiyor. Bir Allah’ın kulu bile istifa etmiyor. Yazıklar olsun. Onlar zerre kadar utanmıyor ama ben utanıyorum onlar adına… Bu ciddiyetsizlikten yüzsüzlükten arsızlıktan utanıyorum. Vatandaşını en zor anında yalnız ve çaresiz bırakan bu liyakatsizlikten utanıyorum. Bunlara neden maruz kalıyoruz biliyor musunuz? Sadece kriz felaket üreten tek adam sistemi yüzünden. Bu ucube sistemin tek adamı Sayın Erdoğan sınırsız yetkiyle donatılmış kocaman bir sorumsuzluk hali içindeydi.
“Hiç kadere sığınma tek sorumlu sensin”
Depremden 1,5 gün sonra çıktığı ilk TV yayınında, ‘şu anda tuttuğumuz defteri açacağız’ diyerek milletimizi tehdit etti. İnsanlarımızın iktidarın yapamadığını yapıp organize olarak yardım istediği sosyal medyaya kısıtlama getirdi sonra da çıktı ‘bunlar kader planının içinde olan şeyler’ dedi. Yine ‘kader’ dedi ‘tevekkül’ dedi. Sen istediğin kadar duymazdan gel gerçekleri değiştiremezsin. Tevekkül her tedbiri aldıktan sonra bir işi Allah’a havale etmektir. Hamdolsun hepimiz kadere iman edenlerdeniz. Tevekkül sorumsuzluğa uydurulan bir kılıf değildir.
Hiç kadere sığınma bu beceriksizliğin arkasındaki tek sorumlu sensin. Kızılay’ın içini boşaltıp AFAD’ı arpalığa çeviren devletin kritik kurumlarının tepelerini çapsız kadrolarla dolduran sensin sen. 2009 yılında sivil savunma kanununu değiştiren sensin. Bilim insanlarının anlattığı Kahramanmaraş’ta 75 büyüklüğünde deprem olacak sözüne kulak asmayan sensin. Deprem için toplanan paraları çarçur edip kanal projesi peşinde yılları heba eden sensin.
Milletimiz kapıdaki depremi çaresizlik içinde beklerken İmar affı ile para toplayıp çürük binaları aklayan sensin sen! Sayın Erdoğan; Sen istediğin kadar ‘kader planı’ diyerek kendi beceriksizliğine kılıf ara… Bu felaketin yegane sorumlusu sensin sen! Çünkü sen milletimize hizmet etmek yerine Sarayda sefa sürmeyi seçtin. Çünkü sen binlerce insanımızın hayatını kurtarmak yerine Yandaşlarına ihale dağıtmayı seçtin.
“Bu büyük felaketin merkezi Beştepe’dir”
Hatırla; 2003’teki Bingöl depreminde, ‘deprem kader diyerek geçiştirilemez’ diyen bizzat sendin. Hatırla; ‘Deprem felaketi kötü yönetimin sonucudur. tüm sorumlulardan hesap sorulmalıdır” diyen de bizzat sendin. Ne oldu Sayın Erdoğan? O günden bugüne ne değişti? Geçtim sorumlulardan hesap sormayı; Felaketin daha 3’üncü gününde Utanmadan çıkıp, ‘Bugün daha rahatız yarın daha da rahat olacağız’ dedin. Bugün depremin 16. günü. Söylesene rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Tarihimizin en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 42 bin 310 kardeşimiz can verdi. İnsanlarımız koordinasyonsuzluktan organizasyonsuzluktan enkaz altından kurtarılmadığı için soğuktan donarak öldü. Söylesene rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Hatay yok oldu Maraş harap oldu. Adıyaman’da Malatya’da Kilis’te Osmaniye’de Diyarbakır’da Şanlıurfa’da Gaziantep’te Elâzığ’da nice ocaklar söndü. Söylesene rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Doğrudur depremler doğal afetlerdir. Ama bu afetin felaketle sonuçlanmasının sorumlusu bizzat Sayın Erdoğan’dır. Doğrudur kaderde doğal afetler vardır. Ama devletin kurumlarını felç edip felakete davetiye çıkartan bu ucube sistemdir. Doğrudur depremin merkezi Pazarcık ve İslâhiye’dir. Ama liyakatsiz ellerin neden olduğu bu büyük felaketin merkezi Beştepe’dir.
“İktidar medyası, propagandasının derdindeydi”
Felaketin üzerinden geçen 16 günün ardından açık ve net olarak gördüğümüz bir gerçek var. Biz milletçe canımızın derdindeyken iktidar medyası da her zaman olduğu gibi propagandasının derdindeydi… Ama tüm çabalarına rağmen; gerçekleri yine eğip bükemediler yine değiştiremediler. Kampanya videoları çektiler.
Yasaklar getirdiler. Evlere polis gönderdiler. Ama yine de; Sözüm ona asrın liderinin ve asrın sisteminin asrın felaketine neden olduğunu gizleyemediler. Oysa biz İYİ Parti olarak kurulduğumuz günden beri deprem tehlikesine dikkati çektik. İstanbul’dan Kahramanmaraş’a kadar deprem riskinin olduğu tüm illerimizdeki milletvekillerimiz ve il başkanlarımız depreme karşı iktidarı uyardılar. Deprem Vergisi’nin akıbetinden afet toplanma alanlarının giderek azalmasına kadar birçok konuyu gündeme getirdik. ‘Deprem değil ihmal öldürür’ dedik.
Dinlemediler. Hemen hemen her Meclis grup konuşmasında liyakatin öneminden bahsettik. Duymadılar. AFAD gibi bu ülkenin canını emanet ettiği bir kurumda liyakati önemsemediler. Önlerine koyulan sayfalarca analiz ve rapordaki gerçeği görmezden geldiler. Kendilerinin bile inanmadığı tribün tatbikatları yaptılar ders almadılar. SMS göndermekten bile aciz olduklarını görmelerine rağmen telekomünikasyon sorunlarını gidermediler.
“Demografik değişim tehlikesi”
Ve sonuç olarak; Yüzyılımızın en büyük depremine yüzyılımızın en beceriksiz en aciz iktidarıyla yakalandık. Yaşadığımız bu büyük felaketin ekonomik psikolojik sosyolojik ve demografik birçok etkisi olacak. Geçen hafta bir konuya özellikle dikkati çektim.
Deprem bölgesindeki göç hareketliliği büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2,5 milyondan fazla vatandaşımızın tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor. Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde bu durum gelecekte bölgedeki insanlarımız için bir demografik değişim tehlikesini gözler önüne seriyor.
“Artık sığınmacı problemini çözme vakti gelmiştir”
Nüfusumuzun yüzde 16’sını oluşturan deprem bölgesinde yaklaşık 1 milyon 700 bin Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında göçün gerçekleştiği Mersin ve diğer illerimizde de bu sorun hayatı giderek daha da olumsuz etkileyecektir.
Köylerin boşaltılması ise bu kapsamda sadece bir demografik değişime değil terör örgütlerine yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle öncelikle Hatay’dan başlayarak tüm Türkiye’de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı buradan da tekrarlıyorum.
Bu çağrımın ne anlama geldiğini idrak edemeyenlerin zaten bu sorunu bizzat çıkaranlar olduğunu kimse unutmasın! Bizim amacımız insanlarımızın evlerine yurtlarına geri dönmesi hiçbir vatandaşımızın herhangi bir hakkının kaybolmamasıdır. Çünkü kadim devlet geleneğimizde devleti yönetenler sınırlarda güvenliği içeride ise huzuru temin etmekle sorumludur. Çünkü sınır güvenliği ve milletin huzuru ülkenin varlığı için vazgeçilmezdir. Ancak Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının böyle bir derdi olmadığını maalesef biliyoruz.
O nedenle buradan uyarmak istiyorum: Özellikle bölgedeki insanlarımızın mülklerini korumalarına yönelik hukuki bir çerçevenin oluşturulması ve farkındalık çalışmalarının derhal organize edilmesi gerekiyor. Evet şehirlerimizi yeniden onaracağız. Ve bunu yaparken de yeni bir usulsüzlüğe ve çarpıklığa izin vermeyeceğiz. Ancak artık sığınmacı problemini çözme vakti gelmiştir. Buradan iktidarı başlayacak olan yeni inşa süreci kapsamında sığınmacıları ülkelerine geri göndermeye bunun için de gerekli adımları atmaya ve diplomatik görüşmeleri derhal başlatmaya davet ediyorum. Biz en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bu konuda görüşmeye çağıracağız. Eğer Sayın Erdoğan’ın inadı hala sürüyorsa daha önceki çağrımı da bu vesileyle buradan yineliyorum. Milletimiz için devletimiz için ben bu görüşmeleri yapıp bu sorunu çözmeye hazırım.
‘Bıkmadan usanmadan çözümlerimizi inatla anlatmaya devam edeceğiz’
Bizler hazırız. Aziz milletim; Biz İyi Parti olarak; Meselelerin üstesinden gelebilmemiz için önce onları konuşabilmemiz çözüm yollarını arayabilmemiz gerektiğine inanıyoruz. Çünkü maalesef Türkiye, gerçekleri konuşamadıkça yalan sarmallarında oyalanarak çok daha büyük sorunlara doğru sürükleniyor. Ancak biz milletimize karşı çok büyük bir sorumluluğumuz olduğunun farkındayız. Bu sebeple de: Bıkmadan usanmadan çağrılarımızı yapmaya önerilerimizi çözümlerimizi inatla anlatmaya devam edeceğiz. Sesimiz duyulana kadar da bundan vazgeçmeyeceğiz. Depremin olduğu ilk günden itibaren İyi Parti olarak sahada vatandaşlarımızla birlikteydik.
Arama-kurtarma ekipleri kurduk enkazdan insanlarımızı çıkardık. Bölgedeki ihtiyaçları tespit ettik yardımlarımızı yönlendirdik. 600’ün üzerinde yardım tırını depremzede kardeşlerimize ulaştırdık. Sahra hastaneleri kurduk. Aşevleri kurduk. Seyyar tuvaletler çadırlar götürdük.
Açıkta kalan insanlarımızı bölgeden tahliye ettik konaklama sağladık. Gün eleştirme günü değildir dedik; Taşın altına elimizi koyduk AFAD’a yardımcı olduk.
Gün ayrışma günü değildir dedik; Deprem bölgesindeki risklere karşı yetkilileri uyardık. Gün yangın söndürme günüdür dedik; Çözüm önerilerimizi paylaştık. Bir yandan bu depremin ülkemizin demografik yapısını değiştirmemesi için ne yapılması gerektiğini söylerken; diğer yandan da üniversiteler kapatılmasın eğitime ara verilmesin diyerek; depremzede kardeşlerimizin barınma sorunlarını KYK yurtlarını kapatmadan nasıl çözeceğimizi anlattık.
Tüm gözlemlerimizin ve çalışmalarımızın sonucunda da İyi Parti olarak bir de acil eylem planı hazırladık. Bu eylem planında; Tarımdan sağlığa sanayiden istihdama eğitimden kurumsal kapasitenin güçlendirilmesine sığınmacılardan barınma sorununa kadar hayati önem taşıyan bir çok alanda; kısa orta ve uzun vadede ne yapılması gerektiğini anlattık. Ayrıca Millet İttifakı olarak da bu çerçevede bir komisyon kurduk. Çalışmalarımızı ortaklaştırıp en kısa zamanda milletimizle paylaşacağız.
Ayrıca; bölgede sürdürülebilir bir yaşamın sağlanması için iktisadi faaliyetlerin ve üretimin yeniden başlaması gerektiğini biliyoruz. Türk sanayicisini ve emekçisini her zamankinden daha fazla desteklememiz gerektiğinin farkındayız.
“Kısacası Türkiye kazanacak!”
Bunun için de eylem planımızın yanında; adına, ‘İnsani Sanayi Bölgeleri’ dediğimiz Ve İYİ Parti iktidarında hayata geçireceğimiz bir de proje geliştirdik. İnsani Sanayi Bölgelerimiz Bölgemizde çeşitli uygulamaları olan Özellikli Sanayi Bölgeleri ile aynı yapıda olacak. Zemin çalışması yapılmış yerlerde bin hektarlık alanlar üzerine kurulacak bu bölgeler yapacağımız uluslararası işbirlikleri sayesinde dünyanın her yerine herhangi bir tarife ve kota engeline takılmadan ihracat yapma imtiyazına sahip olacak. Böylece depremden zarar gören illerimiz, sanayi ve ihracat için bir çekim merkezi hâline gelecek.
Türk sanayisi kazanacak doğrudan yabancı yatırım gelecek bölge zenginleşecek ve sağlanan nitelikli istihdam sayesinde bölgenin demografik yapısı korunacak. Kısacası Türkiye kazanacak! Hesabını kitabını da yaptık. 1000 hektarlık bir İnsani Sanayi Bölgesi’nin altyapı ve kurulum maliyeti 8 milyar lira. Bir insani sanayi bölgesi 30 bini doğrudan olmak üzere; 65 bin kişilik istihdam sağlayabiliyor. Yani; depremden etkilenen illerimizde kuracağımız 4 İnsani Sanayi Bölgesi’yle en az 250 bin insanımıza istihdam sağlayıp 1 milyondan fazla vatandaşımızı da kendi memleketlerinde eskisinden daha iyi koşullarda yaşatabiliriz. Hesabını kitabını yaptık derken; finansmanı nasıl sağlayacağımızı da planladık.
İyi Parti olarak daha önce önerdiğimiz Emlak-Sanayi Modelimiz ile bu bölgelerde faaliyet gösterecek şirketlerimizin arsa ve inşaat maliyetlerini uzun vadeye yayacağız. Böylece bu şirketler üretim yapmak için ihtiyaçları olan makine ve ekipman yatırımlarına daha kolay kaynak ayırabilecekler. Ayrıca yine daha önce tanıttığımız Takas Fonu’muzda biriken gelirin bir kısmını da bu projede kullanacağız. Bunun yanında ise sosyal etki ve kalkınma etki tahvillerinden elde edeceğimiz gelir ile; konut okul hastane gibi inşaatların maliyetini karşılayacağız.
Yani; İyi Parti olarak biz diyoruz ki; gelin yaralarımızı beraber saralım. Bu depremin yol açtığı enkazdan; sanayimizle üretim gücümüzle ihracat kabiliyetimizle ve işçimizin alın teriyle çıkalım. Kimse merak etmesin. Bu zorluğu da atlatacağız. Yaralarımızı birlikte saracağız. Milletçe el ele verecek ve iyileşeceğiz. Zengin mutlu ve güçlü bir Türkiye’ye mutlaka ulaşacağız. Değerli milletvekilleri; İktidarın her türlü sabotajına rağmen bu zorlu süreçte millet olarak; Birbirimize karşı sorumlu olmanın dayanışmanın işbirliğinin en güzel örneklerinden birini sergiledik. İktidarın dayattığı tüm oculuk buculuk tartışmalarını el ele verip birlikte dağıttık.
“Bu büyük millet, devletini enkazdan çekip çıkardı”
Hepimiz birimiz için birimiz hepimiz için; bir olduk beraber olduk birlik olduk. Farklı ideolojilerden farklı toplum kesimlerinden farklı yaş gruplarından farklı kültürlerden farklı şehirlerden insanlarımız birbirinin yardımına koştu. Ve bu büyük millet, devletini aciz bir iktidarın üzerine yıktığı enkazdan çekip çıkardı. Kendinden olmayan ya da çökmeyi başaramadığı tüm sivil toplum kuruluşlarına hasetle bakan iktidara inat; sivil toplumun önemine ve gücüne şahitlik ettik. Bu vesileyle; emek veren ter döken depremden etkilenen insanlarımızın acısını yüreğinde hisseden her vatandaşımıza her siyasi partiye her derneğe madenci kardeşlerimize arama kurtarma gönüllülerine iktidarın iş bilmezliklerine rağmen görevini hakkıyla yapmaya çalışan devlet görevlilerimize ve yardımımıza koşan tüm ülkelere ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
İnsanlarımızın mağduriyetlerini fırsat bilip bu depremi bir inşaat şovuna dönüştürmeyi planlayanların farkındayız. Bu büyük felaketin sorumlusu kendileri değilmiş gibi felaketten seçim vaadi devşirmeye kalkanların farkındayız. Depremi bir sahne olarak görüp sergiledikleri performansla öfkeli insanlarımızı bireysel hedefleri doğrultusunda etkilemeye çalışanların farkındayız. Fırsat bu fırsat diyerek; depremzedelerimizin acılarının üzerinden hesap görmek isteyenlerin farkındayız. Bulanık suda balık avlamak isteyenlerin Yangını söndürmenin değil yangından mal kaçırma peşinde olanların da elbette farkındayız.
“Hakk’ın vadettiği günler yakın!
Varsın olsun. Biz İyi Parti olarak; Bunların hiçbiriyle ilgilenmeyecek; her zaman olduğu gibi milletimizin yanında duracağız. Öncelikle depremden etkilenen vatandaşlarımızın yaralarını saracağız. Sonrasında ise; Ülkemizin başına bela edilen bu ucube sistemden kurtulmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Çünkü insanımız huzurla nefes almayı hak ediyor. Çünkü milletimiz güneşli günleri hak ediyor. Çünkü Türkiye çok daha iyisini hak ediyor! Emin olun; Hakk’ın vadettiği günler yakın! Kim bilir; belki yarın belki yarından da yakın!”