CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 10 ilde büyük yıkıma neden olan, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından iktidar kanadından gelen “siyaset üstü” açıklamalarına ilişkin, “Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum dedim. Ne kendisiyle ne sarayıyla ne çeteleriyle hizalanacağım. Ne siyaset üstüne ne siyaset altına ne ölümüne ne dirisine” dedi.
Kılıçdaroğlu, 6 Şubat’ta meydana gelen deprem felaketinin ardından ilk kez toplanan CHP grubunda, bölgeye gerçekleştirdiği ziyaretler ve yaptığı açıklamaların arka planını anlattı.
Yaptığı kısa konuşmada, bölgedeki yıkımın, “gerçek olamayacak kadar korkunç olduğunu” söyleyen Kılıçdaroğlu, “Anladım ki ben artık eski ben olamayacağım; ben aynı Kemal değildim…” diye konuştu.
“Ey yüreği yanan halkım; sen daha iyi olmayı hak etmiyor musun? Halkına hep hüzün ören bir ülkede yaşamaya devam mı edeceğiz?” diye seslenen Kılıçdaroğlu, “Önce bu düzeni suçlayacağız elbette, bu düzeni onlar getirdi. İğneyi biraz da kendimize batırmak zorundayız. Siyasete giren kısa sürede anormal şekilde zenginleşiyor, biz siyasiler de oy kaybederiz diye imar aflarına el kaldırıp indiriyoruz, sonra çıkıp saraylılar milleti tehdit edebiliyorlar…” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından satır başları şöyle:
“Aynı acıları yaşamamak, önlem almak aklın gereğidir. Dün akşam iki deprem meydana geldi. Hayatını kaybedenler var. Yarın bölgeye gideceğim.
Derler ya hani kelimeler kifayetsiz kalıyor diye, gerçekten de öyle. İnsan ne dese, nasıl dese bilemiyor. Ben de konuşmamı satır satır yazmaya karar verdim. Konuşmama başlamadan önce sizden ricam alkışın sloganın olmamasıdır.
Büyük bir felaket yaşıyoruz. Haberi aldığımda önce hepiniz gibi dehşete düştüm sonra en iyisi hemen depremin olduğu bölgeye gitmek dedim. Aradım başkanlarımızı, ‘kalkın gidiyoruz’ dedim. Hatay’a vardık. Gördüklerim nasıl anlatılır inanın bilmiyorum, rüyada gibiydik. Gördüğümüz gerçek olamayacak kadar korkunç ve kâbustu.
“Gece indiğinde tükenmiştik”
Kadim şehirlerimizde ölümden başka hiçbir şey yoktu. İnsanlar isimler haykırıyorlardı, evlat isimleri, kardeş isimleri, anne isimleri, baba isimleri… Herkes birbirinin adını söylemeye çalışıyordu. Gece indiğinde tükenmiştik. Buz gibi bir soğuk ve gerçek bir zifiri karanlıktı gece. Yatacak yer arıyoruz, bir yere yerleştik. Dinlenmek, uyumak mümkün değil. Gözlerimi kapatıyorum, o isimler, o çocuklar gitmiyor aklımdan. Halkımızın acısını, torunlarımı düşünüyorum. Duygularım karmakarışıktı. Bu ülkede her şeyi bölüştüler, acılar hariç… ‘Acıları kimse bölüşmeyecek mi ?’diye sordum kendi kendime.
“İğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığı ile mi dayanışacağım?”
Anladım ki ben artık eski ben olamayacağım. Ben aynı Kemal değildim. Kalktım, basın müşavirim Ömer’i aradım. Telefon hatları çalışmıyordu. Araca gittim, Ömer de uyumuyordu. Herkeste aynı travma. Hadi Ömer, halkımıza seslenmemiz lazım dedim. En zor zamanda nerede duracağımızı söylemem lazım. Gelecekte torunlarımın soracağı sorulara bu gece yanıt vermem lazım dedim. Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum dedim. Ne kendisiyle ne sarayıyla ne çeteleriyle hizalanacağım. Ne siyaset üstüne ne siyaset altına ne ölümüne ne dirisine. Ne milleti ne de milleti için var olmayan bir devlet yapısı ile hizalanacağım! Milleti için, evlatları için var olmayan bir yapıyı yüceltmeyeceğim. Milletimle dayanışacağım dedim. ‘Onlar varken Erdoğan ne Allah aşkına?’ diye sordum. Siyaset üstü diyerek iğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığı ile mi dayanışacağım?
“Yazımızı öldürdüler, bir başarı yaşatmayalım mı çilekeş halkımıza”
İnternet bağlantısını halletmeye çalıştık, gecenin 2’si. Bir şekilde çözdük. Ne düşünüyorsam söyledim. Yine buradan seslenmek istiyorum halkımıza: Ey sevgili halkım, yüreği yanan halkım. Sen daha iyi olmayı hak etmiyor musun? Halkına hep hüzün ören bir ülkede yaşamaya devam mı edeceğiz? 2. yüzyılımız daha iyi olmasın mı? Halkının derdine koşamayan bir devleti toplamaya, değiştirmeye, iyileştirmeye çalışmayacak mıyız? Bunun zamanı gelmedi mi sevgili halkım? Yazımızı öldürdüler. Bir baharı yaşatmayalım mı çilekeş halkımıza?
Gözyaşlarımızın gözlerimizi bulandırmasına izin vermeyelim. Bizim bir iktidarı değiştirmekten çok daha derin meselelerimiz var. İktidarı değiştireceğiz orası kolay ama hepimiz biliyoruz ki değişim, bir iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Çünkü, zihniyeti değiştirmemiz lazım yoksa bu sorunlarla hep karşılaşırız. Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kökünden kurutmamız lazım. Devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek. 5’li çeteler koca Hazine’yi soyuyor, imar affı çıkar diye kat çıkılıyor, imar affı veriliyor. Soygunculara susuluyor. Şehirler rant üzerine inşa ediliyor. Dükkan kiralayan, birkaç metre kazanmak için kolonları kesiyor. Deprem oluyor, komşu şehirlerde kiralar fırlıyor. Tüm fırsatçılara geçit veriliyor. Rant peşinde koşanlar bizi yönetiyor, aç gözlülere tahammül ediliyor.
“Defterler tutuluyormuş, zıvanadan çıktılar”
Önce bu düzeni suçlayacağız elbette, bu düzeni onlar getirdi. İğneyi biraz da kendimize batırmak zorundayız. Siyasete giren kısa sürede anormal şekilde zenginleşiyor. Biz siyasiler de oy kaybederiz diye imar aflarına el kaldırıp indiriyoruz hep, sonra çıkıp saraylılar milleti tehdit edebiliyorlar. Defterler tutuyorlarmış. Zıvanadan çıktılar. Çıkarlar tabii, onlar bambaşka bir evrende yaşıyorlar. Bambaşka bir özgüven var onların siyaset anlayışında. Değişmemiz lazım, sistemi, düzenin çalışma şeklini kökünden değiştirmemiz lazım. Devletin işleyişini değiştirmemiz lazım. Siyasetin yapılma şeklini değiştirmemiz lazım. Davranışlarımızı değiştirmemiz lazım. Değerlerimizle davranışlarımızı yakınlaştırmamız lazım. Değerlere gelince mangalda kül bırakmayan bizlerin, bunu artık davranışlarımıza yansıtmamız lazım.
“Ve şafak söktüğünde, aidiyetsiz kalan kuşlar yuvalarını yeniden bulacak”
Her şeyi ama her şeyi temelden değiştirmek zorundayız. Değişime; bu vahşi neo liberal tek adam rejiminden başlayacağız. Ama değişim burada durmayacak, halkı ilgilendiren her alana siyaset edecek değişim. Ve şafak söktüğünde -ki şafak sökecek- evsiz, barksız, aidiyetsiz kalan kuşlar bu ülkede yuvalarını yeniden bulacaklar. Depremler hep olacak, bundan kaçınma şansımız yok ama devlet artık depremler karşısında aciz kalmayacak. Ve bu kabus bir daha yaşanmasın. Haramdan, düzensizlikten, riyadan, siyaset elini çekecek. İkinci yüzyılımızda artık bunlar yaşanmasın. Emin olun, kayırma bitecek, suistimal bitecek, aç gözlülük bitecek, rant bitecek. Her birimiz elimizi taşımızın altına koyacağız. Bu coğrafyada yaşayan her birimiz elimizi taşımızın altına koyacağız. Önce inanacağız, birbirimize inanacağız. Ülkeyi değiştireceğimize, adaleti getireceğimize inanacağız. Daha iyisini hak ettiğimize inanacağız.
“Yarın torunlarımız sorduğunda da ‘bu kabusu biz bitirdik’ diyelim”
Deprem gecesinden beri canla başla dayanışma içinde olan onurlu halkımız için inanmak zorundayız. O güzel insanlarla beraber, o güzel insanlar için bu ülkeyi yeniden kuracağız. Bilimle, düşünceyle, teknikle, liyakatle kuracağız. Kural koyacağız, o kuralları asla çiğnetmeyeceğiz. İmar aflarını ağzımıza almayacağız. Planlarımıza uyacağız. Kurumlar inşa edeceğiz. Tek adamlar asla ve asla bu coğrafyada bir daha olmayacak. Helal olanı, yasal olanla bir edeceğiz. Vallahi billahi bu harami düzenini değiştireceğiz!
Son olsun dostlarım, bu son. Yarın torunlarımız sorduğunda da, ‘bu kabusu biz bitirdik’ diyelim…”